19.06.2020
Supard Irkı
Çevirmen: NatsuJun
Kısım
1
Uyandığımda çoktan akşam olmuştu.
Görüş alanıma giren yıldızlarla süslenmiş
bir gökyüzüydü.
Ağaç dallarının yanması ve çıtırdaması
vardı.
Alevlerin gölgeleri o yandan bu yana dans
eder gibi savruluyordu.
Görünüşe göre açık havada, bir ateşin yanında
uyuyordum.
Tabi ateş yakmakla ilgili bir şey
hatırlamıyorum, ayrıca kamp kurduğumuzu da hatırlamıyorum.
En son hatırladığım şey...Ah.
Gökyüzündeki bulutların birden değişip her
yeri beyaz ışınların kaplamasıydı.
Ve sonra, o rüya var bir de.
Kahretsin.
Can sıkıcı bir rüya gördüm.
'Heh.....!'
Gözlerimi panik içerisinde vücudum alt
kısmına yönlendiriyorum.
Bu hiçbir şey yapmayı beceremeyen yavaş ve
tombik vücut değildi.Genç ve güçlü Rudeus eski halindeydi.
Bunu doğrulamam üzerine rüyadan
hatırladıklarım yavaşça kaybolmaya başlıyor.
Derin bir oh çekiyorum.
'Tch.'
Bu kahrolası Human-God cidden beni çok
rahatsız ediyor.
Ama her şey yolunda.Galiba hala bu dünyada
ve diri bir haldeyim.
Daha yapamadığım bir sürü şey var...En
azından Büyücü olduğum kanıtlarını yok etmek istiyorum.
ꕥ Japon otakularda şöyle bir inanç varmış; eğer 30 yaşına kadar bakir kalırsan büyücü oluyormuşsun.Bu zaten 34 yaşında otaku olarak başarmıştı burada bakir ölmek istemediğine gönderme yapıyor.
Ayağa kalkmayı deniyorum.
Belim cidden çok ağrıyor.Acaba yere iniş
yaptığımızdan beri yatıyor olmamdan dolayı mı böyle?
Gecenin berrak görüntüsü altında kocaman
çatlaklarla dolu bir arazi uzanıyordu.
Burada tek tük bitki yetişiyor olsa
gerek.Doğru düzgün böcek bile yok.Ateşin çatırdaması dışında pek bir şey
duyamıyorum.
Burası neresi?
En azından hatırladığım kadarıyla böyle bir
yer görmemiştim.
Asura Krallığı ormanlar ve çayırlık
alanlarla kaplı.
Acaba ışınlar mı manzarayı böyle
değiştirdi...?
Aah, yok.
Bundan dolayı değil.Öyle değil.
Hitogami demişti, ışınlandım.
Büyülü kıtaya.
O halde burası Büyülü kıta olmalı.
Herhalde o ışınlardan dolayıdır...Oh.
Ghyslaine, Eris!
Ayağa kalkıp arkamı dönüyorum.Eris
paçalarımı tutar bir vaziyette uyuyor.
Neden üzerini örten bir pelerin var?
Ben böyle bir şey giymemiştim...
Eh, önden bayanlar, muhtemelen.
Arkasında büyülü asa 'Asi Su Ejder Kralı'
var.
Her neyse, yaralanmış görünmüyor.Bir kez
daha rahatlıyorum.
Belki Ghyslaine onun için bir şeyler
yapmıştır.
Eris'i uyandırmak istesem de beni sinir bozucu
bulur diye yapmıyorum.
Ghyslaine nerede?
Bir kez daha etrafıma bakınıyorum ve
önceden fark etmediğim biri ateşin başında oturuyor.
'...!?'
Hemen bu kişinin Ghyslaine olmadığını fark
ediyorum.
O bir erkek.
Kılını kıpırdatmadan öylece oturup, bana
dik dik bakarak gözetlemeye devam ediyor.
Ama bize karşı ihtiyatlı davrandığını
sanmıyorum.
Daha ziyade, hmm, ah doğru.
Tıpkı bir Onee-chan'ın ürkek bir kediye
olan tutumu gibi.
Çocuk olduğumuzdan ondan korkarız diye
endişelenmiş olmalı.
Yani herhangi bir düşmanlık belirtisi yok.
Tam rahatladım, dediğim anda görünüşü
gözüme takılıyor.
Zümrüt yeşili saçlar, fayans beyazı bir
cilt, alnında göz gibi duran kızılımsı bir taş.Koltuğunun altında ise bir
trident var.
ꕥ Trident üç dişli mızrak demek
Supard ırkı.
Yüzü yara izleriyle dolu.
Gözleri keskin, ağırbaşlı bir ifadesi var
ve görünümü sanki bu herif tehlikeli diyor.
Daha önce Roxy'nin bana öğrettiklerini
düşünüyorum.
'Supard ırkına yanaşma ve onlarla konuşma.'
Bir an Eris'i tutup gücüm yettiğince
kaçmaya hazırlandım, ama Hitogami'nin sözlerini hatırlayınca durdum.
'Yanındaki adama güven, ve ona yardım et.'
Bu kendine tanrı diyenin sözleri
güvenilmez.
Demek istediklerini dedikten sonra, hemen
önümüzde garip bir adam belirdi, yani neden ona güveneyim ki?
Ayrıca o Supard ırkından biri.
Roxy'den bu ırk hakkında korkunç bir sürü
şey duydum.
Bu tanrı 'Ona güven ve yardımcı ol' dese
bile niye ona inanayım ki?
Kime güvenmeliyim?
Daha tanımadığım bir insan tanrısı mı yoksa
Roxy mi?
Söylemeye bile gerek yok, inanacağım kişi
tabiki Roxy.
O halde hemen kaçmamız gerek.
Yo.Durumlar böyle bir hal aldığından dolayı
[Nasihat]'i öyle oldu.Eğer durum hakkında bir bilgim olmasaydı, eminim koşmaya
başlamıştım.
O durumda eğer başarılı olsaydım...Ondan
sonra ne olacaktı?
Etrafıma bir bakınıyorum.Karanlık ve daha
önce hiç görmediğim bir yer.Yer çatlaklar ve taşlarla dolu.
'Büyülü Kıtaya ışınlandın.'
Eğer bu sözüne inanırsam, o halde burası
Büyülü Kıta demektir.
Aslında düşününce, Human-God'ın yüzünden
öncesinde garip bir rüya gördüğümü unuttum.
Rüyadayken bu dünyada oradan oraya
uçuyordum.
Dağlar, denizler, ormanlar,
vadiler...Düşmemizle hemen ölebileceğimiz yerler.
Eğer o rüya şu anki halimizle alakalıysa, o
halde cidden ışınlanmış olabiliriz.
Şimdilik Büyülü kıtanın neresindeyiz hiçbir
fikrim yok.Eğer kaçarsak, bu kocaman alanda kaybolmamızla sonuçlanabilir.
Sonuç olarak, zaten başka şansımız yok.
Bu adamndan kaçmak veya onu yenmek Eris'le
beraber Büyülü Kıta'da bir başımıza dolanmamızla sonuçlanacak, yani kötü bir
seçim.
Ya da bir şansımı denesem mi? Gün ağarınca,
yanı başımızda bir köy olmasına güvenip kaçsam mı?
Şaka yapmayı bırak.
Nereye gideceğimi bilmezken ne kadar zor
olabileceğini açık ve net bilmiyorum sanki.
Sakin ol.Derince nefes al, ver.
Human-God'a güvenmeyeceğim.Peki ya bu adam?
Ona yakından bakıyorum.Yüzünü
gözlemliyorum.Şu an yüzünde olan ifade de neyin nesi?
Tedirginlik.Daha doğrusu tedirginlikle
uysallığın karışımında bir ifade.
En azından duygusuz bir canavar gibi değil.
Roxy Supard Irkına yanaşma demişti.Ama
gerçek şu ki, onlarla daha önce hiç karşılaşmadığını söylemişti.
Ben <Ayrımcılık>, <Zulüm> ve
<Cadı Avlama> terimlerini biliyorum.Supard Irkının yanlış anlaşılmış olma
ihtimali olabilir.Roxy'nin bana yanlış bir şey öğretmek gibi amacı olduğunu
sanmıyorum, ama yanlış anlamış olma gibi bir ihtimal olabilir.
Önsezilerime göre bu adam tehlikeli
değil.En azından Human-God'da olduğu gibi şüpheli bir durum algılamıyorum.Buna
rağmen dış görünümünü gören herkes ihtiyatlı davranacaktır.
O halde onunla konuşayım.
Kararımı verdim.
'Merhaba.'
'...Aah.'
Onu selamlamamdan bir yanıt geldi.Ne sorsam
acaba?
'Sen God-sama'nın elçisi falan mısın?'
ꕥ Human-God'ı kastediyor.
Adam sorumu duyunca başını eğiyor.
'Sorduğun sorunun amacını anlamasam da, sen
gökten düştün.İnsan ırkının çocukları oldukça zayıf olur, o yüzden ısınmanız
için ateş yaktım.'
Hitogami lafı geçmedi.Acaba Human-God'ın bu
adamla konuşmamış olması mümkün mü?
Eğer 'ilginç olduğundan' demesine bakarsam,
o halde sadece benim davranışlarıma dayalı olmamalı.
Bu ayrıca Human-God'ın bizim etkileşimimizi
gözetlemeye olan ilgisine bağlı olsa gerek.
Eğer durum böyleyse, bu adam muhtemelen
güvenilebilir.Biraz daha konuşmayı deneyeyim.
'Sayende kurtulduk.Çok teşekkür ederim.'
'...Gözlerin görme özürlü mü?'
'Heh?'
Birden garip bir soruya tabi tutuluyorum.
'Yoo iki gözümle gayet iyi görüyorum?'
'O halde annen ve babandan Supard ırkıyla
alakalı bir şeyler duyarak büyümedin mi?'
'Ebeveynlerim bir yana, Shishou Supard
ırkına karşı tetikte olmam gerektiğini söylerdi.Onlara yaklaşma, tarzında
şeyler.'
'...Shishou'nun sözünü dinlememen doğru bir
şey mi sence?'
Usulca soruyor sanki bir şeyin aslını
öğrenmek istermiş gibi.
'Sen, beni görmene rağmen, korkmuyor
musun?'
Korkmuyorum.Korku hissetmiyorum ama
şüpheliyim.
Ama bunu açıkça söylememe gerek yok.
'Beni kurtaran kişiden korksaydım, bu çok
kaba olurdu.'
'Cidden garip bir çocuksun.'
Şaşırmış bir ifade gösteriyor.
Garip, hmm.
Eh, muhtemelen normal olan Supard Irkından
sakınmak olurdu.
Laplace'ın tarihinde okumuştum.Savaştan
sonra Supard Irkına zulmediliyordu.
Şeytan ırklarına karşı yapılan zulüm
azalmış olsa bile, Supard Irkı tamamen apayrı bir dünya.
Bu neredeyse Amerikan askerlerinin Japon
askerlerine yaptığı muamele gibi, tüm ırklar Supard Irkını dışlıyor.
Hatta sanki böyle bir beyan var: Eğer bu
dünyada kesin bir kötü varsa, o da Supard Irkıdır.
'...'
Kuru dalları yanan ateşe atıyor.Çatırdama
sesleri çıkıyor.Çıkan bu sesten dolayı mı bilmiyorum ama Eris 'Nuuu' diye
mırıldanarak uyanıyor gibi.Belki de çoktan uyanmıştı.
Ah, yandık.Eris uyanırsa eğer ortalığı
velveleye verecek.Her şey kaosa dönmeden önce kendimi tanıtayım en azından.
'Ben Rudeus Greyrat.Adınız neydi?'
'Ruijerd Supardia.'
Belirli Büyü ırkları, ırkının adını soy adı
olarak kullanıyor.
Aile adını kullanmak temelde insan ırkının
günümüze kadar uyguladığı bir gelenek.
Bazen diğer ırklar meraktan bunu sorar.
Eklemek gerekirse, Roxy'nin soyadı
Migurdia.Roxy'nin sözlüğünde yazıyordu.
'Ruijerd-san.Muhtemelen yanımdaki kız
birazdan uyanacak.Kendisi biraz gürültücü olduğu için önceden özür dilemiş
olayım.Kusra bakma.'
'Sorun değil, alışkınım ben.'
Bahsettiğimiz kişi Eris olduğu için, görür
görmez Ruijerd'in suratına bir tane yapıştırsa garipsemem.Ona karşı savaşmak
zorunda kalmamamız için, önceden engellemem önemli.
'Afedersin.'
Eris'in yüzüne bakıyorum, sanırım hala
güvendeyiz.
Tekrar Ruijerd'e dönüyorum.
Loş ışık altında, bir hayli kabile kıyafetine
benzeyen bir şeyler giydiğini görüyorum.
Tam bir Amerikan kızılderili tipi var.Hem
yeleğine hem de pantolonuna nakışlar işlenmiş.
'Mu...'
Kötü hissetmeme sebep oluyor.
Human-God'ın zoraki yakınlaşmamızı
istemesinden çok farklı bir his veriyor, ilk intiba olarak bayağı hoşuma gitti.
'Burası neresi?'
'Burası Büyülü Kıta'nın kuzeydoğu
bölümündeki Bigoya.Kishirisu şehrine yakın bir yer.'
'Büyülü Kıta...'
Yanlış hatırlamıyorsam Kishirisu şehri
Büyülü kıtanın en kuzeydoğusundaki yer.Tabi bu sözlerine güvenirsek eğer.
'Neden buraya geldik?'
'Siz bilmiyorsanız, benim de bilme imkanım
yok.'
'Hmm, doğru.'
Burası fantezi dünyası olduğu için, böyle
bir şey olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek...
Perugius'un familiar'ı kadar önemli bir
şahsiyete tanık olduk, bunlar tamamen bir rastlantı eseri olmayabilir.Tabi
bunun Human-God'la bir alakası olma ihtimali de oldukça yüksek.
Ama eğer ki bunlara dahil olmamız tamamen
rastlantısalsa, o halde böylece kurtulabildiğimiz için çok şanslıyız.
'Herhalükarda, yardımların için çok
müteşekkirim.'
'Bana teşekkür etmene gerek yok.Bunları
boşver de, nereye gideceksiniz?'
'Ana kıtadaki Asura Krallığı, Fedoa
bölgesindeki Roa şehrine.'
'Asura...Orası bayağı bayağı uzak, hmm.'
'Cidden öyle.'
'Ama endişelenmenize gerek yok, sizi
evinize götüreceğim.'
Büyülü kıtanın kuzeydoğu ucu ve Asura
Krallığı.Dünyanın iki ayrı ucu.Las Vegas'la Paris'in arası gibi.
Üstelik bu dünyada gemiler sadece belirli
bölgelerden kalkıyor.Bu yüzden gemiye binebilecek uygun bir mekana gidene kadar
karada seyahat etmemiz gerekecek.
'Ne olup bittiğine dair bir fikrin var mı?'
'Tahmin...Gökyüzü parlamaya başladığında
Aydınlık Arumanfi diye biri yanımıza geldi ve fenomeni durdurmak için orada
olduğunu söyledi.Biz onunla konuşurken ışık ışınları birden boşandı ve...Zaten
sonrasında kendimi burada uyanırken buldum.'
'Arumanfi...Perugius bile harekete geçti
öyle mi? Eğer öyleyse önemli bir şeyler olmuş olmalı.Sadece ışınlanma ile
sonuçlanması bile iyi.'
'Tamamen haklısın.Eğer patlama tarzı bir
şey olsaydı, hepimiz anında ölmüştük.'
[Perugius] adını duyduğunda bile Ruijerd
bir an olsun duraksamadı.Şaşırtıcı.Belki de bu Ruijerd hiçbir şeyden
etkilenmeyen biridir.
'Bu arada, Hitogami diye bir varlığı duydun
mu hiç?'
'Hitogami? Hayır.Bir insanın adı mı?'
'Yo, duymadıysan sorun değil.'
Yalan söylediğini sanmıyorum.
Bir neden göremiyorum...neden Human-God'ı
bildiği gerçeğini saklasın ki?
'Yine de Asura Krallığı ha.'
'Çok uzak değil mi? Sorun değil, bizi
yakınlarda bir köye bile bıraksan olur...'
'Olmaz, bir Supard savaşçısı aldığı
karardan dönmez.'
Sözleri inatçı ama sağlam.
Human-God'ın nasihati olmasa bile, şu
noktada Ruijerd'in sözlerine bakarak ona güvenebilirdim.
Ama hala şüphelerim var.
'Ama te dünyanın diğer ucunda, bunu
biliyorsun değil mi?'
'Küçük bir çocuk bu kadar endişe etmemeli.'
Çekingen bir tavırla elini başıma koyup
okşuyor.
Onu geri çevirmediğimi görünce rahatlıyor.
Bu adam, acaba çocukları çok mu seviyor ne?
Ama yolculuk 10 dakikalık bir şey değil
ki.Bizi geri yollayacağını söylemesine rağmen, buna inanmak çok zor.
'Dili konuşabiliyor musun? Paran var mı?
Nereye gideceğini biliyor musun?'
Diye soruyor, bunun üzerine düşünmeye
koyuluyorum.
Onunla konuşmak için insan dilini
kullanıyordum, yine de Şeytan ırkından olan bu adam akıcı bir şekilde insan
ırkının dilini konuşabiliyordu.
'Demon-God dilini konuşabiliyorum.Büyü
yapabiliyorum, dolayısıyla para kazanabilirim.Birçok insanın olduğu bir yere
götürürsen beni, yolumu bulabilirim.'
Muhabbeti onun yardımını reddetme yönünde
ilerletmek istiyorum.Bu adama güvensem bile, işlerin Human-God'ın istediği
şekilde gideceği hissine kapılıyorum, o yüzden bundan sakınsam daha iyi olur
sanki.
Fakat bu kadar şüphe dolu sözlerimin
ardından bile Ruijerd'in cevapları hep sabit.
'Öyle mi...O halde korumanız olayım.Eğer
çocukları böyle bir başına bırakırsam, bu Supard Irkının haysiyetine zarar
verir.'
'Gerçekten çok gururulu bir ırksınız.'
'Bu bayağı yaralanmış bir gurur.'
Bu şakayla birlilte haha diye gülüyorum.
Ruijerd'in dudaklarının kenarları
kıvrılıyor ve gülümsüyor.
Human-God'ın sinsi gülüşünden farklı
olarak, samimi bir tebessüm.
'Herhalükarda, öncelikle tanıdığım
kişilerin olduğu bir köye gidelim.'
'Peki.'
Human-God'a güvenmememe rağmen, belki bu
adama güvenebilirim.
En azından köye varana kadar, ona
güveneceğim.
Kısım
2
Bir süre sonra Eris'in gözleri sonuna kadar
açılıyor.Oturup birden etrafına bakınıp duruyor.Ardından huzursuz hissediyor,
ama gözleri benimkilerle buluşunca birden rahatladığını yüzünde gösteriyor.Ve
ardından Ruijerd'in bakışlarıyla karşı karşıya kalıyor.
'KYAAAAAAAAAAAAAAAaaaaaaaaaaaaa!!!'
Ruhunun derinliklerinden kopan bir
çığlık.Yere uzanmış vaziyette geri geri kaçmaya başlıyor ve ardından doğrulup
kaçmaya çalışıyor ama hemen boylamasına yere yapışıp kalıyor.
Vücudunun komple kaskatı kesilmesine sebep
olacak derecede korkuyor.
'YOOOOoooooooOOOOOOo!'
Eris panikliyor.
O kadar çabalamasına rağmen, sürünerek
kaçmayı beceremiyor.
Orada diz çöküyor, korku içinde titreyerek
sesini yükseltip bağırmaya başlıyor.
'Yo! Hayııır! Korkunç! Çoçoçoçok korkunç!
İmdat, Ghyslaine! Ghyslaine! Ghyslaineeeuuuu! Niye gelmiyorsun! Yo, hayır!
Ölmek istemiyorum! Ölmek istemiyorum! Özür dilerim! Üzgünüm! Çok üzgünüm
Rudeus! Tekmelediğim için falan çok çok üzgünüm! Bu kadar korkak olduğum için
çok üzgünüm! Sözümü tutamayacağım için çooookkk üzgünüüüüümmm, wahhhh,
wahhhhhhhhhh!'
Sonunda kabuğuna çekilmiş kaplumbağa gibi
iki büklüm olup ağlamaya başlıyor.
Bu manzarayı görünce tüylerim diken diken
oluyor.
(O Eris'in bu kadar korkması...)
Eris güçlü iradesi olan bir kız.Düsturu
muhtemelen [Ben tüm dünyanın kraliçesiyim] gibi bir şeydir.
Cidden vahşi ve bencil biri ve her nasılsa
düzgünce düşünmeden şiddete baş vuruyor.Daha çok öyle bir çocuk.
Acaba cidden büyük bir hata yapmış olabilir
miyim?
Acaba Supard Irkı cidden kesinlikle
yaklaşılmaması gereken bir ırk mıydı?
Ruijerd'e bakıyorum, hala sakin.
'Bu normal bir tepki değil.'
Bu nasıl mümkün olur?
'Anormal olan ben miyim?'
'Sen anormalsin.Fakat...'
'Fakat?'
'Kötü biri değilsin.'
Yandan gördüğüm kadarıyla Rudeus'un yüzünde
yalnızlığın izlerini taşıyan bir ifade vardı.
Ayağa kalkarken üzerine biraz düşünüyorum
ve Eris'e doğru yürüyorum.Ayak seslerini duyunca Eris korkuyla titremeye
başlıyor.
Yavaşça sırtını sıvazlıyorum.Eskileri düşününce,
ne zaman ağlasam veya bir şeylerden korkmuş olsam büyükannem aynen böyle
sırtımı sıvazlardı.
'Tamaaam, korkma, geçti geçti.'
'Hıkkhh, ne demek korkma! O bir Supard!'
Neden bu kadar korktuğunu anlamıyorum.Çünkü
Eris'ten bahsediyoruz; Ghyslaine saldırmak için dişlerini bileyen Eris hani.Onu
korkutan hiçbir şey olmaması gerek.
'O kadar korkunç mu?'
'Çü-çünkü, Su-Supard ırkı! Onlar
ço-çocukları yiyor! Çocukları yiyorlar değil mi? Hıkkh hıkkh...'
ꕥ Hıkkh hıçkırık sesi
'Yemez merak etme.'
Yani, yemez değil mi? Ruijerd'e bakıyorum
ve o da başını sallıyor.
'Ben çocuk falan yemem.'
Değil mi yani?
'Gördün mü, çocukları yemediğini söylüyor!'
'A-ama! O bir Supard! O şeytan ırkından!'
'Şeytan ırkından olmasına rağmen, insan
ırkının dilini konuşmasını biliyor.'
'Sorun dilde değil!'
Eris başını kaldırıp bana gürlüyor.Eski
haline geri döndü.İşte bu ifade tanıdığım Eris'e ait.
'Ah, bunu yapmak istediğine emin misin?
Eğer hemen iki büklüm olmazsan, yenebilirsin değil mi?'
'Bana aptal muamelesi yapma!'
Onu alaya aldığımı görünce Eris bana dik
dik bakıyor.
Ve sonra aynı yüz ifadesini koruyup Ruijerd
keskin gözlerle bakıyor.
Başını şiddetle sallıyor.Gözleri de
nemlenmiş.Eğer normaldeki hali gibi durmaya çalışsa, muhtemelen dizlerinin bağı
çözülüp sallanmaya başlardı.
'Ta ta ta tanıştığımıza me me memnun
oldum.Be-ben Eris, Bo, Bo, Boreas...Greyrat!'
Eris yarı ağlamaklı kendini tanıtıyor.
Kendini beğenmiş gibi tanıtması biraz komik
geldi.
Ahh, olamaz, eğer böyle yapıyorsa
muhtemelen benim öğrettiğim şey.Başka biriyle tanıştığında önce kendini tanıt
sonra karşı tarafa hamle hakkı tanımadan yapıştır bir tane.
'Eris Boboboreas Greyrat demek? İnsan ırkı
bilmediğim komik isimler kullanmaya başlamış galiba.'
'Hayır! Eris Boreas Greyrat! Sadece biraz
dilim kekemelik etti! Sen de kendini tanıt!'
Bağırdıktan sonra Eris 'Ah!' gibisinden bir
ses çıkarıp yine huzursuz ifadesine bürünüyor.Sonunda bağırdığını anladın demek.
'Öyle mi? Afedersin.Benim adım Ruijerd
Supardia.'
Eris'in gerginliği biraz olsun diniyor ve
sanki büyük bir zafer kazanmış gibi bana bakıyor.
Sanki 'Nasıl ama, ondan korkmuyorum.' gibi.
'Bak, sorun yok demiştim değil mi? İletişim
kurabildiğimiz sürece, herkesle arkadaş olabilirsin.'
'Doğru! Aynı Rudeus'un dediği gibi!
Okaa-sama bana yalan söylemiş!'
Demek öğreten Hilda'ydı? Halk arasında ne
kadar korkunç olduklarını anlatmak yaygın bir şey.Ah, bir dakika, ben bile
bacakları olmayan bir ruh veya namahage görsem korkardım.
'Hilda ne dedi ki?'
'Eğer hemen uyumazsam Supard ırkı gelip
beni yermiş.'
Anladım, çocukları uyutabilmek için
hurafeleri kullanmış.Tıpkı bizim Shimacchau Ojisan.
ꕥ Bonobono adlı bir mangadaki bir karaktermiş.
'Ama o çocukları yemiyor.Neden Supard
ırkıyla arkadaş olup herkese övünmüyorsun?'
'Oji-sama ile Ghyslaine'e de havasını
atabilir miyim?'
'Tabiki.'
Ruijerd'e bakıyorum ve şaşkın şaşkın bizi
izliyor.Güzel.
'Ruijerd-san'ın tek tük arkadaşı var gibi,
galiba Eris onunla arkadaş olmak istiyor, eminim o da seninle iyi
anlaşacaktır.'
'A-ama...'
Çok mu çocukça oldu...
Dediğimi tekrar düşünüyorum, Eris tereddüt
ediyor.
Biraz daha düşününce, Eris'in de hiç
arkadaşı yok ve...ben biraz farklıyım.
Belki 'arkadaş' sözüne karşı biraz
çekingendir.Galiba biraz daha yardıma ihtiyacı var.
'Hey, Ruijerd-san sen de!'
Birden ona ısrar edince, sonunda içinde
bulunduğumuz durumu anlıyor.
'Eh? Ahh.Eris...İyi anlaşmak dileğiyle.'
'!Eh, yapacak bir şey yok! Arkadaşın olayım
bari!'
Ruijerd'in başını eğdiğini görünce Eris
yelkenleri suya indiriyor.
Harika.
Ama bunu görünce Eris'in ne kadar basit bir
insan olduğunu anladım.Bu kadar evhama kapıldığım için aptal gibi hissediyorum.
Ama, Eris'in bu saf yanını görmezden
gelirsem, hmm...
'Hoh, her neyse, bugün biraz daha
dinlenelim.'
'Ney, daha uyuyacak mısın?'
'Evet Eris, şu an bir hayli yorgunum.Çok
uykum var.'
'Öyle mi? O halde elden bir şey gelmez.İyi
geceler.'
Uzanıyorum, yanımdaki Eris pelerin tarzı
şeyi üzerime örtüyor.(Muhtemelen Ruijerd'in herhalde)
Cidden çok yorgun hissediyorum.
Bilincim kaybolmadan:
'Hala korkuyor musun?'
'Rudeus'la olduğum sürece, sorun yok.'
Neler duyuyorum.
Heh, sadece Eris bile olsa, güven içinde
geri dönmesini sağlamalıyım.
Bu düşünerek uykuya daldım.