19.06.2020
En Yakın Şehre Üç Gün Kala
Çevirmen: NatsuJun
Sonraki gün.
'Günaydın.'
Köyü terk ederken Robin benle muhabbete
koyuldu.
Görünüşe göre bugün de kapının girişinde
nöbette olacak.
'Günaydın, bugün de mi girişte muhafızlık
yapacaksınız?'
'Ah, en azından ava çıkan sizler dönene
dek.'
Aklıma gelmişken, dün gece olmasına rağmen
buranın erkekleri dönmediler.
Eğer öyleyse, acaba tüm gece burada
dikilmiş olabilir mi?
Bana RPG oyunlarındaki muhafızları
andırıyor.
Sabah olsun, öğlen olsun, gece olsun,
sadece orada dikildiğin basit bir görev.
Yine de merak ediyorum acaba erkekler
dönene dek nöbet tutan tek muhafız o mu.
Ah, köyün şefi de var tabi.
Sonuçta öyle bir köy olduğundan şef de bir
hayli çalışıyor olmalı.
'Gidiyor musunuz?'
'Evet, dün geceki konuşmalarımızdan yola
çıkarak toparlandık.'
'Ama biraz daha kızımla alakalı konuşmak
istemiştim?'
'Bunu gerçekten yapmak isterdim, ama
zamanımızı burada aylaklık ederek israf edemeyiz.'
'Öyle mi?'
Maalesef durum böyle.
Özellikle Roxy'nin çocukluğuyla ilgili
anılarını dinlemek isterdim.
'Onunla tekrar irtibata geçmeye
çalışacağım.'
'O işi sana bırakıyorum o halde.'
Başımı eğdikten sonra bir dahaki sefere
Roxy ile buluştuğumda bunu unutmamak için kalbimin bir köşesine yazıyorum.
'Ah doğru, bekle bir dakika.'
Görünüşe göre Robin bir şey hatırlayıp köye
doğru koşturdu.
Evlerden birine girip(muhtemelen Roxy'nin
evi) birkaç dakika geçtikten sonra.
Roxy'e bayağı benzeyen bir kızla döndü.
Eğer birini çağırmak istiyorsan telepati
kullanman yeterli olurdu, diye düşünüyordum ki elinde bir de kılıçla dönmüştü.
Merak ediyorum acaba bana mı verecek.
'Bu benim karım.'
'Adım Rokari.'
Galiba Roxy'nin annesi.
'Benim adım Rudeus Greyrat.Bayağı
gençmişsiniz.'
Eğer bu insanlar olmasalardı, evimden asla
ayrılamayacaktım.
Bunu düşününce, başım doğal olarak onların
önünde eğiliyor.
'Buna genç denilemez ki? Bu sene 102 yaşıma
girdim.'
'Bu...yine de bayağı gençsiniz.'
Bu arada.
Görünüşe göre Migurd ırkının 10 yaşından
sonra yetişkin boyu artık uzamıyor ve ondan sonra 150 yaşına kadar
yaşlanmıyorlar.
'Roxy sensei'in bana birçok yardımı
dokundu.'
'Sensei mi? O çocuğun birilerine
öğretmenlik yapması, acaba iyi bir şeyler mi oldu?'
'Bana bir sürü bilmediğim şey öğretti.'
Gülerek öyle söyledim, Rokari yüzü
kızararak 'Demek öyle!' dedi.
Acaba Roxy'le ilgili yanlış bir anlaşılma
mı var.
'Ben nöbetçiyken gelmeniz şahane oldu.'
'Evet, tanıştığımıza ben de çok
sevindim.Roxy sensei bana çok çok iyi baktı.Hal böyle olunca size
kayınbabacığım desem nasıl olur?'
'Arere? Lütfen kes öyle demeyi.'
Beni ciddiyetle bakarak reddetti.
Biraz şoka uğradım açıkçası.
Yine de ciddi yüzü Roxy'ninkine
benzediğinden biraz nostaljik oldu.
'Şaka bir yana, lütfen bunu alın.'
Böyle diyerek Robin eliyle tuttuğu kılıcı
bana verdi.
'Ruijerd sizinle olsa bile, silahsız
olmanız huzursuz hissetmenize sebep olacaktır.'
'Ben aslında silahsız değilim ama?'
Derken kılıcı çoktan kabul edip kınından
çıkarmıştım.
Kalın tek keskin ucu olan bir kılıç.
Kısa ucu 60 santimetre kadardı.
Biraz kavisli bir kılıçtı.
Pala mı? Yo, sanki denizci kamasına daha
yakın.
Her yerinde çizik izi olmasından uzun
yıllardır kullanıldığını söyleyebilirim, ama kılıç neredeyse hiç hasar
görmemiş.
Görünüşe göre iyi bakılmış, güzel bir
kılıç, ama sanki kanasusamış bir aura yayıyormuş gibi hissediyorum.
Kılıç tümüyle koyu gri görünümlü, ama bir
ışığı yansıttığı an içinden hafif zümrüt yeşili bir renk parıldıyor.
'Bir ara köye uğrayan bir demirciden
almıştım.Bu kadar sene kullanılmasına rağmen paslanmayacak derecede
sağlamdır.Eğer sizce de bir mahzuru yoksa, lütfen kullanın.'
'Minnetle kabul ediyorum.'
Çekingen davranmama gerek yok.
Bu çekingen davranabileceğim bir durum
değil zaten.
Verileni kabul etmek en iyisi.
Ben yine bir yana, Eris'in silahsız olması
çok zavallıca olurdu.
Ayrıca Sword-God stilini kullanabiliyorken.
En azından kılıç diyebileceği bir şeye
sahip olması onu güvende hissetmeye yetecektir.
'O halde bu parayı da kabul et.Fazla bir
şey değil, ama 2-3 gün bir handa kalmanız için yeterli.'
Yaşasın, harçlık!
Keseyi açınca kabaca taştan oyulmuş bir
sikke ile koyu gri bir metalden yapılmış başka bir sikke buldum içinde.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam Büyülü Kıtada
kullanılan para birimi küçük yeşil sikke, demir sikke, küçük demir sikke ve taş
sikkelerden oluşmak üzere dört çeşitten oluşuyor.
Değer yönünden bunlar en aşağıları, hatta
bunların en değerlisi olan küçük yeşil sikke bile Asura Krallığı'nın bir büyük
bakır sikkesi ile aşağı yukarı aynı kıymette.
Demir sikkeler Asura'daki basit bakır sikke
ile aynı değerde.
Bu arada, eğer Asura Krallığı ve Büyülü
Kıta'nın paralarını Japon Yeni'ne çevirirsek çok daha düşük bir tablo ortaya
çıkardı.
En ucuz taş sikke bir yen değerinde.
= = = = = =========================
Altın Asura Sikkesi - 100,000 Yen ($1,000)
Gümüş Asura Sikkesi - 10,000 Yen ($100)
Büyük Bakır Sikke - 1,000 Yen ($10)
Bakır Asura Sikkesi - 100 Yen ($1)
Küçük Yeşil Sikke - 1,000 Yen ($10)
Demir Sikke - 100 Yen ($1)
Küçük Demir Sikke - 10 Yen (10 sent)
Taş Sikke - 1 Yen (1 sent)
= = = = = =========================
Bu rakamlar bir bakışta insana Asura
Krallığı'nın ne kadar güçlü bir konumda olduğunu veya Büyülü Kıta'da şartların
ne kadar sert olduğunu anlatabilir.
Tabi Büyülü Kıta'daki ürünlerin market
değerleri de kendine göre.
Bu yüzden şeytan ırkı aslında göründüğü
kadar fakir sayılmazlar.
'Çok teşekkür ederim.'
'Yine de Roxy hakkında uzun uzadıya
konuşalım isterdim.'
Rokari ve Robin aşağı yukarı aynı şeyleri
söylüyorlardı.
Sonuçta kızları için bir hayli endişelenmiş
olmalılar.
44 yaşında olabilir, ama bunu insan ırkına
göre çevirirsek sadece 20 yaşında sayılır.
Endişe etmeleri gayet yerinde.
'Eğer isterseniz belki bir gece daha
kalabiliriz.'
Böyle bir öneride bulundum ama Robin başını
salladı.
'Gerek yok.Artık güvende olduğunu
biliyorum.Değil mi?'
'Evet.O çocuk, cidden bu köyde yaşamaya
dayanamıyordu.'
Burada yaşamayı beceremiyordu he.
Herhalde bu telepati sorunundan olsa gerek.
Köyde en basitinden hiçbir konuşma
duyamıyorsunuz.
Herkes çok sessiz.
Sanırım telepati yoluyla konuşuyorlar.
Roxy bu telepatiyi kullanarak konuşmayı ve
duymayı beceremediğini söylemişti.
Eğer etrafındakilerle konuşamazsan ve
başkalarının sohbetlerini duyamazsan, bu gerçekten de evden kaçmayı istemenize
sebep olurdu.
'Anladım.O halde, bir gün tekrar görüşmek
üzere.'
'Ah, lütfen beni kayınpederin olmaktan azad
et.'
'A ha ha... ta.. tabi.'
Tek kelimeyle lafı gediğine oturttu.
Bir daha Roxy'i görür müyüm bilmiyorum ama
eninde sonunda bu parayı geri ödeyeceğim.
Kısım 2
Yürüyerek en yakın şehre varmamız
muhtemelen 3 gün alacak.
İlk gün Ruijerd'in bizim için ne kadar
önemli olduğunu fark ettim.
Dostumuz olmasından ötürü minnettarım.
Ruijerd uzun zamandır yalnız seyahat
ettiğinden tüm yolları biliyor ve dışarıda kamp yapma hazırlıkları tek
kelimeyle kusursuz.
Tabi alnındaki radarla etraftakilere karşı
tetikte olması da onun ayrı bir gücü.
Bu şahıs aşırı kullanışlı.
'Mümkünse bize de biraz öğretir misin?'
'Öğrenip de ne yapacaksınız?'
'Bir işe yarayacağız.'
Bununla birlikte önümüzdeki üç günde Eris
ve ben, Ruijerd'in öğretileriyle kamp kurmakta hünerlerimizi geliştirdik.
'İlk iş kamp ateşi.Lakin buralarda kamp
ateşi için ağaç bulamazsınız.'
Hmm.
Düşününce, Ruijerd'le ilk tanıştığımızda
bir kamp ateşi vardı.
'Peki o zaman nasıl yapacağız?'
'Yaratık avlayacaksınız.'
Büyülü kıta zaten her işi halletmek için
illa yaratıkları avlamanız gerekiyor.
'Tam da şimdi bir tanesi yakınımızda.Bir
dakika bekleyin.'
'Heyy, dur bi.'
Ruijerd'i omzundan kavrayıp durdurdum.
'Ne oldu?'
'Tek mi savaşmayı düşünüyorsun?'
'Ah.Avlanmak bir savaşçının
görevidir.Çocuklar burada beklesin.'
Anladım.
Demek Ruijerd şu an da dahil böyle devam
etmeyi düşünüyordu.
Eh, 500 yaşından büyük Ruijerd gibi biri
için çocuğu bırak, biz torundan bile daha küçük olurduk.
Üstelik Ruijerd'in gücü fazla abartılı.(OP)
Her şeyi ona bıraksak bile muhtemelen sorun
olmazdı.
Fakat, diyelim ki en akla gelmeyecek şey
oldu.
Bir sebepten dolayı Ruijerd'in hareket
yetisi engellenmiş olsa mesela.
Yahut onun ölmesi durumunda.
Gerçek bir savaş tecrübesi olmayan Eris ve
ben bir başımıza kalacağız.
Böyle bir şey ormanın derinliklerinde
olabilir.
Vahşi bir yaratığın önünde olabilirdi.
Böylesine bir zamana hazırlanmak için
şimdiden savaş tecrübesi kazanmaya başlamamız gerek.
Bu yüzden bize yaratıklarla savaşmamızı
öğretmesine ihtiyacımız var.
Yo, bu düşünce tarzı doğru değil.
Bizim ilişkimiz işbirliği.
Eşit olduğumuz bir ilişki.
Bize nasıl savaşacağımızı öğretmesini
istemyeceğiz, beraber savaşabileceğimiz bir metod üreteceğiz.
'Biz çocuk değiliz.'
'Hayır çocuksunuz.'
'Dinle beni Ruijerd.'
Sert bir tonla seslendim.
Galiba durumu biraz yanlış anlıyor.
İçinde bulunduğumuz durumu açıkça
belirtmezsek bir işe yaramayacak.
Kimse bir diğerinden üstün değil.
'Biz sana yardım edeceğiz sen de
bize.Amaçlarımız farklı olsa bile müttefik olarak denk savaşçılar gibi omuz
omuza savaşacağız.'
Ardından Ruijerd'in gözlerine baktım.
Olabildiğince katı bir yüz ifadesiyle.
On yirmi saniye kadar geçti.
Ruijerd çabucak bir sonuca vardı.
'Anladım.Sen bir savaşçısın.'
Sanki 'Öff, sizinle işim var' gibisinden
bir duyguyla dedi.
Yine de şimdilik muhafız ilişkisinden
çıkarak artık tehlikeli durumlarda görev alabileceğiz.
'Elbette Eris de savaşacak, değil mi?'
'Ta...Tabiki!'
Eris boş bir surat ifadesiyle bakınarak
başını salladı.
Aferin cici kız.
'Pekala Ruijerd-san.Lütfen bizi yaratığa
götür.'
Güçlüyü oynama zamanı geçti artık.
Sonuç olarak uzlaşmak istiyorsan, demek
istediğin üzerinde sıkı sıkıya duracaksın.
Kısım 3
Karşılaştığımız ilk düşman Taş Treant diye
bir yaratıktı.
Basitçe anlatmaya çalışırsak, Treant'lar
ağaç tipinde yaratıklar.
Büyü gücünü emen ağaçlar farklı tiplere
bürünerek insanlara saldırıyor.
İnsanlar tüm böyle yaratıkları Treant
grubunda topluyor.
Ağaç yaratıkları için bazı sınıflandırmalar
bilinmesine rağmen kabaca iki bölüme ayrılıyor.
İlki dünyanın her yerinde bulunduğu
saptanmış Küçük Treantlar.
Bu değişime uğrayan fidanlarda görülür,
ağaç gibi davranmaya devam edip insanlara saldırmaya başlarlar.
Zayıf ve yavaşlar, elinde baltası olan
eğtimsiz genç bir çocuk bile bunları yenebilir.
Bunun yanında Elder Treantlar var, büyü
gücünü ve Yüce ormandaki perili su kaynağından besileri emen ağaçların değişime
uğramasıyla oluşurlar.
Dudak uçuklatacak türde yoğun büyü gücü
içeren perili su kaynağı sayesinde su büyüsünü kullanma yetisi kazanıyorlar.
Büyük bir ağacın değişmesi durumunda Yaşlı
Treant.
Ölü bir ağacın değişmesi durumundaysa Zombi
Treantlar meydana geliyor.
Ve saire.
Bir sürü sınıflandırma var ama temel olarak
ağaç formunda olup etrafındekilere saldırıyorlar.
Eğer vücudunu yenip de tohumunu bırakırsan
kendiliğinden çoğalmaya devam ediyorlar.
Bu tutumları asla değişmiyor.
Ancak Taş Treantlar biraz istisnai bir
sınıf.
Her şeyden öte, taşları taklit ediyorlar.
Eminim, hadi canım nasıl bir ağaç taşı
taklit edebilir ki diyorsunuz.
Aslında çok acayip bir durum yok.
Taş Treantlar daha tohumken değişime
uğrayan yaratıklar.
Normalde kocaman tohumlarmış gibi görünüp
etraflarından biri geçerken ağaç formuna bürünüp aniden saldırıyorlar.
Hala tohum olmalarına rağmen,
ayçiçeğininkiler gibi kolayca ayırt edilemiyorlar.
Tıpkı bir kenarda duran taşlar gibi öylece
duruyorlar, sert ve yuvarlak uçları olan.
Bunlara benzeyen en yakın şey sanırım bir
patates olurdu.
'Sen savaşırken dikkat etmemizi istediğin
bir şey var mı?'
'Rudeus sen büyücüydün değil mi?'
'Evet.'
'O halde ateş büyüsü kullanma.'
'Bir işe yaramıyor mu?'
'Eğer onları yakarsan, ateş için
kullanamayız.'
'Ah şimdi anladım.'
'Su da kullanma.'
'Eğer ıslanırsa yakıt olarak kullanmamız
zorlaşır mı?'
'Aynen öyle.'
Anladım.
Ruijerd için bu yaratık kamp ateşimize
yakıttan başka bir şey ifade etmiyor.
'O halde sadece Eris ve ben bir
deneyelim.Eğer Eris tehlikeli bir duruma düşerse lütfen onu kurtar.'
'Benim savaşmamam için bir gerekçe var mı?'
'Şimdilik benim ve Eris'in nasıl
savaştığımızı bilmiyorsun.Sonrasında Ruijerd-san da yalnız savaşır ve biz bunu
bir örnek olarak kabul ederiz.'
'Anlaşıldı.'
Peki, bu sebepten ötürü.
Eris öncü birlik ve ben artçı birlik olmak
üzere savaşacağız.
Eris'in kılıç hünerlerine şu andan itibaren
daha bir dikkat etmem gerekecek.
Tatlı mı tatlı Eris'imi öncü birlik olarak
göndermek pek iyi hissettirmiyor bana.
Ama ortada bir muhafız olması da bir işe
yaramazdı.
Diğer insanlarla pek uyumlu hareket
edemediği için.
Ayrıca bundan bahsetmişken, Ruijerd'in
destek rolünde olmasına da gerek yok.
Bu yüzden Eris istediği gibi savaşabilir,
Ruijerd ve ben de destekçi gibi oluruz.
Böylesine bir formasyon muhtemelen en iyisi
olur.
'Peki Eris, uzak mesafeden bir hamle ile
saldıracağım, sonrasında yaratık zayıflamışken saldırıp onu
bitireceksin.Çoğunlukla yapacağım büyünün adını seslice söyleyeceğim, bunu
duyduğunda ona göre büyünün önüne geçmemeye dikkat et.'
'Anlaşıldı.'
Eris yeni aldığı kılıcını çıkardı ve nasıl
olduğuna bakmak için bir kere sıkıca salladı, ardından başını sallayıp
saldırıya hazır olduğunu onayladı.
Bayağı bir savaşçı ruhla.
Pekala, asam ve ben hazırız.
Ateş ve su büyüleri kullanamıyoruz.
Şekline bakarsak hava büyüsü de pek işe
yarayacak gibi durmuyor, o halde toprak büyüsü.
Toprak büyüsünde güçlüyüm.
Sonuçta tonlarca figür yaptım onu
kullanarak.
Fakat, bu bir yaratıkla ilk karşılaşmam
olacak.
İlk kez için tüm gücümüzü kullanalım
bakalım.
'Fuuu.'
Derin bir nefes.
Büyüye ellerime topluyorum.
Öncesinde on binlerce kez yaptığım bir operasyon.
Şimdiki halimle, bacaklarım kesilmiş olsa
bile yine de büyü yapabilirim.
'Pekala.'
Tasarım: Kayaç Mermi modeli.
Sertlik: Olabildiğince fazla.
Dönüşüm: Ucu düz bir diş çukuru gibi olacak
ve kenarlarında çentikler olacak.
Türü: Yüksek hızla dönen.
Boyut: Yumruktan biraz büyük olacak
şekilde.
Hız: Olabildiğince hızlı.
'Kayaç Mermi, Taş güllesi!'
Asanın ucundan gürültülü bir ses çıktı ve
kayaç mermi fırladı.
Kayaç mermi neredeyse yere paralel uçtu ve
olağanüstü bir hızla Taş Treant'a daha kamufle haldeyken etki etti.
'Bam!'
Kulaklarını kapatmana sebep olacak kadar
gürültülü bir sesle Taş Treant parçalara ayrıldı.
Eris merminin ateşlenmesiyle aynı anda
koşmaya başladı, ama çarpma anında bacaklarını durdurdu.
Ve sonra dik dik bana bakmaya başladı.
'Hani zayıflatmak falan diyorduk! Ne yani
bir ceseti mi kesmemi istiyorsun?!'
'Çok...çok üzgünüm, bu ilk defa oluyor o
yüzden nasıl kendimi zapt ederim bilmiyordum.'
'Öff!'
İlk savaşımız böylece biterken Eris öfkeden
kuduruyordu.
Ama bir saldırıyla öleceği aklımın ucundan
bile geçmezdi.
Normalde kayaç mermileri içi boş olarak
ayarlardım.
Önceki dünyamdan aldığım örnekten
beklendiği üzere, fikir bayağı kurnazcaydı.
Sonrasında Ruijerd'in bana baktığını
hissettim.
'Elindeki asa sihirli bir item mi?'
Asama bakıyormuş.
'Yo, normal bir asa.Sadece yapıldığı
malzemeler bir hayli pahalı gibi.'
'Ama hiç sihir çemberi veya söz söylemeden
yaptın?'
'Eğer sessiz sihirli sözleri kullanmazsam
mermilerde istediğim değişiklikleri yapamıyorum.'
'Anladım.'
Ruijerd suskunlaştı.
500 yıldan fazla yaşamasına rağmen, galiba
sessiz sihirli sözler onun için bile nadir bir şey.
'Peki bu senin en güçlü büyün müydü?'
'Yoo, aynı zamanda mermiyi etki anında
patlayacak özellikte de yapabiliyorum.'
'Görünüşe göre büyünü müttefiklerin
yakındayken kullanmasan daha iyi olacak.'
'Öyle duruyor.'
Bu büyümle bir şeyi vurduğum ilk anımdı,
ama tahrip gücü beklentilerimin bir hayli üstünde çıktı.
Hafiften sıyırsa bile muhtemelen hemen
ölmesine yeterli olacaktı.
Destek olmak için bir büyüm olsa çok güzel
olurdu, ama muhtemelen şu ana dek hep yalnız savaştığımdan bir şey aklıma
gelmiyor.
Acaba bu dünyadaki büyücüler nasıl yapıyor.
'Ruijerd-san, büyüyle savaşırken nasıl
hareket etmem size en iyi destek olur?'
'Bilmiyorum, daha önce hiç bir büyücü ile
beraber savaşmadım.'
Eh, Ruijerd uzun bir geçmişi olan Supard.
Muhtemelen diğer partileri taklit etmek
gibi bir derdi olmamıştır.
Sadece bundan sonrasında hareketlerimizi
nasıl koordine edeceğimizi düşünmem gerekecek.
Şimdilik biraz hakiki savaş tecrübesi
kazanalım bakalım.
'Sıkıntı verdiğim için üzgünüm ama bir kez
daha düşman bulur musun?'
'Ah, ondan önce yapmamız gereken bir şey
var.'
'Yapmamız gereken bir şey mi?'
Ölenler için dua falan mı edecek?
'Ateş için yakıt toplamak.Sonuç olarak burada
dağılmış olarak bir hayli mevcut.'
Hava büyüsünü kullanarak etrafa dağılmış
olan çıraları bir araya topladım.
Kısım 4
Onun ardından, hareket halindeyken güneş
batana dek 4 kez daha savaşa girdik.
Taş Treant, Koca Tosbağa, Zehirli Kurt ve
Çakal Sürüsü.
Ruijerd Yüce Tosbağa Kralı'nı bir hamleyle
halletti.
Kafasındaki tacın bulunduğu bölgeye yapılan
tek bir hamleyleydi.
Çok basit ve zeki bir dövüş stili.
Bu 500 yıldır yaratıklarla bir başına
savaşmış birinin hüneri.
Taş Treant'ı bir hamlede mahvettiğimde çok
mu iyiyim diye düşündüğümü anımsayınca biraz utanmaya başlıyorum.
Zehirli Kurt ağzından asit akan bir çeşit
kurt.
Sadece bir tane vardı, onu da Eris yerle
bir etti.
Saldırmak için keskin bir manevra yaparak
bir hamleyle kafasını uçurdu.
Ruijerd'inkiyle kıyaslarsak bayağı ham
kalıyor ama yine de tek hamlesine baktı.
Eris'in yüzü fışkıran kanla bulandı ve
ardından acı bir yüz ifadesi takındı.
Ben ağzından asit aktığını görünce kanı da
tehlikelidir diye düşünmüştüm ama görünüşe göre sorun yok.
Eğer ilk savaş tecrübemiz böyleyse biz
bayağı iyiyiz.
Bu arada, bir diğer Taş Treant yine benim
tarafımdan bir anda ölümle buluştu.
Büyü gücümü azaltmayı amaçlamıştım büyüyü
kullanırken ama kontrol etmek oldukça güç.
Yeterli hasarı vermeye kafi olacak ama
öldürmeyecek kadar kullanmak.
Eris'in gerçek savaş tecrübesi kazanmasını
istiyordum ama benim büyü gücüm çok güçlü olduğundan her şey çok hızlı son
buluyor.
Gücü iyice ayarlayabilene kadar büyülerimi
insanlara yöneltmesem iyi olacak gibi.
Tabi eğer illaki öldürmem gereken bir durum
olmadığı sürece, yoksa korku filmlerindeki gibi etrafa kan boşanmasını izlemek
istemem.
Şu anda.
Çakal sürüsüyle savaş içerisindeyiz.
Çakal sürüsü onar yirmişer bireylik gruplar
halinde bulunuyorlar.
Yani her zaman bir sürü halinde değiller.
Bazen bir başlarına dolandıkları da oluyor.
Ama sürü halinde savaşırken devamlı
sayıları da artmıyor.
Her birkaç ayda bir sürüden ayrılıp bireyce
çoğaldıktan sonra içlerinden biri yeni bir sürü kurup o sürünün lideri oluyor.
Böylece sayılarını artırıyorlar.
Ardı ardına onları bozguna uğratsan bile,
yenilgiyle beraber sürünün lideri değişiyor ve savaş devam ediyor.
Güç sayıda.
Sırf böylesine bir sürüyü bu kadar iyi
kontrol etmeleri bile onları oldukça güçlü yapıyor.
20 Çakal Sürüsü.
Öyle bir sayı ki normal bir maceracı karşı
karşıya gelse hayatını kaybetmesi işten bile değil.
Eris Ruijerd'den birçok şeyi öğrenmekle
beraber kılıcını sallamaya devam ediyor.
Görünüşe göre ondan öğrenmek Eris için
bayağı keyifli bir şey.
Bugün Eris'in ilk savaş tecrübesi olmasına
rağmen, galiba çok da umrunda değil.
Çakal Sürüsü'nü kendinden emin bir tavırla
bir bir biçmeye devam ediyor, sanki bu onun için sadece bir pratik dermiş gibi.
Canlı varlıkları kesmekte hiç tereddüt
etmiyor.
Eh, sonuçta öyle hanım hanımcık bir kız
olmadığını te ne zamandır biliyorum.
Öylece izlemeye devam ettim.
Eğer gerekirse yardımına koşmak için
hazırda duruyordum, ama ardında Ruijerd gibi bir destek varken bana gerek bile
yoktu.
Eğer o an bir şey yapsaydım düzeltmekten
ziyade daha fazla soruna sebep olacakmışım gibime geliyordu.
Derken sıkıldığımı hissettim.
Çok dışlanmışım gibi geldi.
Acilen iyi bir formasyon düşünmem lazım.
Ama Eris bayağı güçlü.
Doğal olarak, daha benim doğumgünü
partimden önce Sword-God'da ileri seviyeye ulaştı.
Son zamanlarda büyü kabiliyetim olmadan ona
rakip bile olamayacağımı hissetmeye başladım.
İleri seviye demişken, Paul'la neredeyse
aynı seviyede.
Tabi bunu dememe rağmen Paul Water-God ve
North-God stillerinde de ileri seviyede olduğu için daha güçlü.
Ayrıyeten bir de savaş tecrübesini
eklememiz gerekir.
Ghyslaine Eris için Paul'dan daha yetenekli
demişti.
Eminim eninde sonunda Paul'u alt edecektir.
Tabi onunla karşı karşıya gelirse.
'Rudeus! Buraya gel!'
Ruijerd bana seslendi.
Ben farkına varmadan Çakal Sürüsü
katledilmişti.
'Çakal sürüsünden elde ettiğimiz postları
satabiliriz.Bunlardan bir hayli sermaye elde ederiz.Bu kadarını bir arada
bulmamız şansımızın yaver gittiğine işaret.'
Ruijerd bıçağını çıkarırken bunları
söyledi.
Ona göre sayının fazla olması demek
ganimetlerin çoğalacağı manasına geliyordu.
'Şunu bir dakika tutsana.'
Ruijerd'e bunu dedikten sonra Eris'e
yanaştım.
'Hah...hah...'
Üçüncünün derisini yüzerken Eris'in nefes
alıp verişi bozulmaya başlamıştı.
Mücadele anı beş dakikadan uzun sürmemişti,
tabi Ruijerd destek rolündeydi neredeyse hepsini Eris yerle bir etmişti.
Yorulmasından doğal bir şey yok.
'Ey şefkatli Tanrıların anası, bu kulunun
yaralarını iyileştir ve sağlıklı bir bedene ulaşmasını lütfet.'
Şimdilik yaralarını iyileştirdim.
'Teşekkürler.'
'Her şey yolunda mı?'
'Hnnhh, çok kolaydı bir kere!'
Gururla gülerken sıçrayan kanla kaplı
yüzünü elbisesinin koluyla sildi.
Her şeye rağmen, ilk savaşına göre Eris
fazlasıyla sakindi.
Acaba bu onun doğasında mı var.
Sadece kanın kokusu bile beni kusmaya
itiyor.
'Çok kolaydı demek.Bugün senin ilk savaş
tecrübendi değil mi?'
'Bir farkı yok ki.Hepsi Ghyslaine'in
öğrettikleriyle aynı.'
Eğitimini gerçekmiş gibi yap.
Gerçek olan da eğitimden ibaretmiş gibi olur.Öyle
bir şey demek he.
Eris dürüst biri olduğu için, ister
eğitimde olsun ister gerçek durumda olsun görünüşe göre %100 gayret sarf
edebiliyor.
Eğitimdeki gibi yaptıktan sonra suratın
kanla bulansa bile bir şey fark etmiyor.
'Hadi canım.'
Acı bir tebessümle Ruijerd'in olduğu yöne
döndüm.
Aramızdaki konuşmayı dinliyor gibiydi.
'Eris'i dövüştürerek ne yapmayı
düşünüyorsun?'
'Her zaman yanında ben olmayacağım.Zamanı
geldiğinde kendisini koruyabilmeli.'
'Demek öyle.'
'Demişken Ruijerd-san, sence Eris nasıl?'
Deriyi öğrendiğim gibi yüzerken sordum.
Ruijerd başını salladı.
'Eğer gayret gösterip çalışırsa üst derece
bir savaşçı olabilir.'
'Öyle mi?! Yaşasın!'
Eris yerinde duramadan kıpır kıpır
zıplıyordu, kendinden geçmişçesine.
Sanırım tarihten bir kahraman tarafından
met edilmek benim de aşırı mutlu hissetmeme sebep olurdu.
Bu benim için de iyi tabi.
Eğer Ruijerd onun kabiliyetini yeterli
görürse.
Bugünden itibaren yeni formasyonlar
türetmek daha kolay hale gelir.
'Ruijerd-san, bugünden itibaren Eris'in öncü
birlik benimse artçı birlik olduğu bir formasyon kursak sence nasıl olur?'
'Ben ne yapacağım peki?'
'Ortadaki birlik olacaksın.İstediğin gibi
hareket edip, eksik gördüğün noktaları dolduracaksın.Ayrıca tehlikeli bir
durumda istediğin gibi emir verebilirsin.'
'Anlaşıldı.'
Ve böylece formasyonumuzu kararlaştırdık.
Birkaç gün içerisinde Eris ve ben yavaşça
savaş tecrübemizi artırdık.
Kısım 5
Ayrıca kamp kurma yeteneğimizi.
Akşam yemeğinde Yüce Tosbağa Kralı'ndan
elde ettiğimiz et vardı.
Yiyebileceğimizden çokça fazla olduğu için
Ruijerd'in talimatlarıyla yarısından fazlası kurutulmuş ete çevrildi.
Yüce Tosbağa Kralı'nın eti.
Dürüst olmak gerekirse, güzel falan
tatmıyor.
Tadı bildiğin çiğ et gibiydi ve aşırı sert.
Güya uzun süre pişmesi gereken bir şeymiş.
Gerçi Ruijerd kızartabileceğimiz en çabuk
şekilde pişirdi.
Kamp ateşinde kızarttı.
Kamp ateşi demişken, Taş Treantlar ölünce
yavaş yavaş kuruyorlar.
Bu sebeple elbiseleri kurutmak için ve de
kamp ateşi yapmak için birebirler.
Sanırım artık Ruijerd'in bunları neden kamp
ateşinden başka bir şey olarak görmediğini anlayabiliyorum artık.
'??'
Her neyse, etin tadı berbat.
Kimdi bu tosbağaların tadı güzel diyen.
Ruijerd sendin değil mi.
Böyle bir eti yemek çok zor, ancak
baharatlarla kokusunu alıp yumuşatacaksın ki belki o zaman.
Ah, şimdi nasıl bir biftek olsun isterdim.
Pilav ve biftek yemek istiyorum.
Önceki hayatımda bu cümlelerin geçtiği bir
manga okumuştum.
'Kurutulmuş et bir harika.Harika çünkü tadı
güzel.'
Bu sözler aslında tadı güzel olmayınca
kurutulmuş ette bir harikalık olmayacağı gerçeğini açığa vuruyor.
Eskileri düşününce, Asura'daki yemekler
cidden çok iyiydi.
Yemeklerin odağında genelde ekmek, et,
balık, sebzeler ve ardından 3 yıldızlı bir restorandan fırlamışçasına gelen
tatlılar.
Eğer benim gibi yokluğun içine doğmuş biri
böyleyse Eris muhtemelen tahammül etmekte çok güçlük yaşıyordur.
Ben böyle düşünürken birileri yemeğini
sorun yaşamadan iştahla yiyordu.
'Bu şaşılacak derecede iyiymiş.'
Yalan...
Hayır bu olamaz.
Sadece kaliteli yiyecek yemiş olan bir
çocuk böylesine berbat bir şeyi lezzetli bulamaz.
'Ne oldu?'
'Yo, bir şey yok, güzel mi?'
'Evet! Hep böyle bir şey denemek
istemişimdir.'
Galiba o kadar Ghyslaine'in hikayelerini
dinledikten sonra hep böyle kamp ateşinde bir şeyler kızartıp yemeyi arzulamış.
Cidden oldukça garip şeylere gıpta ediyor.
'Çiğken bile yiyebilirsin bunu.'
Ruijerd'in sözleriyle Eris'in gözleri
parıldamaya başlıyor.
'Lütfen yapma.'
Ümitsizce ağzına denemek için bir parça
atan Eris'i durdurmaya çalıştım.
Cidden, içinde parazit falan varsa ne
yapacaksın?
Kısım 6
Uyumaya gitmeden önce, Ruijerd Eris'e
kılıcını nasıl tamir edeceğini öğretti.
Çoğunuluğuna ben de kulak verdim.
Ruijerd'in mızrağının metalden yapılmamış
olmasına ve Eris'in kılıcınınsa paslanmayan özel bir metalden yapılmış olmasına
rağmen.
Yine de tamir konusu önemli gibi.
Eğer üzerindeki kanı öylece bırakırsan
etraftaki yaratıkları çekmekle kalmayıp, kesme kabiliyetini de düşürüyormuş.
Dahası, eğer bir savaşçıysan kendi
silahının bakımını kendin yapabilmen gerekiyormuş.
Ruijerd'in dediklerine göre böyle.
'Aklıma gelmişken, peki bu mızrak neyden
yapılma?'
Birden esince soruverdim.
Supard ırkının 3 dişli mızrakları.
Saf beyaz bir mızrak.
Süsleme kısımları yoktu, keskin ucuyla sapı
tek bir parça gibiydi.
'Bu benim.'
'Ney?'
'Supardlar mızraklarını kendi ruhlarından
yaparlar.'
Biraz felsefi bir cevap oldu sanki.
Anladım anladım, şimdi anladım.
Demek öyle ha, yaşam bir diğer tabirle
senin ruhun.
Mızrak senin ruhun, yani yaşamın.
Yaşam bir diğer deyişle kalptir.
Kalpse sevgiyi temsil eder.
Sanırım bu mızrağın Ruijerd'in sevgisiyle
dolu olduğu manasına geliyor.
'Supard ırkı bu mızrağa doğdukları andan
sahiptirler.'
Tam saçmalamamın ortasındayken Ruijerd bana
anlatmaya başladı.
Anlaşılan o ki, Supard ırkı 3 dişi olan bir
kuyrukla doğuyormuş.
Sonrasında onlar büyüdükçe o da onlarla
büyüyormuş, yürümeye başladıkları yaşta sertleşip vücuttan ayrılıyorlarmış.
Vücutlarından ayrılmasından sonra bile
kendileriyle bir bütünmüş gibi kullanıyorlarmış, ve kullandıkça mızrakları daha
keskin hale geliyormuş.
Asla kırılmayan, önüne gelen her şeyi ezen,
sayılar umrunda olmadan her şeyi delip geçen, en güçlü mızrak.
Veya iddialara göre öyle olması gereken,
baz aldığımız bireye göre değişir.
'Bu yüzden, ölene dek asla mızraklarımızdan
vazgeçmeyiz.'
Bu 400 sene önceki hatasını hatırlayan bir
adamın yüzüydü.
Büyük ihtimalle onun mızrağı diğer Supard
ırkınınkilerden daha sert ve daha keskindir.
Ne kadar güven telkin eden biri.
Ama böyle düşünmek iyi değil haberin olsun.
İnatçı olmak, diğerlerini kabullenmekte
zorlanmak.
Eğer başkalarını kabullenemezsen, bu
onların da seni kabullenemeyeceği anlamına gelir.
Böyle bir düşünce tarzı tehlikeli.