20.06.2020
Karın altındaki ilkbahar filizlenmeye başlıyor.
Çevirmen: Forevertr3
Dönme dolabın hareket ederken dışarıdaki
kar hızlıca yağıyordu.Lunaparktaki çimenlerini beyaz ince tabaka örtmüştü, bize
zamanın bindiğimizden bu yana ne kadar geçtiğini söylüyordu. Dönme dolaptan
çıkalı ve parkın içinde dolaşmaya başlayalı hayli vakit geçmesine rağmen
üçümüzde sessizliğimizi koruyorduk. Yuigahama önümüzden ilerleyip arkasındaki
ben ve Yukinoshita'ya önderlik ediyordu.
Biraz sonrasında üzerinde olduğumuz küçük
patika yollara ayrılıyordu, bunlardan biri de istasyona açılan geniş ve uzun
bir yoldu. Buradan sola dönüp yolu takip edersek istasyona çıkardık. Eğer sağa
dönersek sahile varırdık.
“Hey...”
Yuigahama yavaşça arkasını döndü, sessizce
bize ileride bir yeri işaret ediyordu, bize şuraya bir uğrayalım demek
istiyordu.
Sabah buralara gelirken gördüğüm camdan
binaydı. Üzerindeki büyük tabelaya bakacak olursak, adı KRİSTAL MANZARA'ydı.
Tokyo'yu uzaktan seyredebileceğin bir binaydı.
Saatime baktım, eve dönmek için biraz daha
vaktimin olduğunu düşündüm.
“Hadi gidelim.”
Durdum ve Yukinoshita'ya hadi işareti
verdim ve ileride bizi bekleyen Yuigahama'ya doğru yolumuzu aldık.
Ve sonra binaya girdik.
Gözlemlemelerin yapıldığı kar çoktan
kapanmıştı fakat terasın bir kısmı hala açıktı. Buradan bile Tokyo'nun bazı
kısımları görülebiliyordu. Kar sessizce dalgalanan denize düşüyordu. Güneş
bulutlar arkasında kalmıştı.
Zayıf kızıllık ve derin turkuaz renkleri
beyaz örtünün üzerinde parlıyorlardı.
“O!” Yuigahama manzaraya bakarken
hayranlığını ifade etmişti.
Yukinoshita üzerine vuran rüzgara karşın
bir iki adım geriledi. Uzaklara baka dalmışken çok duygusal görünüyordu.
Bizden başkası yoktu. Tüm deniz önümüzde
dalgalanıyordu. Bu yükseklikten, şehrin ışıklarının küçük parlayan tozlar gibi
görünüyordu.
Bu manzara ancak bu kadar yükseklikten
görülürdü. Yavaş yavaş, sakince zaman geçti. Fakat bu yüzden bu zaman fazla
sürmemişti.
Yuigahama terasın kenarlıklarından sarkıldı
ve bize baktı.
“Şimdi ne yapsak?”
“Eve döneceğiz?”
“Onu demiyorum.”
Cevabıma karşılık Yuigahama sessizce başını
iki yana salladı.
Sesinde ciddi bir keskinlik vardı. Bize
döndü ve baktı.
“Yukinon hakkında, benim hakkımda, bizim
hakkımızda.”
Bu kelimeler kalbimi çırpıntıya soktu. Beni
sarmalayan o her zamanki rahatsızlık veren his, bir yılan gibi beni sokmaya
başladı.
“Ne demek istiyorsun?”
Bir acele içinde Yukinoshita bu kelimelerin
arkasındakileri sordu. Sonrasında Yuigahama cevap vermek yerine bana baktı.
“Hikki, al, bu o zamanki için bir
teşekkür.”
Bunu demesiyle Yuigahama çantasından
kibarca bir şey çıkardı. Güzelce sarılmış, içinde şekerlemeler olan bir paketi
iki elinin üstünde bana uzattı.
Bunu görünce o kadar şaşırdım ki
soluklarımın yutkunurken çıkardığı sesleri duyuyordum. Gözlerimin köşesinden
Yukinoshita'nın da kendi çantasını kurcaladığını gördüm, başı hafiften
titriyordu. Yuigahama Yukinoshita'nun önünden geçerek önüme geldi.
“Benim ricam, hatırlıyor musun?”
“Ahhh”
Cevabım çok zayıftı, kendim bile ancak
duyuyordum.
Nasıl unutabilirim ki? O benim, Gönüllüler
Kulübü'nün aldığı ilk ricaydı. O zamanda, ricanın en sonunda, tek yaptığım
kelimelerle onu kandırmak olmuştu. O zamanki çözümüm gerçek bir çözümden çok
uzaktı. Buna rağmen Yuigahama bunu çözmek için kendi gücüyle çabaladı, böyle
olduğu açıkça görülüyordu.
Yukinoshita şaşırmış görünüyordu, ellerim o
şekerlemeleri almak için uzanmamıştı, fakat Yuigahama onları elime doğru
ittirdi.
Şu an ellerimin içinde bir ağırlık
oluşmuştu.
Düzgün bir şekli olmayan şeffaf paketin
içindeki şekerlemelerin üzerinde yanık veya tuhaf renge sahip kısımları vardı.
Tadının nasıl olduğu hakkında şüphelerim vardı.
Fakat, bunun el yapımı olduğu açıktı. Onun
bu iş için pişirme yeteneklerinin olmamasına rağmen tüm çabasını ve ciddiyetini
vermiş olduğu herkes söyleyebilirdi.
Yukinoshita elimdeki şekerlemelere bakıp
durdu ve karmaşık duygular içinde bir soluk verdi.
“El yapımı şekerlemeler? Bunu tek başına mı
yaptın?”
“Biraz başarısız olmuş ama değil mi?”
Yukinoshita başını iki yöne salladı, hiç
önemi yok dercesine ve Yuigahama utancını bir gülümseme ile sakladı.
“Yuigahama-san, sen... muhteşemsin.”
Sesi ona kibar davranıyormuş havası
veriyordu, veya buna benzer bir şey içeriyordu. Yukinoshita utançla ona baktı.
Yuigahama tepki olarak neşeyle güldü.
“Bunu tek başıma deneyeceğimi, kendi
yollarımla deneyeceğimi söylemiştim. Ve sonunda bunu yaptım.”
Ve Yuigahama cevabını verdi. “...Bu yüzden,
bu sadece bir teşekkür.” Bu söylendikten sonra Yuigahama göğsünü kabarttı ve
güzel gülümsemesini gösterdi.
Eğer bu o zamanki içinse, evet şimdi, bu
konu kapanmış oldu. Geçmiş geçmiştir, çoktan geçti gitti. Üzerinden bu kadar
zaman geçtiği için daha derine inmek istemiyorum. Eğer bu bana bir teşekkür
ise, ben zaten yeterinden fazlasını almıştım.
Bu yüzden teşekkür için bunu almak bana
mantıklı gelmemişti.
Başından beri yanlış olan şeyi bitirmenin
vaktiydi. Bizim için yeniden ve yeninden başlamak mümkündü. Eğer öyleyse,
muhtemelen, içlerde saklanan duygular da, cevaplar da değişecekler.
Öyle olursa. Eğer öyle olursa. Eğer bu
duygular özel olmalarını yitirirse.
Gözlerimi Yuigahama'dan ayırdım, ve
boğazımdan boğuk sesler çıktı. “Sen zaten yerince teşekkür etmiştin.”
Sadece teşekkür için olsun başka olsun,
bunu kabul etmek istemiyordum.
Yine de, bu şey ne olursa olsun, üzerinden
bir kez daha düşünmeden hemencecik kabullenemezdim.
Fakat, söyledikten hemen sonra bir çeşit
pişmanlık duymuştum. Hemen önümde Yuigahama, ağlayacak gibiydi.
“Olsun, bu sadece bir teşekkür.”
Sesi sanki ölmek üzereymiş gibi çıkmıştı.
Hafiften dudaklarını ısırdı, gözlerindeki
ıslaklığı bizden kaçırmak için arkasına döndü.
“Her şeyi istiyorum. Şimdi ve bundan
sonrasında da. Biliyorsun adil biri değilim, kötü biriyim.”
ꕥ Kötü kız-> Çevrilmesi mümkün olmayan
yer, aslı “Hikio-ko” mana olarak tam olarak o anlamda değil. Tam bir açıklama
yapmakta zor.
Gökyüzüne bakarken zayıf bir tonla söyledi.
Bizden bir cevap veya ret bekleyen değil, daha çok monolog tarzında çıkmıştı
cümleleri. Ona bakıyordum, yapabildiğim tek şey onu olabildiğince dikkatli
dinleyip bir tek kelimesini bile kaçırmak istemiyordum. Konuşması bittiğinde
ondan çıkan sıcak soluğu boşluk içinde kayboldu. Bundan sonrasında bize tekrar
döndü ve baktı.
“Ben kararımı verdim.” Yuigahama'nın
gözleri artık ıslak değildiler, artık kararlılığını ifade ediyorlardı.
“Anladım...” Yukinoshita'nın mırıldanmasında
pes eder bir his vardı. Bir kelime dahi edemedim.
Yuigahama bize bir küçük, yalnızca
gülümseme verdi.
“Eğer birbirlerimizin içindeki duyguları
öğrenirsek, bir daha şu anki gibi olacağımızı düşünmüyorum. Bu yüzden, bu
muhtemelen bizim son yardımımız. Yapacağımız son yardım bizim hakkımızda
olsun.”
Söylediklerinde özellikle bahsettiği bir
şey yoktu. Eğer o şeyden bahsetmiş olsaydı, hepimizin için geçerli bir şey
olmuş olacaktı. Ana konudan kaçınıyordu.
Zayıfça, dolaylıca, ana konudan kaçınarak
konuşmasına devam etti.
Bu yüzden düşüncelerimizin aynı noktada
olduğunun garantisi yok.
Fakat, yapacak bir şey de yok. Bu
kelimeleri, sadece doğruymuş gibi görünüyorlar.
Aslında uzun bir zamandır zihnimin bir
köşesinde bu kuşku hep vardı. Yuigahama ise bunun ne olduğunun farkındaydı.
Ve şimdi, biri daha. Yukinoshita gözleri
kapalıydı ve başı yerdeydi. İfadesi belli değildi, fakat bir reddetme
sergilemiyordu veya hiç bir anlamlı bakışlar, sadece sessizce olan biteni
dinliyordu.
O kuşkumun ne olduğunu Yukinoshita'nın bile
ne olduğunun farkına varmış olduğunu düşünüyordum.
“Yukinon, içinde olduğumuz şu yarışma, hala
devam ediyor, değil mi?”
“Evet, kaybeden kazananın dilediği her şeyi
yapacak.” Yukinoshita böyle bir soru beklemiyordu, aynı şaşkınlığı ile hızlıca
cevapladı.
Bunun ardından Yuigahama Yukinoshita'nın
koluna kibarca dokundu, onu karşısına aldı ve açıkça şunları dile getirdi.
“Yukinon'un şu an içinde bulunduğu
problemin çözümünü biliyorum.” Söylerken Yukinoshita'nın kolunu sıvazlıyordu.
Yukinoshita'nın problemi, o problemler
Yukinoshita'nın tüm hareketlerini ve kelimelerini etkiliyordu. Dahası, Haruno
Yukinoshita bunun ne olduğunu söylemişti. Bugünkü Yukinoshita Yukino, ona en
iyi yardım ne olurdu? Bilemiyorum. Ne olabilir acaba? Onun ablası ve annesi ile
olan ilişkileri? Muhtemelen bunlardan biri, hayır, bunlardan biri olduğu kesin.
Yukinoshita hala şaşkındı. Anlamıyorum,
diye mırıldandı, sesi gittikçe kısılıyordu.
Yuigahama başıyla onaylama jesti yaptı ve
elini Yukinoshita'dan çekti.
“Ben bunun hepimiz için bir cevap olduğunu
düşünüyorum.” Peki, ama ben hala anlamadım, Ben de, Yukinoshita da.
Eğer onu anlarsam, muhtemelen hemen
parçalanacak. Kafaya takmadığımız her şey yavaşça parçalanıyorlar.
Aslında, sonunda ne olursa olsunlar, bir
şeyi kaybedeceğimiz kaçınılmaz olurdu.
Bu ricada, cevap önümüzdekinden gelecekti.
Yuigahama cümlelerini kesik kesik veriyordu
ve başını hafifçe salladı.
“Eğer ben kazanırsam, her şeyi istiyorum.
Bu adil olmayacak sanırım, ama düşünebildiğim tek şey bu. Her şeyin şimdiki
gibi devam etmesini istiyorum.”
Bu yüzden, Yuigahama'nın başında verdiği
cevap, tüm durumları, tahminleri, eşitlikleri, her şeyi reddediyordu. Bu,
sadece tek bir açık neticeydi.
Meseleler, o kadar yol gelmiş olmak,
nelerin bizi bekliyor olması, uzlaşmaya varmamızın imkansız olması bile cevabı
değiştirmeyecekti. Yalan gibi görünüyor olabilirler, ama bu eğlenceli, neşeli
vakitler hep devam edecekti.
“Ne düşünüyorsun?”
“Ben mi... Bu...”
Bir aksırdım ama kelimeleri devam
ettiremedim.
Eğer bunun anlamı yanlış metotlar kullanmak
veya geçeği değiştirmek olsa bile, ben hala kendi cevaplarla hareket ederim,
ettim de zaten. Normal durumlarda imkansız bile olsa, mecbur kaldığım sürece,
hayır, onu haklı çıkardığım sürece, tüm dilekler kabul olurdu.
Eğer böyle bir nedeni kullanırsam, kendimi
kolayca tatmin ederim. Şunu düşünüyorum, bu neşeli zamanlarımız devam ederse,
bu neşenin uğruna verebileceğimiz, ona eş değer, sadece birazcık rahatsızlık
olacaktır.
Her şeyden önemlisi.
Muhtemelen Yuigahama yanılmıyordu. Hatta
her zaman doğru cevabı bildiğine dair sezgilerim vardı. Bunu kabul edip, böyle
devam etmek kesinlikle kolay olacaktır. Fakat...
Yanlış şeyleri böylesine, düzeltmeden
bırakmak, doğru bir şey miydi? Bu bizim aradığımız cevap mıydı?
Dişlerimi gıcırdatıp bir cevap çıkarmaya
çalışırken Yuigahama nazikçe bana bakıyordu. Sonrasında Yukinoshita'nın elinden
tuttu.
“Yukinon, sorun yok değil mi?” Yuigahama
bir annenin çocuğuna soru sorar gibi durum oluşturmuştu.
Kendisine yönelen soruya karşılık,
Yukinoshita'nın omuzları titriyordu. “Ben, ben...”
Yuigahama'nın bakışlarından kaçınıyordu.
Yine de düzgünce cevap veremiyordu. İnce sesi her çıktığında kekeliyordu.
İçinde bulunduğu hali görünce anlamıştım
ki, ahh... bu yanlış. Yanılıyordu.
Yukinoshita kendi geleceğini bir başkasına
bırakmamalıydı. Bunun doğru olmasının mümkünatı yoktu. Yuigahama adil olmayan
biri fakat bunları böyle söylemekte, pes doğrusu.
“Benim için... öyle olsa da sorun--”
“Hayır.”
Kelimelerini yarıda kestim.
Yükselen sesimi duyunca ikisi de bana
baktı.
“Bunu asla kabul edemem. Yukinoshita kendi
problemlerini kendi çözmeli.”
Birden yumruğumu sıktım, Yukinoshita'yı
karşıma aldım. Yuigahama'nın dudakları gerildi ve soğuk gözlerle bana baktı.
Yuigahama Yui nazik bir kız, bunu hep böyle
düşündüm.
Yukinoshita Yukino güçlü bir kız, onu hep
bu kalıba soktum.
Evet, ben hep onunun kibarlığına güvendim.
Fakat bu yüzden, kibarlığından gelen bu parıltısının bir sonu olmalıydı. Ben
artık o kibarlığından kaçamazdım veya yalanlarla geri ödeyemezdim. Yani, işte
bu yüzden Yuigahama Yui kibar bir kız ve Yukinoshita Yukino güçlü bir kız.
“Ayrıca bu sadece... aldatmacadan başka bir
şey değil.” Söylediğim kelimeler dalgalanarak kayboluyordu. Sanki bir
döngüdeymiş gibi, dalgalar ilerlemeye zorlanıyorlardı, devamlı sürülüp
duruyorlardı. Kimseden ses çıkmadı.
Yukinoshita benim ıslak gözlerime baktı ve
dudakları titriyordu, bu sırada Yuigahama gözlerime baktıktan sonra başıyla
küçük bir anladım yaptı, kelimelerimin devamını bekliyordu.
“Belli belirsiz ilişkiler veya karmaşık
cevaplar, hiç birini istemiyorum.”
İstediğim şey farklıydı. Ahmak olduğumu
biliyorum. Böyle bir şeyin olmadığını biliyorum. Nasıl bomboş son bulacağını da
biliyorum. Fakat hala.
“Yine de ben, düşünmemizi, acı çekmemizi,
çabalamamızı, ben...”
Demek istediklerim ağzımdan çıkmıyordu.
Bunun doğru olmadığını biliyordum.
Eğlenceli diyebiliyorsun diye doğru olduğu anlamına gelmiyor.
Eğer farklı bir gelecekte, bugünkü gibi
yaşayabileceksek, kimsenin acı çekeceğini düşünmüyorum. Fakat ben tüm bu
ideallerden kurtulmak istiyorum. Ben bu hayallerle yaşayacak güce sahip
değilim. Kendini sorgulayan biri olarak, bu kadar değer verdiğim insanlara
yalan söylemek istemiyorum. İşte bu yüzden, istediğim bir cevap. Ben yalanlara
dayanmayan bir cevap istiyorum.
Sıcak soluklar veriyordum, daha fazla devam
edemeyeceğimin farkına varan Yuigahama bana bakıyordu.
“...Hikki, buna benzer bir şey diyeceğini
düşünmüştüm.” Yuigahama küçük bir sırıtma ile gülümsedi.
Bir anda bir gözyaşı yanağımdan kaydı
düştü. Ne yapsam acaba? Bu haldeki yüzüm olmasa çok daha iyi olurdu.
Yuigahama ve ben birbirimize bakındık ve
başımızla birbirimizi onayladık.
Onun dileği ile benimki görünebilir
değildi. Fakat şekilleri biraz farklıydı ve tamamen örtüşmezlerdi. Bunu
söylememe rağmen, bu onların bir olmayacağı anlamına gelmiyordu.
Nereden bakarsan bak ikisi arasında bir
bağlantı vardı. Aklımda bu varken döndüm ve Yukinoshita'ya baktım.
Yukinoshita bir eli göğsündeydi. Gözü yaşlı
Yuigahama ile bakışıyorladı. Ortamda sakin olmayan bir hava vardı. Ondan bir
cevap beklediğimizin farkına vardım ve bir küçük soluk aldım.
“Duygularıma kendi adına karar verme.”
Yukinoshita yaşlı gözlerini sildi.
“Hem bu son değil. Hikigaya-kun, senin
rican hala duruyor.”
Benim ricam. Tam bunu sormak üzereyken,
Yuigahama hafiften gülümsedi ve Yukinoshita'ya baktı. İkisi de birbirine
gülümsedi, sanki sadece ikisinin aralarında sakladığı bir sır vardı.
“Ve bir şey daha.” Yukinoshita gülümsemesi
ile güzel yüzünü bize doğrulttu. Onun kelimelerinin devamını beklerken, o bir
adım attı. Bize doğru bir adım, kibar bir adım.
“Benim ricam, dinlemek ister misiniz?”
Biraz utancıyla beraberinde, Yukinoshita bunları söyledi ve Yuigahama tam bir
gülümsemesini yaptı.
“Tabi, hadi duyalım.”
Bu cevapla beraber Yuigahama ileriye bir
adım daha attı, aramızdaki mesafeyi azalttı, ve kibarca onun elini tuttu. Uzun
sürmeden akşamüstü güneşi ve deniz siluetlerini beyaz zemine döktüler.
Zayıftı, güvenilmesi güçtü ve belirsiz
şekli vardı. Ama kesinlikle bağlantılıydılar ve elbet bir olacaklardı. Eğer
sadece ama sadece, istekler cisimleştirilebilselerdi, bir olurlardı. Evet
kesinlikle...