19.06.2020
Isshiki Iroha kendini evinde hissediyor.
Çevirmen: Forevertr3
Ocak ayının ilk üç günün bitmesi demek Yeni
Yıl tatilinin de bitmesi demek oluyor.
Tatilde dinlenen annem ve babam eski meşgul
hallerine geri döndü ve Komachi de sınavlarına ciddi ciddi çalışıyor.
Evde boş boş dolanan ben ve Kamakura
günlerimizi rahatlık içinde geçiriyoruz.
Fakat günleri bu şekilde geçirmek aklını da
aynı şekilde rahatlatmıyor. Günlerini boş geçirmeye başladıkça insanlar
kendileri hakkında endişelenmeye başlıyor. Tüm ilgini bir takım işlere verip
onlarla meşgul olmak seni gereksiz işler yapmandan da alıkoyuyor. İşte bu
meşgullükte eğer boş vakit bulduğursan ucu bucağı olmayan gelecekler hayal
ediyorsun. Sonra depresyona düşüyorsun. Ahhh, işte bu sebeple ne okula
ne de işe gitmek istemiyorum...
Özellikle sayılı günlere sahip bu kış
tatilinde bu tür düşüncelere karşı daha hassas oluyorsun.
Çünkü biliyorsun ki içinde bulunduğun bu
boş ve tembellik yapman için izin verilmiş zamanın bir sonu var. İçimizden
gelen bir ses bize bu tatlı zamanın sonsuz olmadığını söylüyor.
Zaman akıp geçiyor, üzerimize ağırlığını
koyuyor. Bu, zamanın açıkça bir sonunun olduğunun mental yükünü oluşturuyor
üzerimizde. Acaba NEET insanlar anne ve babalarının yaşlandıkça daha da
muhtaç sahibi olduklarını fark edip de böyle mi hissediyorlar... Kotatsuda
uzanıp karnımda kedimizi severken bunları düşünüyordum.
ꕥ NEET veya hikikomori zamanlarını odalarının
dışına çıkmadan geçiren insanlar.
Fakat ne ilginç ki bu yük seni gerçek bir
savaşçı yapıyor. Gerçek ve işsiz bir savaşçı. Zaten konu hakkında ciddi
olmasına rağmen “ciddi olma vakti” diyen insanlar işsiz insanlardır ve LN
yazarlarıdır. Bu sonuca varılmasının sebebi LN yazarları da işsiz insanlar ile eşit
gözle bakılmasıdır. Q.E.D. Veya Spirals: Mantıklı Düşünmenin Bağları demek
daha doğru olur.
ꕥ Q.E.D Dedektif içeren bir manga olmanın
yanında içinde latin filezofların mantık üzerine görüşlerini açıklayan bir
seriymiş.
ꕥ Spirals- Nedenlerin bağları adlı Shounen
manga.
Bu düşünceler ile uğraşıyorken fak ettim ki
TATİLİN SONUNA gelmişiz bile.
ꕥ TATILIN SONU- OWARI NO SEKAI(DUNYANIN SONU)
adlı rock band grubuna bir gönderme var olabilirmiş. Japoncası OWARI NO YASUMI.
Bugünden itibaren okullar açılıyor.
Fakat düzensiz hayat tarzımdan dolayı
sabahleyin çok telaşlandım.
Elimi yüzümü yıkadım, aynaya bakarak
saçlarımı taradım. Soğuk hava ve sudan dolayı uykusuzluk kalmadı.
Neyse... Hadi elimizden geleni yapalım.
ꕥ Bugün de elimizden geleni yapalım(kyou mo
ichinichi gambaru zou) Şu sıralarda mangalarında sıkça kullanan bir cümleymiş.
ꕥ ꕥ ꕥ
Kış tatilin bitmesiyle sınıfları asi bir
atmosfer sarmıştı.
Sınıf arkadaşlarımın “Uzun zaman olmuştu!”
veya “Mutlu Yıllar!” gibi hiç yorulmadan selamlaşmalarını yapıyorlardı.
Muhtemelen araya tatilin girmesiyle konuşacak çok şeyleri olmuştur. Herkes
normal zamanlarda olanlardan çok farklıydı sanki gürültülü enerji ile
aşılanmıştılar. Son konuşmalarının üzerinden aradan biraz zaman geçmesindendir
herhalde. Yeni Yıl ve özellikle yeni dönemin başladığı zamanlarda oluşan o ender
atmosfer...
Ayrıca bu nedenler bir-iki tane ile sınırlı
değil.
Daha sabahleyin ilk dersimizde
birbirimize sırayla dağıttığımız o kağıt parçası nedenlerden bir daha olabilir.
Gözlerim o kağıt parçasına dikmiştim ve o
sırada öğretmenimizin dedikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu.
Kağıdın üzerinde “Gelecek için Kariyer Yolu Anketi” yazıyordu. Bunlar daha önce
çok seferinde verilmişti, fakat sanırım bu ikinci sınıfta verilenlerin
sonuncusuydu. Üçüncü sınıftaki alacağımız seçmeli dersler olan sayısal ve
sözel, bu kağıda yazacaklarımıza göre belirlenecekti.
Beğensek de beğenmesek de bu kağıt ikinci
sınıf olarak zamanımızın bittiğine de işaret ediyor.
Bir yılı daha geride bıraktık ve bu sınıfta
geçirebileceğim zaman artık çok daha az. Bir yıl yavaş yavaş tükendi ve zamanın
ne kadar hızlı geçtiğini şimdi hissediyorum. Eminim ki böyle hisseden sadece
ben değilim.
Ocak ayının ilk haftasındayız ve okulun
kapanmasına fazla zaman kalmadı. Bu sınıfta harcayabileceğim zaman üç aydan
daha kısa bir zaman.
Okulun önemli etkinlikleri çoktan bitti ve
Ocak ayından sonraki zaman artık bir daha geri gelmeyecek gibi hissettiriyor.
Amacın olmaması ile daha fazla etkinliğin olmaması aynı anlamlara geliyor.
Fakat bu mantık, çevrendeki arkadaş canlısı insanların varlığına daha fazla
farkında olmana yol açıyor şimdi olan gibi.
Dahası üçüncü sınıfa geçtiğimizde Ocak
ayından sonra sınavlara hazırlık bahanesinden dolayı okula gelemeyeceğiz. Yani
bu lise hayatımda okulda geçirdiğim son kış olacak.
Ve yine biliyorsun ki içinde bulunduğun bu
boş ve tembellik yapman için izin verilmiş zamanın bir sonu var. İçimizden
gelen bir ses bize bu tatlı zamanın sonsuz olmadığını söylüyor.
ꕥ ꕥ ꕥ
Bu gürültülü atmosfer okuldan sonrada devam
ediyordu.
Görünen o ki öğrencilerin bu coşkulu
havaları hala sınıftaydı çünkü okul bitene kadar olan konuşmaları onlara
yetmemişti. Bunların arasında göze çarpan isimler Hayama Hayato, Miura Yumiko
ve gruplarından olan kişilerdi.
Hayama eli çenesinde camdan dışarı bakarken
Tobe, Oooka ve Yamato tipik salakça konuşmalarını yapıyorlardı. Ara sıra Hayato
da aralarında ihtiyaç duyulan insan olarak o ışığı andıran
gülümsemesiyle cevap veriyor.
Onların en yakınındaki komşuları Miura ve
diğerleri de farklı bir konuşmaya dalmışlar.
Miura her zamanki gibi parmak uçlarını
kullanarak sarı saçlarıyla oynuyordu ve arkasına doğru yaslanmıştı. Elindeki
“Gelecek için Kariyer Yolu Anketi” ne bakıyordu.
“Sen ne seçmeyi düşünüyorsun Yui?” diye
sordu Miura çaprazında oturan Yuigahama'ya, elindeki kağıdı yelpaze gibi sallar
iken.
“Ben... sanırım sözel seçeceğim gibi.”
“Ohh. Peki Ebina sen ne düşünüyorsun?”
“Ben de Yui gibi düşünüyorum. Sen?”
“Ben... düşünüyorum hala.”
Ebina-san Miura'nın önünde oturuyordu ve
cevabını verirken gözlüklerini düzeltiyordu. Miura cevabından sonra yanına
baktı.
O yönde Hayama'nın grubu vardı.
Miura sanki onları izliyormuş gibi bir
süreliğine duraksadı. “...Tobe sen ne seçeceksin?”
Tobe aniden sorulunca şaşırdıktan sonra
yanına döndü ve ne sorduğunu anlamadığı için biraz durakladı. Fakat Miura'nın
elindeki kağıdı görünce jeton düşmüştü.
“Hee şu kariyer anketi. Bilemem ki ne
yapsam diye düşünüyorum hala. Benim ezberim pek iyi olmadığından sayısalı
seçerim herhalde.”
“Ne?”
“Ha, senden beklemezdim doğrusu.”
Miura başını ters yöne yarım çevirdi. Yuigahama
da çok şaşırmıştı. Evet cidden beklenmedik bir şeydi. Çünkü birçok özelliğiyle
Tobe bilimsel şeylerle uğraşabilecek bir insan izlenimi vermiyordu. Sadece
bende değil çevresinde bulunan Oooka ve Yamato da ciddi olup olmadığını kontrol
ediyordu.
“Sayısal? Ciddi misin?”
“Evet ya öyle.”
Görünüşe göre Tobe söylenenleri pek de iyi
karşılamadı. Ağzını bozdu ve kötü tarzda konuşmaya başladı.
“Ne yapmamı istiyordunuz ki ha? İngilizce
kelimeleri falan ezberleyecek değilim, sanki oyun falan oynuyor gibi ha.”
Hayır, yanılıyorsun. İngilizce hem sayısal
hem de sözel için gerekli derslerden biri...
Oooka ve Yamato Tobe'nin daha karar vermek
için pek düşünmediğini görünce rahatladılar. Kollarını omuzuna attılar ve
mırıltı ile kulağına konuştular.
“Beraber sözel seçelim. Olur mu?”
“Sayısalda üniversite seçiminde falan
zorlanırsın.”
“Evet, aynen. Yamato'yu dinle. Sözel
ağırlıklı üniversite bölümleri çok kolay böylece birlikte gezmek için vaktimiz
de bol olur. Ancak öğrenci olduğumuz için bu kadar çok beraber takılabiliriz ya
geleceğini düşün biraz!”
Sanırım Oooka ve Yamato seçimini yapmış ve
eğitimlerini devam ettirmek yerine iş bulup çalışmayı tercih etmişler. Yine de
bu adamın geleceğini düşün demesi biraz saçma değil mi?
Bu tip ifadeler kullanan insanlar çocuklara
öğüt veriyormuş gibi kendini kandırıp işe başladıktan sonrasını düşünüyorlar.
Bunlar ileride kalıplaşmış “Keşke okulu bırakmayıp devam etseydim.” moduna
girecekler.
Fuhaha! Bu insanlar ömürlerini iş bulma
kapısında dilenerek geçirecekler! Şimdiden Fuji Dağı'na çıkmaya başlasalar iyi
olur böylece iş mülakatlarında anlatacak iyi bir hikayeleri olur. Diğer bir
taraftan ben çalışmak istemiyorum, yani bu konunda benim değerim onlardan daha
düşük bile olabilir.
Fakat bu hamle Tobe üzerinde süper
etkiliydi.
“Anlıyorum tabi o da iyi bir şey. Hem beni
bir çok sıkıntıdan kurtarır.” Tobe kolayca tuzağa düştü. Tobe'nin geleceği
karardı!
ꕥ Süper etki ve karardı İngilizce'siyle
(Super effect ve blacked out)- Pokemon oyunlarında Pokemon'un Pokemon'a bir tür
avantajı sağlayıp daha çok hasar vermesi diğeri ise Pokemon'ların hepsinin
savaşamayacak durumda olması durumu.
Fakat Tobe bile diğerlerinin seçeceği
bölümü merak etmişti ve herkese sordu. “Peki millet siz ne seçeceksiniz?”
“Hina ve ben sözele gideceğiz gibi. Yumiko
hala düşünüyor,” dedi Yuigahama.
Tobe ensesine kadar uzanan saçlarını
salladı ve Ebina-san ne yapıyor şuan diye ona baktı.
“Oh cidden ama ben de sözel seçeceğim!”
“Fakat duyduklarıma göre sayısal alanda iş
imkanı daha çok. Ben sayısalın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Hem Periyodik
Tablodaki tüm elementleri kimyasal reaksiyona falan sokarsın.”
Ebina-san ilk başta ciddi ciddi başlamıştı
konuşmasına fakat son cümlesinde “gufufu” tarzında çürük gülüşünü gösterdi.
“...Ah, Anladım şimdi. O da olur tabi.
Aynen he aynen.”
Hayır hayır, anlamadın. Tobe her ne kadar onaylıyor şekilde başını sallıyor olsa da
Ebina-san'ın koruma bariyerleri her zamanki gibi kuvvetli.
Bir şeyleri normal olandan farklı kılan şey
herkesin nasıl davrandığıdır. Normalde Ebina-san'ın başına vurarak onu kontrol
altında tutan kişi şimdi hiçbir şey yapmıyordu. Buradaki tuhaflığı fark eden
Ebina-san Miura'ya baktı.
Miura aklını yitirmiş gibi Hayama'nın
olduğu yöne bakıyordu, Tobe ve diğerlerinin konuşmalarına bile aldırmıyordu.
“...Peki ya sen Hayato?” diye sordu
Hayama'ya bunca zamandır konuşmaya katılmayan Miura.
Hafiften omuzlarını silkti ve esprili bir
gülümseme ile konuştu. “Ben... şuan aklımda farklı şeyler var.”
“Hmmm…”
Miura ilgisizce davrandı ve gözlerini
Hayama'dan kaçırdı. Ondan beklenmedik bir tutum ile yüzü daha fazla soracağı
varmış olduğunu gösteriyordu. Ancak Hayama kısa cümlesi ve o
gülümsemesiyle konuyu kapatmıştı bile. O tarz bir gülümseme ile Miura sözlerini
yutmuştu, bir kelime daha edemedi. Konuşmaları bu şekilde bittiğinde Tobe
atıldı.
“Hayato-kun ne seçtiğini söylesene ya? Ona
göre ne seçeceğime karar vermem lazım.”
“Ne seçtiğimi duyunca eline ne geçecek.
Eğer ciddi ciddi düşünmezsen pişman olacaksın.”
Hayama'nın dedikleri çok mantıklıydı.
Benim “seni alakadar şeyleri kendin karar
ver” gibi abartılı bir şey demeye niyetim yok. Bir başkasının verdiği cevaplar
ile kendi kararlarını belirlersen ve işler iyi gitmezse o insanı suçlar
durursun. Umutsuzca hayatının suçlusunu arayan birine dönüşürsün. Eğer cevabı
veren sen olsan dahi karşındaki insana karşı kıskançlık duyarsın. Bu uzlaşma
tutumu ve aldatma kesinlikle cana yakın yaklaşımlar olamaz.
Tobe Hayama'nın verdiği öğütten dolayı
“ehh”, “ughh”, and “ueeey” gibi bocaladı fakat ikna olmuş gibiydi.
“Her neyse sanırım biraz daha düşünsem iyi
olacak.” diye mırıldandı Tobe. Diğerleri de bundan sonra konuşmadı.
Tartışılınabilinecek konular bittiğinde
üzerilerine bir sessizlik hakim oldu.
Oooka bir şey daha yeni aklına geliyormuş
gibi aniden Hayama ile konuştu. “Hayato-kun cidden Yukinoshita-san ile çıkıyor
musunuz?”
“Ne?”
Miura dahil herkes ağızları açık sekilde
şaşkına döndü. Benimki de öyle. Aniden neler saçmalıyorsun Oooka? Doğru
olmasının imkanı yok. Muhtemelen... Yani olamaz herhalde, değil mi? Aynen
olamaz...
Oooka beklenmedik şekilde topu ortaya attı.
Zaman her ne kadar devam ediyor olsa da o an durmuştu sanki.
“Huuuuuuuh!?” Miura gürültü ile yerinden
kalktı.
Geri kalan sınıf arkadaşlarım meraklı
gözlerini onlara dikti. Tüm sınıf sessizliğe büründü.
Herkesin ilgisi üzerinde olan Hayama,
Oooka'ya baktı. “Kim dedi böyle akıl almaz saçma bir şeyi?”
Sesindeki vurgusu çok keskindi.
Hayama normalinden farklı bir moda büründü.
Oooka şaşkınlıktan dilini yuttu. Hayama'nın o bakışları sessizliğe bile izin
vermiyordu.
Hayama'nın bu modunu daha önce de
görmüştüm. Sonbaharın sonlarına doğru Orimoto ve arkadaşlarıyla dışarı
çıktığımızda da böyleydi.
Hayama'nın gözlerindeki kıvılcımın yaptığı
baskı ile Oooka telaşlanarak soruya cevap verdi.
“Şey... bir dedikodu... Kış tatilinde birileri
ikinizi beraber görmüş gibi bir şey sanırım...” diye cevap verdi Oooka
zorlukla.
Hayama bir nefes verdi, gözlerini
keskinleştirdi ve ağzını üste doğru büktü. “He o mu? Özür fakat pek anlatılacak
bir şey değil. Biz sadece ailevi nedenlerden dolayı orada beraberdik. Ve de bu
dedikodu doğru değil. Değil mi Tobe?”
Her zamanki gülümsemesiyle Hayama,
Oooka'nın omuzlarını sıvazladı ve berrak bir ses ile Tobe'ye sordu.
“Ah…. Evet, aynen! Aynen öyle!”
“Değil mi?”
Olumsuz cevap vermeye engel olan bu tutum
ile Oooka ve Yamato onayladılar.
“E-Evet, aynen! Saçmalık bunlar!”
“Aynen dedikleri gibi.” Hayama şaka yapar
gibi Oooka'yı başından dürttü.
Nereden bakarsan bak bu erkekler arasında
geçen bir konuşma. Dürtüldükten sonra Oooka da gerekilen şekilde rolünü oynadı
ve sınıf eski umursamaz haline geri döndü.
Hayama çantasını aldı ve ayağı kalktı.
“Bizim kulübe gitmemiz lazım. Anketimi
öğretmene verdikten sonra oraya gideceğim.”
“Tamamdır.”
“Tamam biz de yola düşelim.”
Onaylarca neşeyle arka arkaya önce Tobe
sonra Oooka ve Yamato ayağa kalktı. Miura ve diğerlerine “görüşürüz” deyip
vedalaştılar ve yürümeye başladılar.
Miura sessizce arkalarından gitmelerini
seyretti. Hafiften dudaklarını ısırdı ve yine tırnaklarını kullanarak o uzun
saçlarıyla oynamaya başladı.
Yuigahama nazikçe ellerini onun omuzlarına
attı. “Merak etme. Hem ben de oradaydım.”
“Ciddi misin?” diye sordu Miura telaş
içinde.
Yuigahama güldü. “Sandığın gibi değil. O
gün alışverişe çıkmıştım ve sonra Yukinon'un ablasına denk geldim. Ya anlaşılan
Yukinon'un ailesi ile Hayato-kun'un ailesi birbirlerini tanıyorlarmış. Yeni yıl
selamlaşma planları varmış o gün. Yukinon da oradaydı.”
Bu nasıl bir açıklama şekli... Sanki çocuğa
bir şeyler anlatırmış gibi...
Ebina-san başını eğdi ve açıklamayı biraz
daha toparladı. “Anladım. Onlar ailevi işlerinden dolayı o gün oradalarmış ve
birileri onları görüp bu dedikoduyu yaymış.”
“Şey... muhtemelen öyle.”
“Hayato-kun ve Yukinoshita-san toplulukta
bile çok öne çıkan insanlar. Bu sebeple insanlarda böyle izlenim oluşuyor.”
Konuşmalarına bu noktaya kadar kulak
misafiri olduktan sonra ayağa kalktım ve sınıfı terk ettim.
ꕥ ꕥ ꕥ
Bu konuşmalar okulun koridorlarına bile
yayılıyormuş.
Okul tatilden hemen sonra açılmıştı ve bazı
okul eşyaları oradan oraya sürükleniyordu adeta. Bu sebeple normalde boş olan
bu koridorlar öğrenci trafiğine maruz kalmıştı.
“Duydun mu? Hayama-kun ile anlatılanları.”
“Evet ya. Doğruymuş gibi görünüyor, değil
mi?.”
Hemen yanımdan geçen kızlar daha öğreneli
fazla zaman geçmemiş gibi dedikodusunu yapıyorlardı.
Ebina-san'ın dedikodular hakkında sınıfta
dediği gibi; bir takım bilgiler birbirlerine uydurulup birleştiriyorlar sonra
kafalarına göre hikaye yazıyorlar daha sonra eğlence malzemesi olarak oraya
çıkıyorlar en sonunda da yok oluyorlar.
Beni ilgilendiren bir hikaye bile değil,
fakat sanki dedikoduyu defalarca beynimde duyuyormuş gibi rahatsız edici bir
his uyandırıyordu.
Bu rahatsızlık, istedikleri gibi ismini
bile bilmediğim insanların hakkında dedikodu yapanların doğasındaki isyandan
kaynaklanıyor.
Bunun gibi dedikodunun hakkında sıkıntı
olan nokta; bir kişiden bir diğerine anlatırken kendileri lekelenmiyor olması.
Çünkü eğlenceli buluyorlar, çünkü herkes bu
gibi şeylere merak duyar, çünkü o ikisi toplum içinde bile öne çıkan insanlar.
Bu sebeple dedikodularını yaymayı normalmiş gibi görüyorlar. Kimse bir açıklama
yapmıyor ve günün mevzusu oluyor. Kimse doğruluğunu bile kontrol etmeden
sorumsuz şekilde yanlış bilgileri yayıyorlar. Birilerine ne kadar sorun
yaratacağından habersiz olup, sorulduğunda “sadece dedikodu” diyerek
geçiştiriyorlar. Bu insanlar arka planda durup işler kendilerine göre gittiği
sürece sadece konuşuyorlar. Tersi olduğunda ise sanki büyük bir kitlenin
sıradan halkı gibi davranıp “sadece dedikodu” diyebiliyorlar.
Sadece bunları düşünmek bile tamamen mide
bulandırıcı. Eğer işler böyle yürüyorsa, birilerinin arkasından konuşulanları
duyması bile bundan daha iyidir.
Kendimi bu düşüncelerin arasında bulurken
arkamdan gelen birinin ayak seslerini duydum. Arkamda duran kişi her zamanki
neşesiyle Yuigahama'ydı. Hafiften yavaşladım ve Yuigahama da hemencik yanıma
geldi.
Yuigahama yanıma geçti, çantasıyla sırtıma
vurdu. “Niye bensiz gidiyorsun ki?”
“Ne bileyim, konuşmanız devam ediyordu...”
Ayrıca seninle kulübe beraber gidelim diye
söz vermedim... Aralık ayında kulübe beraber gidelim
demiştik. Sanırım Yuigahama bunu hala devam ettiriyor.
“Konuştuklarımızı duydun mu? Şey işte...
Yukinon ve Hayato-kun ile olanı.”
“Cidden çok gürültü yapıyordunuz...”
Sadece konuşmaları da değil, Miura ayağa
bile kalktı ya... O sırada sınıfta bulunan herkes sizi izlememiş miydi?
“Her neyse dedikodu dedikodudur. Doğru
değildirler.”
“Ben de öyle düşünüyorum, fakat...” derken
sonunda durdurdu kelimelerini Yuigahama ve başını kaldırdı. “Fakat merak
ediyorum bir gün bu dedikodular Yukinon için doğru olabilirler. Hayato-kun
içinde.”
Hayal etmeye çalıştım fakat aklıma doğru
düzgün bir şey gelmedi. Yukinoshita'nın nasıl olabileceğini biliyoruz, fakat
Hayama'nın romantik bir ilişkide neler yapacağını hayal edemiyordum.
İçimden geçenleri söyledim. “Açıkçası hayal
etmesi zor... Yukinoshita'nın birileriyle çıkması.”
“…Neden?”
“Ne demek 'neden'…?”
Öyle meraklı gözlerle bakıyor olsa da
sanırım ben kaybettim. 'Sebep' benim için de tamamen açık olması gerekirdi.
“Ona soracak olursan birileriyle çıkmak...
bilirsin...” dedim.
Yuigahama suratını ekşitti. “Ahh , anladım,
sanırım. Öyle ya. E-Evet.”
“Değil mi?”
“Mmmm... Hayır, hayır, hayır öyle demek
istemedim. Fakat reddediyor da değilim...” Yuigahama ellerini tutuyorken
mırıldanmaya devam ediyordu.
Konuşurken zaman geçmiş koridorun sonuna
gelmiştik. Ve sonra kulübün kapısının önüne gelmiştik. Kapıya elimi uzatmadan
önce boğazımı temizledim ve sesimi alçalttım.
“Her neyse, sakın bunu kulüpte söyleme.”
“Ne? Neden?”
“…Çünkü sana çok sinirlenir o zaman.”
“…Evet öyle!”
Birbirimizi tanıyalı neredeyse bir yıl
olacak. Neler olabileceği hakkındaki varsayımlarıma göre, Yukinoshita'nın
mutlaka sinirleneceğini düşünüyorum. Eğer gereksiz bir dedikodunun malzemesi
olduğunu öğrenirse eminim ki sinir küplerine biner.
Odaya girmeden önce Yuigahama ve ben
birbirimize bakıp onayladık. Sonra kapısını birlikte uzun bir süredir
açmadığımız o odanın kapısını açtım.
ꕥ ꕥ ꕥ
Odanın içi sıcaktı. Bir derin nefes
aldıktan sonra her zamanki yerime oturdum.
Önümdeki masanın üzerinde Yuigahama'nın
hazırladığı ve dört parçaya bölünmüş büyükçe bir pasta vardı.
“Doğum günün kutlu olsun!”
“Tebrikler.”
“Tebrik ederim!”
Hepimiz doğum gününü kutladık ve
Yukinoshita utançtan ne yapacağını şaşırdı.
“T-Teşekkürler... Şeyy, yanında çay yapsam
iyi olur,” dedi Yukinoshita. Oturduğu sandalyeden kalktı ve neşe içinde çayı
hazırlamaya başladı. Sandalyenin çekiliş sesiyle beraber şaşkın bir “ohhh” sesi
duydum.
“Yukinoshita-senpai demek doğum günün 3
Ocak. Bu arada benimde doğum günüm 16 Nisan senpai.”
“Hangi gün olduğunu sormadım bile…”
Sen niye buradasın yine...?
Şüphe içinde başını kaldırdı ve soluk sarı
rengindeki saçı sarsıldı. Okul üniformasının altına giydiği hırkası kollarından
sarkıyordu. Küçücük elindeki kaşık ile dudaklarını aç gözlü gibi kapadı.
Isshiki Iroha'nın burada Gönüllüler
Kulübü'nde olması, dünyadaki en doğal bir durumdu.
Pastanın dört parçasından biri ile bir
plastik bardak aldı ve çayını içti. Onun adapte olma yeteneği çok mu yüksek?
TOKIO'nun bir üyesi falan mı acaba? Yalnız başına bir adada bile
yaşayabilirmiş gibi görünüyor...
ꕥ TOKIO – Uzun haliyle
"tekiouryoku". Bu topluluk ıssız bir adaya götürüldüğünde adapte
olmaları çok yüksek olmuş olan insanlardan oluşuyormuş.
Isshiki çayını yudumladı ve hırkası sarkan
elleriyle plastik bardağı kavradı.
“Bu arada lütfen beni de tapınak
ziyaretlerine çağırın!”
“Neden çağıracakmışım ki?”
Ayrıca seninle iletişime geçebileceğim bir
yol yok. Yoksa telepati gibi bir şey yapmamı mı bekliyorsun? Bunlar ile
ilgilenen herhangi bir servis yok ki. Yoksa olduğunu mu söylüyorsun? Yoksa bunu
benim kartvizitimi öğrenerek mental olarak yanımda olma stratejin için bir şans
olarak mı görüyorsun? Yazık sana! Ben böyle bir tuzağa düşmem! Biliyorsun ki
ben Hachiman'ım, karşısındakinin mezarını kazacak kadar derin düşünmeye kadar
her şeyi biliyorum!
Çok derin düşünüyordum, fakat Isshiki fazla
üzerinde durmadı.
“Diyorum ki herkes tapınak ziyaretine
gider, değil mi? Yani çok açık ki Hayama-senpai de orada olacaktır.”
“Hayır, geçen gittiğimizde bizimle
değildi...”
“Öyle mi. O zaman sormadım varsay,” dedi
Isshiki. Yüzünü çevirdi ve muhabbeti öldürdü. Iroha ga Kill! Tek vuruşta
bir şeyleri öldürmek... Buna benzer bir his veren tek şey anime izleyicileri ve
Adam Öldüren Battousai.
ꕥ Bknz: Anime: Akame ga Kill.
ꕥ Adam Öldüren Battousai- Rurouni Kenshin'in
takma adlarından biri. Bu adam bir anime karakteri.
Isshiki'nin duyguları tamamen anlaşılır.
Miura ve diğerleri oradaysa Hayama'nın da orada olacağını düşünmesini
anlayabiliyorum.Anlamadığım kısım Isshiki şuan niye bizim kulüp odamızda.
“Peki neden geldin buraya?”
“Şey, demek istiyorum ki, öğrenci
konseyinde şu an yapılacak bir şey yok.”
“Orada olmasa da başka yerlerde var.
Kulübüne falan git. Oranın menajerisin, değil mi?” dedim.
Isshiki hafifçe omuzlarıma vurdu. “Ya, ya
ne olacak burada dursam? Tabi şimdi aklımda geldi ben aslında Noel'de burada
bıraktığım çantamı alacaktım.”
“Bunu şimdi uydurdun.”
Öyle bir gerekçe salladı ki uydurduğu çok
belliydi.
“Haa…”
Yukinoshita bir nefes verdi ve hemen
yanındaki Yuigahama güldü. Aman tanrım, Irohasu...Herkes öyle bir
şaşırdı ki gören JAPONYA'nın Aguirre'si olduklarını zannedecek. Fakat
Isshiki istifini bile bozmadığını görünce onu Keroyon benzeri bir oyuncak
yapmak ve eczanenin önüne koymak istedim.
ꕥ Javier Aguirre şu anki Japon futbol
takımının menajeri. Japonca'da şaşkınlık "akire" ve adamın adı
"agiire" kelime oyunu.
ꕥ Keroyon-Kurbağa maskot. Japonca'da
soğukkanlı kalmak "kekori" demek. Kelime oyunu.
Bunu tuhaf bulan herkes ona baktı. Isshiki
artık soğumuş olan çayını kafasına dikti ve ne yaptığının farkında değilmiş
gibi devam etti.
“Ah bu arada.” Isshiki birden konuştu ve
Yukinoshita'ya baktı. Yukinoshita tepki olarak başını ona çevirdi ve Isshiki
güldü. Sonra çok çirkin bir şey söyledi. “Yukinoshita-senpai, sen Hayama-senpai
ile çıkıyor musun?”
“Buyur?” Yukinoshita başını neredeyse
doksan derece olacak şekilde biraz daha ona doğru çevirdi.
Bu kız bu kadar kolay nasıl mayına basabiliyor...?
Ne bu Ölümcül Tuzak mı...? Hiç bir şey araştırmadan direk yanına geldi ve
sordu bir de. Sanki beyzbolda Masakari stili bilen eski atıcı tipindeki
oyuncular gibi topu hiç göstermeden olabildiğince hızlı atmaları gibi.
ꕥ Ölümcül Tuzak- İçinde çokça mayın olan bir
film.
ꕥ Masakari Stili- Japon Beysbolcu Chouji
Murata'nın topu fırlatma şekli.
Hayır burada Isshiki'den bahsediyoruz.
Sorduysa eminim kasıtlı yapmıştır. Ve bugün kulübümüze gelmesinin sebebi, bu
dedikodunun gerçekliğini öğrenmek için olmalı.
“Isshiki-san…”
Yukinoshita'nın sesi buz kesiyordu. O kuzey
kutup ışıklarıyla kaplı gülümsemenin ardındaki gözleri Kuzey Kutbu'ndaki
oyulmuş buzlar kadar saydamdı.
Isshiki karşı karşıya kaldığı bu yüz
ifadesinden dolayı omuzları ve sesi titredi.
“E-Evet!” Isshiki aniden cevap veriyormuş vücuduyla
geri çekildi ve sonra arkama saklandı.
Hey kızım, insanları kalkan olarak
kullanma.
Yukinoshita omuzlarımın arkasına saklanan
Isshiki'ye döndü ve ona dik dik baktı.
“...Tabiki doğru değil.” Yukinoshita net
bir şekilde yalanladı.
Isshiki başıyla onayladı. “Evet, doğru!
Yani ben de mümkün olduğunu düşünmemiştim! Fakat böyle dedikoduları duyunca
meraklanıyor insan.”
“Dedikodu?”
Bunu tuhaf karşılayan Yukinoshita bana ve
Yuigahama'ya baktı.
“Ahh,şey, sanırım bazı insanlar bundan
bahsediyordu...”
“Hani bilirsin en son dışarı çıktığımızda,
ikinizi bir arada gören birileri olmuş ve yanlış anlamışlar.” dedi Yuigahama.
Yukinoshita derin bir iç çekti, bıkkın
görünüyordu. “Anladım. Böylelikle şüphelenmişler.”
Yani biz lise öğrencileri için aşk
mevzuları önemli bir eğlence kaynağıdır. Hayama ve Yukinoshita gibi iki göze
çarpan insanın bir arada görülmesi daha da şüphe uyandırıyor.
Isshiki Hayama'dan hoşlandığı için onun bu
dedikodu hakkında soru sorması tuhaf bir durum değil. Isshiki'ye baktım, başını
eğmiş derin düşüncelere dalmıştı.
“Fakat olaylar çığırından çıkacak gibi
görünmüyor mu?”
“Muhtemelen. Hele bununla alakalı
insanlarla uğraşmak daha bir sıkıntılı oluyor.”
“Ah, hayır, öyle demek istemedim.”
Isshiki mütevazılılık ile bu görüşünü
reddetti ve Yukinoshita başını yanına doğru eğdi.
“Ne demek istedin, anlamadım?” diye sordu
Yukinoshita.
Isshiki parmaklarını birbirlerinin arasına
geçirerek parmaklarını üst üste yığdı. “Tuhaf olan şu ki eskiden Hayama-senpai
ile alakalı böyle spesifik dedikodular olmazdı.”
“Ahh, doğru...” Yuigahama tavana bakarak
onaylarcasına cevap verdi.
Şimdi söyleyince hatırladım da, birilerini
Hayama Hayato'nun aşk durumları ile ilgili konuşurken görmedim. Hayır yani
kimseyi de tanımıyor falan değilim. Fakat böyle şeyleri bana anlatacak kimsem
de yok... Yukinoshita'nın da dediği gibi yapabileceğim tek şey şüphe duymak.
Veya Kokkuri-san ile Google'lamayı denemeliyim.
ꕥ Kokkuri-san İzlemeniz tavsiye ettiğim
komedi türünde bir animenin tilki karakteri. Bilgisayar kullanamamasının yanı
sıra her şeyi bilirim diyor, sonra soru sorulduğunda ise Bilgisayardan Google
'u kullanmaya çalışıyor ve tek tıklamasıyla bilgisayarı kırıyordu.
“Ve de bu yüzden tüm kızlar bu dedikoduya
çok ilgililer.” Isshiki kollarını bağlayarak başını eğdi.
Hayama Hayato hakkında daha önce böylesine
boş dedikodular olmamış. Fakat dedikodu onunla kimin çıktığı hakkında olduğu
için Hayato'nun da hakkında olmuş oluyor. Tuhaf bir durum değil. Hayama'ya özel
ilgi duyan herkes konu hakkında yanlış bilgilendirilmişler. Ve bunlar da bir
dedikodu oluşturmuş. Merak ediyorum Hayama'nın çevresindeki insanlar
birbirlerine nasıl böyle etki edebiliyorlar?
“...Dedikodu. Daha doğrusu karmik, değil
mi?” Yukinoshita mırıldandı. Birine sesleniyora benzemiyordu. Baktığı
bardaktaki çay hafifçe dalgalandı.
ꕥ Pek türkçe bir kelime gibi durmuyor, aslen
karma'dan gelir kader demektir.Bunun işte zarf hali gibi düşünün kaderden
gelen,yazgısal falan.
“Ne derler bilirsin! Eğer yok sayarsan, bir
zaman sonra yok olurlarmış! Dedikodular da 49(shijuukou) gün sürüyormuş.”
“Hayır o 75(shicijuugo) gün.”
Kim öldü? Son zamanlarda Budist mezarlık
servisi falan mı oldu?
ꕥ Orada Budist mezarlı servisi demesi biraz
öncesinde 49 demesidir. 49 gün budistlerde reankarnasyon için geçen süredir.
“Her neyse! Boşver gitsin, değil mi?” dedi
Yuigahama, Yukinoshita hakkında endişelendiği için.
Tabi ki şuan yapabileceğimiz tek şey
susmak. Dedikodular hakkında konuşan diğer insanlar gibi eğlenmek çok
saçma. Bizler suyun derinliklerindeki kumlarında kabuklarına çekilmiş
olanlar gibi sessiz kalmalıyız. Niyeti iyi olmayan yanlış anlaşılmalar için de
sessiz kalmak ve bitmesini beklemek, dedikoduya karşı yapabileceğimiz tek
şey.
Telaşlanmak ve gereksizce karşı yanıtlar
vermek kusur aramadan öte bir şey değildir. Niyetleri eğlence bulmak olduğu
sürece yapılabilecek her türlü hareket onlar için malzeme olacaktır. Ayrıca bir
insana arka çıkmak da sıradaki hedeflerinin sen olduğunu belirler. Roshambo oynayabilirsin
fakat her kim sona kalırsa onun kaybeden olduğunu kabulleneceksin. Hiçbir şey
yapmadığın için de eleştirilebilirsin fakat böylece alabileceğin en az hasarı
alırsın.
ꕥ Roshambo- En sonunda birinin kaybettiği çok
bilinen bir oyunmuş.
Yukinoshita bunu anlamış görünüyordu ve
hafiften başını öne salladı. “Demek öyle ha!”
“Tamamdır, programımıza dönelim ve... işe
devam!”
Yuigahama son kelimelerinde ses tonunu daha
açınca Yukinoshita bir gülücük ile cevap verip eline laptopunu aldı.
“İşe devam”… Hiç de hoş bir söylem değil.
ꕥ ꕥ ꕥ
Her ne kadar hoş hissettirmese de işler
bitti. Aslında hoş olmadığı için iş olarak adlandırılmış. Ve yeni yılda
yapılacak ilk hoş olmayan iş mailleri kontrol etmekti.
Odanın köşesinde duran toz içindeki laptop,
bir süredir kontrolünü yapmadığımız “Chiba Bölgesi Problem Danışma Mailleri”
adı altındaki posta hesabına gelen maillere bakmak için yerinden alındı.
Hiratsuka-sensei'nin ödünç verdiği bu
laptop eski modele benziyordu, açılması da biraz zaman aldı.
Açılmasını beklerken Yukinoshita çantasına
uzandı. Neşeli haliyle gözlük kutusunu aldıktan sonra yavaşça içinden
gözlükleri çıkardı.
Gözlük camları arkasındaki gözlerimiz
kesiştiğinde içgüdüsel olarak uykuluymuş gibi davrandım ve gözlerimi kaçırdım.
Yinede gözlerimin bir kenarından Yukinoshita'nın başını öne eğdiğini gördüm.
“Ah, Yukinon çok yakışmış!” dedi Yuigahama.
“Ö-Öyle mi?” Yukinoshita nazikçe gözlük
çerçevelerine dokundu ve meraklı gözlerle bana doğru baktı.
“...Şey, evet... öyle...”
Her nedense aldığım hediyenin bu kadar
erkenden kullanılmasını hoş bulmadığım için ancak böyle bir yanıt verebildim.
“...Teşekkürler.” Hafif ses tonu ile
söyledi ve ilgisini kaybetmiş gibi başını başa yere çevirdi.
Sessizce başımı eğdim ve bardağımdan bir
yudum çay içtim.
Isshiki şaşkın halde Yukinoshita'ya baktı.
“Yukinoshita-senpai, sen gözlük mi kullanıyorsun?”
“...Bilgisayar gözlükleri bunlar.”
Yukinoshita cevabını gözlerini laptopun ekranından ayırmadan güçlükle ve
mırıldanarak verdi.
Verilebilecek en az ilgi, bakmadan
verilendir. Isshiki eliyle plastik bardağını kavramışken gevşek bir ses
çıkardı. “Hmmm.”
Bu da ilgisiz bir cevaptı...
Fakat aynı tavrı aldığı için onu takdir
ediyorum.
Muhabbet daha fazla ilerlemedi. Eminim
utanç içinde kalacağım. Yani bak bana, şu an kıpırdayamıyorum ve gözlerim adeta
oradan oraya yüzüyorlar.
Oturduğum sandalyede kendimi ayarladım
fakat çok tuhaf ki hala sanki oturamıyormuşum gibi sandalyenin üzerinde kendimi
ayarlamaya devam ettim. Hemen çaprazımda oturan Yuigahama konuşmaya başladı.
“Belki de bende gözlük kullanmalıyım...”
“Bilgisayarlara o kadar bakmıyorsun bile,”
dedim.
Yuigahama öfkeli moda geçti.
“Evet bakmıyor olabilirim! Hayır ya aslında
bakıyorum! Evet öyle! Yukinon bilgisayara ben de bakayım!” Yuigahama
sandalyesini Yukinoshita'ya doğru çekti ve bilgisayara kenardan baktı. “Sanırım
bir mail gelmiş.”
“Evet mailin sahibi de...Miura-san,” dedi
Yukinoshita ve bilgisayarı bana doğru çevirdi.
<yumiko☆–san’ın Problemi>
[Herkes sayısal ile sözel arasındaki seçimine nasıl karar veriyor?]
Evet. Bu kesinlikle Miura'dan. Bu ismiyle
daha önce de mail atmıştı bize.
Monitör bana dönük olduğundan dolayı
Isshiki elindeki pasta tabağı ile bana doğru eğildi ve o da ekrana baktı.
“Mnhmm, demek kariyer yolu ile alakalı bir
mail. Şu, ikisinden hangisine gitsem daha iyi olur şeysi, değil mi?.” Isshiki
çatalını ağzına aldı ve pastasını çiğneyerek bana baktı ve sordu.
Üniversite sınavlarına girmeyi düşünen bir
liseli için bu soru üzerinde çokça düşünülen bir sorun. Sanırım Isshiki de
istisna değil.
“Eğer sadece sınavların kolaylığını
düşünürsek sözel alanlar daha tercih edilebilir. Böyle demiş olsam da özel ile
devlet okullarında bu işler değişiyor. Devlet okullarında beş ana ders ve yedi
seçmeli ders almak zorunda iken özel okullarda ise çalışman gereken sadece
İngilizce, Japonca ve sosyal beceriler oluyor,” diyerek kendi fikirlerimi
söylemiş oldum.
Isshiki biraz geriye çekildi. “...Vay
canına Senpai. Yoksa iyi notlar mı alıyorsun?”
“Ne kastediyorsun 'Yoksa' derken.....?
Cidden? 'Vay canına'? Birde 'Vay canına' dedin değil mi? Sen beni ne
zannediyordun...?”
Sonrasında Isshiki neşeyle gülümsedi ve
sanki iyi bir şey diyormuş gibi konuştu. “Son cümlene cevap veremem... Bak
gördün mü, aslında ben insanlara kötü bir şeyler söyleme konusunda hiç iyi
değilim. Öyle değil mi?”
Nereden bileyim be. Ayrıca yeterince hor
görmene rağmen birde... Bu kızın sorunu ne...? Onu izlerken o da saygıyla bana bakıyordu.
“Senpai, senin çok zeki göründüğünü
biliyordum demek derslerin de iyiymiş, ha?”
Ha, deme bana Iroha-chan. Zeki olduğumu
düşünmek bile istemediğin için mi böyle aksi davranıyorsun?
Kelime tercihlerin biraz kaba.
“Evet! Aynen öyle. Hikky'nin notları sadece
sözelde iyi.”
Yuigahama ellerini çırparak onayladı ve
beni övdü.
Niye gururlu davranıyorsun ki...? Ayrıca
“sadece sözel“ diye vurgu yapma.
Hemen yanında duran Yukinoshita omuzlarının
yanından eliyle saçlarını savurdu ve küstahça gülümsedi. “Evet öyle. Notları
gayet iyi. Fakat onu en zirveye getirecek kadar iyi değiller.”
Niye böyle gururlu davranıyorsun ki...?
Evet anlayabiliyorum aslında. Onun notları benden daha yüksek olduğu için
sonuçta...
“Bu sözeli seçeceksin demek mi oluyor?
“Eh yani.”
Isshiki alakadar olmaz bir “ohhh” ile
cevabıma tepki verdi. Böyle yapacaksan sorma o zaman. Isshiki sonrasında
boğazını temizledi sanki asıl sormak istediği konuyu açacakmış gibi.
“...Peki Hayama-senpai kararını verdi mi?”
“Sanırım Hayato-kun kararını verdi.” dedi
Yuigahama, sınıftaki konuşmayı hatırlayarak.
Isshiki aniden öne eğildi. “Eh, seçti
demek? Peki Hayama-senpai ne seçti? Şey yani danışmak için soruyorum. Gelecekte
ben de seçeceğim zaman bana yardımı olacağını düşünüyorum.”
“Mmm, ne yazdığından emin değilim...
Hayato-kun çoktan anketi doldurdu ve iade etti.”
“Oh, Peki...” Isshiki aradığı cevabı
bulamayınca omuzları düştü.
Bunu acınası olarak düşünen Yuigahama öneri
olarak “Eğer bir referans istiyorsan Tobecchi'nin neyi seçtiğin biliyorum!”
“Tobe-senpai'yi boş ver.”
“Ani cevap!”
Ne için referans arıyorsun...? Bunu
düşünürken ekrana bakan Yukinoshita yüzünü astı ve bıkkın bir nefes verdi.
“Bir şey mi oldu?”
“Ah, hayır. Sadece Miura-san'ın böyle bir
konu hakkında endişelenmesine şaşırdım.”
“Hakkında çok kötü bir şey söyledin...
Yani, evet Miura o kişiliği ile kraliçeye benzer huyları olabilir, fakat eminim
ki onun da kendince endişeleri vardır.”
“Merak ediyorum da, şimdi ben mi onun
hakkında kötü şeyler söylüyor oldum...? Ben öyle kastetmek istemedim,” dedi
Yukinoshita elini şakaklarına götürüp sakin bir nefes vererek. “Sadece
Miura-san kararlı bir insan olarak göründüğünden dolayı böyle bir maili
beklemezdim. Hele ki Tobe-kun bile kariyeri hakkında seçimini yapmışken... ”
Son kısmı söylemek zorunda mıydın...?
Tobe'nin hiçbir alakası olmadığı halde onu resmen kurban ettin... İğneleyici
biçimde gülümsedim ve gördüm ki Yuigahama benden önce aynı şekilde gülümsemeye başlamış.
“Ahaha... Demek istediğim Yumiko'nun da
endişelendiği şeyler var. Sonuçta geleceğimizi ilgilendiren bir seçim.”
“Kariyer yolu cidden bu kadar endişe
edilecek bir şey mi?”
Eğer gelecekte okumak yerine yapmak
istediğin bir şeyler varsa şuan işine gelen en iyi tercihi yapman
yeterli. Fakat yoksa üniversiteye gitmeye karar verirsin. Şuanki
liseliler böyle düşünmüyor mu?
Sayısal ve sözel arısındaki seçimde seni
endişelendirecek şeyler çoğunlukla seçtiğin bölümün sınavları ve okul
tercihlerin olacak. Ayrıca en basitinden sana getirebileceği kazancı,
üniversiteye girdikten sonraki gereksinimleri, iş avında oluşturacağı artıları
ve eksilerini düşünen insanlar da var. Fakat eğer “yapmak istemediğin şeyler”
diye elersen doğal olarak bir cevaba ulaşırsın.
İnsanlar yapmak istediği şeyleri bulurken
çok zorlanırlar, fakat yapmak istemediği şeyleri düşünürlerse hemen akıllarına
bir sürü şey gelir.
Yuigahama karışık bir ifade ile
baktı. “Cidden öyle demek istemedim... Demek istediğim, bilirsin gruptaki herkes
ayrılacak mı falan gibi şeyler. Eğer böyle düşününce seçim zor oluyor.”
“Evet... Fakat bu işler böyle yürüyor.”
Elbet her şey bir gün bir yerde son
bulacak. Doğal olan bu. Bu durum sadece küçük rakamlar ile ne kadar yıl
olacağı ayarlanmış lise hayatı için daha doğru oluyor. Herkesin kendi seçtiği
yoldan giderek ayrılacağının farkındayım.
Bu nedenle ancak ne yaptıklarımı
söyleyebilirdim.
Yuigahama omuzlarını düşürdü. “Şey...
Biliyorum... Fakat, bilirsin ne yapmak istemediklerimiz ve hedeflediğimiz
yerler falan... Ayrıca eğer sayısal ile sözel arasında ayrıma gittiğimizde aynı
sınıfta olamayacağız...”
“Bu mantıkla, bende müfredattan dolayı çok
ayrı bir sınıfta olacağım...” dedi Yukinoshita hafif tondaki sesiyle ve yüzünü
farklı yöne çevirdi.
Sanırım bunu anlaşılmaz bir şey olarak
düşündüğü için somurtup duruyordu. Yukinoshita Uluslararası Eğitim sınıfında
olduğu için, onun müfredatının farklı olması gayet normal. Gerçi böyle eğitim
veren tek bir sınıf olduğu için üç yıl boyunca orada eğitim görmesi gerekiyor.
“Ö-Özür Yukinon! Öyle demek istemedim...
Demek istiyorum ki ben de pek anlamıyorum ama senin farklı sınıfta olman
sıkıntı değil, Yukinon!” Yuigahama Yukinoshita'yı hızlıca kucakladı.
Ah aynen öyle! İyi arkadaş olmak ne kadar
güzel. Gahama-san ve Yukinon en iyi arkadaşlar, sonsuza dek.
ꕥ Geçen bölümde Koş Melos! Kitabına yaptığı
parodiyi yine yapıyor.
Bunca zamandır şüphe ile bizi süzen
Isshiki, başını kaldırdı. “Ah, demek böyle yürüyor bu işler.”
“Buyur?” diye sordum.
Isshiki neşeli gülümseme ile bilgisayarı
işaret etti. “Bu mail Miura-senpai'den değil mi? Sizce Miura-senpai'in bilmek
istediği Hayama-senpai'in seçeceği bölüm olamaz mı? Gelecek sene eğitim
göreceğiniz sınıflar belirlenecek sonuçta.”
Öyle mi acaba? Bunun gibi kısa bir mail
öylesine derin bir anlam taşıyor olabilir mi ki? Kızlar arası konuşma dilinini
çevirmek çok zor. Eğer bu zorunlu bir yabancı dil dersi olsaydı bu derste
başarılı pek kimse olmazdı. Aynı maili erkekler arası konuşma dilinden
çevirseydik “Popüler olmak istiyorum” olarak çevrilirdi ve anlaması da bu kadar
kolay olurdu.
Kızlar arası konuşma dili komitesinde üye
olan Isshiki Iroha sayesinde bu mailin arkasında anlatılmak istenileni çözmüş
bulunmaktaydık. Fakat sorun farklıydı.
“Fakat Miura bu işi böyle dolambaçlı yoldan
yapar mı? Isshiki olsa böyle yapmak zorunda kalır.”
“Senpai sen beni ne zannediyorsun...?”
Isshiki hoşnutsuzluk içinde bana baktı.
Sen beni bahane olarak kullanıp Hayama'nın
kariyer yolunu sormuştun...
Fakat görünen o ki Yuigahama'nın düşünceler
içinde inleyip durması gibi sadece kızların anlayabileceği bir
takım şeyler var. Bak şuna hala Yukinoshita'yı kucaklıyor. Yukinoshita
Yuigahama'nın insafına kalmış artık...
“Anladım sanırım... Yani o, bu konuda çok
endişeli ya, belki... Yumiko da kendi halinde bir genç bayan...”
“Bilmez miyiiiiiiim! Bak bana ben de
tamamen genç bir bayan değil miyim?” Isshiki başını eğdi ve benden onay
bekledi.
Hmmm... Isshiki ve Miura hiç de genç bayan
gibi durmuyorlar... Miura daha çok Yokohama'nın çete lideri gibi. İsminden dolayı
mı ki acaba.
ꕥ Miura'nın ismi- Yokohama DeNa Bystars
beysbol takımının atıcı oyuncusu olan Miura Daisuke'nin takma adı "Hama no
Banchou" Türkçe'siyle "Yokohama Çetesinin Lideri"
Fakat Miura'nın kariyer yolu hakkındaki
mevzuyu o açtı. Yuigahama ve Ebina-san bir yana fakat Miura'nın Tobe'nin
seçimiyle ilgilendiğini zannetmiyorum. Hatta zannetmek de değil, kesinlikle
ilgilenmiyor.
Aynı mantıkla Isshiki beni bahane ederek
Hayama'nın kariyer yolu seçimini sormuştu, yani Miura da ilgilendikleri aynı hedef
için Isshiki'nin yaptığı gibi yapıyor olmalı. Her ne kadar soruda geçen kişi
kendisinden beklenilebilecek bir neden uydurarak cevap vermekten kaçınıyor olsa
da...
Bu sebeple dedektiflik yapmamızı isteyen
böyle bir mail aldık.
Eğer Isshiki'nin de dediği gibi, Miura bir
sonraki yıl da Hayama ile aynı sınıfta olmak istiyorsa, Hayama ile aynı tercihi
yapmak zorunda.
Her yıl üçüncü sınıflar yedisi sözel sınıf
ve üçü sayısal sınıf olacak şekilde düzenleniyor. Aynı tercihi yapmış olsan
bile aynı sınıfa düşebilmek tamamen şansa kalmış bir şey. Fakat farklı tercih
yapmışsanız böyle bir şansın olması bile mümkün olamaz.
Bundan da önemlisi, sayısal ve sözel
sınıfların bulundukları katların bile farklı olması. Bu iki bölümün sınıfları,
sözel ikinci sayısal birinci katta olacak şekilde sıralanmış olacaklar.
Bunların arasındaki uzaklık her ne kadar
uzarsa karşılaşma şansları da bir o kadar az olacaktır. Yani bu aşık kızlar
için tamamen ölüm kalım arası bir mesele.
“Peki kendisi direk soramamış mı?” dedi
Yukinoshita. Bu sırada da Yuigahama'yı üzerinden atmaya çalışıyordu.
Kış mevsimi oluğundan her ne kadar hava
soğuk olsa da Yuigahama'nın bunca zamandır üzerinde olması kesinlikle boğucu
oluyordur. Gerilmiş olan kolları kucaklanmaktan bıkmış olan bir kediyi
andırıyordu.
“Sınıfta beraberken sordu aslında fakat
Hayato-kun kendiniz düşünün dedi ve ne seçtiğini de söylemedi...”
“Herkes orada olduğu için böyle söylememiş
olamaz mı? Eğer ikisi baş başa olsa rahatça sorabilirsin. Ayrıyeten sana çok
puan kazandırır.”
“O kadar kolay değil.”
Isshiki parmağını sallarken bize açıklamaya
çalışıyordu. Maalesef sorun bu kadar basit değil.
Birbirinize yakın iki kişi olduğunuzu
düşünüyorsan bile soramayacağın şeyler var.
Gelecek hakkında, bugün hakında ve geçmiş
hakkında. Mayına nerede basacağını kim bilebilir ki?
Ya sadece bir cevap alabileceğin bu soruyu
sorarken çok çabalamış olmana rağmen beklenmedik bir cevap alırsan ne olacak?
Sadece bir-iki kelime için verdiğin emeği düşün.
Ben düşüncelerime dalmışken Yukinoshita
konuştu. “Peki bu istek hakkında ne yapalım?”
“Bir deneyelim bence.”
Bizim amacımız insanların ilişkilerine
karışmak değil, fakat ilişkileri için destek olmak işimizin bir parçası. Ayrıca
eğer Hayama ile Miura arasında ki bu ilişkiyi eski haline getirirsek bu
gereksiz dedikodular da yok olacaktır.
“Anladım! Yarın sormayı denerim.”
“Olur. Böyle de ama her işi sana yüklemek
gibi olacak. Yine de sana güvenebilir miyiz?”
“Evet!” diyerek cevap verdi Yuigahama neşe
içinde. Fakat hemen sonrasında neşesini kaybetti ve ekledi. “Bana söyleyip
söylemeyeceği hakkında emin olmasam da...”
Eh yani. Hayama'nın Miura'ya veya Tobe'ye
söylemediği halde bu ikisiyle aynı konuma sahip olan Yuigahama'ya söylemesini
hayal edemiyorum. Aynı sebepten ötürü Isshiki'ye de söylemesi imkansız.
Hayama'nın bu konudaki konuşma tonuna
bakarak endişelendiği şeyin oluşturduğu etkiden dolayı, ona yakın olan
insanların seçimlerine etki edebileceğini düşündüğünü sanıyorum.
O zaman bu kategoriye ait olmayan, sorunca
kararını değiştirmeyecek biri yapmalı bu işi. Bu kategorilere ait olmayan kişi
sayısı az.
Yukinoshita'ya baktım.
Fakat o merak içinde başını hafifçe yana
bükmüştü.
...Hali hazırda dedikodular iyici
yayılmışken Yukinoshita'nın Hayama ile konuşması çok saçma olurdu. Hayama'nın
kariyer yolu hakkındaki tercihini söylemiyor olması sorun değil. Fakat
onun yerine tamamen başka bir sorun ile karşı karşıya kalacağız.
Sanırım kategori dışında uygun tek ben
varım... Ben sorabilirim ama benim
yöntemlerimden iyi bir şey çıkacağı ayrı bir mesele.
“Başka yolu yok gibi. Ben sorarım...”
dedim, Yuigahama ve Yukinoshita şaşırarak bana baktılar.
“Eh, Hikki sen mi?”
“Yapabilecek misin? Emin misin...
birileriyle muhabbet edebileceğinden?”
“Endişelendiğin yer bu mu yani... Aslında
ben de kendimden emin değilim.”
Yine de sınıfımızı oluşturan oluşumlardan olarak
birbirimizle daha çok konuşabilmeliyiz. Tabiki kelimelerimin ona ulaşması
birbirimizi anlayacağımız anlamına gelmiyor. Burada benzer bir dili kullanmamız
bile anlamamıza yetmiyor olabilir. Bu oluşum değil olumsuz bir
durum, değil mi?
“Fakat imkansız değil.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Yani eğer yakınından birilerine
söylemiyorsa belki de tam tersini deneyebiliriz. Eğer seninle yakınlığı olmayan
biriyse ona bazı şeyleri söyleyebilir.”
“...Anladım sanırım. Çıkma teklifi etmek ve
pişman olmak gibi bir şey.”
“Pişman olmak...” Yuigahama pek tanıyamadığı
bu kelimeyi tekrarlardı.
ꕥ Orada tekrarlamasının sebebi tabiki böyle
basit bir kelimenin anlamını cidden bilmiyor olması değil, Japonca'da herkes
Kanji kelimelerin hepsini ezbere bilemez gibi bir şey. Bu sebep ile Japonlarda
kolay da olsa anlamını bilmediği kelime çıktığı gibi muhtemelen orada eş
anlamlı fakat ezberlenmesi zor bir Kanji kullanılmış olamalı.
Daha sonra ne olduğunu açıklarım... Yukinoshita biraz abartıyordu fakat farkında değildi.
Yaşamlarımızda her gün, pişman olduğumuz
çok şey yaşarız. Barlarda veya buna benzer yerlerin gişelerindeki insanlara
rastgele yakınan orta yaşlarda insanlar olduğu gibi ve bilinmeyen anonim bir
numaradan gelen SMS'te veya duyuru panolarında kendi yaşam hikayelerini okuyan
insanlarda var. Çünkü her iki grup arasında var olmayan bu ilişkiden dolayı
konuşabileceğin şeyler de sınırlı oluyor. Benim görüşüm ise insanlara
bilmediğim şeyler söylemek imkansız ve hoşnut olmadığım bir şey.
“Her neyse, sormayı denerim. Denemekten bir
zarar gelmez.”
Bu birleşmiş kölelerin “safı oyna ve dinle”
dedikleri şey. Tesadüfen duyduğun bilgi yeteneği birleşmiş köleliğe ilk adımını
atmak için gereklidir. Çalışma şartların bile bu yeteneğe göre şekilleniyor.
Kaynak olarak babamın yeni gelen işçilerden yakınması olabilir. Bunun gibi
yakınan yüksek rütbedeki birilerinin altında çalışacağımı düşününce tüm çalışma
isteğim tozla duman oluyor. Her ne olursa olsun ben farklı bir birleşmiş köle
yeteneği kazanmanın eşiğindeyim yine...
Fakat farklı bir yöntem yok gibi. Şuan
yapabileceğimiz tek şey gidip sormak olacak.
Yapabileceklerimiz hakkında ilk adımı
belirledikten sonra Isshiki bir iç çekti ve sonrasında ayağa kalktı.
“Ben artık gitsem iyi olacak. Çay için
teşekkürler. Yui-senpai eğer bir şeyler duyarsan lütfen beni de bilgilendir!”
dedi Isshiki. Saygıyla başını eğdi ve kapıya doğru yürümeye başladı.
Onu durdurdum. “Hey eşyanı unuttun.”
“Ah.”
Isshiki arkasına döndü ve sakar kızların
yaptığı gibi “teehee” diye gülerek geri geldi. Odanın köşesindeki yığın
halindeki karton kutuları aldı.
“Ağırlarmış biraz, oomph.”
Isshiki'nin ellerindeki karton kutularını
taşırken ayaklarının sendelemesinden daha tehlikeli bir şey yoktur. Farkına
bile varmadan ellerimi uzatmış ve Isshiki'nin kollarından kutuları almıştım.
Komachi ile yaptığım antrenman otomatikmen aktifleşmişti. Maalesef
kendiliğinden aktif olan bu yeteneğimi durduramıyorum...
“T-Teşekkür ederim! Bir de bunları öğrenci
konseyinin odasına götürmeni rica edebilir miyim?”
“Olur, fark etmez.”
Sanırım götürmek zorundayım. Kapının önüne vardığımda arkamı döndüm ve ayrılmadan önce Yuigahama'yı ve
Yukinoshita'yı bilgilendirmek istedim, fakat ikisi kıpırdamadan karton kutulara
bakıyordu.
“……”
“……”
Ciddi misiniz? Niye konuşmuyorsunuz?
“...Tamamdır, bunları hızlıca taşıyıp
geleyim,” dedim.
Sonra Yukinoshita cevaben seğirdi ve masayı
temizlemeye başladı, hala sessizdiler. Cidden niye konuşmuyorsunuz?
Masayı hızlıca temizledikten sonra
Yuigahama'ya döndü. “...Bugünlük burada bitirelim mi?”
“O-Olur! O zaman taşımada Hikky'e yardım
edelim!” diyerek yanıtladı ve yerinden gürültülü bir şekilde ayağa kalktı. Sırt
çantasını aldı ve odanın çıkışına ilerledi. Yukinoshita çantasına omzuna astı
ve yavaşça bize geldi. Isshiki şaşkınlıkla onları izliyordu.
“Şey... aslında bu kadar fazla kişiye
ihtiyacım yok...”
“…Kapıyı kilitleyeceğim, dışarı çıkar
mısın?”
“O-Olur.”
Yukinoshita soğuk bir tavır takınınca
Isshiki korkudan hemen odadan çıktı.
Issız koridorlar gerçek sıcaklıktan daha
soğuk hissettiriyorlardı.
Okulun bu bloğunun koridorlarında loş
parıltılar havada kalmıştı adeta, fakat dışarısı tamamen kapkaranlık olmuştu.
Hemen önümdeki üçünü izlerken ellerimdeki
karton kutuları tekrar düzenledim.
İçerisinde dağınık yerleştirilmiş Noel etkinliğinde kullanılan süsler vardı. İçindekiler her ne kadar dağınık olursa olsun, kollarımda net ağırlıklarını hissediyordum.