19.06.2020
Ve nihayetinde, geçmişleri ve gelecekleri birleşti ve bugünleri oldu.
Çevirmen: Forevertr3
Güneş tamamen battığında havanın sıcaklığı
düşüşe geçti ve rüzgar daha sert esmeye başladı. Okuldan istasyona giden parkın
yanındaki yolda yürürken, kuzeyden gelen rüzgar yaprakları dökük olan ağaçları
sallıyordu.
Ceketimin yakalarını daha da sıktım ve
atkımı yüzümün alt yarısını kaplayacak şekilde sardım. Benim önümde yürüyenler
Yukinoshita, Yuigahama ve Miura'ydı. Bugün maratondan dolayı okul sonrası kulüp
aktiviteleri tatildi ve bu sayede Miura'dan aldığımız istek sonucu,
Hiratsuka-sensei'ye rapor verdikten sonra partiye giden Miura'ya yolda eşlik
ettik.
Miura'nın ekose kumaş ile örülü atkısı ve
saçının kıvırcık olan yan tarafı rüzgardan sallanıyorken Miura konuştu. “Oh...
demek Hayato sözeli seçti.”
“Evet, galiba. Cevabından yola çıkarak
sanırsam öyle,” dedi Yuigahama, endişeyle saçının topuzunu kurcalarken.
Evet bize gelen bilgi böyle fakat tabiki
haberi veren kişi, bilginin kaynağı olan kişiden daha inandırıcı olamaz. Güven
eksikliği hissetmesi çok normal olurdu.
Bunu duyduktan sonra Miura mokosen
ayakkabılarıyla yere vurdu ve gök yüzüne baktı. “O zaman ben de sözel
seçeceğim.”
“Böyle bir yolla seçim yapmak istediğinden
emin misin?”
Yukinoshita'nın sesi yumuşak olduğu kadar
eleştiri de içeriyordu. Yukinoshita hiçbir tarafa dönmeden uzağa, karanlığa
bakıyordu. Miura yıldızları izliyormuş gibi önüne bakmadan ilerliyordu.
“Demek istediğim, yapmak istediğim bir şey
yok. Sadece, bilirsiniz işte, eğer cidden sayısalı seçmek isteseydim dershaneye
falan giderdim, değil mi?”
Fakat bir dershaneye gitmek için Hayama'nın
sahip olduğu akademik başarıya erişmene gerek yok. Haddinden fazla
optimistik düşünüyor olamaz mısın? Bunu düşünen sadece ben değildim.
Yukinoshita da suratını astı. Diğer yandan Yuigahama onaylıyor gibi başını
eğdi. Hey onların akademik seviyelerini düşünmesi gereken kişi asıl
sensin...
Fakat benim bu endişem görünüşe göre
gereksizdi.
“Aslında sınavlar için biraz vakit
ayırabilecektim... Fakat Hayama ile aynı yere gidince bunu pek de
yapamayacağım,” dedi Miura. Yürümeyi kesti, vücudunu geriyormuş gibi
topuklarını kaldırdı ve ellerini arkadan birleştirdi. Arkasından baktığım için
asıl yüz ifadesini göremiyordum. Fakat onun gözlerinin kış gökyüzü kadar saydam
olduğunu hisseder gibiydim.
“Bilgin olsun diye söylüyorum, eğer aynı
yere gidecekseniz seni bekleyen bir şey daha var.”
ꕥ Sanırsam Sevgililer gününden bahsediyor olmalı, orijinalinde de
yazmıyor.
“Hikki, shiiii!” Yuigahama beni azarlar
gibi dirseğiyle dürttü.
Miura sadece boynunu bana çevirdi ve bana
baktı. “Ne? Bunu senden duymaya ihtiyacım yok, Hikio.”
“Y-Yani, bir zahmet…”
Waah... Miura-tan çok korkunçsuuuuun...” Miura bir süre bana baktı fakat hemen keskin bakışlarını düzeltti ve
bir adım attı. Sanki dediklerimi çürütüyor gibi, küçük bir sesle mırıldadı.
“Şey... sadece... bilirsin, şu sinir bozucu
şeyler olsa da,” dedi Miura, hızlıca arkasını dönüyordu. Ceketinin uçları ve
parlak sarı saçları havada hafiften dans ediyordu. Hala dönme halindeyken yanakları
utançtan az biraz kızarmıştı. “Her şey iyi olacak.”
O gülümsemesini gördükten sonra huşu içinde
izlemekten başka bir şey yapamadım. Daha iyi bir şekilde açıklanabilinir
aslında. Bu kesinlikle kısaca, basitçe ve dürüstçe
saf bir istekti. .
Bir süre şaşkınlık içinde o gülümsemeyi
izledim. Miura izlendiğini fark edince gülümsemesini bozdu ve enerji içinde
fakat huzursuzca yürümeye başladı.
“Evet... aynen böyle. Aslında çok
basitmiş...”
Bakışlarımı sesin geldiği kaynaktan
ayırınca gördüm ki, Yuigahama ceketinin göğüs kısmını sıkıyordu. Hemen
yanındaki Yukinoshita yerinde çakılı kalmış bir ifade ile Miura'ya bakıyordu.
Fakat belki bu çok da şaşırılacak bir şey
değildi. Okul gezisindeyken bile Miura, Hayama ve Ebina-san'ın amaçlarını
kavramıştı. Belki de onun sahip olduğu bu hassas duygular gerçek olarak
adlandırılabilir... Unutmayalım ki Miura-san anne özelliklerine sahip biri!
Miura bizim hala durduğumuzu fark edince
arkasına döndü.
“Yui, teşekkürler.” Yuigahama'yı karşısına
aldı ve omuzlarını sıvazlardı. Sonrasında sadece boynuyla bana döndü ve baktı.
“Ahh, Hikio sana da.”
Hiç de umurunda değilim... Adımın Hikkio
olmadığı bir kenara, bana tamamen ilave insan olarak davranıyor. Gerçi bu o
kadar kötü değil ama her neyse.
“Ve bir de Yukinoshita-san. Şey...
seni...bilirsin...” Miura gözlerini benden ayırıp Yukinoshita'ya baktı. Endişe
içinde ağzında bir iki kelime geveledi. Fakat hemen sonrasında kararlı bir
ifade yaptı, Yukinoshita'nın yüzüne baktı ve hızlıca başını eğdi. “Özür.”
Yukinoshita bomboş bir ifade yaptı, fakat
küçük bir gülümsemeyle soluklandıktan sonra omzunun üstünden eldiven geçirili
elinin biriyle saçlarını savurdu.
“Ben bunu kafama takmıyorum. Fakat şunu
demeliyim ki bana karşı el kaldırma cüretini gösterebildiğin için seni
övebilirim.”
“Tch, nasıl bir konuşma bu? Çok sinir
bozucu... Hiç uğruna özür dilemişim.”
Kelimeleri düşmanca gibiydi fakat ikisinin
de ses tonu yumuşaktı.
Yuigahama endişe içinde durumu izledi,
fakat daha fazla kendini tutamadı ve Yukinoshita ile Miura'nın üzerine atladı.
“Her neyse! Hadi hepimiz beraber partiye gidelim.”
“Ben…”
Yuigahama tarafından omzundan tutulan
Yukinoshita sanki daveti reddeder gibi vücudunu büktü. Yuigahama
tarafından tutulan bir diğer kişi olan Miura Yukinoshita'ya baktı ve şöyle
söyledi, “Neden sen de gelmiyorsun?”
“...Peki o zaman. Bir süreliğine geleyim.”
Hızlıca ağzından bu kelimeler çıktı.
Yukinoshita küçük bir gülümseme ile cevap verdi. Miura yüzünü kaçırdı.
Parti için rezervasyon yapılan yer süslü ve
modern bir mağazaya benzer bir İngiliz-tarzı bardı. Orada öğrenciler Hayama'nın
grubunun etrafında toplanmıştı ve Isshiki gürültülüce neşeliydi.
Ortamdaki canlılığa bakarsak, bir partiden
ziyade Hayama'nın zaferini kutlama partisi gibiydi. Hayama'nın grubunun dışında
Isshiki, Totsuka ve kulüp elemanları, ve her nedense Zaimokuza da oradaydı.
Girdikten hemen sonrasında Miura Hayama'nın
yanına koştu. Yuigahama ne yapacağından emin olamayarak şaşkın şaşkın etrafa
bakıyorken, Yukinoshita başıyla onaylama hareketi yaptı. Yuigahama isteksizce
gülümsedi ve Miura'nın arkasından gitti.
Sadece ikimiz kalmıştık, Yukinoshita ve ben
içeceklerimizi ısmarladık ve barın bir köşesine yaslandık.
“Çabaların için teşekkürler.”
“Mm, he, evet.”
İçeceklerimiz geldiğinde elindeki bardağı
biraz kaldırdı ve ben de karşılık olarak aynısını yaptım. Bizler böylesine
gürültülü bir ortama alışık değildik, fakat bu daha çok sadece Yukinoshita ve
ben için geçerliydi. Onları bir köşeden izlemem herkesin iyiliği için gereken
mükemmel uzaklıktı.
Bir süre boyunca ikimiz de sessizce diğerlerini
izlemeyi sürdürdük, fakat bizim bakışlarımızı fark etmiş gibi Hayama bize doğru
geliyordu. Ana aktör olarak tüm bu formalitelere katlanmak zor
olmalı...
“Hey merhaba... Geldiğiniz için
teşekkürler.”
Yukinoshita ve ben teşekküre gerek yok der
gibi başımızı salladık. Onun zaferini kutlamamın gerekip gerekmediğini
düşünürken Hayama sessizce başını eğdi.
“Özür... bir çok şey için... mesela
dedikodu için. Seni çok uğraştırmış olmalı.”
Yukinoshita şaşkınca bir kere öksürdü.
Fakat bu çok hızlı olmuştu ve hemen gereken tutumuna döndü ve kulüp odasında
olduğu gibi duruş yaptı.
“Bana bir sıkıntı yaratmadı. O zamana
oranla bu hiç bir şey.”
“O zaman, he?” Hayama utanır bir ifade ile
tekrarladı.
Bunu görünce Yukinoshita'nın ifadesi belli
belirsiz bir hal aldı.
“...Durumunu anlayabiliyorum. Eminim ki
eskisine oranla durumu idare etmek daha kolay olmuştur. Bu yüzden sana sorun
oluşturduğumu sanmıyorum... Özür dilerim.” Bu sefer Yukinoshita başını eğdi.
Başını kaldırdığında geçmişe bakan nostaljik bir bakışlarla söylediklerinin
üzerine ekledi, “Fakat benim hakkımda bu kadar endişelendiğin için çok
minnettarım.”
Hayama'nın ifadesi şaşkınlıkla dolup
şaşmıştı. Biraz sarstı kendini ve odağının tamamen Yukinoshita'ya çevirdi.
“...Sen değiştin biraz.”
“Bilmem, öyle mi ki acaba. Sadece her şey
eskisi gibi değil,” dedi Yukinoshita ve gözlerini Yuigahama'ya çevirdi.
Sonrasında ise bana baktı.
Böylesine hiç beklemediğim bir şeyi duyunca
çok huzursuz hissettim ve içgüdüsel olarak gözlerimi kaçırdım.
Yukinoshita gülümserken bir nefes verdi ve
Hayama'ya döndü. “ Senin de geçmişe takılı kalmana gerek olmadığına
inanıyorum... Başkalarının arkasından koşmak için kendini zorlamaya gerek yok.”
“...Bu kesinlikle benim için de geçerli,”
dedim.
Hayama gülümsedi, gülümsemesi galibiyet
kokuyordu.
Hayama'nın arkasından yaklaşan
Yuigahama'ydı. Az arkasından takip eden ise Totsuka'ydı. Buradaki canlı
atmosferden sarhoş olmuşçasına Yuigahama, Yukinoshita'nın koluna sarıldı.
“Yukinon, yemekler geldi! Ve bolca tavuk
var gibi! Hepsi de çok iyi kızarmış!”
“Cidden çok iyiler! Hadi Hachiman, sen de
gelmelisin!” Totsuka neşelice gülümsedi.
Burada durmamı çok salakça bulduğum için
teklifini onayladım. “Olur!” İki kat daha enerjik şekilde cevapladım ve tam
Totsuka'ya doğru hareketlenirken Hayama elini omzuma atarak durdurdu.
“Az sonra geleceğiz... Değil mi, Hikigaya?”
dedi Hayama ve mütevazı bir gülümseme ile Totsuka ve Yuigahama'ya baktı.
Yuigahama onayladı. “Peki bekliyor
olacağız!”
Sonrasında Yukinoshita'yı beraberinde
sürükledi. Totsuka hafiften elini salladı ve masaya gitti. Tüh...
Totsuka'yla beraber tavuğu gagalamak istiyordum...
Üçünün de ayrılışını izledikten sonra,
Hayama elindeki bardağı salladı ve peşinden bardağın içindeki buzlardan çıkan
sesi duydum.
“O biraz değişti gibi... Artık
Haruno-san'ın gölgesini takip etmiyor gibi görünüyor.” Hayama sessizce keskin
bakışlarla Yukinoshita'yı izledi. Daha sonrasında ses tonu karamsara döndü.
“...Fakat sadece bu kadar.”
“İyi değil mi işte.” diye cevapladım,
üzerinde düşünmeden. Eminim ki bu Yukinoshita'nın gelişiminin bir parçası.
Muhtemelen, kendi elleriyle aştığı o varlığa hep karşı düşüyordu. Haruno-san'ın
gölgesini takip etmeyi sürdürüp Haruno-san'dan daha farklı bir şeylere ulaşmaya
çalışmak, onun tüm mücadelesini gösteriyor. Bu aslında övünülmesi geren bir
şey.
Fakat Hayama şaşkınlıkla bana bakıyordu.
Güçlükle bardağında kalanlardan bir yudum aldı ve ciddiyetle sordu, “...Fark
etmedin mi?”
“Neyi?”
“Fark etmediysen de olur da...”
“Ne sinir bozucu bir söylem.”
“Daha önce çokça aynen böyle dedikleri olduydu,
bunu demeye alışmışım.” Hayama espirilice güldü.
Konuşma tarzı tamamen kendisinden
beklediğim gibiydi.
Yuigahama ve diğerleri masaya varıp
oturduktan bir müddet sonra, Miura ve Isshiki Hayama'ya el salladı. Muhtemelen
acele etmesini söylemek istiyorlar. Hayama hafifçe onlara el salladı ve tam
ayrılmak üzereyken, sanki bir şey hatırlamış gibi “ah” sesi çıkardı ve eski
pozisyonuna geri döndü ve bana konuştu.
“Ah doğru, sana bir şey söylemeyi unuttum.”
“Ne?”
“Açıklaman hakkında diyeceklerim vardı. Sayısal
veya sözel arasındaki tercihimi söylememe sebebim hakkında. Bu,
etrafımdakilerle bağımı koparmak istediğimden değildi. İnsanlarla ilişkilerin
sınıf yükselince veya üniversiteye girince sıfırlanmazlar.”
“Hayır kesinlikle sıfırlanırlar.”
“Bu sadece senin için geçerli, Hikigaya.
Ben senden farklıyım.”
“…Evet öyle. Peki o zaman neden söylemedin
tercihini?”
Alaycı bir ton ile sorarken Hayama
omuzlarını titretti, bardağında kalan tüm içeceğini tek hamlede yuttu ve
soluklandı. Birazcık yalnız bir yüzle sanki bir mezara karşı sesleniyorcasına
ağzını açtı.
“Başka bir seçeneğimin olmadığı bir
durumda, her ne kadar tercihi ben yapacak olsam da buna seçim yapmak
denmez.”
Böyle açıklayınca sonunda anlamıştım.
Hayama tercihini hakkında konuşmuyor falan değildi.
Söyleyemiyordu. Hiçbir şey söylememe eylemi
de onun isteğiydi.
Bunca zamandır beklentileri ve dilekleri
karşılayınca, bunları ancak alışmış, uysal biri gözüyle yorumlamayabilmiş. En
mükemmel çözümün dışında başka hiçbir yolu tercih etmesine izin verilmemiş. Her
ne kadar Tobe'ye onun tercihini yine o yapmazsa pişman olursun demişse de, asıl
pişman olan hiç şüphesiz Hayama'ydı.
Ne olursa olsun, Hayama başka insanların
beklentilerini karşılamaya devam edecek. Fakat bunu kendi isteğiyle yapacak.
“İşte bu yüzden sadece ben bunu
reddetmiyorum.” “Sana beklentileri karşılamak zorunda olmayan birisinin var
olduğunu göstermem lazım.”
Çünkü o, bu küstahça ve yalnızca
reddetmenin gerçek anlamanın ve bu soğuk umursamazlığının nezaket olduğunu
düşünüyor. Ona göre, onu anlamayan insanları onaylamak, onu zincirlemekten
başka bir şey değil.
“Benim de söylemeyi unuttuğum bir şey
vardı... Ben de senden nefret ediyorum,” dediğim gibi yüzümü başka yöne
çevirdim.
Hayama bir anlığına şaşırdı fakat aniden
güldü.
“Öyle mi. Bunu yüzüme karşı söyleyen ilk
kişi sen olabilirsin.” Hayama gülüşünü bastırdı ve tatmin olmuşça durdu. Bir
adım attı fakat bu sefer benle arası açılacak gibiydi. “Ama yine de... Hiçbir
şeyi seçmeyeceğim. Bunun en iyi yol olduğuna inanıyorum.”
Sonrasında üzerine “Bu kendimi tatmin etmek
oluyor” Hayama gülümsedi ve geldiği yere geri döndü.
Fakat ben gülemiyordum.
Eğer Hayama Hayato'nun verdiği cevap
samimiyetsizlik adı altında yorumlanacak olsaydı, eminim ki o adam tatmin edici
başka bir cevap verirdi. Hayama Hayato'dan beklenilmeyecek olsa da kesinlikle
bir cevap verirdi.
Elimdeki zencefilli gazozu yudumladım ve
herkesin oturduğu yere baktım.
Boğazımda kalan şey, oraya batan acı tattı.