19.06.2020
Güvenin Sebebi
Çevirmen: NatsuJun
Kısım
1
Migurd mezrasını iki kelimeyle anlat
deseniz 'aşırı fakirlik' olurdu.
10 garip ev var.Görüntülerini tasvir etmek
biraz zor.
Sanki toprak üst üste atılıp da üzeri
kaplumbağa kabuklarıyla kaplanmış gibi.
Asura Krallığı'nın mimarisi buraya kıyasla
kat be kat üstün.
Yine de, Asura Krallığı'nın mimarları
buraya gelse bile, binalar için gerekli odunu toplayamaz ve sonuç olarak bu
yeri umutsuz vaka diye anıp vazgeçerlerdi.
Dışarıdaki düzenlice ekilmiş tarlada bile
sadece kuru ekinler var.
Acaba bitkilerin bu kadar solgun durması
normal bir şey mi, merak ediyorum.
Roxy'nin sözlüğünde buranın tarımına
yönelik herhangi bir bilgi yoktu.Sadece bir bölümünde 'Sebzeler acı ve doğru
düzgün tadı bile yok.' dediği kısım vardı.
Ayrıca tarlanın bir tarafında ekilmiş,
dişleri olan ve pakkun çiçeklerine benzeyen garip çiçekler vardı.
ꕥ Süper Mario'da borulardan çıkan çiçeklermiş bu pakkun çiçekleri.
Bu şeyin bitki mi hayvan mı olduğu
konusunda emin değilim, biçimsiz dişlerinden gıcırtı sesleri geliyordu.Eminim
tarlaya zarar vermesi muhtemel yaratıklara önlem olarak kullanılıyorlardır.
Mezranın sonunda ateşin etrafında toplanıp
bir şeyler kızartan birkaç orta okulluya benzeyen kız vardı.
Okulluların okul dışında toplaşmasını
andırıyordu.
Kızlar yemeği hazırlıyor ve yapmayı
bitirince orada bulunan herkese dağıtıyorlardı.
Burada neredeyse hiç erkek yok, sadece
ortalıkta oynayan ufak çocuklar var.
Onun dışında sadece bekçi Robin ve şef var.
Eğer yanılmıyorsam böyle olmalı: erkekler
çıkıp avlanıyor ve kadınlar evde kalıp etrafı kolaçan ediyorlar.
Bu topluluğun konumu böyle bir şey olmalı.
Demek şu an erkekler dışarıda avlanıyorlar.
'Etrafta avlanabilecek bir şey var mı?'
'Sihirli yaratıklar.'
Cevap sorumu yanıtlamış olmasına rağmen,
sanki biraz eksik gibi geldi.
Tıpkı balıkçıya ne yakaladığını sorunca
deniz ürünü diye yanıt almak gibi.
Eh, sormaya devam edeyim.
'Hmm, bu çatıları örten şeyler de sihirli
yaratıklardan mı?'
'Onlar Yüce Tosbağa Kralı'ndan(Koca
Tosbağa).Kabuğu oldukça sert ve eti de lezizdir.Ayrıca kas tellerinden yay
kirişi bile yapabiliyorsun.'
Eti lezzetli miymiş?
Ama nedense tosbağanın boyutunu hayal
edemedim.Mezradaki en büyük evin çatısı yaklaşık 20 metre genişliğinde bir
kabuk tarafından örtülmüş.
Ben bunu düşünmekle kendimi meşgul ederken
Ruijerd ve Rocks bahsi geçen eve giriyorlar.
En büyük ev = şefin evi, galiba bu dünyada
da benzer kurallar var.
'İzninizle giriyoruz.'
'Davetiniz için teşekkürler...'
Herhalükarda Eris ve ben eve girerken
selamlamamızı yapıyoruz.
Evin içi dışardan göründüğünden daha
geniş.Yerde bir dizi kürklü post var ve renkli aksesuarlar duvarları süslüyor.
Evin ortasında ocaklığa benzer bir şey
bulunuyor ve hafiften yakılmış bir şekilde odayı aydınlatıyor.
Odalar bölünmemiş, burada bulunan kişi
kısacası kürklü postu üstüne çekip yatıyor.
Evin diğer ucuna bir kılıçla yay konmuş, bu
da demek oluyor ki burası gerçekten avcı bir kabile.
Az önce şefi izleyen iki kız eve
girmediler.Niye o zaman girişe kadar şefi takip ettiler ki?
Aman neyse.
'Peki, anlatın bakalım.'
Rocks ocaklığın yanına lap diye düşerek
otururken diyor.
Ruijerd hemen önüne bağdaş kurup oturuyor.
Nereye oturacağını bilemez halde avare
dikilen Eris'e bakıyorum.
'Bu evde bile yere mi oturacağız?'
'Kılıç eğitimlerinde sorunsuz bir şekilde
yere oturmuyor muydun?'
'Haklısın.'
Eris yere oturup oturmama konusunda sorunu
olmayan birisi.
Ama sanırım ahlak bilgisi derslerinden
gelen bir boşlukla kafası karışmış olsa gerek.
Başkalarının yanında ahlak kurallarına
uyuyor, fakat şu anki durum ona öğretilenlerden farklı olduğu için ne
yapacağını bilemiyor.
Umarım burada gördüğümüz kötü örnekler eve
gidince onu etkilemez.
Kısım
2
Gelecek hedeflerimi anlatmadan önce adımı,
yaşımı, mesleğimi ve evimizin nerede olduğunu tek tek söyledim.
Ayrıca Eris'le ilişkimizi, Eris'in sosyal statüsünü
ve nasıl gizemli bir şekilde Büyülü kıtaya düştüğümüzü de şefe anlattım.
Human-God'ı içeren herhangi bir şey
söylemedim.Bu tanrının şeytan ırkında nasıl bir konuma sahip olduğu hakkında en
ufak bir fikrim yok, bizden şüphelenilmesine sebep olabilir.
'...Ve başımıza gelenler tam olarak böyle.'
'Hm...'
Rocks elini çenesine götürüp söylediklerimi
dinlerken düşünüyor.
İfadesi tıpkı zor bir soru karşısında canı
sıkılmış orta okulluya benziyor.
'....Anladım.'
Rocks'un bir sonuca varmasını beklerken
Eris çoktan uykuya dalmıştı.
Hala enerjik görünmesine rağmen, gerçekten
de seyehate alışkın olmadığından bir hayli enerji sarf etti.
Dün gece de aynıydı, Ruijerd'le
tanıştığımızdan beri uyumamıştı.
Düşündüğüm gibi, artık sınıra dayanmıştı.
'Ben konuşmayı düzgünce dinlerim, istersen
uyuyabilirsin.'
'...Ne demek uyuyabilirsin, burada nasıl
uyunuyor ki?'
'Muhtemelen kürklü postlara sarılıp
yatıyorsun.'
'Ama yastık yok...'
'İstersen dizlerimi kullanabilirsin.'
Tıpkı Anpanman gibi pa-pa sesi çıkararak
bacaklarıma vurdum.
'N-ne demek dizlerini...?'
'Yani dizlerimi yastık niyetine
kullanabilirsin demek.'
'...Öyle mi? Sağol.'
Eğer her zamanki Eris olsa, eminim şunu
bunu bahane edip bir ton laf söylerdi.
Ama görünen o ki uyku statüsü MAX'ı
gösteriyor, duraksamadan başını kucağıma yaslıyor.
Gergin bir ifadeyle ellerini sıkıca
birleştirip gözlerini kapıyor.Kütük gibi uyuması birkaç saniyeden fazla
sürmüyor.
Düşündüğüm gibi, bayağı yorulmuş.Usulca
Eris'in kızıl saçlarını okşuyorum ve sanki kaşınıyormuş gibi hafiften vücudunu
büküyor.
Fuhaha.
Birden birinin bana baktığını fark
ediyorum.
'...Ne oldu?'
Rocks'un sırıtan gözleri içime işliyor ve
utanmama sebep oluyor.
'Aranız bayağı iyi.'
'Doğru.'
Ama ona dokunma konusunda ambargo yedim.
Ojou-sama'mızın yüksek erdem anlayışına
borçluyuz bunu.
Bu yüzden isteklerine saygı göstereceğim.
'Peki nasıl dönmeyi düşünüyorsunuz?'
'Para kazanıp yolumuza devam ederek
döneceğiz.'
'Siz iki çocuk para mı kazanacaksınız?'
'Yo, sadece ben bir başıma kazanacağım.'
Yani Eris gibi dünyanın nasıl döndüğünden
anlamayan birine para kazan diyemem değil mi?
Gerçi dünyanın işleyişi deyince ben de onun
kadar cahilim diyebilirim.
'Sadece bu ikisi değil, ben de eşlik
edeceğim.'
Ruijerd konuşmamızı kesiyor.
Gerçekten çok güven aşılayan bir dost.
Cidden ona güvenmek istememe rağmen,
Human-God olayından ötürü burada birbirimize veda edip gelecek sıkıntılardan
kurtulmak en iyisi olur.
Ama nasıl onu reddedeceğim?
'Ruijerd, neden onlarla gitmek istiyorsun?'
Rocks sıkıntılı bir ifadeyle bunu
onaylamadığını gösteriyor.
Ruijerd gücenmiş gibi görünüyor.
'Bir sebebi yok.Sadece onları koruyup
evlerine kadar güvenlice gitmelerini sağlayacağım.'
Galiba sohbet hoş bir yönde ilerlemiyor.
Rocks iç çekiyor.
'Bir şehre gidecekseniz öyle mi?'
'Hmm...'
Hmm derken?
Şehre girmeyecek misin?
'Çocukları bir şehrin yakınına götürsen ne
olacak? 100 sene önce askerler tarafından kovalanmadın mı, hatta sırf seni
zaptetmek için bir parti oluşturulmadı mı?'
100 sene önce?
'Şey...Fakat...Eğer şehrin dışında
beklersem.'
'O zaman şehirde olanlardan sorumlu
olmayacak mısın?'
Rocks şaşkın bir ifadeyle Ruijerd'e
bakıyor.
Ruijerd dişlerini sıkıca gıcırdatıyor.
Supard ırkı herkes tarafından nefret
ediliyor.Bu gerçek Büyülü kıtada bile değişmiyor.Ama zaptetmek için bir parti
oluşturulması sanki çok ileri gitmek olmuş.Ona sihirli yaratık gibi mi muamele
yapıyorlar?
'Eğer şehirde bir şey olursa...'
'Ne yapacaksın eğer şehirde bir şey
olursa?'
'Şehirdeki herkesi öldürmem gerekse bile bu
ikisini kurtaracağım.'
Gözleri gayet ciddi.
Korkunç.
Bu cidden çok korkunç.
Bu adam her şeyi yapar ve bu konuda
kararlı.
'Konu çocuklara gelince hiç ayrım
yapmıyorsun...Gerçi bahsi geçmişken, köye kabul edilme sebebin de köyün
çocuklarını sihirli yaratıklardan kurtarmış olmandı.'
'Evet.'
'Te 5 sene oldu, zaman hızla akıp geçiyor.'
Şef abartılı bir şekilde iç çekiyor.
Şefin bu şekilde müttefiğimiz haline
gelmesinden ötürü biraz kötü hissetsem de, şu an içinde bulunduğu davranış çok
sinir bozucu.
Sanki saçma bir hata yapmış bir erişkini
alaya alan orta okullu biri gibi.
'Ama Ruijerd.Eğer böyle bir şey yaparsan,
hedefine ulaşabilecek misin ki?'
'Mu...'
Ruijerd kaşlarını çatıyor.
Hedef.
Demek bu herifin aklında bir çeşit hedef
varmış.
'Hedef ne?'
Konuşmalarını bölüyorum.
'Basit bir hedef.Supard ırkının sahip
olduğu kötü şöhreti temizlemek, sadece bu.'
Şu an cidden başarılması imkansız bir hedef
demek istiyorum.
Irkçı ayrım sorunu sadece bir kişinin
çabalarıyla çözülebilecek cinsten değil.
Zorbalık gören bir kurbanın sorunu bile bir
kişi tarafından çözülemezken.
Hele bu ayrımcılığın tüm dünyada kök
salması durumunda hiç mümkün değil.
Ruijerd'le tanışan Eris, Broly'le tanışan
Vegeta'ya benziyor.
ꕥ Dragon Ball'a gönderme yapılıyor.
Daha çocukluğundan beri onu kötü biri
olarak biliyordu, nasıl olsun da birden iyi biri olduğunu düşünsün?
'Ama sizin ırkınız savaş sırasında hem
düşmanlara hem de müttefiklere saldırı düzenlememiş miydi?'
'Bu!'
'Ne çeşit kötü şöhret olursa olsun, Supard
ırkının korkunç olduğu bir gerçek...'
'Hayır! Bu doğru değil!'
Ruijerd beni yakamdan kavrıyor.
Bana muazzam dehşet verici bir şekilde
bakıyor.
Olamaz, titremeye başladım.
Awawawa...
'Hepsi Laplace'ın oyunuydu! Supard ırkı
öyle kötü bir ırk değil!'
Ne, ne, ney?
Lütfen yapma, korkutuyorsun beni.
Titrememe bir son veremiyorum.
Eh, az önce bir oyun mu dedi? Bu bir
dalavere miymiş yani?
Laplace dediğin 400 sene önceki kişi değil
mi?
'Laplace için ne dedin?'
'O şerefsiz sadakatimize ihanet etti!'
Yakalarımdan tutan kuvvet
zayıflıyor.Ruijerd'in bileğine bir iki kere dokunuyorum ve beni salıyor.
Ama elleri hala titriyor.
'O şerefsiz...O şerefsiz...!'
Ruijerd dişlerini gıcırdatarak söylüyor.
'Olanları detaylı bir şekilde anlatabilir
misin?'
'Uzun bir hikaye.'
'Fark etmez.'
Ruijerd tarihte neler olduğunu anlatmaya
başlıyor.
Laplace.
İnsan ırkından otoriteyi geri kazanıp
şeytan ırkını birleştiren bir kahramanmış bir zamanlar.
Supard ırkı te en başından Laplace'ın
destekçileriymişler.
Supard savaşçı grubu.Yüksek çevikliğe ve
görünmez düşmanları algılayabilen şeytani bir yeteneğe sahipler.
Bu muazzam savaş gücü taşıyan grup
Laplace'ın elit birimi haline gelmiş.
Uzmanlık alanları sürpriz saldırılar ve
gece akınlarıymış.
Alınlarındaki göz radar gibi etrafta olan
her şeyi görebiliyor.Başkaları tarafından asla tuzağa düşürülemezler ve sürpriz
saldırılarla gece akınlarında muhakkak başarışı olurlarmış.
Kısacası tam bir elit kuvvetmişler.
Supard ırkının adı eskiden hem korku hem de
saygıyla anılırmış.
Laplace savaşının orta safhalarında, tam
ana kıtayı ele geçirmeye başlamışken, Laplace yanında mızraklar getirip bu savaşçı
grubunu ziyaret etmiş.
İblis'in mızrakları.
Ruijerd mızrakların asıl isimlerini
söylemedi, sadece İblis'in mızrakları dedi.
Laplace savaşçı grubuna bu mızrakları
bahşetmiş.Mızraklar tıpkı Supard'ların tridentlerine benziyormuş, fakat sapları
uğursuz bir siyahla boyalıymış ve bir bakışta büyülü bir mızrak olduğu
anlaşılabiliyormuş.
Elbette mızrakları kabul etmek istemeyen
pek çok kişi çıkmış, çünkü mızrak Supard ırkının ruhunu temsil ediyormiş.Kendi
mızraklarını bir türlü bir kenara atamıyorlarmış.
Ama bu mızraklar Laplace'ın bir lord olarak
hazırladığı şeylermiş.
Sonuç olarak Ruijerd lider olarak gruptaki
herkese bağlılıklarının simgesi olarak mızrakları kullanmaya zorlamış.
'Hmm? Lider mi?'
'Evet, ben Supard ırkının savaşçı grubunun
lideriydim o zamanlar.'
'...Şimdi kaç yaşındasın?'
'500 ü geçtikten sonra saymayı bıraktım.'
'Ah, öyle mi...'
Roxy Supard ırkının uzun yaşamasına ait bir
şey yazmış mıydı?
Her neyse.
Supard savaşçı grubu mızraklarını bir
kenara atıp savaşa İblis'in mızraklarıyla devam etmişler.
İblis'in mızrakları muazzam bir güç
taşıyormuş, kullanıcının vücudunu defalarca kez güçlendirip insan ırkının
büyülerini boşa çıkarıyormuş ve hatta algılarını güçlendiriyormuş.
Dudak uçuklatacak derecede bir kudrete
hasıl olmuşlar.
Çok geçmeden kullananların görüntüsü
gitgide şeytanileşmeye başlamış.İblis'in mızrakları ne kadar kan emerse,
ruhları o kadar karanlıkta boğuluyormuş.
Kimse bir sorun olduğundan şüphelenmemiş,
çünkü herkesin ruhu aynı hızda çürümekteymiş.
Ve sonunda trajedi vuku bulmuş.
Savaşçı grubu ayrım gözetmeksizin,
dost-düşman herkese saldırmaya başlamış.
Herhangi bir yaştan kız veya erkek, hatta
çocuk fark etmiyormuş.Hiç merhamet göstermemişler.Ayırt edilmeksizin hepsi
saldırıya maruz kalmış.
Ruijerd hala o anları dün gibi hatırladığını
söylüyor.
Çok geçmeden şeytan ırkı [Supard ırkı
şeytan ırklarına ihanet etti] ve insan ırkı da [Supard ırkı kalpsiz
iblislerdir] demeye başlamış.
O zamanlar Ruijerd ve ekibi haberleri mest
olarak dinlemiş ve bunu bir onur olarak görmüşler.
Her yerde düşmanın bulunduğu savaş alanının
ortasında, İblis'in mızraklarını taşıyan Supard ırkı eşi benzeri olmayacak
derecede güçlüymüş.Supard savaşçılarını yenebilecek kapasitede kimse yokmuş ve
her biri binlerce savaşçıyla denkmiş.
Bir süre sonra dünyada en çok korkulan ordu
haline gelmişler.
Lakin bitmek tükenmek bilmeyen savaş
döneminde yorulmayan ordu diye bir şey yoktur tabiki.
Gece gündüz hem insan ırkı hem de şeytan
ırkıyla savaşıyor olma durumlarından ötürü savaşçı grubundaki kişi sayısı
azalmaya başlamış.
Hiçbir zaman şüphe etmemişler.Savaşta ölmek
onlar için ulaşılabilecek en yüce mevkiymiş ve bunun sarhoşluğunda mücadele
etmeye devam etmişler.
Duydukları haberler arasında Supard ırkının
köyü saldırıya uğramış diye bir söylenti varmış.
Bu Ruijerd'in memleketiymiş.
Supard ırkını çekmek için kurulmuş bariz
bir tuzak olmasına rağmen, artık bunu görebilecek kadar ufukları açık değilmiş.
Uzun zamandır köylerine dönmeyen Supard
savaşçı grubu, bir saldırı düzenlemiş......
Düşünmüşler ki, sonuçta orada insan varsa,
herkesi öldürmeleri gerekiyormuş.
Ruijerd ebeveynlerini öldürmüş, kendi
karısını ve kız kardeşlerini.
Son olaraksa kendi oğlunu öldürene kadar
mızrağıyla saplamış.
Oğlu hala bir çocuk olmasına rağmen, bir
Supard savaşçısı olabilmek için devamlı çalışıyormuş.Ruijerd için bir ölüm
kalım savaşı olarak sonuçlanmasa bile, oğlu son anlarında İblis'in mızrağını
kırmayı başarmış.
İşte o an mesut rüyalar son bulmuş ve aynı
zamanda kabuslar başlamış.
O anda ağzında hala bir şey çatırdama
sesleri çıkarıyormuş, Ruijerd bunun farkına varıp tükürdüğünde oğlunun parmağı
çıkmış.
Hemen intihar etmeyi düşünmüş, ama birden
vazgeçmiş.
Ölmeden önce yapması gereken bir şey
varmış.
Mesela, hala bu dünyada yaşamakta olan
düşmanlarını lime lime etmesi gerekiyormuş.
O anda Supard ırkının etrafını
cezalandırmak için gelen bir birlik sarmış.
Savaşçı grubundan 10 kişi kalmış.
İblis'in mızraklarını aldıkları gün 200
kişilermiş, fakat şimdi sadece bu cesur savaşçılardan 10 tanesi hayattaymış.
Kimi gözlerinden birini kaybetmiş, kimisi
ellerinden birini kaybetmiş, bazısıysa alnındaki sihirli taşı kaybetmiş.
İşte bunlar bu böylesine harap bitap duruma
gelene kadar savaşan savaşçılarmış.
Vücutları tamamen yara bere içinde olmasına
rağmen, yine de yaklaşık bin kişilik olan cezalandırıcı birliğe kavga istermiş
gibi bakıyorlarmış.
Ruijerd boşu boşuna öleceklerini anlamış.
Yaptığı ilk şey yoldaşlarının İblis'in
mızraklarını kırmak olmuş.
Bir bir hepsi kendine gelmeye başlamış ve
kendilerini sarhoş bir hal içerisinde bulmuşlar.
Kimileri kendi ailelerine saldırdıkları
için kederli bir biçimde inlemiş kimileriniyse acı dolu bir ağlama tutmuş.
Lakin içlerinden hiçbiri o tatlı rüyaya
devam etmek istediğini söylememiş.
İçlerinden hiçbiri o kadar zayıf iradeli
değilmiş.
Hepsi Laplace'tan intikam almaya and içmiş
ve hiçbiri hatasından ötürü Ruijerd'i suçlamamış.
Artık iblis değillermiş, ama gururlu
savaşçılar da değillermiş.
Artık sadece intikam için yanıp tutuşan
lekelenmiş hayaletlerden ibaretlermiş.
Ruijerd diğer 10 kişiye ne olduğunu
bilmiyor.Muhtemelen ölü olduklarını söyledi.
Supard ırkı İblis'in mızraklarını
bıraktıktan sonra, sadece normal savaşçılardan biraz daha güçlü savaşçılardı
sonuçta.
Kendilerine ait tridenleri bile
taşımıyorlardı artık.Başkalarına ait mızraklarla dövüşerek hayatta kalmaları
muhtemelen imkansız.
Ama Ruijerd zar zor hayatını kurtarmayı
başarmış.Sonrasında yaşam ile ölüm arasında 3 gün ve gece boyunca yürümüş.
Ruijerd'in şu an taşıdığı mızrak oğluna
ait.
Oğlu İblis'in mızrağını kırdı ve kendi
ruhunu Ruijerd'i korumaya adadı.
O olaydan sonra Ruijerd, birkaç yıllık
saklanmanın ardından sonunda intikamını almış.
Laplace ile üç kahramanın savaşını bölerek
sonunda intikamını elde etmiş.
Ama Laplace mağlup edilse bile, yapılmış
olanları değiştirmenin bir yolu yokmuş.
Supard ırkı zulme uğramış, Ruijerd ve
savaşçılarının yok ettiği köylerinden sonra hepsi uğradıkları zulüm sebebiyle
farklı yerlere dağılmışlar.
Diğerlerinin kaçmasına olanak sağlamak için
Ruijerd şeytan ıkrının bireylerini öldürmeye devam etmiş.
Şu an Ruijerd Supard ırkı tamamen yok mu
edildi, yoksa yeni bir köy inşa edip yaşamlarını sürdürdüler mi bilmiyor.
Dediğine göre son 300 yıl boyunca Büyülü
kıtada başka bir Supard ırkı görmemiş.
Supard ırkının karşı karşıya kaldığı zulüm
çok şiddetliymiş.
Ruijerd'in verdiği karşılıksa öfkeli
alevler gibi.
Olanların tek suçlusu Laplace.
'Ama Supard ırkının kötü şöhretinin diğer
sebebi benim.Tek canlı kalan ben olsam bile, bunu temizlemek istiyorum.'
Ve Ruijerd böylelikle hikayesini
sonlandırıyor.
Kısım
3
Anlatış tarzı yetersizdi ve sanki söylediği
kelimelerde hiç duygularını yansıtmamıştı.
Onun dışında Ruijerd'in pişmanlığı, öfkesi,
üzgünlüğü ve diğer duyguları bize ulaştı.
Eğer tüm bunlar uydurmaysa veya konuşma
tonu falan rol icabı ise, Ruijerd'e farklı yönlerden saygı duyabilirim.
'Bu gerçekten çok acıklı bir hikaye.'
Basitçe söylemek gerekirse, Supard ırkına
kötü ırk demek büyük bir yanlış.
Laplace'ın Supard ırkına neden İblis'in
mızraklarını verdiği belirsiz.
Savaşın sonucuna bakarak, Supard ırkı günah
keçisi olarak kullanılmak istenmiş olabilir.
Eğer bu gerçekten doğruysa, Laplace tüm
varlıklar arasında en aşağı olanıdır.Sadık Supard bireyleri için en azından
böyle denebilir.Onlara kurban birlikler olarak davransan bile, böylesine bir
metod kullanıp onları aşağıladıktan sonra terk etmene gerek yoktu.
'Anladım.Elimden geldiğince yardımcı
olacağım.'
Kalbimde bir yerden, diğer ben konuşuyor.
(Ona yardım edecek zamanı nereden
bulacaksın?)
(Kendi meselelerin için elinden geleni
yapmamıştın değil mi?)
(Bu yolculuk düşündüğünden daha zor
olacak.)
Ama konuşmamı sürdürdüm.
'Aklımda iyi bir fikir olmamasına rağmen,
insan ırkından bir çocuk olarak yardımcı olabilirim ve belki olumlu
değişiklikler olabilir.'
Bu benim sadece iyiliğimden ve sempatimden
söylediğim bir şey değil, ayrıca aklımda bir plan var.Eğer söylenenler
doğruysa, bu Ruijerd aşırı güçlü biri olmalı, bir kahramanla eş güçte biri.
Böylesine güçlü biri tarafından
korunacağız.En azından sihirli yaratıklar tarafından saldırıya uğrayıp
öldürüleceğimiz bir durum gerçekleşmeyecek.
Eğer Ruijerd bize eşlik ederse, şehrin
dışındaki yolculuklarımızda kafamız rahat olur, ama aksine şehrin içindeyken
büyük risk altında oluruz.
Tabi eğer riskten kurtulursak, muhakkak
bizim en güçlü savaş gücümüz olacaktır.
Ne olursa olsun, geceleri sürpriz ataklara
veya gece akınlarına asla pabuç bırakmamasıyla övünen bir savaşçı.
Soyguncular ve haydutlar tarafından hedef
konumuna gelme olasılığımız da azalmış olacak.
Bunun dışında, Hitogami meselesine gelince,
herhangi bir kanıt yok.Sadece yalan söylemesini beceremeyen Ruijerd'in
güvenilir olduğuna inanıyorum.
'Sana söz veriyorum ve yardım etmek için
elimden geleni yapacağım.'
'A,aahh.'
Ruijerd şaşkın bir ifade gösteriyor, ama bu
belki gözlerimdeki şüphenin kaybolmasından olabilir.
Fark etmez cidden, Ruijerd'e güvenmeye
karar verdim.
Güvenim çok kolay kazanılıyor nedense.
Eski ben olsa bu gözyaşı dolu hikayeyi
dinlerken burnundan gülerdi, ama ben ona hemen inandım.
Kalbimde bir ses yankılanıyor.
(Kandırılsam bile fark etmez, değil mi?)
'Ama, Supard ırkı gerçekten...'
'Önemli değil, Rocks-san.Bir yolunu
buluruz.'
Ruijerd şehrin dışında bizi koruyacak ve
şehrin içinde biz Ruijerd'i korumanın bir yolunu bulacağız.
Karşılıklı özveri durumu.
'Ruijerd-san.Bugünden itibaren beraber
elimizden geleni yapalım.'