19.06.2020

İyi de, bu kimin monologu acaba?

resim
Çevirmen: Forevertr3

 

Daha önce kaç kere daha okumuştum bunu.

Uzun zaman önce, köy çobanı ile bir bağlantım olduğunu hissederdim.

Adalet, samimiyet ve aşk. Fakat bunları ben düşündüğümde çok değersiz görüyorum. Onlar hakkındaki her şey kesinlikle çok gülünç.

Bunu her hissettiğimde hemen kalbimde bir ses yankılanıyor.

Birileri bana bel bağlıyor. Birileri bana bel bağlıyor.

Şeytanın fısıltıları olan bu düşüncelerime kulak verdikçe yavaştan güven canavarına dönüşmem tamamlanıyordu.

Bunun kendi şeytanlığın olduğunun farkına varınca artık yok etmekte  ümitsizliğe kapılıyorsun. Eğer maskeni takmazsan, başkaları tüm gerekçeleri görür ve zamanla gerçek halinle yaşamak normalleşir.

Kuşkunun sonsuz döngüsü içerisine atılmışım, sadece bu kadar olsa yine iyi. Artık kendimce ayrımlar yapamıyorum.

İşte bu yüzden, muhtemelen, içimi tamamen görebilecek o insanı bekliyorum.

Ve bu bekleyişim içinde, zalim hükümdara sempati kurmaya başladım.

“O kimseye güvenemez”, veya bunun gibi bir şey.

Fakat herkes hikayenin sonunu biliyor.

Yine de.

Cidden nasıl gerçek sonu hayal ediyorlar?

Hükümdar söyledi, “Erkeğin kalbi güvenilir değildir.”

Bu zalim hükümdar, bugün bile, hala bu gerçeğin varlığına inanıyor ve bu samimiyete güvenmiyor mu?

Onları sınadıktan sonra tüm güvenini kaybedip onların bir parçası olarak yeniden denemek istediğini düşündüren, onların açıkça görülen saydamlığına rağmen onlara güvenmeyen birine dönüştüğünden dolayı mı onları bölmeyi denemek istiyordu?

Eğer yanakların şüphe duyduğunun bedelini ödemek için dayak yiyecekse en çok vurulması gereken insan kim?

Kitabı kapattım ve pencereden dışarı baktım.

Güneş çoktan ufuk çizgisinden batmıştı, batışın ardından çıkan o son kırmızı parıltılar gözden yok oluyordu.

İçtenlik. Veya belki de, doğruluk.

Eğer bunları boş sayıklamalar diye adlandıramazsam, ya bunlara başka ne diyebilirdim?  

Gerçek şeyler var mı ki acaba?