15.03.2021

-Çözüm 4-

resim
Çevirmen: Gölge


---





Ayase Koyuki


Doğum Günü: 28 Ağustos

Burcu: Başak

Kan Grubu: A


Souta’nın sınıf arkadaşı.

Bahçecilik Kulübünde. Natsuki’nin manga arkadaşı. Son zamanlarda görünümünü değiştirdikten sonra, kızların dikkatini çekti.


---



Not: Bu bölüm diğer bölümlerin aksine Souta değil, Akari’nin bakış açısıyla anlatılmıştır.




Nacchan ve Miou-chan’ın nesi var merak ediyorum...’


Sınıfları değiştirdikten sonra Akari temkinli bir nefes bıraktı.


Bu durumun sebeplerinden biri yaz tatili olsa da, Akari’nin dikkatini ikisi de çekmişti.


Endişesini ve bir şeylerin yolunda olup olmadığını sormayı denemişti ancak ikisi de başlarını iki yana sallamışlardı.


Ama o anda Akari’nin yanında yürümüyor olması, kesinlikle bir şeyler olduğunun kanıtıydı.


Öğretmenler odasında uğradıklarını söylediler ama koridorda Setoguchi-kun ve Serizawa-kun’un bize doğru yürüdüğünü gördükten sonra, onlardan kaçınmak istedikleri için mi merak ediyorum.’


Hiçbir şeyden şüphelenmek istemezdi ama Natsuki ve Miou bir süredir tuhaf davranıyordu.

Ve anlaşılan aynı şekilde Haruki ve Yuu da onlardan kaçınıyordu.


Öğle arası başlar başlamaz ikisi de Film Kulübü odasına kaçacaklardı.


Başta, Akari sadece kulüp aktiviteleriyle meşgul olduklarını sanmıştı.


Bu bir ihtimaldi ama Natsuki’nin Souta’yla her zamanki gibi konuştuğunu gördüğünde, durumu çaktı.


Natsuki, Yuu’dan uzak durmaya çalışıyordu ve aynı şekilde Miou da Haruki’den.


 ‘Acaba ne oldu. Onlar için yapabileceğim bir şey var mı?’


 İstemsizce yumruğunu sıktı ve bir buruşturma sesi duydu.


 Ona arkasından seslenen sese dönerken Akari elindeki çıktıyı düzeltmek üzereydi.


“Hayasaka-san.”


 Ses tanıdıktı.


 O ana dek adını ondan hiç duymamıştı ama hata yoktu.


 O türden güven verici sesin sahibi muhtemelen oydu.


“...Mochizuki-kun?”


Arkasını döndüğünde, beklediği kişiyi görmüştü.


Souta’nın kulağına kadar azcık kızarmış olan yüzünü görünce ateşi mi çıktı acaba diye düşündü.


Tam ne olduğunu soracakken, Souta ondan önce davrandı.


“Iıı.. Ihmm...”


 Kelimelerle sıkıntısı var gibi görünüyordu ve tekrar susmak zorunda kaldı.


 Nedense, Akari de gergin hissetmeye başlamıştı ve test kitabını hafifçe sıktı.


“Seninle konuşmam gereken bir şey var. Yarın okuldan sonra 16.10’da, beni sınıfta bekleyebilir misin?”


‘İkinci kez konuşuyoruz.’

 

Zaten birbirlerine mail adreslerini vermişlerdi ama bu şekilde yüz yüze konuşmak hâlâ onu geriyordu.


Akari’nin sessizce başını sallaması bile büyük bir çaba gerektirmişti.


“İ-iyi.. O zaman sonra görüşürüz.”


Söylemek istediğini söylemiş olan Souta, koşarak çıktı.


Durumu tamamen kavrayabildikten ve şaşkınlık içinde bir süre orada öylece durduktan sonra Akari de çıktı.


‘Benimle Film Kulübünün resminden sorumlu kişi olarak konuşuyor, değil mi..?’


Sakinleştikten sonra aklına ilk gelen şey, Film Kulübü’nün çizmesini istediği resimdi.


Yaz tatilinden beri sıkışıp kalmıştı, Akari hâlâ bitirememişti. Sebebi ise ana temayı kavrayamamış olmasıydı: Aşk.


‘Umarım okul bitmeden bir ip ucu yakalarım...’


Elinden başka bir buruşturma sesi duydu ve hızla kavrayışını gevşetti.


Omzu da gerilirse, istediği gibi çizemeyecekti.


Bunu kendine söyleyerek, önündeki sınıf kapısına uzandı.





♥ ♥ ♥ ♥ ♥ 




SHR’nin* ardından, sınıf gürültüyle doldu.


Gölge’den Not: Muhtemelen serbest çalışma dersi ya da sabahki rehberlik derslerinden söz ediyor.


Akari eşyalarını toplamayı bitirince çantasını kaptı ve duvardaki saate baktı.


Anlaştıkları saate bir saat kalmıştı.


‘Sanat odasına şimdiden gitsem, oraya gidene kadar gerçekten gitme zamanım gelmiş olacak..’


“Akari-chan, Hadi Sanat Kulübüne!”


“Eri-chan-sensei de bugün burada!”


Çoktan çantalarını sırtlamış olan Miou ve Natsuki, yayına gelmişlerdi.


Akari onları başıyla onayladı ama sonra başını salladı.


“...Okumayı bitirmek istediğim bir kitap var, bu yüzden siz ikiniz önden gidin.”


“Gerçekten mi?”


 Natsuki’nin sözlerinde herhangi bir ima olmadığını biliyordu ama yine de nedense huzursuzdu. Onlara kanıt gösterme ihtiyacı yoktu ama Akari kitabını çıkarttı ve masanın üzerine koydu.


“Teslim tarihi yarın.”


“O zaman acele etseniz iyi olur.”


 Miou yüzünde ciddi bir ifade ile başıyla onaylarken, Akari arkadan zayıf bir gülüşle karşılık verdi.


 ‘Yalan değildi ama yine de biraz kötü hissediyorum...’


 Nedense, Souta ile buluşma hakkındakileri onlara söyleyememişti.


 Söylememişti çünkü Film Kulübü çizimi hakkında bir konuşma olabilirdi, o yalnız, tek başına çizim için seçilmişti.


 Bir şekilde Akari onlara neden söyleyemediğini düşünmeyi denedi ama cevabı bulamadı.


 Onları Sanat Sınıfına uğurladıktan sonra, Akari tıpkı söylediği gibi okumaya başladı.


 Sınıf arkadaşları birbiri ardına sınıfı terk ededursunlar, Akari son bölüme geldiğinde tek başına kalmıştı.


 ‘Boş hissettiriyor, okumayı evde bitireceğim sanırım.’


 Kitabı kapattı ve pencereden görünen turuncu ışığa baktı.


 Pencere açık kalmıştı, sıcak renkler, sınıfa doğru yumuşak bir görüntüyle süzülüyorlardı.


 “...Ah, zaten dört olmuş.”


Yerinden kalktı ve katılaşmış bedenini esnetti.


 Kitabına odaklandığından, zihni artık daha berraktı.


 ‘Sınıfta durmak iyi bir seçimdi.’

Eline fırça almış olsaydı ya muhtemelen konsantre olamayacaktı ya da tuvalle başladığı noktada bakışıp kalacaktı.


Aksine şu anda, kendi tasarımına ilham olacak başka bir çalışmayı bulup deneyimlemeyi tercih ederdi.

 

Ding dong dang dong….


Zili duyunca, Akari duvar saatine baktı.


16.05’di, randevuya 5 dk kalmıştı.


O anda durumun farkına varmıştı ki kalbi göğsünde küt küt atmaya başlamıştı.


Akari elini ceketinin üzerinden yavaşça kalbine bastırdı ve sakinleşmeye çalıştı.


“Eh?”


Kapının takırtı ile açıldığını duydu ve Souta kocaman bakışlarıyla orada belirdi.


Erken gelmesine rağmen Akari’nin orada bekliyor olmasına şaşırmıştı.


İlk bir şey söylemeli miyim? Meraklanmış. diye düşündü.


Tam Akari konuşacakken, Souta’nın sesi çıktı,


“Ben yeterince iyi değil miyim?!”


İyi değil. Ne için?


Sözleri tuhaf bulurken, düşünceli bir şekilde cevapladı,


“H-hayır, bence sen iyisin...?”


Souta, Akari’nin sözlerine inanamıyormuş gibi gözlerini genişletti.


Ek olarak, uygun sözler seçebilmiş falan değildi.


“H-ha?”


“Ha?”


Souta’nın neden heyecanlı olduğunu bilemeden, Akari şaşkınlıkla başını eğdi.


Nedense Souta onun tepkisine kaşlarını çatmıştı.


‘Ona ne olduğunu merak ediyorum. Söylemekte güçlük çektiği bir şeyler mi var...'


Merak ve şaşkınlık karışımı ile ona baktığında, Souta derin bir nefes aldı ve neredeyse bağırarak söyledi,


“Yani senden hoşlanıyorum!”


“Ha?!”


“Dediğim gibi, senden hoşlanıyorum!”


Akari o anda, sessizliğe gömüldü.


‘Hoşlanmak... bildiğimiz hoşlanmak? Mochizuki-kun... benden hoşlanıyor?’


Çünkü bu Akari’nin hayal bile edemeyeceği bir itiraftı, nefesi kesilecek kadar şoka uğramıştı.


Souta yumruğunu iyice sıktı ve kızaran yüzü ile yere baktı.


“Seni hiç üzmeyeceğim ve seni her gün güldüreceğim.”


Onun ciddi ses tonuyla verdiği “söz”ler, Akari’nin kalbini attırdı.


“Ve bana her gün bento yaparsan çok mutlu olurum!”


“N..”


Kalbi patlayacakmışcasına hızlı atıyordu, aniden o hızda durdu.


‘Bento... her gün mü?’


Souta başını kaldırdı ve Akari’ye beklentiyle baktı. Birkaç saniye için tekrar baktıktan sonra, cevap verene dek hiçbir şey olmayacağını anlamıştı.


Tereddütle, Akari ona içinden gelenleri söyledi.


“Her gün çok fazla iş çıkartır, hayır sağ ol.”


“Cidden mi?!”


Souta bunu duyunca şaşkınlık içinde baktı.


Azarlanmış, keyifsiz bir yavru köpeğe benziyordu.


‘Ona bento yerine verebilecek başka bir şey yok mudur..?’


Beynini tararken aniden bir fikir buldu.


Akari neşesine kavuşunca, Natsuku ve Miou’yu bir yerlere davet ederkenki ses tonunu kullandı,


“Ah, düşününce, istasyonun yakınında yeni bir pastane açılmıştı! Seversen, beraber gidelim mi?”


Souta donup, kalmıştı hiçbir şey yapmasa da sürekli göz kırpıştırıyordu.


‘Belki de tatlı sevmiyordur.’


Tam başka bir fikir üretecekken, Souta’nın gözleri alev aldı.


“Tamam! Memnun olurum!”




♥ ♥ ♥ ♥ ♥





Yaz üniformasından, kış üniformasına geçişin sonlarında, okul canlı renklerle donatılırdı.


Cekatlerin altına, kızların siyah, mavi, bej, gri gibi değişik renklerden giyindiği görülebilirdi ve erkekler de renkli spor kazaklar ve kapüşonlular giyebilirlerdi.


‘Serizawa-kun’un kazak rengini gerçekten seviyorum.’


Film Kulübü’ne giren Haruki’yi görünce, Akari bir nefes verdi.


‘Pembe gerçekten sarı saça uyuyor.’


Sadece okul gezilerinde görmüş olsa da, Haruki’nin günlük giysileri de şıktı.


Belki de filmler üzerinde çalışıyor olmak ona renkler konusunda iyi bir sezgi vermiştir.


“Aka.. Hayasaka-san?”

 

“Uva?!”


Akari dalgınken konuşmaya başlandığı için, şaşırarak irkildi.


Ona seslenen Souta, tepkisi karşısında omuzları çökerken özür dilercesine baktı.


“Özür dilerim, seni ürkütmek istemedim...”


“H-hayır, sorun yok! Im, ımmm...”


Neye baktığını sormadan önce konuşacak bir şeyler bulsa iyi olacağını düşündü ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Hızlı düşünmeyi denese de, söyleyebildikleri sadece “Şey...” veya “Görüyorsun...”du.


Fakat Souta, Akari’yi acele ettirmeden sabırla beklemişti.


“Sorun yok. Acele etme.”


Souta’nın samimi gülümsemesini görünce rahatladı.


Ama aynı zamanda, nedense içinde bir huzursuzluk da vardı.


Yani Mochizuki-kun böyle bir yüz ifadesi takınabiliyor..’


Düşününce, Souta’nın ona bu şekilde nazik gülümsediği ilk an bu olabilirdi.


Haruki, Yuu ve Natsuki ile konuşurken rahattı ama genelde Akari’nin karşısında biraz gergin görünürdü. Konuşmalar sürerken de garip olurdu ve konuşmalar bir iki cevaptan sonra biterdi.


‘Sonunda ben de geriliyorum, bu yüzden sanırım ikimiz de öyleyiz.’


Akari bir şeylerin farkında olsa da düşünmüştü.


Utansa da konuşmayı severdi. Birini tanımaya bir kez başlasın daha rahat konuşabilir ve sohbeti kendi başlatabilirdi.


Bu yüzden Souta’nın etrafındayken neden gergin olduğunu merak etti.


“Im, hasta mı hissediyorsun?”


“...Ha?”


Dibinden gelen sesi duyunca, Akari tekrar şaşırarak irkildi.


Hoş olmayan bir tepki göstermekten endişe ediyordu ama Souta sadece “Biliyordum.” diye mırıldanmıştı.


“Mesafelisin çünkü ateşin var, değil mi?”


Akari, Souta konuyu açınca birden sesini yükseltti,


“O-o film! Bana göstereceksin, değil mi?”


“Ha? Ah, doğru. Henüz düzenlenmedi ama bence bir şeyler yapabilirim. Yine de eğer hastaysan, başka bir güne bırakabiliriz?”


“İyiyim! Sorun yok, gerçekten.”


Akari özgüvenle iki yumruğunu savurdu ve Souta gönülsüz bakışlarına rağmen başıyla onayladı.


‘Mochizuki-kun çok nazik.’


O anda bu derece nazik birinin kendisinden hoşlandığını söylemiş olduğunu fark eden Akari daha da gerildi.


Ama böyle çekingen davranmaya devam ederse, ona bir yanıt veremeyebilirdi.


İtirafına verdiği cevap hâlâ havada asılıydı ve o anda bir hoşgörü sürecinin ortasında gibiydi. Ona cevap vermek için iyi kullanmış olmak istediği bu garanti süresi, ikisi için de samimi ve dürüsttü.


‘Aşkın bu kadar karmaşık olduğunu hiç düşünmemiştim.’


Hisler kendilerine ait olsa da, ellerinden bir parçasını kaçırdıklarını hissettiler.


Hüsranıyla başa çıkmaya çalışırken Akari, Sanat Odasına doğru merdivenleri inmeye başladı.




 ♥ ♥ ♥ ♥ ♥





Sanat odasında başkaları vardı, bu yüzden Akari yandaki hazırlık odasını ödünç almıştı.


Souta’nın getirdiği laptopı uzun sıranın üzerine koydular ve beraber düzenlenmemiş filmi izlediler.


Bir liseli kızın aşk hikâyesini anlatan bir kısa filmdi.


Kız iki yıl büyük olan senpaisine aşık olmuştu ve aynı Sanat kulübündeydi.


Kulüp başkanı olan senpaisinin gözüne girmek için elinden gelen en iyi çizimleri yapıyordu ama tam olarak istediği gibi çizemiyordu.


Çöküş süredursun; ortaokulda her zaman ödüller kazanmasına rağmen, çalışmaları reddedilmeye devam ediyordu.


Ne oluyor? Neyi yanlış yapıyorum?


Düşünceleri çılgınlaşır yavaş yavaş tuval ile arasındaki boşluk büyür..


Ve o zaman, martta, senpaisinin mezuniyeti yaklaşır...

 

Hislerini hemen söyleyemezse, bir daha karşılaşamayabilirler...


Bunun olmasını istemeyen kadın kahraman fırçayı tekrar kapar...


Taşan hisleri tuvale dökülür ve mezuniyet töreninden önceki günde, tek bir çizimi bitirir-


“Ha? Bu mu?”


Ekran soldu ve Akari yanında oturan Souta’ya baktı.


“Senaryoda son zaten belli ama Haruki, önce çizimi görmeden çekim yapmak istemedi.”


“...Anladım, mantıklı. Her şeyi geciktirdiğim için üzgünüm.”


“H-hayır, önemli değil. Seni zorlamaya falan çalışmıyorum, yani, ım..!”


Yüzündeki kızıl parıltıyla Souta, elini çılgınca salladı.


Nazik dokunuşu yüzünden, Akari daha da mahçup hissetti.


“Eğer yeterli sanat malzemen yoksa ya da öyle bir şeyler var, bana söyle!”


 Muhtemelen Akari’nin ne kadar çok sessizleşmiş olduğundan endişelenmişti ki bunları dile getirdi.


Fakat konu çok aniydi ve bunu anlaması biraz sürdü.


“..Im, Sanat Kulübündekileri kullanıyorum yani sorun yok.”


“Tamam o zaman. Çok teşekkürler.”


‘Mochizuki-kun gerçekten nazik biri...’


 Souta’nın okuldan sonra ondan hoşlandığını söylediği günden beri, daha sık konuşmaya başlamışlardı.


 Beraber pastaneye gittiler ve birbirlerine ramenci önerdiler. Yavaş yavaş yakınlaştıklarını hissediyordu ama hala mesafelerini koruyorlardı.


 O zamandan beri, Souta hiç “Senden hoşlanıyorum” ya da “Benimle çık” gibi bir şey söylememişti.


 Hatta bunun itiraf da olmayabileceğini düşünmeye başlamıştı.


 ‘Sormak istiyorum ama bunu tekrar gündeme getirmek tuhaf olur...’


 Souta’ya göz ucuyla baktı ve bakışı hisseden Souta ona döndü.


 Gözleri bir an için buluştu ve o anda Souta sandalyeden düştü.


“M-Mochizuki-kun?! İyi misin?”


“Ö-özür dilerim..”


Souta aniden kalktı ve yere kadar eğildi.


 Neden özür dilediğini bilmiyordu ama şükür ki, bir yerlerini incitmemişti.

 Souta onu “Bu kadar zaman ben buradayken odaklanamazsın, değil mi?” sözüyle şoka uğratmadan önce sadece bir an rahatlamıştı.


“..Ha?”


Bunu nereden çıkardığını merak etti.


Akari’nin ne olduğu hakkında bir fikri yokken, Souta anlaşılan durumu kendince yorumluyordu. Yüzü ve kulakları kırmızıydı, görünüşe göre tedirgindi, süzülen gözlerinin Akari’ye doğrudan bakma şansı yoktu.


‘Gerçekten anlamadım ama yanlış anlaşılmayı düzeltmeliyim..’


Akari de sandalyesinden kalkmaya başlarken, Souta küçük bir çığlık attı ve kapıya fırladı.


Ve sonra duraksaya duraksaya koşturdu.


“Ö-özür dilerimmm~~~!”


Souta’nın çığlığı koridorun sonundan yankılandı ve Akari gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı.


“...Yanlış bir şey mi yaptım?”



♥ ♥ ♥ ♥ ♥



Filmi birkaç kez başa aldıktan sonra, Akari daha da çizebilecek gibi hissetti.


 Ama eskiz defterini sınıfta unuttuğunu fark edince bir koşu gidip, aldı.


 ‘Yapabildiğim kadar bu hisleri kağıda dökebilmek istiyorum..’


“Kyah?!”


 Tüm o telaşta, düşecek bir şey olmasa da tökezledi.


 Kendini tutmak için elini duvara yasladı, gözleri merdivenleri çıkmakta olan Souta’nınkilerle buluştu.


“M-Mochizuki-kun..”



‘Bunu gördü, utanç verici...’


Başını sağa çevirdi ama bir sebepten Souta hızla konuşmaya başladı,


“H-hayır düşündüğün gibi değil. Seni takip falan etmiyorum, Haruki’ye bakıyordum..!”


 Beklediğinden daha farklı sözler sarf edilirken Akari, başını kaldırıp Souta’ya baktı.


 Souta’nın yüzü kızılca parlıyor ve ellerini önünde sallıyordu.


‘Serizawa-kun’u aradığını söyledi, değil mi..?’


Natsuki’nin ona bir kez söylediğini hatırlayan Akari başıyla onayladı.


“Serizawa-kun yine mi kayboldu?”


“E-Evet! Bekle, ‘yine’ mi? Haruki’nin seyahat tutkusu o kadar meşhur mu ya?”


“Meşhur mu değil mi bilmiyorum ama Nacchan’dan duymuştum. Çalışırken tıpkı bende olduğu gibi, bir şeyler onu tıkadığında okulun etrafında yürüyüşe çıktığını söylemişti.”


 Bu olayı neden bu kadar iyi hatırladığını açıklasa da, Souta’nın yüzündeki ifade tarifsizdi.


“Mochizuki-kun….?”


 Kazayla yine yanlış bir şey mi söylemişti?


 Tereddütle ona seslenirken Souta gülümsedi ve konuşmaya başladı.


“Hayasaka-san, sen ve Haruki birçok yönden benziyorsunuz. Bir şansın olursa, onunla hoş, uzun bir sohbette bulunman iyi olabilir. İkiniz de dahi olduğunuzdan, gerçekten de bağlanabilirsiniz.”


 Akari nasıl tepki vereceğinden emin değildi ve belli belirsizce başını salladı.


‘Serizawa-kun ile yaratıcı bir konuşma yapmaktan ben de memnun olurum ama...’


 Ne söylemek istediğini anlamıştı ama dahi diye çağrılmak biraz iticiydi.


 Daha da önemlisi, Souta’nın gülümsemesindeki tuhaf yalnızlıktan rahatsız olmuştu.


 Sessizlik devam ettikten sonra sınıfın önünde olduklarını fark ettiler.


‘Mochizuki-kun, Serizawa-kun burada olmadığı için başka bir yere bakacağını söyledi, değil mi?’


Ona aramasında yardım edebilir miydi?


Tam bir adım önünde yürüyen Souta’ya seslenecekken, bir anda o durdu.


“Bir şeyleri yanlış anlıyor olmalısın ama o kız benim hoşlandığım kişi değil...”


 Seste hata yoktu.


Bu temiz ve belirgin ses Haruki’nindi.


‘Konuştuğu kişi kim acaba..?’


 Merakının üzerine sınıfa göz attı.


’….Nacchan?!’


Akari bilinçsizce gözlerini ovuştursa da, oradaki kesinlikle Natsuki’ydi.


O anda Haruki, beklediğinin aksine Miou değil, Natsuki’nin önünde duruyordu.


Derin bir nefes aldıktan sonra Haruki devam etti.


“Senden hoşlanıyorum.”


Akari’nin ayaklarının bağı anında çözüldü ve omuzları kapıya çarptı.


Kapının etkisiyle çıkan tak sesinin etkisiyle Haruki ve Natsuki birden ona döndüler.


“Buradan,”


 Souta kulağına fısıldamıştı


 Akari başını sallamış olmasına rağmen bulunduğu yerden bir milim bile kımıldayamadı.


Souta, Akari’nin ikilemini anlamış olmalı ki, nazikçe elini tuttu ve onu ileri çekti.


Kapıdan uzaklaştılar, koridorun karşı kısmındaki pencere pervazını sırtlarına aldılar.


Anlaşılan sınıfın içini görecekleri, Haruki ve Natsuki’nin onları fark etmeyeceği kör bir noktaya geçmişlerdi.


“...Sanırım sadece rüzgardı.”


“Muhtemelen.”


Akari onların gülüşmelerini duyunca kafası bulanmış gibi hissetti.


“Hadi yavaşça buradan uzaklaşalım.”


Akari başını salladı ve onu çekiştiren Souta’yı takip etti.


Akari’nin elini güvenle saran Souta’nın eli, göründüğünden daha kemikliydi.


‘Eli gerçekten erkek eli gibi...’


Bir kat indikten sonra Souta yavaşça yürümeyi bıraktı.


“Bu kadar ilerlediğimize göre muhtemelen artık güvendeyiz.”


Cevap vermek yerine Akari, sadece Souta’nın elini dikkatle inceledi.


İzlediğini gören Souta küçük bir çığlık atıp, elini hemen bıraktı.


“Im, öyle yapmak... err... Hayasaka-san?”


Başını eğen Akari, Souta’nın ifadesini görememişti.


Ama ona seslenirken sesinin endişeyle dolduğunu duyabilmişti.


‘..Sonsuza dek sessiz kalırsam, ona sadece dert olurum...’


Derin bir nefes aldıktan sonra Akari başını kaldırdı ve Souta’ya gülümsemeyi denedi.


“Bu şaşırttı, Serizawa-kun’un Nacchan’a söylediği şeyi duy-”


 Cümlesini bitirmeyi denedi ama sonunda sesi çıkmadı.


 Eğer Haruki, Natsuki’den hoşlanıyorsa peki ya Miou ne olacaktı?


 “Yani gerçekten bir şeyleri yanlış anladım..”


 “Ha?"


Souta ona baktı, yüzü ardındaki bir şeylerle savaşıyormuş gibiydi.


Ama gözleri Akari ile buluşunca, kendini gülümsemeye zorladı.


‘Mochizuki-kun’un neyi yanlış anladı acaba?’


Eğer Haruki’nin itiraf ettiği kişinin Natsuki olmasıyla ilgiliyse, tıpkı Akari gibi Haruki’nin hoşlandığı kişiyi yanlış anlamış olurdu. Ama öyleyse, neden bu kadar incinmiş gibiydi?


“Im, tam olarak neyi yanlış anladın..?”


Sormayı denedi ama Souta cevap vermek yerine acı acı gülümsedi.


Söylemek istemiyorsa onu zorlayamazdı. Yine de merak ediyordu.


‘Çok inatçı olmamalıyım ama..’


 Ona nasıl soracağı üzerine kafa yorarken, Souta ona arkasını döndü.


 “...Özür dilerim, yapmam gereken bir şey olduğunu hatırladım bu yüzden bugünlük, eve gidiyorum.”


Hızla konuşmuş ve cevap beklemeden kaçmıştı.


Akari gevşek bir şekilde elini kaldırdı ama havada asılı kaldığını hissetti ve sonunda eli, yanına düştü.


Tek başına bırakılan Akari yavaşça tavana baktı.


Haruki ve Natsuki’nin bulunduğu sınıf muhtemelen buralarda bir yerlerdeydi.


“...Tuhaf. Neden ağlıyorum?”


Soğuk koridorda kaybolan bu fısıltılı sözleri kimse duymamıştı.


Pencerenin diğer tarafında, gün batımı gece göğünde sönüyordu.


Yazın taze havasının aksine sonbahar gecesinin kokusu, nedense hüzünlüydü.






-Devam Edecek-