19.06.2020

Yine de, Yukinoshita Haruno saptamasını yapıyor.

resim
Çevirmen: Forevertr3

Daha okumasını bitirmediğim kitabımın kapağını kapattım, sonra masanın bir kenarına fırlattım ve başımı kaldırdım. Chiba İstasyonu'nun yakınlarında bir kafeden bakarak insanların bu günü nasıl eğlenceli geçirdiğini izliyordum.

Bu dondurucu soğuk ayın son gününde niye iç-mekanı olmayan bir kafe seçti ki? Ceketimi tekrar üzerime giydim ve sitem dolu bakışlar yaptım. Benim bakışlarımın ulaştığı son noktada beklediğim insan ellerini sallayarak bana yaklaşıyordu. Hemen kendisine kahve söyledikten sonra o insan benim önümdeki sandalyeye oturdu.

“Beklettiğim için özür!”

Beklediğim insan Yukinoshita Haruno'ydu ve benle dün gece aniden aradığındakiyle aynı sevecen tonla konuştu.

Normalde bilmediğim bir numaradan gelen çağrıları açmam ama ardı kesilmeyen çağrılardan sonra pes ettim. Çok acil bir şey olabileceğini düşünerekten telefonu açtım fakat buluşma yeri ve zamanı bilgisini duyduktan hemen sonra karşı taraf çağrıyı bitirdi. Gelmeyeceğimi söylemek için hemen onu geri aradım fakat o telefonu açmadı bile...

“...Şey, telefon numaramı nereden biliyorsun?”

“Hayato'dan aldım,” dedi Haruno-san, bir gram utanma duymadan. Evet doğru, bir ara Hayama'ya numaramı vermiştim, değil mi? Vay ibne... Hemen gitmiş ve en söylenmemesi gereken kişiye söylemiş...

Fakat artık bildikten sonra yapacak bir şey yok. Bugünden itibaren Haruno-san ile aramdaki tüm iletişimi bloklayacağıma kalbimin derinliklerinden söz verdim ve beni neden aradığını sormaya karar verdim. “Beni neden buraya çağırdın?”

Görünüşe göre hemen ana konuya değinmeyecekti. Haruno-san'ın şişirmiş olduğu yanakları kızardı ve eğik bir açıdan yüzüme baktı. “Ne güzel randevuya çıkmışız, neden böyle davranıyorsun. Senin tavırların Gahama-chan ile olduğundan çok farklı.”

“Ya... Hayır, öyle değil, yani, bu ve o ikisi farklı şeyler.” Bocalayarak cevap verdim.

Haruno-san kendi halinde, sakince gülümsedi ve kendini işaret etti. “Hikigaya-kun, benim gibi güzel ablalardan hoşlanmaz mısın?”

“ Kendisi hakkında böyle şeyler söyleyen güzeller başkalarının nefretini kazanıyorsa ben ne yapabilirim.”  dedim.

Haruno-san'ın başını eğerek onaylamasından sonra bana yukarıdan baktı ve beni dürttü. “Fakat sen, kendinde daha fazlası yokmuş gibi davranan kızlardan nefret edersin, değil mi?” 

“…Doğrudur.”

Tüh, yakaladı beni... Gerçekten de, bu tip kızların beni aşacağını düşünüyorum.

Eh yani, dürüst olmak gerekirse... Ben kesinlikle tatlı ablaları daha çok tercih ederim!

Fakat Yukinoshita Haruno hakkında daha güçlü, farklı düşüncelerim var.

Bu insan beni korkutuyor. Mükemmel maskesinden dolayı değil, fakat bir keresinde saklamak için hiç uğraşmadığı o acımasız iç yüzünü görmüştüm. Ve son olarak gözleri, içerisinde sakladığı bir şeyin olduğunu gösteriyordu. İşte bu yüzden gizlice gözümü kaçırdım ve yine sordum, “Fakat bunca zahmete girip beni çağırdığına göre benimle bir işin var anlaşılan, değil mi?” 

“Ah, evet, evet. Söz verdiğim gibi cevapları karşılaştıralım dedim. Yukino-chan'ın tercih ettiği bölümü öğrendin mi?”

“...Evet öğrendim de, bunu böyle direk sana söylemek bana pek uygun kaçmaz.”

“Vay, erkeğe bak sen. Anladım. Demek Hikigaya-kun'a söyleyebilmiş. Mmhmm... Yukino-chan sana biraz da olsa güveniyor, değil mi?” dedi Haruno-san, ne kadar hoş bir durum olduğunu düşündüğünü belirtmek için sırıtıyorken.  

Bunu başkasının düşünmesi tuhaf bir utanç veriyordu. Bu sırada revirde konuştuğumuz zaman aklıma gelince, ellerimi yanaklarıma fan yaparken buldum.

“...Buna güven diyemeyiz, değil mi?”

“Oh, demek bunu anlayabildin ha.”

Sesim gidip geliyordu. Her ne kadar sıradan bir cevap verme niyetinde olsam da, duygusuzca, gülümsemeden duran Yukinoshita Haruno'dan gelen kelimeler kulaklarımda yankılanıyordu.

Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra Haruno-san fincanı tabağına koydu ve iç karartan gözlerle bana baktı.

“Evet, doğru. Bu güven gibi bir şey değil... Daha korkunç bir şey.” Gülümsemişti fakat sadece dudakları bu hissi veriyordu. Fakat soğuk sesinin yapısı öncekinden daha farklı bir insan olarak görünmesine sebep oldu. “Hiçbir şey değişmedi ve o çocuk hala bunun iyi olduğunu düşünüyor. Tabiki, eminim bu yanı onu çok tatlı yapıyor, fakat... bundan hiç hoşlanmıyorum.”

Onun güzel, narin yüzü insan değilmişçesine değişti. Gözleri onun ön çaprazında oturan kişi olan benim içimi yoklasa da, benim gibi birinin varlığını cidden algılayamıyor gibiydi. Onu bu tarafa geri çekmek istedim ve düzensizce olan düşüncelerim ile sesimi çıkardım.

“Eğer güven değilse... acaba ne olabilir ki?”

“Bilmem ki? Fakat en azından...” Haruno-san omuzlarını silkti, aşırıca. Haruno-san bir anlığına gülümsedi ve bana odaklandı. “Bunu gerçek olarak adlandıramazsın... Bunlar senin sözlerindi, değil mi?”

Evet bunlar benim sözlerimdi. Fakat hala tam olarak anlam ve önemini anlayamasam da, bunlar benim temeli olmayan fakat inandığım kelimelerimdi.

Gerçek bir şey. Kafadan atması kolay doğruluk veya içtenlik gibi. Acaba cidden hangisini gerçek olarak adlandırabilirim. Hala bilemiyorum.

“Gerçek olan şey, var mı ki acaba...” Haruno-san kalın bulutlarla dolu kış gök yüzüne baktı ve söyledi. Hafiften yalnızlığı akıllara getiren bu soru acaba kime soruluyordu?

Aniden, önceki şeyleri düşündüm. Bir şahıs demişt,i bu üstünkörü mutluluktur. Bir şahıs sormuştu fark etmedin mi diye. Ve son olarak Yukinoshita Haruno şahsının benden önce de şüpheleri hep vardı, şüpheleri vardı doğruluğun veya içtenliğin gerçekten olup olmadığında.   

Masanın üzerinde olan kitaba titreyen ellerimle uzandım ve nazikçe dokundum ona.

 

Sürekli rüzgara maruz kalan kitap soğumuştu ve ben alelacele kitabı bitirmeye çalışıyordum, sonunun nasıl biteceğini bilerekten. 



Sonsöz

İyi günler, ben Watari Wataru.

Sonbahar geldi! Okuyucular için, sporcular için, yemekler için, sanat için, bilim için, işe gidip-gelenler için, birleşmiş köleler ve dahası için sonbahar geldi. Peki millet, siz sonbaharı nasıl geçiriyorsunuz? Ben mevsime bakmazsın çalışıyorum fakat biraz mutluyum ki Yeni Yılın gelmesine çok fazla kalmadı!

Fakat hem yazar hem de okuyucular için sonbaharın uzun geceleri işimizi kolaylaştırıyor. Sessiz, rahatsız olmayacak şekilde soğuk ve uzun bir gece... Bu mevsim en çok vaktimizi yalnız geçirdiğimiz mevsim. Fakat şunu söylemeliyim ki kış da pek farklı değil açıkçası, fakat tabi ancak o zamanda görebileceğiniz şeyler çok. 

Şunlar gibi “Niye ben bu acı dolu hatıralar için köle gibi çalıştırılıyorum” veya “Evet gece uzun ama benim işe giriş-çıkış vaktim değişecek falan değil, yani artık uyusam iyi olacak” ... veya bunun gibi şeyler. Tabiki hep böyle negatif şeyler yok, güzel ve sevindirici şeyleri de var. Fakat pencereden her baktığımızda karanlık gördüğümüzden dolayı kasvetli hissediyoruz. Fakat unutulmamalı ki aydınlığı ancak karanlıkta görebilirsin.

Bu sıralarda, belki birilerine monolog okuyorsundur, belki herkese.

Bu asla bitmeyen kış gecesinin ortasında, güçlü soğukta ve yüzüne karşı esen rüzgarda, sonunda bir cevaba varabilirsin. O adamın cevabı ve o kızın şüphesi yanlış veya doğru olduğu bir kenara... Sana benzer birine rast geldin mi, bir benzerlik hissiyatı tutarsın veya ikiniz gerçekte ne kadar farklısınız hissiyatı tutarsın. Eğer bir adım ileri atarsan, soru ve cevaplar kazanırsın, sonrasında ise, o adam ne tercih edecek?

İşte bu duygularla: Yahari Ore no Seishun Love Come ha Machigatteiru.” Cilt 10'u  sundum.

Devamında ise teşekkürlerim var:

Ponkan8 Tanrısına. Whoopie! Kötü niyetli görünen Haruna-chan ablacığımızı kapağa koymuşsun. Ben her hafta SHIROBAKO'dan keyif alıyorum! Çok muhteşem! Çok teşekkür ederim.

Baş Editör Hoshino-sama. Hiç meraklanma, gelecek sefer olan çok kolay olacak, gahaha! Ben bir süredir böyle diyorum gerçi... Her seferinde bolca özür diliyorum sonra... Çok teşekkür ederim... heh, meraklanma, gelecek sefer olan çok kolay olacak, gahaha!

Mediamix'teki her bay ve bayana, ben bencilliğimle size yük olmaya devam ediyorum. “Oregairu” 'nun yeni cazip şeylerle yükseldiğini tahmin ediyorum.

Daha sonrasında, “Artık İnsan Değil” ve “Koş, Melos!” kitaplarını kullanma şansı buldum. (Yazarı: Shinkosta Kitap Yayımcılığından Dazai Ozamu).

Ve okuyucularıma, ve en sonunda hikayemizin final kısmına girmiş bulunmaktayız ve tabi  her zamanki gibi ortalıkta öylesine dolaşıyorken, azar azar amacımıza doğru gidiyoruz. En sonuna kadar gelen her türlü desteğiniz için teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.

Bundan sonrasında, son söz için pek satırım kalmadı ve kalemimi burada dinlenmeye bırakıyorum.

O Ekim ayında, o sıcaaaaak MAX COFEEE'yi içerken “Evet, hava soğuduğunda bunu içmelisiniz” derken,

 

--10. CİLT SONU--