19.06.2020
O gün gelene kadar Totsuka Saika bekliyordu.
Çevirmen: Forevertr3
Miura'nın kulübü ziyaretinden sonraki gün
açık bir kış günüydü.
Ben beden eğitimi dersi için dışarı
çıkmıştım, gökyüzü çok parlaktı. Bu gece hava yayılmayla soğumuş hava olacak
gibiydi.
ꕥ Yayılmayla Soğumuş Hava derken sabahleyin
toprağa işleyen hava sıcaklığı, geceleyin toprakta yüzeye vurması ve böylece
geceleyin de sabahleyin olan sıcaklığın hissedilmesi.
Fakat ben maraton için antrenman
yapacağımdan dolayı bu bulutsuz açık havaya kesinlikle minnettarım. Muhtemelen
gece olana kadar evde tembellik edeceğim için gece sıcaklıkların düşmesi
umurumda değil...
Üç sınıfın tamamı okul bahçesinde
bulunuyordu. Beden eğitimi derslerinde olduğu gibi maraton antrenmanında
erkekler ve kızlar olarak ayrılmamışlardı. Birlikte koşu yapıyorduk fakat
maratonda kızlar ve erkekler ayrı koşacaklar.
Bahçede düzgünce sıraya girmiştik ve kızlar
arasında Miura'yı gördüm.
Bu sabahtan beri Miura beni görmezlikten
geliyormuş gibiydi. Derste veya teneffüste elleri yanaklarında bana bakmaktan
kaçınıyordu. Teneffüste Yuigahama ve Ebina-san onun yanına gidip onlarla
muhabbet ediyorlardı.
Onu yakından izlerken kendimi biraz
suçluymuş gibi hissetmeme rağmen, nedense o dünküne göre çok daha sakindi.
Tüm o olanlardan sonra Miura'ya rahatlık
sağlamak için kulüpten ilk ben çıkmıştım. Eğer benim gibi konuya alakasız bir
insan ondan ne kadar uzak durursa eminim ki Miura da kendini daha iyi
hissedecektir.
Ayrıca bundan dolayı benden sonra ne
konuştular hiçbir bilgim yok. Miura'nın ağladığını düşünürsek, ben gittikten
sonra düzgünce konuşabildiklerini bile düşünmüyorum.
Her neyse, Miura-san baskılara karşı biraz
zayıf mı...? Yaz tatilinde yaptıkları kavgayı Yukinoshita kazandığında da
ağlamamış mıydı...?
Belki zayıf olabilir fakat ben onu hep kalbinde
çok güçlü biri olduğunu düşünüyordum.
“Bilmek istiyorum.” Bu iki kelime
kulaklarımda yankılanıyordu.
Ben de sırama girdiğimde ileriye doğru
baktım.
Hayama Hayato'yu gördüm.
Hayama, Tobe ve diğerleriyle hoşça
muhabbete girmişlerdi ve benim onlara baktığımı fark etmemişlerdi.
Belki de fark etti ama fark etmemiş gibi
davranıyordu. Daha önce ilgilenmediği şeyler üzerinde de böyle yaptığını
görmüştüm.
Acaba neden insanlara kariyer tercihini
söylemeyi reddediyor? Bu kadar inatçı olmasının nedenini bulup sarf
ettiği çabayı anlamsız kılmak, onun tercihini söylemeye zorlamaktan çok daha
kolay olabilir.
Düşünceler içerisinde aylak aylak ayakta
duruyorken beden eğitimi öğretmeni Atsugi sınıf yoklamasını tamamlamıştı.
“Pekala, şimdi istediğiniz biriyle eşleşin
ve ısınma hareketlerini yapmaya başlayın,” dedi Atsugi zorbaca.
Sonra herkes eşleşmeleri yaptı ve
ısınmalarına başladı.
Acaba Hayama'ya yakın birileriyle eşleşmeyi
deneyip ona konu hakkında sorular mı sorsam?
Fakat kiminle?
Bu okulda Hayama'yı Miura'dan daha çok
tanıyan biri var mı? Yakın kişilerse, bunlar ancak yine Miura'nın grubundakiler
olurdu. Miura da Hayama'yı yakından izliyordu. Ona bu kadar yakın olan insanlar
rakamlarla sınırlıydı, belki de hiç yoktu.
Daha düzgünce düşünmem gerekiyordu. Konuşmak
için aynı türden birilerine ihtiyacım var. Mesela hem onunla benzer yeteneklere
sahip hem de Hayama ile arası fena olmayan birilerine sorup onlardan
gelebilecek cevap ile yola çıksam nasıl olur? Örneğin bir spor kulübü başkanı
ve sınıf arkadaşımız olan Totsuka. Totsuka, Hayama ile konuşmak için yanına
gitse ve erkekçe bir muhabbet... son kısımdan hiç emin olamıyorum, fakat her
neyse aklımda şuan başka düşünce de yok, onunla bizzat konuşmaya gideyim.
Şimdi Totsuka ile biraz ısınma antrenmanı
yapma zamanı! Biri tarafından çağrılmadan önce çevreye
bakınıyordum.
“Hachimaaan!”
Kendiliğimden arkama döndüm ve sonra
gözlerimiz karşılaştı.
Bahçenin üzerinde hantal hantal bana doğru
gelen Zaimokuza'ydı. Neden bu kadar mutlu görünüyor...?
“Hachimaaan hadi ısınma atışı yapalım!”
“He... Basketbol oynuyormuşuz gibi
söylüyorsun... Hem ben başkasıyla eşleşeceğim, anlayacağın...”
Zaimokuza'yı azarladığımı düşünüyordum
fakat o beni hiç dinlemiyordu bile. Hemen az önce söylediklerinin tersini
söylemeye başladı.
“Dur orada. Eminim ki, eğitmen istediğiniz
biriyle eşleşin demişti , fakat ben buraya senin gibi biri için gelmedim...
Hıııh... Yanlış anlama, tamam mı?
“Hadi ama utanmayı ve başka yerlere bakmayı
kes, çok iğrenç oluyor...”
Gözlerimi Zaimokuza'dan ayırdım ve çevreyi
incelemeye başladım. Hayama, Tobe, Oooka ve Yamato sırayla eşleşmişlerdi ve
ısınmalarına başlamıştı. Tüh be! Totsuka bile biriyle eşleşmiş! Bunu bir sebep
gösterip Totsuka'nın eklemlerine atmak istiyordum kendimi...
“Peki…”
Pes ettim ve Zaimokuza ile eşleştim.
Vücudumu gerdim, daha çok rahatlardım gibi. Bunu yaptıktan sonra Zaimokuza
çömeldi ve ben de ona sırtından baskı yaptım.
Fakat düşüncesizce yapılan ısınmaların
hiçbir faydası yoktu. Bunları yaparken insan gözleme yeteneklerimi
güçlendirmeye karar verdim.
Yanıma, Hayama'nın olduğu yöne doğru
baktım. Fakat grubu uzakta olduğu için pek iyi göremiyordum onları. Görüp
anladığım tek şey Hayama'nın yüzünde güller açan bir gülümseme ile hoşça
muhabbet ettiğiydi.
Bulunduğum yerden ne konuştuklarını hiç duyamıyordum.
Biraz daha yakınlarına gitmem gerekiyor...
İleri doğru, tüm ağırlığım ile eğildim ve
tamamen Zamokuza'ya baskı yaptım.
“Ow, ow, owowowow! Eeggk!”
Bağırmasını duyduğumda çok fazla kuvvet
uyguladığı fark ettim ve hemen üzerinden çekildim. Sonuç olarak Zaimokuza yere
serildi ve ağrılar içinde kıvranmaya başladı.
İkimiz ile onların arasında dünyalar kadar
fark vardı. Karşılaştırıcı bir bakış atmıştım onlara fakat bizim tarafımızda ne
konuşkan bir hava ne de eğlencenin “E” si vardı. Acı bir gülümsemede bulundum.
Zaimokuza düşündüklerimi iğrenç buldu.
“Yapma bunu Hachiman. Bizi onlar gibi insanları karşılaştırma.”
“Mm? Ahh. Özür.”
“Biliyorsun, eğer kendine onlar gibi
birileri için yüklenirsen, tanışacağın tek şey ızdırap olacaktır. Onlar görünümleriyle,
sportif yapılarıyla bizden çok üstünler ve benim bile ismimi hatırlayan
insanlar. Kendini küçümsemen gereksiz Hachiman.”
“Ne, benden mi bahsediyorsun?”
Ben Zaimokuza ile Hayama'yı
karşılaştırdığımızı düşünüyordum tamamen.
Aramızdaki bu görmezden gelinemez farktan
dolayı tabiki insan birileriyle eşleşmek istiyor.
“Şimdi aklıma geldi, kariyer tercihini ne
yaptın?”
“Sen onun tamamen antitezi olduğun için
danışmak açısında çok ideal olursun,” demişti bana Yukinoshita, sanırım. Bu
aklımdan geçti ve sormayı denedim.
“Humu?” Zaimokuza cevap veriyormuş gibi
başını eğdi, hala yerdeydi. “Ben diyorsun ha? Sayısal seçeceğim.”
“Ne?”
“...Ne bu bakışlar? Bir şikayetin mi var
yoksa?”
“Hayır, sadece sözel seçeceğinden emin
gibiydim. LN yazarı olmak istiyorsan sözel daha uygun olmaz mı?”
“Safsın, çok safsın!” Zaimokuza bilerekten
dilini ısırırken parmağını sallıyordu.
Çok sinir bozucu... Büyük Patlama gibi
bir şeye girer misin...?
ꕥ Büyük Patlama-> (Gaint Explosion)
Pokemon Filmi.
“Kendi ilgilendiğim şeyler çerçevesinde
sözelden de bilgi emme eğilimindeyim. Sorun sözelin kesinlikle ilgi duymadığım
kısımları. Fakat onlar ile yüz yüze gelmediğim sürece, onları öğrenmemin
mümkünatı olmayacak...”
“...E-Evet. İlk defa bu kadar saygı
duyulası biri olarak göründün.”
Bir anlığına da olsa beni etkileyen son
derece düzgün bir düşüncesi vardı.
Fakat çöp olmayan bir Zaimokuza, sadece
Zaimokuza değildir. Benim bildiğim Zaimokuza her zaman bahanelere başvuran,
gözünü gerçeklikten çevirmiş ve aklındaki düşünceleri zamanla değişen bir
Zaimokuza'ydı...
Bugünden itibaren tüm kalbimle bu
Zaimokuza'yı hazine gibi saklayacağım. Elveda, Zaimokuza. Sessizce şimdiki
Zaimokuza'ya vedalarımı ettim.
Zaimokuza ayağa kalkmaya başladı ve
üzerindeki kirleri temizledi. “Fakat matematikte ve fende iyi olduğumu söylüyor
da değilim...”
“Bölüm sınavlarında sıkıntı yaşayacaksın,
değil mi?”
“Kesinlikle. Yine de... Ben, şahsım,
kızlarla ilişkilerimde matematikten ve bilimden daha kötüyüm...” Zaimokuza'nın
gözleri uzağa çevrilmişti ve sakin bir ton ile konuşmaya başlamıştı.
Sesinde aydınlanmış biri olmanın izleri
vardı ve sanki onun kendisini “yok zannetme” hastalığı düzeyine çıkıyormuş gibi
hissetmem, laf arasında bir şeyler söylememe engel oluyordu.
Zaimokuza konuşmasına devam etti. “Sayısal
sınıflarda kendimi rahat hissederim. Daha az kız, daha huzurlu bir sınıf.
Dahası sayısalı tercih eden kızlar daha nazik oluyorlar, değil mi?”
“Nazik olma konusunda emin değilim,
fakat... evet... böyle de düşünebilirsin, galiba...?”
Oluşabilecek olasılıklar hakkında gözlerimi
açtı. Kesinlikle sayısal sınıfların yüzde sekseni erkeklerden oluşuyor. Çok az
sayıda kız bu olasılığı bilse de tercihinden vaz geçmiyor.
Tam da düşündüğüm gibi, Zaimokuza'nın
gözleri şiddet ile parlıyordu.
“Hah! Bu salak özel kurumlardaki sözel
çıkışlı kızlar, onların sınavlarda aldıkları puanlar ile değersiz olan o
IQ'ları arasında göze çarpan farklılık var! Onlar sınavlardaki bir yazarın
duyguları üzerinde uğraşıp duracaklar hayatları boyunca!” dedi
Zaimokuza.
Modası geçmiş, tamamen farklılık gözeten ve
önyargılı politikalara sahip olan ve yazarlığı hedefleyen bu adam ile sadece
sohbet etmek beni rahatlatmıştı... Bu alıngan ve kaybeden adamın sorunu
ney...!? Zaimokuza sen bu halinle çok daha iyisin!
Fakat Hachiman düşünüyor ki dikkatli
olmasın çünkü sayısala giden kızlarda otaku prensesine dönüşmesine yönelik
bir eğilim var! Sayısız erkeğin de içinde bulunduğu bir çevrede azınlık kalan
bir kız için kendini prenses olarak görmesi hiç de tuhaf olmazdı. Prensin bir
öpücüğü ile prenses hücrelerinin uyanması gibi normal kızlar sayısal
prensesi olarak seviye atlayabilirler...
ꕥ Otaku Prenses->Prensesmiş gibi
davranılan kız(Tipine bakılmaksızın), erkek oranının yüksek olduğu sınıflarda
çıkarlar.
ꕥ Prenses Hücresi->Diğer adıyla STAP, bilimsel
olarak desteklenmeyen olarak ortaya çıkan hücrelerin zayıf asitler ve
kimyasallar ile vücuda geri kazanılmasıdır. Burada kimyasallar prensin öpücüğü
oluyor.
Bu Zaimokuza'nın sayısalı tercih etme
sebebindeki acınacak bir durum, fakat eminim ki tercihinin asıl sebebi ilk
söylediğiydi. O da şaşırtıcı olarak bu konu hakkında epey düşünmüş
gibiydi.
“Sayısal biraz zor gibi, ama elinden geleni
yap.”
“Aynen öyle, iki kere tekrarlamana
ihtiyacım yok. Bir gezgin olarak ben, sınavlarda başarısız olanlardan olmayacağım,
nin-nin”
“Son kelimende konuşmanı abartıyordun.”
Isınma ve gerilme hareketlerini hızlıca
tamamlamıştık, ayağa kalktık ve maratonun başlama noktasına gittik. Diğer
erkekler çoktandır buraya toplanmışlardı, biz de en arkalarda sıraya girdik.
Zaimokuza işaret parmağını kaldırdı ve beni
gösterdi. “Hachiman... Bana eşlik et!”
“İstemez.”
Kız bile değilsin. Neden seninle koşayım
ki?
Atsugi elindeki saate bakarak düdüğü çaldı.
Ön taraftan sırayla koşmaya başladılar, biz de tembel tembel onların arkalarından
koşmaya başladık.
Ben önüme ve çevreme bakındım, fakat herkes
koşuyu hafiften alıyordu. Bu sadece maraton için bir antrenmandı, ciddiye
alınması gereken bir şey değildi.
Şu an dördüncü dersteydik, bundan sonra
öğle arası vardı. Eğer tüm enerjimi burada harcayıp sonra yemeğimi yersem
beşinci derste garanti uyurum. Her kim olursa olsun o sıcak sınıfta tok iken ve
koşudan dolayı yorulmuşken uyuya kalınır. Ben zaten yorgun falan olmasam da
derste yeterince uyumuştum.
Sıranın kuyruğundan cansız cansız koştuk ve
birkaç dakika sonra Zaimokuza yavaşlamaya başladı. Ciddi misin? Az önce
“—Beni yakalayabileceğini mi düşünüyorsun yoksa?” diyen sen değil miydin...?
“U-Ugh... Ağırlaşmış Hızlandırma
olguları... Bu a-ağırlık ...”
ꕥ Ağırlaşmış Hızlandırma->Kamen Rider'ın
bir filmi.
“Ben önden gidiyorum.”
Diye bağırdım Zaimokuza'ya, onu geride
bıraktım ve önden gittim. Eğer biri seninle beraber koşacağım der fakat yarı
yolda bırakırsa, ona yapacağın her şey görgü kuralları içerisine girer. Yani
çocuklar da kolay kolay birilerine güvenmemeleri gerektiğini
öğrenmeliler...
ꕥ ꕥ ꕥ
Tek başıma koşmaya devam ederken yolun
yarısı bitmişti. Heke! Bu Hamtaro'ydu, değil mi...?
ꕥ Heke!-> Hamtaro animesinde Hamtaro'nun
çıkardığı tatlı ses.
Sınıfımızın koşacağı antrenman için belirlenmiş
mesafe dört kilometreydi. Patikamız okulun çevreleyecek şekilde belirlenmişti. Blehh...
eğer böyle dolanmaya devam edersek tereyağına döneceğim...
ꕥ Tereyağına dönmek->Küçük Siyah Sambo'nun
Hikayesi kitabında siyahi çocuğun beyaza dönmek adındaki espirisi.
Orta gruptaki insanları yakalayana kadar
böyle insanlıkdışı, saçma düşünceler kafamda dolanıyordu. Görünüşe göre her gün
okula bisiklet ile gelip gitmem işe yaramıştı, daha enerjimin yarısını
harcamıştım.
Her ne kadar bu “orta grup” aslında koşmaya
isteği olmayan, yarışı hemen bitirip dinlenmek isteyen ilk grubun dışında olan
herkesi içeriyor olsa da...
Bu grubun içindeyken Tobe ve diğerlerini
gördüm.
Bu antrenman koşusu muhtemelen spor
kulübünden olan insanların normal bir şekilde koşacakları zaman değildi.
Onların da grupla birlikte koşup koşmadığını bakacak kadar uğraşa bile gerek
yoktu.
Ara sıra omuzlarıyla birbirlerine vururken,
kafalarıyla birbirlerini dürterken, amaçsızca koşmaya çalışırken ve hoşça
eğlencenin içerisindeyken aynı zamanda birbirleriyle konuşuyorlardı. Eğer ben
at kuyruğu tipinde saçları olan bir sınıf başkanı olsaydım, onlara “Hey
çocuklar ciddi ciddi koşun!” diye azarlamam gerekirdi ve sonrasında onlar da
bana “Sus be, çirkin şey!” diye cevap verirlerdi ve oracıkta ağlamaya başlardım
ve de böylece gün sonu toplantısında onları kınardım. Onların güzel olmadığım
ve at kuyruğu tipinde saçları olan sınıf başkanı olduğum için bana teşekkür
etmesini isterdim.
Fakat gördüklerim her zamanki salak üçlü,
Tobe, Oooka ve Yamato'ydu. Hayama'yı göremiyordum.
Aslında tam da zamanı.
Bu üçüne sormak istediğim bir takım şeyler
vardı.
Etrafta oyun oynarmış gibi koşan bu
üç Samba Karnaval salaklarını sinsice izliyormuş gibi koşuma onların
arkasından devam ettim. Fakat koşarken onlarla konuşmak için bir fırsat bulmak
çok zordu. Bu bir yalan! Hachiman az önce kendine yalan söyledin! Onlar
koşmuyor olsalar bile ben onlar ile konuşmak için asla yakalayamayacağım!
ꕥ Samba Karnavalı-> Üç salak (sanbaka) ve
Samba Karnavalı(sanbakaanibaru) kelime oyunu.
Onları izlerken nasıl bir an
yakalayabileceğim konusunda fikir sahibi olmadığım için bu iş çok
zordu... Onları sanki bir rockbomb'muş gibi
izliyorken Tobe durdu.
ꕥ Rockbomb->Dragon Quest canavarları aynı
zamanda bombalı uçurum olarak bilinir.
“Önden gidin siz.”
Tobe, Oooka'ya ve Yamato'ya bunu
söyledikten sonra bir şeyle meşgul olmaya başladı. Sanırım ayakkabılarını
bağlıyordu.
İyi oldu konuşmak için en kolay adam durdu.
“Hey.”
“Selam!”
Tobe'nin arkasına gelince aniden durdum ve
ona selam verdim. Tobe sanki düşme tekniklerine çalışıyormuş gibi çömeldi ve
bana doğru döndü.
“İyi akşamlar, Hikitani-kun. Böyle
üzerimden atlamadan önce bana söylesen iyi olur. Bana çarpacaksın diye çok
korktum ya.”
Ha, çok fazla abartıyorsun... Durduğunu
gördüğüm için geldim, sana çarpacak falan değilim. Her neyse Tobe'nin
sızlanmalarını boş verelim de ihtiyacım olanı sorayım.
“Hayama sizinle değil mi?”
“Hmm. Hayato-kun ciddi ciddi koşuyor.
Herkes bu yıl da ondan bişiler bekliyor, sonuçta geçen yıl yine o kazanmıştı.”
“Öyle demek ha…”
Demek öyle ha. Bizim okulun maratonunda erkekler ve kızlar olarak iki ayrı grup oluyor.
Yani geçen yıl Hayama üst sınıflara karşı kazanmış demek oluyor. Bu yüzden bu
yıl da yeneceğini düşünüp favorisi yapan çok kişi vardır. Şimdi hatırladım da
geçen yıl ben yarışın sonunu getiren kitlenin bir parçası olduğum için dereceye
girememiştim.
Her neyse şimdi bunun hiç önemi yok.
Ben çenem ile ilerisini gösteren ve Tobe'yi
de benimle koşmaya çağıran bir hareket yaptıktan sonra ayaklarımı harekete
geçirdim. Burada durmak çok saçma olurdu ve de öğretmenin burayı devriye
gezerken bizi koşmuyorken yakalaması çok kötü olurdu. Bunlardan dolayı Tobe
ayağa kalktı ve beraber koşmaya başladık.
Bir süre koştuktan sonra Tobe şaşkın şaşkın
bana bakıyordu. Benimle birlikte neden koştuğunu tuhaf buluyordu. Ben de
hemen işimi yapmak istiyordum.
Fakat ben başlamadan önce Tobe ağzını açtı.
Sonra yorgunluktan uykusu gelmiş gibi bir nefes verdi ve bana perişan halde bir
gülümseme gösterdi. “Adamım şu dedikodu var ya, duyduğum anda çok korkmuştum.
Biliyorsun öyle her yerde konuşabileceğimiz bir şey değil.”
“Ne?” Aniden konuştuğu için merak dolu ve
yarı açık gözlerimle ona baktım.
Tobe kaşındaki teri temizledi. “Hadi
biliyorsun ya, Hayato-kun baş harfi “Y” demişti ya? Akla gelen fazla isim yok
hani.”
“……”
Aniden geçmişte olmuş bir olayı söyleyince
biraz duraksadım. Fakat hemen sonrasında jeton düştü ve o anı aklıma getirdim.
Yaz gecelerininden biriydi.
Etrafındaki gürültülü sesleri
kaldıramayarak ağzından çıkmış olan o baş harf tüm bu gürültü yapan seslere
cevabını vermişti o karanlık odada.
Hayama ve diğerlerinin de olduğu Chiba
Kasaba'sındaki o anı hatırlamıştım. Ve kesinlikle eminim ki o anda Hayama
sevdiği kızın baş harfinin “Y” olduğunu söylemişti.
Bir süreliğine hiçbir şey düşünmeden sadece
ayaklarımı hareket ettiriyordum ve Tobe beni yokluyormuş gibi benden cevap
bekliyordu.
“Ah, evet ya şu an böyle şeyler
konuşamamalıyız değil mi?”
“E-Evet…”
Konuyu açan sen değil miydin? Sen de
onlardan biri misin? Bir kralın şahsi berberi falan mısın? Her ne kadar deşmek
istesen de ben aynı şekilde çığlık atmam, biliyorsun...
“Yani diyorum ki imkansız gibi duruyor ama
o gece duyduklarını düşününce çok tuhaf oluyorsun, değil mi?”
Kendimi Tobe'nin demek istediklerini anlamış
halde buldum.
“...Her neyse imkanı yok.”
Her ne kadar Tobe'nin dediklerini
onaylıyormuş gibi görünsem de ben aslında tamamen farklı bir şey söylemiş
olduğum konusunda endişelenmeye başladım.
Hayır bunlar umurumda değil. Benim konuşmak
istediğim konu bu değil.
Tobe yine de konuya devam etmeye çalıştı.
Onu durdurmak için ortaya daha önemsiz bir konu atarak konuşmayı yönlendirmeye
de çalıştım.
“Kariyer anketini doldurup geri verdin mi?”
“Hayır, daha değil. Sayısal düşünüyorum
fakat Oooka ve Yamato gel sözele gidelim diyorlar.”
“Anladım... Peki ya Hayama'nın ne
seçeceğini sordun mu?”
Başka insanların da ismini kullandığı için
mevzuyu buraya kadar getirmek çok kolay oldu.
Benim gördüklerimden yola çıkarak Tobe,
Hayama'ya en yakın insanlardan biri. Oooka'ya ve Yamato'ya bununki kadar yakın
değil. Tobe ile aynı kulüpte olmalarından dolayı diğerlerine oranla daha yakın
olması normal bir durum. Tabiki bu sadece gördüklerim üzerinden yaptığım bir
çıkarım... Çünkü Hayama'nın arkadaşlarıyla ilişkileri hakkında en ufak bir
fikrim yok.
Tobe'ye sorduğumda ensesindeki saçlarını
düzeltti. “Hayır, kendin düşün falan dedi ve kimseye söylemedi.”
“Anladım…”
Bu beklediğim bir cevaptı. Bilgi toplamak
için farklı bir yaklaşıma ihtiyacım var. Böyle zamanlarda Tobe'nin boşboğazlık özelliği
çok kurtarıcı oluyor. Ona beklentilerim içinde bir soru daha sordum ve o da
RPG'lerdeki NPC'ler gibi hemen dökülmeye başladı.
“Kendi kariyer tercihin hakkında Hayama'ya
danışmayı denedin mi?”
“Evet denedim. Ona her iki tercihin iyi ve
kötü taraflarını sordum, fakat o seçimlerini değiştirebilir falan dedi.” Tobe
derinden bir nefes verdi, şaşırılacak seviye gerçekten de kendi tercihi
hakkında bayağı düşünüyordu.
Koştuğumuz patika biraz boşalmıştı. Yine
de demek Hayama herkese böyle söylüyor... Aşırı düzeyde mantıklı mı olmaya
çalışıyor yoksa başkalarına tavsiye vermeyerek onları incitmemeye mi çalışıyor
anlayamadım....
“Tabiki her iki tercihte de kendine göre
iyi tarafları var. Peki sana hangisinin daha uygun olacağını sordun mu?”
“Kendi tercihime bir etkisi olabilir falan
dedi.”
“Anladım…”
Bu iş göründüğünden zor olacak.
Gerçekte, başkalarının tercihlerinden
kolayca etkilenen insanlar; popüler, etkileyici özelliklere sahip ve yüzünde
karizmatik ifade taşıyan bireylerden öneri alma eğilimindedir. İşte Hayama'daki
gibi benzer özelliklere sahip insanlar, tercihlerinin diğer insanlar üzerinde
yapabileceği muhtemel baskıdan dolayı çok dikkatli olmalıdır. Fakat onların
ilgilendikleri hobilerden, sevdikleri yemeklerden ve takıldıkları modadan
etkilenmek çok önemli değilken kariyer tercihi ve ilişkileri bugünden sonra
kendilerinin yaşamlarını etkileyecek. Tabiki etkilendikten sonra her şeyin bir
sıkıntı çıkmadan ilerlemesi iyi olurdu. Fakat işler yolunda gitmezse bu
karizmatik insanlar bile nefret edilen insanlar olacaktır. Diğerlerinin
fikirlerinden ve tercihlerinden kolayca etkilenen bu insanlar yine suçu kolayca
başkalarının üzerine atan insanlardır.
Fakat Tobe isimli bu adamın diğerlerine
karşı kin beslemesi hakkında endişe etmeye gerek yok.
Tobe koşarken düşünceler içerisindeymiş
gibi bir suratı vardı ve derin bir nefes verdi; beyaz, uzun bir nefes ağzından
çıkıyordu.
“...Fakat Hayato-kun'un dediği gibi.”
Kelimeleri soyut bir şeymiş gibiydi. Fakat
bu birkaç kelimesinde samimiyet vardı ve konuştuğu ses tonu birilerinin
duyabileceği kadar yüksek değildi. Hayama'nın ona dediklerini anlamış
olmalıydı.
“...Ona güveniyorsun demek ?” Diye ağzımdan
kaçırdım.
Tobe hayret içinde bana baktı. “Hayır, öyle
değil, sanırım. Bilirsin işte Hayato-kun cidden güvenilir bir dost.”
Görünen o ki “güven” kelimesinden dolayı
utandı, Tobe'nin yüzü soğuktan veya kullanmış olduğu kelimenin verdiği utançtan
kırmızıya döndü. Şöyle davranmayı kessene! Bu konuyu açan ben olduğum
burada utanması gereken de benim!
Tobe bu utançtan kurtulmak için göğüsüne
vurdu ve konuşmasına devam etti. “Ama bir çok kere Hayato-kun'un bana çok
yardımı dokundu. Bundan tamamen eminim.”
“Bu övünülecek bir şey değil...” dedim.
Ne olursa olsun Tobe mahçup görünmüyordu.
Esnedi ve ensesindeki saçlarını çekti. “Hadi ama cidden ben de ona minnettarım.
Hemde tamamen.”
“Minnettar olmak yerine sen de onun için
bir şeyler yapmalısın.”
“Evet aynen! Evet de... Gerçi o kadar da
emin olamıyorum.”
İlk baştaki ses tonu çok ciddiydi fakat
konuşmasına devam ettikçe o enerji kendini yitirdi. Bu kasvetli ifadesinden
şüphe duydum ve Tobe'ye konuşmaya devam et der gibi ona baktım. Sonra Tobe
hafiften yanaklarını tırmaladı.
“Onunla çokça şeyler konuştum... fakat
Hayato-kun benimle ciddi ciddi hiç konuşmadı, konuşmuş olsaydı bile muhtemelen
anlamayacaktım.” dedi Tobe sırıtarak.
Bu sırıtması soğuk, öncelerden esen bir
kuru rüzgara benziyordu. Çok kuru ve biraz da yalnız bir rüzgar.
Bundan sonra yaşadığımız sessizlik çok
garipti, şu anda söylenebilecek kelimeler arıyordum ve sonra bir öneride
bulundum. “...Bir de şöyle düşün. O senin kesinlikle bir cevaba ulaşacağını
düşündü ve bu yüzden sana tavsiye vermedi.”
“Tamamen anlıyorum! Hayato-kun çok ateşli
biri zaten!”
“Bu çok alakasız değil mi... Ayrıca
Destinyland'da arkasını kollamıştın, değil mi? Eminim o zaman çok işine
yaramışsındır.”
“Tamamen anlıyorum! Hayato-kun çok ateşli
biri zaten!”
Bu sefer yüzü biraz daha alakaya sahipti...
Güzel yüze sahip olmanın bedeli de ağır olmalı.
Görünüşe göre konuşmak Tobe'yi
neşelendirmişti ve Tobe hızını yükseltti. Her soğuk rüzgar estiğinde “soğuk,
buz gibi” diye mırıldanıp duruyordu.
Fazla zaman geçmeden önümüzde Oooka'yı ve
Yamato'yu gördük. Tobe'nin onların arkalarından hala yakalamadığını tuhaf bulup
yavaşlamış görünüyorlardı.
“Görüşürüz, ben bu ikisini yakalayacağım
için önden gidiyorum.”
“Peki.” dedim kısaca.
Tobe eliyle doğrama hareketi yaptı ve
ileriye doğru yol aldı. Elini salladıktan sonra koşarken de Oooka'ya ve
Yamato'ya bağırıyordu. Tobe'nin kendilerine doğru yaklaştığını gören bu ikisi “Ahan
da geliyor!”, “Hadi kaçalım!” diye diye hızlanıp kaçmaya çalıştılar.
Tobe bu ikisini kovalamayı eğlenceli
bulduğu sürece sıkıntı yok, sanırım...
Normalde bunların arasında bir kişi daha
olmalıydı. Fakat o kişi tonlarca beklentiyi karşılamak zorunda olduğu için
burada değil. Bana sorsan o bütün bunları boş verip burada, arkadaşlarıyla
birlikte eğlenmeyi tercih etmeliydi.
Bu düşünce beynimden geçtikten sonra
dikkatsizce söylemiş olduğum kelimelerden dolayı aniden pişman olmaya başladım.
Kimseye danışmadı çünkü hiçbir problemi
yoktu; böyle bir şeyin doğru olmasının mümkünatı yok.
ꕥ ꕥ ꕥ
Öğle arası zili çalmıştı.
Beden eğitimi dersinde maraton koşusuna
hazırlık yaptığımız için koşumuz biter bitmez yemeğe gitmemize izin
vermişlerdi. Ben de bunu fırsata dönüştürüp okul yemekhanesine varan ilk kişi
olabilirim.
Alabileceğim birçok ekmek arası çeşidi
içinden titizlikle birini seçtim ve her zamanki yerime gittim. Bu mevsimde
dışarıda yemek yemek tüm bu soğuk ile mücadele etmek demekti, fakat dopdolu ve
sıcak sınıfta yemek yemek zor geldiğinden dolayı başka bir alternatifim de
yoktu. Hem ayrıca son zamanlarda öğle aralarında sıramdan gözlem yapıyorum ve
ondan sonraki gün sıramın üzerinde çöp olarak kullanılmış çantamı buluyorum.
Sıramda oturmam demek insanlar için sakıncalıyım demek oluyor!
Bu tip şeyler düşünürken okulun özel
binasının ilk katındaki yerime varmıştım. Okul yemekhanesi benim tam arka
çaprazımda ve okul reviri yanımda kalacak şekilde merdivenlere oturmuştum.
Buradan tenis kortlarını görebiliyordum.
Bu saydam kış havası, ansızın ve sürekli
ritimler ile esen rüzgarlarla doluydu. Tenis kulübü öğle arasını antrenman
yapmak için kullanıyordu. Bugüne kadar genellikle Totsuka tek başına antrenman
yaparken yakın bir tarihte turnuva falan olmalı ki şu an Totsuka'nın yanında ki
insan sayısı artmış.
Onların antrenmanlarını izliyorken ekmeğimi
yiyordum. Bunca zamandır kulüp elemanlarıyla birlikte kortta olan Totsuka, beni
fark etti, arkadaşlarına seslendi ve elinde bir şey ile beraber yanıma geldi.
“Selam,” dedim.
“Sana da selam!” Totsuka cevap verirken
ellerini kaldırdı, biraz utandım.
“Bu zamanınızda antrenman yapmanız iyi bir
şey mi?”
“Yo, sıkıntı duymuyoruz. Ayrıca
antrenmandan sonra yemek yemek iyi geliyor,” dedi Totsuka ve bana beslenme
çantasını gösterdi.
Onun antrenmanını böldüğümü hissettiğimden
dolayı kendimi biraz garip hissettim... Ve sadece yemek yemek için bana doğru
geldiğini düşününce de... Olamaz, şu an kendimce aşamaları kolayca atladığımızı
düşünüyorum... Bu gidişle LOVESTAGE!'e erişmem sadece an meselesi...
ꕥ LoveSTAGE-> Yaoi manga.
Biraz kenara kaydım ve merdivende biraz
boşluk açtım. Totsuka nazik bir “Teşekkür ederim” dedi ve komşummuş gibi tam
yanıma otu... Fuahaha! Şu ileri seviye tekniğe bir bak! Sadece birileri için
boşluk oluşturmuyorum, onların nereye oturacağını da belirliyorum!
Gözlerimin ucuyla bakıyordum, Totsuka küçük
beslenme çantasını boşaltmaya başladı. Tenis kortlarına doğru bir baktım ve
diğer tenis kulübü elemanları da yemek arası veriyordu.
“Sanırım diğer elemanlar da yemeğe
gidiyorlar.”
“Yakında yeniler için bir turnuva
düzenlenecek. Ben de herkesi çağırdım... Peki ya sen Hachiman? Bizimle
antrenman yapmak ister misin? Eğer şu anda çalışmaya başlarsan yazın olacak
turnuvaya yetişirsin!” Totsuka alaylı bir dille yumruğunu sıkarak sordu.
Oh, aman tanrım, ne bu? Çok tatlı. Ne olur
Totsuka denilen bu çocuğu bana verin. Hatta onu arzulamanın eşiğine geldim.
“Aslında haftada ne kadar çok çalıştığına
göre değişir tabi...”
“Hey, ciddi değilsin, değil mi?” Totsuka
biraz öne eğildi ve yüzüme baktı.
Totsuka'nın saçları hafiften sallandı.
Kahküllerinin arasında alnı görünen kısmından çıkan gözlerinde afacan bir
izlenim verecek şekilde parlıyordu ve gülümsemesi tuhafça bir cazibeye
sahipti.
“Evet, şaka.”
“Biliyorum.” Totsuka hayalleri kırılmış
gibi ve omuzlarını da düşürerek kasten benimle oyun oynadığının gösterisini
yaptı.
Bir gülümseme sardı yüzlerimizi. İkimiz de
bu konuda dalga geçtiğimizin tamamen farkındaydık... Ama beni ilk davet
ettiğinde gayet de ciddiydim!
“...Görünen o ki kulüp başkanı olarak gayet
iyisin ha?”
“Bilmem ki, ben daha yolum varmış gibi
hissediyorum.” Totsuka endişeliymiş gibi kıkırdadı.
Sanırım bu geçeklerin ve onun alçak
gönüllülüğünün bir karışımıydı. Başkan olarak yaptığı uzun yolculukta proaktif bir
yöntem deneyerek kendi başına antrenman yapıyordu. Eminim bu davranışları kulüp
elemanlarının üzerinde kelimelerin yapabileceklerinden daha fazla etki
oluşturuyordu.
ꕥ Proaktif->bilerek ve isteyerek yeni
koşulların oluşmasını sağlamak ya da olağan koşulların seyrini değiştirmek için
inisiyatif kullanmak, böylikle işini geliştirmektir. Proaktif kişiler
yaptıkları işi bir adım öteye götürmek için yaratıcı çözümler geliştirebilen ve
bu yönde adım atmakta çekinmeyen değişimci kişilerdir.
Kulüp başkanı da böyle olmalı zaten.
Tanıdığım bir bayan kulüp başkanının Totsuka'dan bir iki bir şeyler öğrenmesi
gerektiğini düşünüyorum... Gerçi o kadar da önemli değil gibi çünkü genellikle
o başkan kulüp elemanlarıyla uzlaşmaya varabiliyor...
Aniden “kulüp başkanı” kelimesi aklıma
takıldı.
Ana fikrim, Hayama'nın düşündüklerini
öğrenmeye yarayacak bir yol bulmak için Totsuka'dan faydalanmaktı. Fakat benim
Totsuka ile konuşmak isteyen pis arzumu Zaimokuza'nın maraton esnasında araya
girmesiyle tamamen unutmuştum...
Ayrıca Totsuka'ya ilgim va—yani Totsuka'nın
kariyer tercihine ilgim vardı.
“Totsuka. Ne seçtin? Sözel mi sayısal mı?”
diye sordum.
Totsuka çimenlikten bir Bambi üzerine
atlayacakmış gibi boş boş bakıyordu. “Senden böyle bir şey sormanı hiç
beklemezdim Hachiman.”
“Öyle mi?” diye geri çevirdim, bunu çok
şaşırtıcı bularak.
Totsuka hiç duraksamadan veya karmaşa
yaşamadan bir şey öne sürdü. “Şey... Böyle şeyler senin ilgini çekmez gibi de.”
Ahh, evet böyle söylersen, evet doğru.
Yıllardır, hiç bir zaman insanlarla proaktif
iletişime girmediğimden dolayı bir çok seferinde, halihazırda nedenlerimin ve
bahanelerimin olduğu çokça zaman oldu. Gerçekte, insanlar ile iletişime geçmek
için neden oluşturmasaydım söylemek istediklerimi isteğim kadar özgürce
söyleyemezdim. Diğer bir deyişle, yalnızlara amaç duyusu güçlü insanlar
denilebilir.
Kendimi bu düşünceyle tatmin etmiş
oturuyorken, Totsuka benim soruma cevap vermedi ve bana sordu. “Peki ya sen
Hachiman?”
“Ben sözel seçeceğim.”
Normalde soruma soru ile karşılık verdiği
için onu Öğüt Odasına doğru yolculuğa çıkarırdım, fakat başını öyle bir
eğmiş ve bana öyle büyük gözlerle bakıyordu ki aniden cevap vermemden başka
çarem yoktu. Isshiki'ye veya Komachi'ye de bu numaralardan bir ikisini
gösterebilirim. Hatta onlara bu numaraları direk öğreteyim! Çok tatlı bir
insanım ben!
ꕥ Öğüt Odası->AKB48 animesinde
Takamina'nın Öğütler verdiği odaya gönderme.
Totsuka yemek çubuklarını bıraktı ve gök
yüzüne baktı. O anda düşünüyormuş gibiydi, soğuk rüzgar yanımızdan geçip
Totsuka'nın kahküllerini kaldırdı.
“Evet... Ben de sözel seçerim belki...”
“Peki...! Seçimini böyle yapmak
istediğinden emin misin?”
Hiç beklemeden Totsuka'nın utanmış
hareketleriyle beraberinde söylediği “ikimiz de aynısına gitmiş oluruz” cümlesi
kafamda dolanıyordu ve kalbim çarpıntıdan dans etmek üzereydi. Fakat bir
şekilde üstesinden gelip sakinleştim.
“Üzerinde biraz daha düşün bence... Tabiki
aynı sınıfa düşersek iyi olur...” diye ekledim hafifçe öksürerek.
Totsuka işaret parmaklarını birleştirdi ve
yüzüme baktı. Eğer bana öyle bakmaya devam edersen “bırak sözeli
seninle mezara giderim!” diyebilirim...
“Ben de üzerinde düşünmedim değil... Ben
sadece sözelden de bazı derslerin sınavlarına girebileceğim bir yöntem
arıyorum.”
“Evet, sözelden seçmek isteyeceğin birçok
dersi var.”
Eğer böyle bir yöntem olsaydı ne seçtiğinin
önemi olmazdı. Sayısal veya sözeli seçip bölüm derslerinin sınavlarına girmek,
istediğin üniversite bölümüne girmek için en klasik ve en açık yol.
Özel okullardaki sözel bölümlerde dersler
İngilizce, Modern Japonca ve Sosyal dersler. Sayısal bölümünde ise genellikle
İngilizce, Matematik ve Fen bilimleri var.
Fakat son yıllarda, gideceğin üniversite ve
bölüme bağlı olarak sayısaldan veya sözelden olan derslerin sınavlarına özgürce
girebildiğin yerler var. Sözel bir bölümde okurken tabi ki derecene bağlı
olarak Matematik ve Fen bilimleri derslerini alabiliyorsun. Öbür taraftan
devlet lisesi çıkışlılar için, üniversiteler dershanelerde de gösterilen 5 ana
ve 7 seçmeli dersten bile daha fazlasını müfredat olarak dayatabiliyorlar. Her
bir dersin de kendince önemi var sonuçta.
Geleneği izleyip sadece sayısal veya sözel
arasından birini seçip ilgi duyduğun yere gitmek en basiti olur. Hem böylece
seçebileceğin okul sayısı ve çeşidi de fazla olur. Hayama'nın seçimine yaptığım
antipati bu açıdan bakınca çok daha zor görünüyor.
“Peki gitmek istediğin bir okul var mı?”
“Şey... Tokorozawa'nın Sözel bir bölümü
veya Spor okulunu düşünüyorum.”
“He... Orası, ha?”
Totsuka'nın ilgilendiğini söylediği bu
okulu biliyordum. Bilhassa ünlü bir üniversite olmanın yanında orası
kaydolduktan sonra yıllarca rüzgarı ve Jumangoku Manju'da yemek yiyenleri
dinlediğin yer... Saitama bölgesi çok korkunç olmalı...
ꕥ Jumangoku Manju->Edebi bir dille 100,000
Taş Manju. Manju Saitama'daki pasta mağazası ve rüzgarı dinlemekte onların
sloganı ve Saitama Kanto'daki bir yer adı.
Yine de Totsuka'nın Saitama gibi köy
denilebilecek bir yere gitme isteği hayran kalınabilecek bir şey. Ben mümkünse
Chiba'dan ayrılmak istemiyorum ve hep Sobu tren hattını kullanmak istiyorum.
“Teniste olduğun için mi spor okulunu da
düşünüyorsun?”
Eğer oranın bölüm dersleri sınavlarına çok
önem veriyorsan, okula kaydolma sebebin yine senin yapmayı istediğin bir
şeylerle alakası olmalı.
Totsuka'ya sorduğumda çekingen bir tavırla
yanaklarını tuttu. “Bilmem ki, daha çok, uzun zamandır teniste olduğumu
düşündüğüm için tenisle alakalı bir şeyler yapmak istiyorum gibi bir şey...”
“Anladım... Peki ya hiç okulların yetenek
avcılarından teklif gelmedi mi sana?”
Çok uzun zamandır tenisle uğraşıyorsa, en
azından bunun ödülünü almalı. Tenis kulübüne katılıp aynı zamanda da düzgünce
derslere çalışmak işkence gibi geliyor olmalı. Bir de Totsuka'nın ilgilendiği
okul bayağı popüler olduğu için Totsuka şimdi bile kulüpten çıksa ve ciddi ciddi
derslerine çalışsa, başından beri çalışanlar arasında ölçülemez bir fark
olacaktır. Benim gibi bir insanın bakışından değerlendirecek olursak, oraya
gitmektense daha az emek sarf etmen gereken bir yeri tercih edebilirsin.
Kaliteli ve kalitesiz teklifleri zaten
düşünmüş olan Totsuka neşeyle gülümsedi. “Pek teklif olmuyor açıkçası.
Bizim okuldan teklif alan yoktur bile. Almış olsam bile pek bilinen bir
üniversiteden alacağımı düşünmüyorum.”
“Demek işler böyle yürüyor...?”
Evet, dediği gibi okulumuzda güçlü bir
kulüp yok gibi. Yine de aklıma gelen biri vardı. Geçen yaz tanıştığım üst
sınıflardan Judo kulübündeki adamdı. O kendisine bir teklif gelmesi üzerine
gitmişti fakat ne yazık ki nereye gittiğini sorduğumu hatırlamıyorum. Hatta
onun ismini bile sorduğumu hatırlamıyorum. Her nedense de bazı sıkıntıları
varmış gibi görünüyordu, demek teklifle gitmenin o kadar iyi bir tarafı yok
gibiydi.
Sanırım en iyi yöntemin, sınava girip ilk
seferinde geçmek olduğu sonucuna vardım.
Totsuka beslenme çantasından önceden
kızarmış karidesi ağzına aldı ve dizlerine vurdu. ”Fakat muhteşem insanlar ünlü
spor okullara gidip, elemelere girip, direk okula kaydolabilirler.”
“Eleme süreci ha... Bir yerden çağrışım
yapıyor.”
Yanlış hatırlamıyorsam eğer bir kart
oyununda üç kez art arda kaybetmeden kazanmaya devam edersen tüm isteklerin
kabul olurmuş ve Ebedi Kız'a dönüşürmüşsün... hayır, bu Selector'dü. Basit
olarak, eleme süreci özel sınavların olduğu şeydir.
ꕥ Selector-Wixoss anime ismi. Bu animede kart
oyununda 3 kez kaybetmediği sürece her Selector sahibi Ebedi Kız olup, dileği
gerçekleşiyor.
Totsuka başını eğmişti ama tavırları daha
karmaşıklaşmıştı. “Evet, evet. Fakat profesyonel veya Olimpik seviyeye ulaşmaya
eğilimli insanlar elemelere katılıyor... Bizim okuldan ancak Hayama-kun o
elemeleri geçebilir.”
“...Cidden o kadar da muhteşem biri mi
Hayama?”
“Sadece bir örnek olsun diye söyledim.
Eminim ki o elemeler çok çok daha zordur.” Totsuka dilini hafiften sürçmüştü.
Gözlerini okulun zemininden futbol kulübünün antrenman yaptığı yöne doğru
çevirdi.
“Hayama-kun elemelere girmek yerine teklif
ile direk girmeyi tercih eder, değil mi? Hem o kulüp başkanları toplantısını da
yapıyor.”
Direk kabul edilmek. Diğer bir değişle KG
(Kabul Görme) sınavı... İnanıyorum ki KG'nin açılımı “Kaskafalılar Girebilir”
sınavı demek. Değil mi? Haksız mıyım? Böylelikle spor okuluna gidersen sayısal
veya sözel seçimin ve bölüm sınavların arasındaki ilişkin çok daha zayıf
oluyor.
“Hayama muhteşem biri...” Onun normalde de
görünen doğal halini ifade etmiştim.
“Evet. Ayrıca o her şeyde becerikli ve çok
nazik biri.”
Hayama'nın böylesine kaliteli yeteneklerini
gereğinden fazla anladığımı düşünüyordum, fakat kulüplerin bakış açısından
bakmamıştım ona. Hayama'ya bu açıdan bakmak ancak bir spor kulübü başkanlığı
yapan Totsuka'nın yapabileceği bir şeydi. Totsuka hızlıca yemek çubuğunu
kenetledi ve sıkıntılı bir gülümseme yaptı.
“Muhteşemlik derken... Şu dedikodu mu.”
“Ahh, o…”
Bunu anlamam gerekirdi, demek bu dedikoduyu
Totsuka da duymuş.
“Duyduğumda gözlerime inanamadım.
Hayama-kun'un Miura-san'dan hoşlandığını düşünüyordum. Bunun hakkında yazın da
konuşmuştuk...”
Totsuka'nın da bahsettiği gibi yazın Chiba
kasabasındayken Hayama'nın baş harfi “Y” dediğinde Totsuka da oradaydı.
Miura'nın ilk ismi kesinlikle “Y” ile başlıyor.
Beden eğitimi dersinde Tobe bu ihtimal
üzerinde hiç durmamıştı ama. Hayama'nın grubundaki bir insan olan ve onları
yakından izleyen Tobe neler döndüğünün farkındadır, farkında olmamış gibi
görünse de.
—-Peki bu kimin baş harfiydi?
“Hachiman? Bir şey mi oldu?”
Bana seslendiğinde kaşlarımı biraz
çattığımı fark ettim. Kaşlarımı aşağı yukarı oynattım, bunu yaparken
yanaklarımı gevşettim.
“Sadece baş harf kime ait olabilir diye
düşünüyordum. “Y” ile başlayan birden fazla insan var...”
Yoshiteru Zaimokuza akla gelen ilk insan
değil mi? Ya peki siyah at Yamato? Belki de Isshiki'nin isminin başına “Y”
harfi ekleyip “Isshiki 'Rüşvet'(Wairoha)” yapsak nasıl olur? Sanki rüşvetten
tutuklanmış gibi bir izlenim bırakıyor... Şimdi fark ettim de “Y” değil “W”
eklemişim. Bu saçma sapan düşünceler beynimde
geziyordu ve sonra bunları aklımdan çıkardım.
Biz konuşurken öğle arasının bitimini
gösteren zil çaldı. Ders başlamadan sınıfa gitmem gerekiyordu. Olamaz,
yemeğimi bitirmemiştim. Hızlıca ekmeğimi ağzıma tıktım ve MAX COFFEE
ile birlikte mideme gönderdim. Sanırım Totsuka hafif yemek yiyenlerdendi,
yemeğini çoktan bitirmişti ve ayağa kalkmıştı.
Tenis kortuna doğru döndü ve bağırdı.
“Tamamdır, şimdilik bu kadar yeter. Okuldan sonra yine antrenman yapacağız!”
Diğer tenis kulübü üyeleri Totsuka'ya
ellerinde raketleriyle el salladı, Totsuka da aynı şekilde onlara el salladı.
Uyuşukluk içinde ona baktım. Nasıl desem ki? Totsuka'yı her zaman böyle enerjik
ve proaktif göremezsin.
“...Bana uymuyor mu?” Totsuka benim hala
burada olduğumu hatırlayıp utanç içinde bana baktı.
“Yo, şey.... hayır, öyle değil...”
Diyecek kelime bulamıyor gibiydim,
tökezliyordum. Şu an görünüşü büyüleyiciydi.
Bugüne kadar hiç olmadığı şekilde, ilk defa
kalbim bu kadar hızlı çarpıyordu.
“Sadece böylesine başkanca davrandığını
görünce biraz şaşırdım,” Rezil bir durumda söylemiştim, duygularım ifade edecek
kelimeleri bulamıyorum.
Bunu komik bulan Totsuka güldü. “Senin
bilmediğin daha çok şey var Hachiman.”
“Evet, hem de pek çok şey.”
Totsuka gülümsediğinde bir gülümseme de
benim yüzümde belirdi. Aniden gök yüzüne baktı ve parmaklarını katlıyordu, bir
şeyler sayıyordu. “Mesela tenis kulübü hakkında veya okulların yaptığı
teklifler hakkında...”
“Cidden bilmiyordum, aydınlattığın için
teşekkürler,” dedim.
Totsuka gerisine doğru eğildi ve iki
parmağını daha katladı. “Ve... Hayama-kun'un tercihi hakkında veya o dedikodu
hakkında.”
Son ikisini söylediğinde diyebilecek hiç
bir şeyim yoktu. Gerçekten de Hayama'nın tercihi hakkında bir fikrim yoktu.
Tobe'ye ve Zaimokuza'ya kendi tercihlerini sorarak hiçbir şey elde edememiştim.
Ve dedikodu hakkında sanki hiç yokmuş gibi davrandım.
Cevap veremediğim sürece sessizlik hakim
olmuştu. Duyulabilen tek ses esen soğuk havanın sesi ve okul binasından gelen
insan sesleriydi.
Totsuka esen soğuk havayı içine çekti ve
kalan son parmağını da katladı, böylece elini yummuştu. “Ve bir de... benim
hakkımda.”
Bir şekilde, tuhaf ama bununla tatmin
olmuştum.
Totsuka parmak uçlarıyla rüzgardan dolayı
uçuşan saçlarını düzeltti ve göğsünü kabarttı. Böyle bir Totsuka'yı İlk defa
görüyorum, benim bilmediğim Totsuka.
“Görüyorsun, başkan olarak iyiyim...? Pek
güvenilir olmasam da.” Totsuka çekingen gülümsemesini yaparken bunları
ekledi.
Bu, bildiğimi düşündüğüm Totsuka Saika'nın
davranışıydı.
Belki de bu yüzden, Totsuka Saika adında ki
bu insana ilk defa bu kadar düzgünce bakabildiğimi düşündüm; ne daha fazlası,
ne daha azı. Fakat yine de bu, hiç bir zaman onu tamamen bildiğim anlamına
gelmiyordu.
Fakat tam da bu yüzden onu daha fazla
tanımak istiyordum.
“...Hayır, bu doğru değil. Ben sana
güveniyorum. Şuan pek anlayamasam da, fakat... fakat muhtemelen sana
güveniyorum,” dedim.
Bende ayağa kalktım ve Totsuka'ya karşı
adım attım.
Utancından veya değil, Totsuka sağlamca karşımda
eğildi.
Sanırım Totsuka bunca zamandır beni
bekliyordu, benim ona şu an yaptığım gibi yaklaşmamı istiyordu.
Ve böylece ikimiz de yavaş yavaş
maskelerimizi çıkardık, azar azar birbirimize yaklaştık ve ilk defa
birbirimizin yüzüne bakabilir olduk.
Eğer ilk başlarda birbirimizi dikkate
almadığımız zamanlar olmuşsa bunlar ikimizi farklı yapmıyor ya, acımasızca
birbirimize hakaret etmemize yol açıyor, sonra bir de burada; sanki huzur
içinde, sakin sakin ve tırnak çevresindeki ölü deriyi kemirir gibi yavaş yavaş
arkadaşlığımız eriyor.
Totsuka melek değildi... fakat şeytan gibi
mi? Veya baş melek... Hayır daha çok düşmüş melek gibi mi?
Ya da her neyse, Totsuka Totsuka'ydı.