14.05.2021

Çözüm 5

resim
Çevirmen: Gölge

 

---

 

Hayasaka Akari

 

Doğum Günü: 3 Kasım

Burç: Yay

Kan Grubu: 0

 

Sanat Kulübü Başkanı. Düzenli olarak yarışmalar kazanır.

Erkekler arasında popüler olsa da gerçekte utangaçtır ve hala “aşk”ın ne olduğunu bilmiyor.

 

---

 


“Ah, Hayasaka-san bugün tek misin?”

“...”

“Hayasaka-san bir süredir telefonun çalıyor, farkında mısın?”

“...Ha? Uvah?!”

Arkasından omzuna dokunan birini aniden hissedince, kazayla fırçasını yere düşürdü.

Bir süredir dikkatini çekmeye çalışan Matsukawa-sensei, şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı.

“Ü-üzgünüm! İyi misin? Eteğine boya geldi mi?”

“Evet iyiyim... Özür dilerim, sanırım dalmışım.”

Akari fırçayı alıp özür dilerken, Matsukawa-sensei’in yüzüne bir gülümseme yayıldı ve devam etti,

“Omzuna vurana dek beni duyamayacağın kadar mı dalmıştın?”

“Gerçekten mi?”

Akari karmaşık hislerle sormuştu.

Bu tepkisini görünce Matsukawa-sensei’in gülümsemesi daha da genişledi.

“Bu kadar odaklanman güzel ama seni bir başına bırakmak beni endişelendiriyor. Enomoto-san ve Aida-san bugün nerede? Az önce de seslerini duymadım?”

“Nacchan’ın dişçide randevusu var ve Miou-chan, Serizawa-kun ile eve gitti.”

Konuşurken kalbinin ağrılı bir hisle sıkıştığını hissetti.

Miou ve Haruki’nin bir süredir ilk kez tekrar konuştuklarını duyunca mutlu olması gerekirdi ama değildi. Kulüp aktiviteleriyle meşgul oldukları için birbirlerinden kaçındıklarını bilerek rahatlamış olmalıydı.

Ancak Akari önemli bir sahneye şahit olmuştu.

‘Nacchan’ın cevabını duymadım, Serizawa-kun ise..’

“...Film kulübünün senden istediği resim mi bu?”

Bir noktada, Matsukawa-sensei bakışlarını Akari’nin önündeki tabloya çevirdi.

Akari onun bakışlarını takip etti ve resimdeki çizim taslağından ilerlenen kısma baktı.

Renk katmanları ile dolu bir dünyada, gakuran* giyen bir erkek öğrenci pencereden dışarıyı izliyordu.

Gölge’den Not: Japonya’da giyilen lise forması.

Çizime ilk el attığında, kiraz yapraklarını izleyen bir kız olacaktı ama Souta film kayıtlarını gösterir göstermez ilk çizimini yok saydı ve yerine bir erkek çizdi.

‘Sonuçta o kız olsam muhtemelen aynısını çizerdim.’

Kadın kahraman, yakın zamanda sevdiği kişiden ayrı kalacaktı.

Bu durumda muhtemelen, sevdiği kişiyi en sevdiği yerde çizmek isterdi, bir tabloyu bitirmek için gerekli olan şey güçlü hislerdir.

“Ne hüzünlü bir resim.”

Biraz izledikten sonra Matsukawa-sensei fikrini alçak sesle belirtti.

Akari genelde çizimleri hakkında pek konuşmasa da bugün orada hiçbir üye olmadığından, konuşmayı kolay bulmuştu.

“Buraya gerçekten çizmek istediğim şey de umuttu.”

Akarinin tek seferlik cevabına şaşıran Matsukawa-sensei’in gözleri biraz genişledi.

Ama basit bir “anlıyorum”dan başka bir cevap veremedi.

“Yani aradığını bulmak üzeresin.”

Akari bunu nasıl cevaplayacağını bilmiyordu.

Ama Matsukawa-sensei’in sıcak bakışlarından cesaret bulunca, zayıf bir sesle sordu,

“Sizce bulabilecek miyim?”

“Elbette.”

Öğretmenin sözlerinde belli bir ağırlık vardı.

Akari’den daha uzun süre yaşamıştı ve elbette yıllardır öğrencilerinin yaptığı sayısız sanat çalışması görmüştü.

“…Tamam o zaman, ben artık hazırlık odasına dönüyorum. Geç kalmamaya çalış, tamam mı?”

“Biliyorum. Teşekkürler.”

Matsukawa-sensei’in iç kapıdan bitişik odaya geçişini izledikten sonra Akari, ahşap masaya bıraktığı telefonunu aldı.

Işığı sürekli yanıp sönüyordu.

Bir arama ve bir sesli mesaj almıştı.

“Annemden. Acaba ne oldu..?

Akari cevaplamak için sesli mesaj butonuna basar basmaz, bir sevinç çığlığı attı.

“Uva, bana Hoshiya’dan bir pasta almış.”

Yaz tatili sonunda açılmıştı ama muhtemelen istasyonun karşısındaki işlek konumu sayesinde hemen ünlendi.

Ve pastaları sunum olarak da tat olarak da tartışmasız en iyisiydi. Souta ile gittiklerinde Akari anında hayran olmuştu.

“Pe~kii, biraz daha çizeceğim ve sonra doğru eve!”

“Yuki-chaan, neredesin?”

“Oraya ne dersin~? Onu buldun mu~?”

Gaza gelip, yumruğunu havada savurduğu anda koridorda koşturup, bağıran kızların sesini duydu.

‘Yuki-chan? Ayase-kun değil mi..?’

Natsuki’nin ona her zaman “Koyuki-kun” dediğini duymuştu ama arada bir sınıfındaki kızların da erkeklerin de ona Yuki-chan diye seslendiklerini biliyordu.

Her seferinde Koyuki onları düzeltirdi, bu yüzden böyle çağırılmaktan hoşlanmadığı belliydi.

Bu kızlar muhtemelen bunu bilseler de, takma isimle hitap etmeye devam ediyorlardı.

‘Belki de Ayase-kun’a baktıklarında tek gördükleri dışında görünüşüdür...’

“Belki de bugünlük çoktan eve gitmiştir?”

“Ne yapacağız? Gitsen ve çiçek yataklarını bir kez daha kontrol etsen?”

“İmkansız. Tam bir karın ağrısı..”

Kızlar anlaşılan tam sanat sınıfının önünde durmuşlardı ve Akari seslerini net bir şekilde duyabiliyordu.

‘Anlıyorum. Yani Bahçecilik Kulübü’ne yardım etmek istemiyorlar...”

Bahçecilik Kulubü’ndeki Koyuki her zaman avludaki ve okul bahçesi civarındaki bitkilere bakmaya giderdi.

Birçok kez, Akari bu kızları pencereden görmüştü ve onunla bir konuşma şansı yakalamak için tüm o zamanda etrafına toplaşırlardı.

Yaz tatilinden sonra, ona bazen yardım ederlerdi ama son zamanlarda, durum değişti.

‘Yardım etmekten ziyade, onunla konuşmak istiyorlar.’

Koyuki de muhtemelen anlamıştı ve görünüşe göre saklanmıştı. En son böyle olduğunda, kızların duyulamayacak kadar uzakta olduğunda işinin başına sessizce geçtiğini görmüştü.

Muhtemelen kızlar peşini bırakana dek, o günkü kulüp aktivitelerine başlamak planında yoktu.

Takipçilerin pes ettiği anlaşılınca, koridordan aşağı birbiri ardına inen ayak seslerini duydu.

Akari kapının camından onlara baktı.

‘...Acaba bu kızların Ayase-kun’a hissettikleri, aşk değil mi?’

Natsuki ya da Miou’ya göre, ikisinin samimiyeti daha yüzeyseldi.

Böyle saklanan Koyuki de muhtemelen bunu hissetmişti.

Tam kapıdan dönecekken, görüş açısına titreyen bir şeyler takıldı.

‘Ha? Bu..’

Koridordaki sütunun ardına saklanmış, onu izleyen bir tutam yumuşak saçtı.

‘Biliyordum, Ayese-kun!’

Koyuki eşofman giymişti ve artık kulüp aktivitelerine gidiyor gibiydi.

 

‘Bu inanılmaz. Ne olursa olsun, çiçek yataklarına bakmayı bir gün bile ihmal etmiyor…’

 

Onu uzaktan izleyen Akari göğsünde bir sıcaklık hissetti.

 

‘Bir şekilde, cesaretlendiriyor.. Hm?’

 

Derin bir nefes aldıktan sonra Koyuki hızla yönünü değiştirdi ve sanat odasına geldi.

 

Gözleri kapının cam penceresinde buluştu ve Akari küçük şaşkınlık çığlığına engel olamadı.

 

“Seni korkuttuğum için özür dilerim.”

 

“H-Hayır, ben iyiyim..”

 

Konuşmaları burada biterken Koyuki arkasına döndü.

 

‘Sanat sınıfına gelmesinin bir sebebi yok mu..?’

 

Akari bunu garip bulurken kapıyı açtı ve çoktan koridorda yürüyen Koyuki’ye seslendi.

 

“Bekle, Ayase-kun! Birine mi bakmıştın?”

 

“...Enomoto-san’a bana ödünç verdiği mangayı iade etmeyi unuttum ama görünen o ki burada değil.”

 

‘Ah, demek bu yüzden kapıdan bakıyordu.’

 

Muhtemelen Koyuki’nin yakınında tuttuğu kağıt torbada bahsettiği manga vardı.

 

Akari bir an tereddüt etti ve yardım etmeye karar verdi.

 

“İstersen senin için ben veririm.”

 

Yaz tatilinden beri Natsuki ve Koyuki’nin arasında oluşan tuhaflığın farkındaydı.

 

Anlaşılan eskisi gibi birbirlerine manga veriyorlardı ama aralarında soğuk bir şeyler vardı.

 

‘Nacchan, Setoguchi ile de iyi anlaşamıyor gibi, üstüne Serizawa-kun’dan bir itiraf da aldı..’

 

Ve şimdi Koyuki ile de bir şeyler olmuş gibi, zor zamanlar geçiriyor olmalı.

 

“Onunla konuşmak istediğim bir şeyler de var bu yüzden doğrudan kendim vermek isterim.”

 

Konuşmak istediği bir şeyler?

 

Sorma isteğini bastırmıştı ama muhtemelen ikisi arasında bir şeyler olmuştu.

 

Koyuki’nin gözlerinde inatçı kararlılığı gözlerinde görünce, Akari sorusunu kendine sakladı.

 

“..Anladım. Vaktini aldığım için üzgünüm.”

 

“Hayır, sorun değil. Teşekkürler.”

 

Koyuki kibarca eğildi ve geldiği yöne geri döndü.

 

“..Koyuki-senpai..”

 

Birinin fısıltısını duydu.

 

Görmek için döndüğünde Akari, merdivenin aşağısından gelip, Koyuki’nin gidişini izleyen genç bir kızı gördü.

 

‘Nereden geldi..?’

 

Okul ayakkabısı* giymiyordu, bu sebeple kaçıncı sınıf olduğu belli değildi ama ondan daha küçük olduğuna dair bir his veriyordu.

 

Gölge’den Not: Japonya’da okullara girdiğinizde, size ait dolaptan okul içinde giyeceğiniz, üzerinde sınıfınıza göre renkli şeritler olan ayakkabılar giyilir.

 

Buraya kadar koşmuş olmalıydı, derinden nefesler alırken, bir yandan da boynundaki kurdeleyi titrek bir şekilde gevşetiyordu.

 

‘Acaba aşık mı...’

 

Kızın Koyuki’ye bakışlarında hem üzüntü hem de tutku vardı.

 

Tıpkı Natsuki ve Miou gibi, gözleri her zaman hoşlandıkları kişide.

 

“...Ah, anladım!”

 

Aklına gelen “cevap” ile aniden bağıran Akari tuvale döndü ve fırçasını hareket ettirdi,

 

Çizimdeki gencin saç stilini yeniden çizmek için.

 

♥ ♥ ♥ ♥ ♥

Duracak iyi bir yer bulduktan sonra Akari çalışmasını tamamladı ve istasyona doğru yokuş aşağı yürüdü.

Artık havalar iyice serinliyordu, bir atkı şarttı. Burnuna kadar gömülse de olabilecek en iyi şekilde boynunu sardı.

‘...Üşümüyor mu?’

Nedense, önünde yürüyen kız atkısını elinde tutuyordu.

Omuzlarını kaldırdı ve indirdi, yani uzun zamandır koşmamıştı.

Akari, hızını kıza göre arttırdı ve hemen sonra yakaladı.

“Ha? Miou-chan?!”

Aralarında birkaç metre mesafe kalınca onun Miou olduğunu anlamıştı.

Akari’nin sesiyle irkilen Miou’nun omuzları titredi.

Fakat tek tepkisi bu olmuştu, ne başka bir şey söylemiş ne de durma ya da arkasını dönme belirtisi vermişti.

Bir şeylerin ters gittiğini fark eden Akari ona doğru koştu.

“Miou-chan hadi eve beraber dön-”

Yüzünün yanına bakan Akari’nin sözleri yarıda kesildi.

Miou’nun gözlerinden dökülen yaşlar, kırmızı yanaklarından akıyordu.

“B-Bu... B-ben..”

Miou hıçkırıklar içinde kekeledi.

Akari kollarını gözyaşlarına boğulacak gibi görünen arkadaşının omuzlarına sardı.

“Başka birini sevdiğini söyledi..”

----

İçinden bir ses Haruki hakkında konuştuğunu söylüyordu.

Miou’nun ağlaması şok ediciydi, sadece onun için ağlıyor olabilirdi.

‘Ona hoşlandığı biri olduğunu mu söyledi..?’

Dersten sonra Haruki’nin, Natsuki’ye itiraf ettiği günü anımsadı.

Bıçak gibi bir his göğsüne saplanırken Akari başını salladı.

“Düşündüğüm tek kişi...”

“...”

 Akari ona “Bu doğru değil” demeyi gerçekten istemişti ama Miou muhtemelen bu tipte gelişigüzel bir teselli istemezdi.

Akari dudağını ısırdı.

“Ama pes etmek istemiyorum.”

“Evet, biliyorum.”

Akari bunu onu teselli etmek ya da dinlediğini belirtmek için söylememişti. Miou’nun hislerinin kesin olduğunu hissetmişti, bu yüzden anladığını dile getirdi.

“Pes edemem” dememişti “Pes etmek istemiyorum” demişti.

Sözleri sarsılmaz kararlılığını gösteriyordu.

‘Tüm yapabildiğim onu yüreklendirmek...’

Akari derin bir nefes aldı ve yapabildiği kadar cesaret verici şekilde konuştu,

“Düşününce, evde bir pastam var.”

“Ha?”

Başını kaldıran Miou’nun gözyaşları hala gözlerinde parlıyordu.

Akari fark etmemiş gibi yaptı ve gülümseyerek devam etti,

“İstasyonun köşesindeki Hoshiya’dan yeni bir ürün! Biraz ister misin?”

“E-Evet~!”

Artık ağlamanın bir anlamı olmadığına karar vermiş gibi, Miou iki elini de yumruk haline getirdi.

“Sadece bugünlük tatlı şeyler yemek için kendime izin verebilirim, değil mi?”

Miou sırtını ona dönerken, Akari aniden görüşünün bulanıklaştığını hissetti.

Gözlerinin kenarında hafif bir sıcaklık hissederken, Miou göremesin diye başını aşağı eğmişti.

‘Yine olmaz... Neden ağlayıp duruyorum...?’

“Akari-chaaan?”

Zaten önden giden Miou’nun seslenişini duyarken, aceleyle gözlerini kurulamak için ovuşturdu.

Miou ona bakmak için döndüğü anda başını kaldırdı.

‘Bir şey görmedi, değil mi?’

“Hadi acele et! Pasta tüm gün beklemez, bilirsin ya?”

“...Ahaha, o zaman desene istasyona kadar yarışacağız.”

 

♥ ♥ ♥ ♥ ♥

 

Sonraki gün, Akari istasyona giden yokuşu tam hızda koştu.

Natsuki Sanat Sınıfından çıkalı çok olmamıştı. Hemen ardından koşarsa onu yakalayabilirdi.

’Nacchan, Nacchan…!’

Akari daha önce kullanmadığı kadar şiddetli bir tonla Natsuki’ye sesleniyordu.

Bunu garip bulsa da o anda, tek hissettiği şey onu yakalaması gerektiği idi.

Natsuki Sanat Yarışması sonuçları duyurulur duyurulmaz sınıftan çıkmıştı.

Öncekinin aksine, tüm öğrenciler kulüp odasındaydı, Akari ve diğerleri Matsukawa-sensei’in gelişini bekliyorlardı. O anda, karşılıklı gerginliklerini paylaşıyorlardı.

Pozisyonlarının ayrılma sebebi-

‘Bunu ne kadar tecrübe ederseniz edin, bu an her zaman sinir bozucudur...’

Akari etrafında konuşup duranların ortasında yumuşak bir şekilde ofladı.

Diğerlerinin ona ‘sürekli ödül kazanan’ dediğinin farkındaydı ama bu yine de gergin olmadığı anlamına gelmezdi. Tam aksine, baskının altında eziliyormuş gibi hissediyordu.

Bununla birlikte, huzursuz olduğunu diğerlerinin fark etmesine müsaade edemezdi.

Çünkü onun hiç kastı olmasa da, insanlar bunu iğneleme olarak algılayacaklardı.

Orta okuldaki çeşitli başarısızlıklarının ardından, liseye girdiğinde, başarısızlıklarının üstesinden gelecekti, numara yapmak zor değildi. Sadece susup, gülüp geçerse onu suçlayacak kimse olmazdı.

Kapı gıcırtıyla açıldı ve Matsukawa-sensei içeri bir göz attı.

Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ve herkes kimin kazandığını tahmin edebiliyordu.

“Hayasaka-san, Aida-san tebrikler!”

Akari Büyük Ödül’ü kazanmıştı, Miou ise Şeref Ödülü’nü.

Yarışma sonuçlarının yazıldığı duyuru, yazı tahtasını kaplıyordu ve tüm kulüp üyeleri etrafında toplaşmışlardı.

“Senpai, tebrikler! Kazanacağını biliyordum!”

“Anlaşılan galibiyet serini koruyabilmiş gibisin~”

“Düşününce, başkan ve yardımcısının birincilik ve ikincilik ödüllerini birlikte aldıkları başka zaman yok muydu?”

Tatlı alt dönemleri birbiri ardına tebriklerini sundular.

Akari onlara teşekkür ederken, Natsuki’nin aniden yerinden kalktığını fark etti.

İnsanların etrafını sardığı çemberden birkaç adım geride yarışma sonuçlarının bulunduğu kağıda bakıyordu.

Sonunda tavana baktı ve sırtını tahtaya döndü.

‘..Ha?’

Natsuki’nin sırasına döneceğini düşünmüştü ama bunun yerine eşyalarını toplamaya başlamıştı.

Çantasını omzuna attı ve kapıda tökezleyip, ayrılmak için adım attı.

“Nacchan, nereye gidiyorsun?”

Masum bir kafa karışıklığı ile ona seslendi ama muhtemelen diğerlerinin tek gördüğü rahatsızlık verici davranmış olduğu idi.

Tuhaf bir sessizliğin ardından, Natsuki arkasını dönmeden yanıtladı,

“Dişçi randevusu!”

“Ha? Ama dün sen zaten...?”

Şimdiye kadar hatasını fark etmiş olmalıydı ama sonunda yine gereksiz bir şey söylemişti.

Yine de kendini sorusunu tamamlayamazken bulmuştu.

“Üzgünüm, gitmeliyim!”

Natsuki bağırdı ve tıpkı kaçar gibi Sanat Sınıfı’ndan çıktı.

”Nacchan?!”

Natsuki’ye tekrar seslense de durmamıştı.

Bir anlık tereddütün ardından, Akari koşabildiği kadar hızlı bir şekilde Natsuki’nin ardından koştu.

‘Acaba Natsuki bugünkü otobüse bindi mi..’

O zaman o da sonraki otobüse binse miydi?

Ama evine kadar onu takip etmek biraz ısrarcı görünürdü.

Akari ne yapacağını düşünmek için koşmayı bırakır bırakmaz, önünde tanıdık bir gölgeyi mırıldandı.

‘Bu çanta ve saç tarzı..’

Kocaman yuvarlak topuzu görünce Akari bu kişinin Natsuki olduğunu anladı.

Bacakları yorgunluğunu haykırıyor olsa da, onları hareket etmeye zorladı ve tüm ciğeri ile bağırdı,

“Nacchan!”

O anda Natsuki kendisine seslenen Akari’den kaçmadı.

Ama arkasına da dönmemişti.

“Şükürler olsun.. Yakalayabildim seni... Seninle eve gitmeyi düşünmüştüm.”

Akari nefesi kesilerek bunu söyleyince Natsuki cevabını mırıldandı,

“...Sadece sen mi? Miou nerede?”

“Serizawa-kun onu aramaya gelmiş ve Film Kulübü’ne yardıma gitmiş.”

“Anlıyorum...”

“Öyle işte.”

‘Hey, Nacchan, neden yüzüme bakmıyor..?’

Natsuki’nin yüzünü görmeyi isterken, Akari onun önüne doğru hareket etti.

Bu hareketi ani olsa da Natsuki görüş açısından kaçmaya çalışmadı.

“Nacchan, ne zaman Setoguchi-kun’a itiraf edeceksin?”

Akari bile sonunda dudaklarından bu sözlerin dökülmesini beklememişti.

Natsuki de şaşırmış gibiydi ama bir şey söylemedi ve ona baktı.

Sözünü geri almayı ya da özneyi değiştirmeyi düşündü ama son anda kendini durdurdu.

‘Bir şeylerden kaçınmayı kesme vakti. Bunu söylemek için bir şans beklemiyor muydun?’

Daha bariz bir şekilde soruyu sormak için azmedip, duruşunu güçlendirdi,

“Hm? Ayase-kun ile mi çıkmaya başladın?”

“...Akari neden bana bunları soruyorsun? Ne alakası var?”

Natsuki gözlerini biraz genişletti ve Akari’ye dik dik bakarmış gibi kıstı.

Kızmakta haklıydı. Akari, Natsuki’nin yerinde olsaydı o da böyle hissederdi.

‘Ama bence Nacchan’ın görüp, benim göremediğim şeyler var.’

Akari yavaşça gözlerini kapattı ve hislerini olabildiğince zapt ederken konuştu,

“Seni gerçekten anlamıyorum Nacchan... Setoguchi-kun’dan hoşlanıyorsun, daha fazla prova yapmak yerine ona gerçekten itiraf edeceğini söylemene rağmen Ayase-kun ile çıkmadın mı?”

“Daha önce de söyledim, o bir randevu değildi!”

“Miou-chan bana Ayese-kun’un bunu muhtemelen bir randevu olarak planladığını söyledi.”

“Ne..?!”

Anın hararetiyle, Miou’nun adı ortaya atılmıştı.

Natsuki gözleri genişlerken oldukça şaşırmış görünüyordu.

Gözyaşları da gözlerinde toplanmış gibiydi ve hızla bakışlarını kaçırdı.

“...Bunun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Doğrusu Koyuki-kun hiçbir şey söylemedi...”

“Nacchan bu adil değil! Serizawa-kun’u da mı önemsemiyormuş gibi yapacaksın?”

Bu biri konuşurken böldüğü  ilk an olmalıydı.

Duygu patlaması yaşayan Akari bağırmaktan kendini alamamıştı.

Ses tonu ve görüşü hızla bulandı.

“….Akari….?”

Natsuki yüzünü başka yöne çevirmişti ama şimdi ona kafası karışmışçasına bakıyordu.

Onu daha önce hiç böyle görmemişti, ne yapacağını bilmiyor gibiydi.

‘Doğru. Ne zaman Nacchan ve Miou-chan’ın etrafında olsam.. Nedense hep bir şekilde arka plandayım...’

Bu ifade etmesinin en basit yoluydu ama muhtemelen kendini korumak için içine atmıştı.

Hep gülümsediğinden emin olurdu ve asla onu kızgınken ve ağlarken görmelerine izin vermezdi.

Bir şekilde aşırı iyimserliğinden ötürü her zaman gülümserlerdi.

‘Ama.. İstediğim şey bu değildi..’

Sadece Natsuki’nin gerçek hislerini duymak istemişti, onu üzmeyi değil.

Ve Natsuki’nin nasıl olduğunu bildiği için ağlamak üzere olduğundan, muhtemelen kendini suçlayacaktı.

‘Bazı şeyler için haksızlık ettiğimi kabul ediyorum,”

Korkmuşcasına, zorla da olsa Natsuki konuşmaya başladı.

Akari hızla ona karşı gelmeyi denedi ama yeterince hızlı değildi.

“Ama Haruki hakkında ne demek istedin..?”

Natsuki’nin sıradaki sözleri üzerine artık kendini suçlamıyordu.

Rahatlarken Akari burnunu çekti ve mırıldandı,

“Natsuki-chan, onun hoşlandığını söylediği tek kişisinin.”

“….Eh?”

Natsuki hiçbir şey anlamamış gibi görünüyordu.

Natsuki’nin gözleri anılarını tarıyormuş gibi titriyordu, Akari bir anda söyleyiverdi,

“Nacchan dürüst ol ve bana doğruyu söyle. Çünkü sonuçta o hiç benim ya da Miou’nun çizimlerini sevdiğini söylemedi, değil mi?”

“…..Huh?”

Akari’nin bakış açısından, aklından geçenleri net bir şekilde ortaya koymuştu ancak Nacchan’ın kafası iyice karışmış gibiydi.

O noktada belki de en iyisi durmak olacaktı.

Bu düşünce kafasından geçmiş olsa da artık başlatmıştı bir kere, devam etmekten kendini alamadı.

“Filmde kullanılacak olan çizimi yaparken, birçok şey hakkında düşündüm. Acaba aşk nedir? Ne tür bir histir? O anda anladığım şey şuydu ki, benim için, çizim yaparken ya da sevdiğim bir çizime bakarken hissettiğim duyguyla aynıydı.”

Hepsini bir anda pat diye söylediğinden, o ana dek kızarmayan yüzü kızarmıştı.

‘Nacchan artık bir şey söyle..!’

Neredeyse öfkeyle dolu bir umutla acele edilen konuşmaya karşı Natsuki “Ha? Ha?” derken kafasını karıştırıyordu.

Ve sonra Akari’ye yöneldi, bir şeylerden emin olmak istermiş gibi yavaşça konuştu,

“Sana göre Haruki benim çizimlerimi beğendiği için düşüncelerin böyle..”

“Senden hoşlanıyor değil mi?”

“D-demek mesele buydu...”

Bunu söylerken Natsuki yavaşça çömelerek oturdu.

‘Benim düşündüğümü mü düşünüyor..?’

Natsuki, Haruki ona itiraf ederken olanları Akari’nin gördüğünü düşünmüş olmalıydı.

Olay tam olarak öyle olsa da, Akari’nin onu suçlamaya niyeti yoktu.

Çünkü tutması gereken başka sırlar vardı.

“Hm? Başka bir şey var mıydı?”

Akari, Natsuki’nin yüzüne bakmak için eğildi.

Bir şey söyleyecek gibi bakıyordu ama bir anda yüzüne bir gülümseme yayıldı.

“...Hey, Akari benim çizimlerim hakkında ne düşünüyorsun?”

“Seviyorum. Hem de çok.”

Cevap verdikten sonra Akari gözlerini kırpıştırarak “Ha?” dedi.

Düşününce, Haruki Natsuki’nin çizimlerini de övmüştü.

O zaman, ondan “hoşlandığını” söylerken aslında Natsuki’den ziyade çizimlerinden mi söz ediyordu?

‘Nacchan, beni konudan saptırmaya mı çalışıyor..?’

Akari ona bakarken Natsuki utangaç bir şekilde gülümsedi.

“..Ben de senin çizimlerini seviyorum Akari. Verdikleri hissiyatı seviyorum. Ve Miou’nun narin ve detaylı çizimlerini de seviyorum. Onları sonsuza dek izlemek istiyorum.”

‘Çok utanıyorum.. Ondan neden şüphe ettim?’

Haruki’nin Natsuki’ye itiraf ettiği doğruydu.

Ama Natsuki’nin gerçekten kabul edip etmediğini bilemezdi.

Miou’nun Haruki’ye olan hislerini bilen Natsuki’nin davranışları bugüne dek hiç değişmemişti.

Yani bu durum ona karşı bir şey olmadığını gösteriyordu.

“Nacchan! Nacchaaan!”

Akari kendini daha fazla tutamayıp Natsuki’ye sarıldı.

“Uvaa?! Hey, Akari nefes alamıyorum..!”

“..Öyle şeyler söylediğim için özür dilerim.”

Gözyaşları öylece dökülürken, sonunda sesi titremişti.

Omzu sırılsıklam olsa da Natsuki de sıkıca Akari’ye sarıldı.

“Hayır asıl üzgün olan benim.”

‘Ama sen yanlış bir şey yapmadın Nacchan..’

O halde hatalı olan kimdi?

Onlar kimin kimden hoşlandığını çözmeye çalışırken önemli duygular öylece geçip gidiyorlardı.

Akari bir istisna değildi.

O an Haruki’yi düşündüğü her an kalbi acıyacaktı.

Bu hissin ne olduğunu bilmiyordu ama ona karşı duyduğu hisleri saftı.

‘Acı verici ve üzücü olduğundan... Yine de kaçması zor.’

Miou pes etmek istemediğini söylemişti.

Haruki, Natsuki’ye hislerini söylemişti ve şimdi bile Natsuki, Yuu’ya aşıktı.

Bu karmakarışık ipliklerin çözüldüğü noktayı ise kimse bilmiyordu.

‘Benim de Mochizuki-kun’a doğru düzgün bir cevap vermem gerek..’

 Souta artık birini beklemiyor olsa da, Akari ona cevap vermek istediğini hissetmeye başlamıştı.

 Dik yokuşta açık bir yol vardı, sonbaharın göğünde tek bir bulut bile yoktu.

 Tüm endişelerini alıp götürecek kadar güzel bir maviydi.