04.07.2020

Hayvan Irkından Çocuklar

resim
Çevirmen: NatsuJun

Kısım 1

Oda karanlıktı.

Karanlıkta, çıplak bedenleri ve endişeli suratlarıyla kız ve erkek çocukları iki büklüm duruyorlardı.

Hepsinde farklı türde hayvan kulağı var.

Toplamda yedi tane, hepsi daha çocuk.

Dört küçük kız, üç erkek çocuğu.

Yaşları aşağı yukarı benimle aynı.

Hepsi çıplak + kelepçeli + ağızları tıkalı + hayvan ve elf kulakları.

Hepsi elleri sırtında birleştirilerek kelepçelenmiş, kıvrılarak başlarıyla yukarı bakıyorlar.

Kelepçeli  ve çıplak genç kızlar.

Olamaz, sonunda bu günü görmek aklımın ucundan bile geçmezdi.

Yani görenin gözleri bayram eder desem bile bunun yanında az kalır, Kanon-sama’nın gençlik günleri gibi, değil mi? 

Budizm göndermesi varmış, şefkat ve merhamet tanrıçası Kanon-sama, diğer adıyla Guanyin

Burası Shangri-la.

Yine Budist inancıyla paralellik gösteren bir kavram, Shangri-la yeryüzündeki cennet diye geçiyor.

Yo, burası cennet.

Sonunda cennete geldim.

Yeşil bebek denen şeyi bulamamış olmama rağmen.

JoJo serisine gönderme varmış

Keyiften dört köşe olmuşken birden fark ettim.

İçlerinden biri hariç, hepsinin yüzünde ağlamaktan kızarmış izler ve suratlarında mavi ve siyah arası morluklar vardı.

Sakinleştim.

Ciyak ciyak bağırıp ağlamış olmalılar ve muhtemelen gürültü çıkardıkları için dayak yediler.

Kaçırıldığında Eris de benzer bir senaryo yaşamıştı.

Bu dünyada söz konusu kaçırılan çocuk olunca, cidden hiç ellerinden geleni ardına koymuyorlar.

Ve bu dizginlenmeyen işkencenin tamamını, iki oda ötedeki Ruijerd duydu.

Bir an bile beklememesinin sebebi bu olmalı.

Şimdilik göz ucuyla baktığım kadarı ile, cinsel istismara benzer bir iz göremedim.

Belki hala çok küçük olduklarından veya malın değerini düşüneceğinden yapmadılar.

İki türlü de güzel, böylesine bir badirede mucize gibi.

Mesela ben böyle çıplak genç kızları görsem, bir iki kez elleşsem ne de olsa affederler diye düşünürdüm.

Fakat, şimdiki bende şehvetten pek eser yok.

Kısa bir süre önce, vücut değiştirip Keşiş oldum sonuçta.

Gerçi, bilgeliğim biraz olsun artmadı.

Dımdızlak kızlar ve erkekler.

Kızlar arasında üçünün gözünden yaş geliyordu ve hala ağlamaklı sesler çıkarıyorlardı.

Oğlanlar arasında iki tanesi bana bakarken korkudan titriyordu ve bir tanesi ölüm noktasına gelmiş gibi bayılmıştı.

Şimdilik bayılmış çocuğu iyileştiriyorum.

Sonra kelepçelerini çözüyorum.

Ağzındaki bağ sıkıca düğümlenmiş.

Bir türlü çıkaramadım.

Yapacak bir şey yok, yakmam gerek.

Onu da biraz yakabilirim, ama dediğim gibi başka çaresi yok.

Sonuçta o erkek, biraz dayanması gerekecek.

Diğer iki erkek çocuğuna da iyileştirme büyüsü yapıp kelepçelerini çözdüm.

‘E..emm? Siz kimsiniz?’

Beast-God dilinde konuştu.

Birden farklı bir dil konuşulunca duraksadım.

Bununla birlikte, daha önce adamakıllı Beast-God dilini öğrenmiştim.

Ghyslaine’le olan konuşmalarımı hatırlayaraktan konuşmaya başladım.

‘Sizi kurtarmaya geldim. Siz üçünüz odanın girişinde gözcülük edin lütfen. Eğer birinin geldiğini görürseniz hemen bana seslenin.’

Üçü de endişeli bir surata büründü.

‘Erkekseniz bu kadarını yapabiliyor olmanız lazım.’

Bunu demem üzerine üçünün de yüzü katılaştı, başlarını sallayıp kapıya gittiler.

Laflarımın altında bir art niyet saklı değildi.

Onlar ortadan çekildikten sonra kızlara herhangi bir şey yapma niyetim yok.

Ruijerd yukarıda ortalığı talan etmeye devam ediyor.

Durum böyleyken buraya kimse gelmemeli.

Ama tabi 10.000 de 1 de olsa bir ihtimal var.

Büyülü gözleri kullanarak odanın vaziyetini kontrol ediyorum.

Şuan için bir saniye sonrasını görmeye ayarlı.

Ama, arkamda olanları göremiyorum.

Sürpriz saldırılar için karşı plan.

Kızların kelepçelerini çözmeye gidiyorum.

İçlerinde büyük olan da var küçük olan da var,sınıflandırma yapmam mümkün değil.

Hepsindem aynı şekilde zevk alarak, kelepçelerini çözdüm.

Katiyen amaçsız ellemedim onları.

Bu geceki Rudeus’un gayet centilmen biri olduğunu düşünmek isterim.

Ve sonra dövülmekten morarmış yerlerine iyileştirme büyüsü yaptım.

Uuu, biraz eğlence zamanı? [Öhömmm]

Tedavi zamanı.

Elimle dokunmadan iyileştirme büyüsü kullanamıyorum.

Bu yüzden art niyet olarak algılanmasın.

Göğüslerinin etrafında morluklar var, ama hiç mi hiç art niyetim yok.

Bu çocuğun kaburgaları kırılmış, baya fena halde.

Ve bu kızın kalça kemiği kırılmış, değil mi?

Gerçekten çok korkunç şeyler yapıyorlar.

‘....’

Kızlar elleriyle vücutlarını örttü ayağa kalkarken.

Ağız tıkaçlarını, kendilerinin çıkarmalarını söyledim.

İçimden bir ses, aralarından iradeli olan kedi kulaklı kızın kalpsizce dik dik bana baktığını söylüyor.

‘Sen bizi kurtarmaya mı geldin? Hikku. Teşekkürler.’

Köpek kulaklı kız utanmış bir şekilde vücudunu saklarken minnetini sundu.

Elbette Beast-God dilinde.

‘Şimdi soruyorum size, söylediklerimi anlayabiliyorsunuz, değil mi?’

Bakalım Beast-God dilinde konuşmamı anlıyorlar mı.

Hepsi başını sallayınca rahatladım.

Görünüşe göre düzgünce konuşabileceğiz.

Pekala, görünüşe göre Ruijerd daha işini bitirmedi.

Şimdi tutup da onları bu katliam sahnesine sokmak istemem.

Onları böylesine bir travma ile baş başa bırakmak kesinlikle istemem.

Durum böyle olunca, burada durup manzarayı biraz daha izlemeye karar verdim.

Ya da...hikayelerini dinleyeyim.

‘Nasıl bu hallere düştüğünüzü sorsam olur mu?’

‘Nya?’

Aralarında en çelik iradeli görünen kedi kulaklı kıza sordum.

Yedisinin içinde, yüzünde ağlama emaresi olmayan bir tek o var.

Karşılığında, tüm vücudu morluklar içindeydi.

Tüm vücudu darp izi ve kemik kırıklarıyla dolu.

Bir süre önceki Eris’in hali kadar değil, ama burada aralarında en kötü vaziyette olan oydu.

Diğer başı çekense, ilk başta iyileştirmeye başladığım çocuk.

Sadece, oğlanın aksine, kızın gözlerindeki irade gücü bir dem olsun sönmemişti.

İradesi, belki Eris’inkinden bile güçlü olabilir.

Yo, muhtemelen Eris’in o zamanki halinden daha büyük şuan.

Aynı yaşta olsalar, Eris’imiz kesinlikle kaybetmezdi.

Evet, ben neyi karşılaştırıyorum şu vaziyette.

Bu arada, bu çocuğun OP gücü  buradakiler arasında ikinci sırada. 

ꕥ OP Gücü: Göğüs bedeni

Baya yüzsüz yetiştirilmiş olmalı.

Laf arasında, OP gücü bir numara olansa az önceki köpek kulaklı kız.

Daha yaşta bu seviyedeyse, gelecekte iyice sarkık olacağını söyleyebilirim.

‘Ormanda oynuyorduk, birden garip adamlar bizi yakaladı nya!’

Şoka girdim.

Nya!

Nya kullandı!

Harbiden nya!

Eris’in sahte nya’larından değil.

Bu kız gerçek bir hayvan ırkı nya.

Beast-God dili kullanıyor diye duyup uydurmuyorum.

Eminim cümlelerinin sonuna nya ekledi.

Süper. Göğüslerine dokunmak istiyorum.

Ya da yok.

‘Diğer bir deyişle, hepinize zorla kaçırdılar, öyle mi?’

Heyecanımı dizginleyip onları dinlerken hepsi başını salladı.

Güzel.

Eğer yaşamları korkunç olsa ve aileleri rızasıyla satsa.

Veya geçimlerini sağlayamayıp kendilerini satmış olsalar.

Eğer durumlar böyle olsaydı, bu tarz senaryolarda onlara yaptığımız iyilik boşa çıkacaktı.

Sorun yok.

Bu  bir merhamet eylemi.

Cidden iyi oldu.

Kaçakçıların ettiğimiz ihanetin, sadece bu ihanetle sınırlı kalmasına sevindim.

‘Hallettim.’

Ruijerd döndü.

Bir yerde kafasındaki Marimo saçı kaybolmuş ve  kase gibi dımdızlak karşımıza çıktı.

Elbiseleri oldukça temiz.

Görünen o ki sıçrayan kanların hiçbiri üzerine gelmemiş.

Beklediğim gibi.

‘İyi iş çıkardın. Kıyafet bulmamız lazım. Böyle giderse üşütecekler.’

‘Anlaşıldı.’

‘Millet, birazcık bekleyin.’

Ayrılıp kıyafet aramaya gittik.

Fakat, çocuk kıyafetine benzer tarzda bir şey bulamadık.

Acaba kaçırdıkları sırada kıyafetleri soyup kenara mı attılar?

Amaç ne ki?

Anlayamıyorum.

Çocukları soyup soğana çevirmeleri de ayrı bir hayret konusu.

Şimdilik, kaçırılan eşyalar arasında birkaç uyumlu kıyafet bulduk.

Bedenleri onlara göre çok büyük, ama bir süre idare etmek zorundalar.

Ama hayır,bunları giyerlerse ayakları takılıp düşebilirler.

Bunları kullanmayalım.

Giyecek elbise yok.

Ciddi bir durum.

Üstünde kıyafetin yoksa elbise mağazasına giremezsin sonuçta.

Birden pencereden dışarı bakınca ceset yığınını fark ettim.

Hepsinin işi tek mızrak darbesiyle bitirilmiş, bazılarının boğazına bazılarının kalbine.

Eskiden Ruijerd’in böyle bir şey yaptığını gördüğümde tüyler ürpertici bulurdum, ama artık sadece güven veriyor.

Fakat, sayı şaşırtıcı bir şekilde fazla.

Kan kokusuysa dehşet verici.

Yaratıkları buraya çekebilir.

Sanırım çok geçmeden yakmam gerek.

Bunu düşünerek binadan dışarı çıktım.

Cesetlerin önünde bir alev topu büyüsü oluşturdum.

Alev Topu.

Boyutu 5 metre çapında olsa yeter herhalde.

Söz konusu ateş büyüsü  olunca, ısısını ne kadar artırırsan büyünün boyutu da o kadar artıyor.

Yanık et kokusunu almak istemiyorum.

Onları tek hamlede kül edecek bir yöntem kullanacağım.

Büyünün gücü çok fazla olduğundan, birazı binaya sıçrayıp aleve verdi.

Hızlıca su tekniğiyle ateşi söndürdüm.

Amma tehlikeli, az daha adım tarihe kundakçı diye geçecekti.

‘Rudeus. Hallettim.’

Cesetleri yakmayı tamamladığında, Ruierd binadan çıkageldi.

Çocuklarla birlikte.

Çocuklara şöyle bir baktığımda hepsi adamakıllı kıyafetler giyiyordu.

Kıyafet demek yerine cübbe desek daha doğru olur.

‘Bu kıyafetleri nereden buldun?’

‘Perdeleri kestim.’

Vayyy. Zekice.

Yaşlı bir adamın bilgelik çantasından çıkanlar.

 

Kısım 2

Birkaç meşale tutuşturarak binanın girişinden dışarı çıktık, sonra her çocuğa birer tane meşale verdik.

Şehre giden yol içinse, buraya geldiğimden farklı bir istikamette gitmeye karar verdik.

Yolda giderken başka bir kaçakçı bizi bulsa problem olurdu, o yolu muhtemelen yaratıklardan korunmak için kullanıyorlar.

Bizimle bir alakası yok.

‘Nya!’

Birden kedi kız sesini yükseltti.

Nya? Nya? Nya? Karanlıkta yankılandı.

‘Sorun ne?’

Çok fazla ses yapmıyorlardı aslında, ardından düşününce dinlemeye devam ettim.

‘Nyaaa! Binada bir köpek yok muydu nya?’

Kedi kız Ruijerd’in bacağına tutunuyordu.

Çaresizliği bu halinden belli oluyordu.

‘Evet vardı.’

‘Onu niye kurtarmadınız nya!’

Düşününce, gerçekten oradaydı.

O bir köpekti he.

Oldukça fazla önlem alıp kısıtlamışlardı.

‘Öncelik sizdiniz.’

Suçlayan  bakışlar Ruijerd’de toplandı.

Hey-hey.

Daha demin sizi kurtarmamıza rağmen, böyle bakmanıza hiç sebep yok.

‘Lafı gelmişken söyleyeyim, ama sizi kurtarmak isteyen O’ydu.’

‘Biz...minnettarız nya. Fakat...’

‘Eğer minnettarsan bunu en azından dile getir lütfen.’

Bunu demem üzerine hepsi başını önüne eğdi.

Aferin.

Daha da minnettar olmalılar.

‘Ben geri dönüp kurtarayım. Ruijerd, sen onları şehre götürmeye devam et.’

‘Anlaşıldı, peki nereye kadar götürsem kafi?’

‘Tam şehire girmeden önce durup bekleyin.’

Demem üzerine patikadan geriye döndüm.

Nereye götürelim he.

Hmmm.

Zor bir soru.

Ruijerd’in kaçak girdiğini asla belli etmememiz lazım, ayrıca kaçakçılar teşkilatının Ruijerd’in sağ olduğunu öğrenmesini engellememiz, ve ayrıca çocukları ailelerine teslim edecek bir yöntem.

Mesela, ‘Birkaç çocuğa gözcülük edip ailesini arıyoruz.’ diye Maceracılar Loncası’na ilan versem nasıl olur?

Aslında çocukları doğrudan Maceracılar Loncası’na bıraksak bile olur.

Ama, olmaz.

Böyle ulu orta büyük bir görev ilanı verirsek teşkilat bunu fark edecektir.

Sonuçta bir ilan verince, ilanı verenin adı da her halükarda görevin üstünde yazar.

Ve eğer bunu fark ederlerse, bizim de kaçakçılar teşkilatını kullandığımızı eninde sonunda fark ederler.

Peki çocukları muhafızlara emanet edip çabucak şehri terk etsek nasıl olur?

Olmaz, başımızdan geçenleri anlatırken Ruijerd ve benim hakkımdaki bilgilere hakim olurlar.

Kaçakçılar teşkilatı bizi bulur.

Ayrıca yağmurlu mevsimin geldiğine dair söylentiler dönüyor.

Şehri terk etsek bile gidecek yerimiz yok.

Oldu olacak ölüm fermanımızı da imzalayalım.

Kaçakçılar teşkilatını toptan yok edebiliriz.

Olmaz, karşımıza aldığımız teşkilatın büyüklüğünü bilmiyoruz.

Daha oralara gelmeden, ilk başta, kaçıranların biz olduğumuza dair bir yanlış anlaşılma bile oluşabilir.

Hmumu.

Bu biraz şey....

Aceleci davranmış olabiliriz.

Bari birilerine atsak suçu.

Evet.

Herhalde en iyi seçenek bu.

Eğer ‘Yüce Şeytan İmparatoriçesi Kishirika Geri Döndü!’ gibisinden bir şey asarsam duvara, garip bir şekilde inanabilirler.

Sonuçta Kishirika bir şey olursa ona güvenebileceğimi söylemişti.

‘Ah...’

Sonunda binaya vardım.

Maalesef düşüncelerimle bir yere varamadım.

Ne yapsak ki?

 

Kısım 3

Büyü çemberini gördüğüm odaya doğru yol aldım.

Odaya girdiğimde köpek bana şüpheli gözlerle baktı.

Hiç kuyruğunu sallamadan ve havlamadan.

Yorgunluktan bitmiş tükenmişti.

‘Harbiden bir köpekmiş.’

Büyü çemberinin ortasında zincirlenmiş şey bir köpek yavrusu.

İlk bakışta köpek yavrusu olduğunu anlamıştım, ama boyutu devasa.

En azından iki metre var.

Merak ediyorum neden bu dünyadaki kediler ve köpekler bu kadar büyük.

İlk gördüğümde beyaz olduğunu düşünmüştüm, görünene göre gümüş renginde.

Muhtemelen ışıktan kaynaklanıyor, ışıkta parıl parıl parladığı için.

Gümüş bir mame shiba, koskocaman bir boyutta.

ꕥ İnternete yazıp bakabilirsiniz, Shiba köpeğinin oyuncak haliymiş.

Oldukça temiz, bakışlarından zeka fışkıran bir de yüze sahip.

‘Şimdi seni kurtaralım...Oo?!’

Derken  hapsedildiği büyü çemberi biraz parladı.

Darbe almış gibi bir his değildi.

Nasıl desem, sanki duyularım acı hissini doğrudan uyartı olarak aldı.

Görünüşe göre bu büyü çemberi bir çeşit bariyer.

Bariyer büyüsünden bahsetmek gerekirse, iyileştirme büyüsünün bir çeşidi.

Prensibini hala anlamış değilim.

‘Hmm...’

Şimdilik, büyü çemberinin etrafında dönüp bir gözlemleyeyim.

Büyü çemberi soluk bir mavi ışık yayarak odayı cılız bir şekilde aydınlatıyor.

Hala parlamasının ardında buraya akan bir büyü gücü varlığı olmalı.

Eğer bu büyü gücünün kaynağını yok edersem, büyü çemberi de ortadan kaybolmalı.

Bunu Roxy’den öğrenmiştim.

Tuzak tarzı büyülerden tipik kurtulma yöntemi.

Büyü gücünü sağlayan kaynaklardan bahsedince, akla sihirli kristaller geliyor.

Fakat, burada sihirli kristale benzer bir şey göremiyorum.

Hayır, muhtemelen nerede olduğunu bulamadığımdan.

Herhalde buralarda bir yerlerde gizlidir.

Muhtemelen yerin altında.

Toprak büyüsüyle yerin altındaki sihirli kristali ortadan kaldırmak he.

Eğer zorlayarak büyü çemberini kaldırmaya çalışırsam ne olacağını bilmiyorum.

Acaba tereyağından kıl çeker gibi halledecek bir yol var mıdır?

Hmm, bir saniye.

Dur - dur....

Biraz daha basit düşünelim.

Bir kere, onlar olsa büyü çemberini nasıl kaldıracaktı?

Cesetlerden yola çıkarak, aralarında büyücü var gibi durmuyordu.

Yani bir amatörün bile becerebileceği basit bir kaldırma yöntemi olmalı.

Düşün, düşün.

İlk olarak, sihirli kristalin yeri.

Ben olsam yerin dibine koyardım.

Fakat yerin dibinde olursa, alıp getiremezler.

Alıp getirebilecekleri bir yer mi?

Ayrıca büyü gücünü sağlayabilecekleri bir yer olmalı?

‘Hmm, aşağıda değilse yukarıdadır herhalde?’

Merdivenleri tırmanarak binanın ikinci katına çıktım.

Büyü çemberinin hemen üstündeki oda.

Ufak bir büyü çemberi ile hemen yanında ağaç dalından yapılmış meşaleye benzer bir şey vardı.

Meşalenin hemen ortasında sihirli kristal olmasından şüphelendiğim bir şey gördüm.

Pekala.

İlk seferde bulmak iyi şans göstergesi.

Dikkatle  meşaleyi almayı denedim.

Almamla yerdeki büyü çemberi kayboldu.

Sonra inip birinci kata gittim.

Aynı şekilde büyü çemberi kaybolmuştu.

Tamam, iyi.

‘Grrrr....!’

Köpeğin yanına geldiğimde inleyerek tehditkar bir surata büründü.

Eh, daha önceki hayvanlar da beni hiç sevmediğine göre.

Her zamanki şey.

Yavru köpeğin durumuna dikkatlice baktıktan sonra.

Güçlü bir hırlamaydı, ama aksine vücudunda hiç güç kalmamış gibi görünüyordu.

Bildiğin ölmüş bitmiş gibi bir hali var.

Acaba açlıktan mı?

Yo, bu zincirler bana şüpheli geliyor.

Bakmak için yaklaşınca, hepsinde  belirli bir desende oyuklar vardı.

Zincirlerden kurtarmayı denesem mi?

Ama, ya tehlikeliyse?

Eğer bu zincirler köpeğin gücünü kısıtlıyorsa, o zaman zincirlerinden kurtardığım anda birden bana saldırabilir.

İyileştirebileceğim kadar ısırılmak sorun değil, ama...

‘Bunu ısırılmadan nasıl halledebilirim ki acaba?’

O kadar şeyin arasında hayvanla konuşmayı denedim.

Ve sözlerimi anlıyor mu diye sormamın ardından yavru köpek başını büküp ‘Hauvv?’ yaptı.

Hmm.

‘Eğer beni dişlemezsen boynundaki tasmayı çıkarıp seni sahibine götürürüm, ne dersin?’

Beast-God dilinde böyle deyince, köpek hırlamayı bırakıp uysal bir şekilde yere yattı.

Galiba söylenenleri anlıyor.

Farklı dünyada olmak ne güzel şeymiş.

Şimdilik zincirleri büyü yaparak keseceğim.

Kesince, güç köpeğin bedenine geri gelmeye başladı.

Görünüşe göre devam edersem çabucak ayağa kalkıp koşmaya başlayacak, ama ben durdum.

‘Bekle bekle, hala tasma duruyor.’

Bunun üzerine köpek bana bakıp yine usluca yere yattı.

Tasmayı çıkarırken elimden gelenin en iyisini yapmam gerek.

Anahtar deliğini bulamıyorum.

Anahtar deliği olmadan nasıl açayım?

Garip, harbiden bunu nasıl çıkarıyorlar?

Yoksa hiç çıkarılmamak üzere mi takmışlar?

Sonra her ihtimale karşın.

Bir şekilde birbirine bağlayan bir kısım buldum.

Galiba aşırı dikkatle yapmam gerekiyor, diğer türlü başarızlığa uğrarım.

‘Şimdi bunu çıkarıyorum, sakın kıpırdama.’

Toprak büyüsünü dikkatlice kullanarak aradaki boşluğu doldurup açmaya zorladım, ardından kilit açıldı.

Bir tınkk sesiyle tasma çözülüverdi.

‘Pekala.’

Yavru köpek boynunu salladı.

‘Havvvv!’

‘Oouu.’

Sonra ön ayaklarını omuzlarıma koyup ağır vücuduyla beni yere devirdi.

Bense tatsız bir manzarayla yere kapaklandım,

ve tüm yüzümü yalamaya başladı.

‘Havvv!’

Ahn~ bunu yapamazsın köpekçik, benim karım ve kocam vaaar....!

Bu koca gümüş tüy yumağını kenara itmeyi deneyebilirdim, ama şaşırtıcı bir şekilde ağır, tüyleri kabarık ve yumuşacık.

Kabarık ve yumuşacık.

Ah, her neyse.

Çok ağır.

Göğsüm sanki içeri çöküyor.

Galiba üzerimden atmak zor olacak.

Yalanmaktan başka bir şey yapamadım ve pes ettim, köpek de pes edinceye kadar tüylerinin yumuşaklığının tadını çıkarmaya karar verdim.

Evet. Pofuduk.

‘Yumuşak’ ve ‘pofuduk’ tek kelimeyle anlatmaya çalışsam mofumofu olurdu.

Yumuşacık...

Yoksa yumuşatıcı deterjan mı kullanıyorsun?

Heee? ~~Kullanmıyorum~~?

 

Kısım 4

‘Seni kendini bilmez, Kutsal Hayvan-sama’ya ne yaptığını zannediyorsun!’

‘He?’

Tam keyfini çıkarmaya başlamışken, aniden bir bağırtı duydum.

Kaçakçılardan kurtulan biri olduğunu düşünüp, yatar halde yukarı doğru bakındım.

Çikolata ten rengi, hayvanlara benzer kulaklar ve kaplanınkine benzer bir kuyruk.

Ghyslaine...?

Yok, bir yanlış olmalı.

Ona çok benziyor, ama farklı.

Kasları ve kıllı kesimleri aynı, ama arada ufak bir fark var.

En önemli kısım farklı.

Göğüsler.

Bunda meme yok.

Bu bir erkek.

Adam eliyle ağzına vurdu.

Urara pozu.

Ah, olamaz.

Bu adam bir şey peşinde.

Eğer kaçmazsam.

Fakat, kıpırdayamıyorum.

‘Köpekçik kalk üstümden, bu halde kaçamam!’

Köpek kalktı.

Panikle doğruldum.

Öngörü gözümü kullandım.

Öngörüler başladı.

<Adam eliyle ağzına vurur.>

Hiçbir şey yapmayacak.

Tam böyle düşündüğüm anda, adam ulumaya başladı.

‘Auuuuuuu!’

Bunaltıcı bir gürültüde.

O kadar şiddetli ki, Eris’in çığlıklarından bile birkaç kat daha çok gürültü yapıyor.

Gürültünün arkasında bir kuvvet daha hissettim.

Kulak zarımdan çınlama sesleri gelip titreşimler oluşuyor.

Beynim zonkluyor.

Bunun farkına vardığımda yere yığılmıştım.

Kalkamıyorum.

Olamaz.

İyileştirme büyüsü yapmam lazım.

Ellerimi oynatamıyorum.

Bu ne şimdi, bir çeşit büyü mü.

Tehlike.

Tehlike, tehlike, tehlike çanları çalıyor.

Beni öldürecek.

Büyü kullanamıyorum.

Büyü gücümü toparlamam lazım, ama yapamıyorum.

Adam beni kaldırıp göğsüne kadar yükseltti.

Suratımı görüp kaşını kaldırdıktan sonra  bir şeyler zoruna gitmiş gibi baktı.

‘Hmmm? Daha çocuk. Onu öldürmek doğru olmaz.’

Ah, galiba kurtuldum.

Rahatladım.

Tanrıya şükür bir çocuk gibi görünüyorum.

‘Gyes, n’oluyor?’

Başka bir adam belirdi.

Evet, Ghyslaine’e baya benziyorlar, ama saçları gri renkte.

Yaşlı bir adam.

‘Baba. Kaçakçılardan birini hareketsiz hale getirdim.’

‘Kaçakçı mı? Daha çocuk değil mi?’

‘Fakat, Kutsal Hayvan-sama’ya saldırıyordu.’

‘Hmmm.’

‘Yüzünde edepsiz bir sırıtışla Kutsal Hayvan-sama’ya sarılıp okşuyordu. Görünüşüyle yaşının farklı olması mümkün.’

Ya...yanlışın var. Ben 11 yaşındayım.

Ben, katiyen 45 yaşında yaşlı bir herif değilim.

‘Hav!’

Köpek birden havladı.

Ardından Gyes denen adam köpeğin önünde diz çöktü.

‘Lütfen beni bağışlayın Kutsal Hayvan-sama. Normalde direk senin yardımına koşardık, ama küçük bir mesele gecikmemize sebep oldu.’

‘Hav!’

‘Ne yazık ki Kutsal Hayvan-sama’nın vücudu bu herifin elleriyle...huu....’

‘Hav!’

‘He? Sorun değil mi? Ne kadar anlayışlı...’

Birbirlerini anladıklarından şüpheliyim.

Bana her şey hav hav gibi geliyor.

‘Gyes, merdivenlerden Tona ve diğerlerinin kokusu geliyor. Daha önce burada tutulduklarına şüphe yok.’

Diye konuştu yaşlı adam.

Acaba bu Tona kim.

Konuşmalarına bakarsam, hayvan ırkı çocuklardan biri olsa gerek.

‘Bu çocuğu al ve köye dön. Hikayesi neymiş dinleyelim.’

‘Buna ayıracak zamanımız yok. Yarın son gemi kalkıyor.’

Gyes ‘Huu’ sesi yapıp dişlerini sıktı.

‘Vazgeçmekten başka çaremiz yok. En azından Kutsal Hayvan-sama’yı kurtardığımız için kendimizi şanslı sayalım.’

‘Bunu ne yapalım?’

‘Yanında al ve köye dön. Belki bir şeyler biliyordur.’

Gyes başını salladıktan sonra belinden bir ip çıkardı ve ellerimi arkamda birleştirerek birbirine bağladı.

Sonra beni omzunda taşımaya başladı.

Gyes’in arkasında köpeğin de bizimle tıpış tıpış yürüdüğünü görebiliyordum.

Endişeli bir suratla yukarı bakıyordu.

İyiyim ben.

Merak etme.

Görünen o ki, bu adamlar kaçakçı tayfasından değiller.

Evvelki çocukları kurtarmak için gelmişler.

Bundan dolayı, konuştuğumda beni anlayacaklardır.

Sadece beni dinlemeye karar verene kadar beklemem gerek.

‘Hmm...’

Dışarı çıktığımızda yaşlı adam etrafı koklamaya başladı.

‘Bir koku var.’

‘Kokuyu alabiliyor musun? O kadar keskin kan kokusu var ki, ben alamıyorum...’

‘Cılız da olsa bir koku var. Tona ve diğerlerinin kokusu. Ve bir kişinin daha, şeytan ırkından birinin kokusu.’

Bunu demesinin üzerine Gyes’in suratı asıldı.

‘Şeytan ırkı buralara kadar gelip Tona ve diğerlerini mi kaçırmış?’

‘Pekala. Beklenmedik bir şekilde, belki onları kurtarmıştır.’

‘Böyle olmasına ihtimal dahi vermiyorum.’

Görünüşe göre bir şekilde, Ruijerd’i kokusundan anladılar.

‘Gyes. Ben kokuyu takip ediyorum. Sen çocuğu ve Kutsal Hayvan-sama’yı alıp derhal köye dön.’

‘Hayır, ben de geleceğim.’

‘Sen fazla tez canlısın. Çocuğa gelirsek, kaçakçı olmaması ihtimaller dahilinde.’

Yaşça büyükten beklendiği gibi, düşünce tarzı apayrı.

Haklı.

Ben kaçakçı değilim.

Lütfen savunmamı dinle.

‘Öyle olsa bile, Kutsal Hayvan-sama’ya kirli elleriyle dokunduğu su götürmez bir gerçek. Bu çocuktan insan ırkının cinsel haz alma kokusunu alabiliyordum. Kutsal Hayvan-sama’ya karşı cinsel arzu duyabiliyor olması akıl alır bir şey değil.’

Hiyaa!

Yalan.

Köpeğe karşı şehvet falan duymadım ben!

Sadece çıplak ve çaresiz küçük kızların varlığı...?

Yo, bunu demem de bir o kadar tehlikeli!

‘O halde, onu zindana at. Ama, ben gelene kadar dokunmak yok.’

‘Emredersin!!’

Yaşlı adam başını bir kez sallayıp karanlık ormana doğru koşmaya başladı.

Gyes gidişini izledikten sonra bana tek bir cümle söyledi.

‘Hnnn, ölümden kıl payı kurtuldun.’

Evet, gerçekten de.

‘Pekala Kutsal Hayvan-sama. Bir süre koşmamız gerekecek, eminim biraz yorgunsundur, ama...’

‘Havv!’

‘Tamam!’

Ve sonrasında Gyes’in omzunda ormanın derinliklerine doğru taşındım.

 

Kısım 5

-- Ruijerd’in Bakış Açısından --

Şehre iyice yaklaştık, ama Rudeus hala dönmedi.

Kaybolmuş olamaz, değil mi?

Yok, durum öyle olsaydı gökyüzüne sihir atıp işaret verirdi.

Peki, ya bir çeşit problem yaşadıysa?

O binadaki tüm insanların icabına baktım.

Fakat, farklı bir yerden ekstra birlik gelip de karşılaşmış olabilirler.

Acaba dönüp kontrol mü etsem?

Olmaz, Rudeus dünkü çocuk değil.

Düşmanlarla karşı karşıya kalsa bile, bir şekilde başının çaresine bakabilmeli.

Daha çok küçük olduğundan hala kendine özgü saf yanları var, ama öyle düşmana karşı savunmasız yakalanacak kadar saf değil.

An itibariyle Eris yakınlarımızda değil.

Eğer Rudeus ciddi ciddi büyü kullanmaya başlarsa, kimseye kaybetmeyecektir.

Onun problemi, hala başkalarını öldürmeye karşı olan içindeki karşı koyma.

Eğer hafife almak gibi kötü bir şey yaparsa, karşılığında öldürülme ihtimali yüksek.

Rudeus konusunda endişe etmeme gerek yok.

Fakat, büyük sıkıntı içindeyim.

Eğer çocukları böylece alıp şehre götürürsem, içimden bir ses başıma sadece kötü şeyler geleceğini söylüyor.

Birkaç kez benzer senaryoları yaşadım.

Köle tacirlerinden çocuğu kurtar, sonra şehre götür, ardından millet çocuğu benim kaçırdığıma dair çıkarımlar yapsın.

Şuan başım kazınmış halde ve üçüncü gözümü saklıyorum.

Fakat, iletişim konusunda kötüyüm.

Eğer muhafızlar bana seslenirse, durumu izah edebilmek açısından kendime güvenim yok.

Her zaman yaptığım gibi şehrin arka kısmına bırakırsam onları, şehirden birileri görüp genelde bir şeyler yapıyor.

Olmaz, bunu yaparsam Rudeus bana ne der bilmiyorum.

‘Nya, ağabey, önceden yaptığım için özür dilerim nya.’

Endişelerimde kaybolmuşken küçük kızlardan biri gelip belime dokundu.

Diğer çocukların yüzünden de mahcup bir ifade okunuyordu.

Bunu görmek bile rahatlamış hissetmeme yetti.

‘Önemli değil.’

En son Beast-God dilini kullanalı nereden bakarsan bak baya uzun zaman oluyor.

Acaba en son ne zaman kullanmıştım?

Laplace Savaşı zamanında öğrenmiştim, gerçi pek kullandığımı hatırlamıyorum.

‘Kutsal Hayvan-sama sonuçta bizim aile sembolümüz nya. Onu orada öylece bırakamazdık nya.’

‘Anladım. Bilmediğim bir şey olmasına rağmen, olanlar için özür dilerim.’

Demem üzerine kız biraz kıkırdayıp gülümsedi.

Çocukların korkmaması güzel sonuçta.

‘Mu...’

Tam o anda, gözüm hızla yaklaşmakta olan birinin varlığını fark etti.

Oldukça güçlü ve hızlı birinin varlığı.

Binanın doğrultusundan geliyor.

Müttefiklerinden biri olabilir mi?

Baya maharetli.

Yoksa, Rudeus yenildi mi?

‘Arkama geçin.’

Çocukların geride durmasını sağlayıp, mızrağımı hazırlayarak önlerine hareket ettim.

İlk hamle kesin zafer demektir.

Bir darbeyle işini bitireceğim.

Diye düşünüyordum, ta ki menzilime girmeden hareketini kesene dek.

Hayvan ırkından bir adam.

Ölümün yüküyle ağırlaşmış bir kılıç kullanıyordu.

Bunu görünce dikkatimi olabildiğince artırıp sessizce kendimi buna hazırladım.

Yaşlı biri olmalı, ama benliğinde güçlü ve soğukkanlı bir asalet seziyorum.

Bir savaşçı.

Fakat, eğer bu kesimin bir müttefiğiyse, gözümü kırpmadan öldürürüm.

Kendi ırkının çocuklarına böyle şeyler yapılmasına izin veren birisi, bunun bir savaşçı olarak görülmesine müsade edemem.

‘Ah, büyükbaba nya!’

Kedi kız sesini yükseltip koşarak yaşlı savaşçının yanına gitti.

‘Tona! Demek iyisin!’

Yaşlı savaşçı kendisine zıplayan kızı yakalayıp, bir oh çekerek rahatladı.

Bunu görünce mızrağımı indirdim.

Görünüşe göre bu savaşçı, kaçırılan çocukları kurtarmaya gelmişti.

Savaşçıların itibarini zedeleyen biri olduğuna şüphe ettiğim için üzgünüm.

Çok onurlu bir adam.

Köpek kulaklı kız da sanırım bir tanıdığı, koşarak yanına gitti.

‘Terusena da iyiymiş, he. Harika bir haber.’

‘Bu adam bizi kurtardı.’

Yaşlı savaşçı kılıcını indirip başını bana doğru eğdi.

Ama, görünen o ki hala tetikte kalmaya devam ediyor.

Doğal olarak.

‘Sanırım benim torunumu sen kurtardın.’

‘Evet.’

‘Adınız nedir’

‘Ruijerd...’

Supardia. Cevabın bu kısmında biraz duraksadım.

Eğer Supardia olduğumu öğrenirlerse, tetikte kalmaya devam edecekler.

‘Ruijerd demek. Benim adım Gustav Dedorudia. Bu minnetimin karşılığını elbet bir gün öderim. Şimdilik çocukları ailelerine kavuşturalım.’

‘Haklısın.’

‘Fakat, çocuklarla gece yola çıkmak tehlikeli. Hikayenizi daha detaylı dinlemek isterim.’

Yaşlı savaşçı bunu söyledikten sonra, çok geçmeden şehre doğru  yürümeye başladık.

‘Bir dakika.’

‘Ne oldu?’

‘Binaya girdiniz mi?’

‘Hmumu. Kan gövdeyi götürdüğünden umudumu yitirmeye başlamıştım.’

‘Orada kimse yok muydu?’

‘İçlerinden biri kalmıştı. Çocuk rolü yapan bir adam olmalı. Duyduğuma göre Kutsal Hayvan-sama’yı yüzünde edepsiz bir sırıtışla okşuyormuş.’

Rudeus bu, anlattığı hikayeye bakınca içgüdüsel olarak anladım.

Bu tip sırıtışlar zaman zaman bu çocuğun yüzünde beliriyor.

‘O benim dostlarımdan.’

‘Nasıl olur!’

‘Sakın, öldürdük demeyin?’

Yanlış anlama olsa bile.

Eğer Rudeus’u öldürmüşlerse intikamını alırım.

Gerçi bunun öncesinde çocukların ailelerine döndüğünden emin olurum.

Eris de aynı şekilde.

Elbette. Eris yalnız kalır.

Sinirlendim.

‘Müttefiklerinin yerini söylesin diye onu tutsak ettirdim. Çabucak salınmasını sağlarım.’

Rudeus, demek  savunmasız yakalandın, ha.

Bu çocuk hep aşırı saf davranıyor.

Hazırbulunma konusunda birinci derece, ama...

Yo, söylememe gerek yok.

Söylememin kimseye bir faydası olmayacak.

Bu hazırbulunmalık konusunda ben üçüncü dereceyim.

Hatta bu sefer, tüm suçlarına gözlerimi kapamaya niyetlenmiştim, ama sonunda dayanamadım.

Çocuklara işkence edildikten sonra artık dayanamazdım.

Rudeus’un yakalanmış olması, benim bencilliğim yüzünden.

Çabucak onu kurtarmaya gitsek mi?

Olmaz.

‘Rudeus bir savaşçı. Ölü olmadığı sürece acele etmemize gerek yok. Şimdilik önceliğimiz çocuklar olmalı.’

Hayvan ırkı, insan ırkı gibi işkenceye başvurmaz.

En fazla üstünü başını soyup çırılçıplak zindana atarlar.

Rudeus zaten çıplak görülmeyi umursamayan biri.

Daha geçen gün ‘Ben banyo yaparken Eris beni dikizlemeye gelirse, durdurmasan da olur.’ dedi. Anlam veremediğim birtakım şeyler.

Eminim dayanır.

Üstelik Eris meselesi de var.

Rudeus sık sık benden Eris’e sahip çıkmamı ister.

Kendisinden ziyade, daha çok Eris için endişe eder.

O halde Eris’i de koruduğumuzdan emin olalım.

Rudeus’a bir süre daha yük olalım.

‘Bazı sebeplerden ötürü kimliğimi açığa çıkaramam. Çocukları ailelerine kavuşturma işini sizin üstlenmenizi istiyorum.’

‘Hmumu...Anlaşıldı.’

Gustav başını salladı, ve böylece şehre doğru hareket etmeye başladık.