18.06.2020
Arkadaş
Çevirmen: NatsuJun
Roxy'nin beni dışarıya çıkarması kolay olmadı.Bunu ziyan etmemeliyim.
'Baba.Dışarı çıkabilir miyim?'
Bir gün elimde botanik ansiklopedisiyle beraber Paul'a sordum.
Bu yaşlardaki çocuklar göz açıp kapayıncaya kadar ortalıktan kaybolur.
Çok uzağa gidecek olmasam bile, kimseye söylememek ebeveynlerimi endişelendirebilir.
'Dışarı? Oynamaya mı? Bahçede değil mi?'
'Evet.'
'A-ahh.Tabi.'
Hemen izin veriyor.
'Aklıma gelmişken, kendine ayırmaya zaman vermedik hiç.Kendimizce kararlar alıp aynı zamanda büyü ve kılıç teknikleri öğrenmeni istedik, ama oynamak da bir çocuk için oldukça önemli.'
'Harika bir öğretmenle tanıştığım için minnettarım.'
Eğitime gelince aslında Paul'un çok katı biri olduğunu düşünürdüm, ama gerçekte mülayim ve düşünceli yanları da var.
Ben hatta gün boyu kılıç tekniklerine çalışmamın talep edilmesi ihtimalini bile göz önünde bulundurmuştum.Boşa uğraşmışım.
İçgüdüsel tarafa ait biri olsa da, 'Gayret varsa bir yol bulunur' tipinden değil.
'Demek cidden dışarı çıkmak istiyorsun, hm.Eskiden hep bünyenin zayıf olduğunu düşünürdüm.Zaman cidden hızlı geçiyor.'
'Bünyemin zayıf olduğunu mu düşündün?'
İlk defa duyuyorum, ben hiç hastalığa yakalanmadım.
'Çünkü bebekken hiç ağlamadın.'
'Öyle mi.Hiçbir sorun olmaması iyi bir şey değil mi? Sevimli ve dinç bir çocuk yetiştiriniz, heh.'
Paul'a komik bir ifade gösteriyorum, o da çarpık bir şekilde gülümsüyor.
'Aslında çocuk gibi davranmayınca beni endişelendiriyorsun.'
'En büyük oğlun bu kadar güvenilirken neremden memnun değilsin?'
'Yo, aslında bir şey yok.'
'Sorun değil, istersen tatmin olmamış bir ifadeyle beni kaydadeğer Greyrat Ailesi varisi olana dek eğitebilirsin.'
'Gururu bir kenara bırakıp diyebilirim ki, baban tüm gün kızların eteğini kaldırmanın yollarını düşünen vahşi bir çocuktu.'
'Etekleri kaldırmak he?'
Bu dünyada da mı varmış?
Bu adamın gerçekte vahşi bir çocuk olduğunu söylemesi...
'Eğer Greyrat'ın adına layık olmak istiyorsan, yanında bir kız getir.'
Ney? Biz öyle bir aile miyiz?
Sınırları korumuyor muyduk? Düşük seviye soylu değil miydik?
Herhangi tören mören bir şey yok mu? Her halükarda düşük seviyeyiz.Öyle olsun o halde.
'Anladım.O zaman köye gidip etek kaldırabileceğim bir yer bulayım.'
'Ah, kızlara iyi davranmalısın.Ayrıca, güçlüsün ve büyü kullanabiliyorsun diye edepsizlik yapma.Erkeğin gücü hava atmak için değildir.'
Oh, iyi laf söyledi.
Evet doğru.Eski kardeşlerimin de bunu duymasını isterdim.
Doğru, bir şeyleri yapmak için sadece kaba kuvvet kullanmak faydasız.
Paul güzel konuştu.Ben de mantıklı biriyim.
'Anladım baba.Güçlü olmanın amacı kızlar önünde havalı olmaktır!'
'....Yo, öyle değil.'
He? Konu oraya gitmiyor muydu?
Ups.Hehe.
'Sadece şaka yapıyordum.Güçsüzleri korumak için, değil mi?'
'Mmmm, doğru.'
Bunu konuşmayı bitirirken, botanik ansiklopedisini koltuk altıma aldım ve Roxy'nin verdiği asayı belime soktum.Ayrılmaya hazırlanırken bir şey hatırlayıp başımı çevirdim.
'Ahh doğru.Baba, gelecekte de ara sıra dışarı çıkacağım, ama çıkarsam birine söylerim ve günlük kılıç ve büyü pratiklerini aksatmayacağım.Hava kararmadan eve dönüp tehlikeli yerlere gitmeyeceğim.
'Ah...Haa.'
Ne olur ne olmaz durumu izah ettim.
Paul'un birden nutku tutuluyor.
Aslında bunları senin demen gerekirdi, değil mi?
'Neyse, ben çıkıyorum.'
'....Yolda dikkatli ol.'
Aynen böyle, kapıdan dışarı çıktım.
Dışarısı korkunç değil.Sakin.Hatta yoldan geçenleri keyiflice selamlayabiliyorum.
Herkes beni tanıyor.Paul ve Zenith'in oğlu, Roxy'nin öğrencisi.
İlk defa karşılaştığım insanlara kendimi tanıtıyorum.İkinci defa karşılaşmamda ise selamlıyorum.Herkes de bana gülümseyerek selam veriyor.
Bu kadar rahatladığımı hissedeli çok uzun zaman olmuştu.
Bunun sebebinin yarıdan fazlası Zenith ile Paul'un ününden kaynaklanıyor.Kalanı ise Roxy sayesinde.
Aslen bunlar Roxy'nin eseri.
Kutsal sanat eserine(külodu) iyi bakacağım.
Dışarı çıkmamın amacı kendi ayaklarımın üstünde durabilmem ve çevre coğrafyasını öğrenmek.
Eğer öğrenirsem, aniden evden atılsam bile kaybolmam.
Aynı zamanda bitkileri araştırmak istedim.
Şans eseri botanik ansiklopedim var ve yenebilen ve yenmeyen bitkileri ayırt edebiliyorum, ayrıca zehirli ve iyileştirici bitkileri de ayırt edebiliyorum....Bunları bilmek güzel.
Böylelikle, eğer evden kovulsam bile aç kalmayacağım.
Roxy, köyün bitkileriyle ilgile kabaca fikir vermişti: buğday, sebze ve koku için malzemeler.
Koku yapmak için kullanılan malzemeler, lavantaya benzeyen Bardius adlı bitkinin çiçekleridir.
Soluk mor bir renk ve de yenilebiliyor.
Özellikle göze çarpan bitkilere bakıp, botanik ansiklopedisinde gördüğüm bitkilere bakarak kıyaslıyorum.
Ama köy pek büyük değil, o yüzden çok çeşitli bitki yok.
Birkaç gün sonra güzergahım daha da geniş oldu ve orman istikametinde gitmeye başladım.
Ormanda birçok çeşit bitki var.
'Söylentilere göre, ormanın içi daha tehlikeli çünkü mana orada daha kolay toplanıyor.'
Mananın kolay toplandığı yerlerde sihirli yaratık oluşma ihtimali daha yüksek.
Bunun sebebi yaratıkların mana sebebiyle ani değişiklikler yaşamasıdır.
Gerçi mana neden ormanın içinde kolay toplanıyor bilmiyorum.
Ama bu bölgede çok az sihirli yaratık var, köydekiler onları periyodik olarak avladıklarından daha güvenli.
Sihirli Yaratık Avlama, kelimelerden anlaşıldığı gibi.
Her ay şövalyeler, avcılar ve kendi devriyesini gezen takımların adamları tam kadro ormana girip onları temizliyor.
Ama ormanın derinliklerinde, korkunç bir sihirli yaratık olma ihtimali olduğu söyleniyor.
Büyü bilmeme ve biraz dövüş gücüm olmasına rağmen, ben hala daha önce hiç savaşmamış bir NEET'im.
Burnu havada biri olamam.
Gerçek dövüş tecrübem yok.Kendini beğenmişlikten ötürü bir hata yapsam berbat olurdu.
Daha önce ölen bir sürü insan gördüm öyle.....mangalarda.
Ayrıca asabi biri değilim.Bence kavgalardan kaçınmak en iyisi.
Eğer bir yaratık görürsem, koşup Paul'a bildiririm.
En iyisi öyle yapayım.
Düşünürken küçük bir tepeye tırmanıyorum.
Kocaman yalnız bir ağaç var oldukça yükseğe uzanan.
Buralardaki en yüksek ağaç.
Buralardaki en büyük ağaçların cinsini öğrenmeyi planlıyorum.
Ve tam o anda.
'Şeytanlar burada olmamalı!'
Rüzgar bu sesleri taşıdı.
Nefret edilen bir anıyı hatırlattı.
Beni evde NEET olarak yaşamaya iten cinsten.
Ve de 'Sünnetsiz Dong' lakabını aldığım kabus gibi günleri.
Tartışmasız, belirgin sesler zorbalara ait.
'Kaybol!!'
'Al bakalım!'
'Vurdum!'
Şöyle bir göz attım ve alanın önceki yağmurlu günlerden bataklık gibi bir bölge olduğunu gördüm.
Arazide 3 çamurla kaplı çocuk, küçük bir oğlana çamur fırlatıyorlardı.
'Kafayı vurursan 10 puan!'
'Tamam!'
'Vurdum! Vurdum!'
Bu cidden sinir bozucu.Zorbalar bulundu.Bu tipler toplumun düşük tabakasındaki insanlara ne isterseler yapabileceklerini düşünüyorlar.Havalı silahlar alıp onlara sıkmalar falan.İnsanlara ateş edemeyeceğin bariz bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen.Onlara insan gibi muamele bile etmiyorlar.
Zorbalara insan gibi davranamazsın.
Ve küçük oğlana gelince, hızlıca kaçsa sorun olmayacak ama neden acele etmediğini anlayamadım.
Ona bir kere daha bakınca, göğsünün önünde sepet tarzı bir şey taşıdığını fark ediyorum, çamurlardan korumak için sıkı sıkı sarılmış.
Bu yüzden zorbalardan gelen saldırılardan kaçamıyor.
'Bir şey taşıyor!!'
'Şeytanın hazinesi!!'
'Bir yerlerden çalmış olmalı!!'
'Hazineyi vurmak 100 puan!!'
'Hazineyi çalalım!!'
Zorba çocuklara koşarken büyü kullanarak çamur topu yaptım.Atış mesafesine girer girmez tüm gücümle fırlattım.
'Haa!'
'Ne oldu?'
Lider gibi görüneni suratından vurdum.
'Aahh, gözüme kaçtı.'
'Ne yapıyorsun!!'
'Seni ilgilendirmiyorsa defol!'
'Şeytan ırkının dostu olmayı mı istiyorsun!!'
Hedef o anda bana çevirildi.
Hangi dünya olursa olsun bu aynıdır.
'Ben şeytan ırkının dostu değilim.Ben zayıfların dostuyum.'
Dedim gururla, ama çocuklar adaletten yana olduklarını düşünüyorlar.
'Ne diye havalı davranıyorsun be!'
'Sen o şövalyenin çocuğusun, doğru!!'
'Soyluların "genç efendisi", he!!'
Arara, kötü.Kim olduğum meydana çıktı.
'Sence şövalyenin çocuğunun böyle yapması doğru mu!!'
'Diğer insanlara şövalyelerin şeytan ırkıyla dost olduğunu söyleyeceğim!!'
'Abilerimize söyle gelsinler!!'
'Abi!! Burada garip biri var!!'
Çocuklar "Dost Çağırma" yı kullandılar.
Ama hiç etkili değil.
Buna rağmen, bacaklarım titriyor!
Off, karşıda 3 kişi olsa bile, çocukların destek çağırmasından dolayı bacaklarımın böyle olması çok utanç verici.
NEET olana kadar zorbalık görmemin sonucu mu bu...
'K-kes sesini! 3 kişiyken 1 kişiye sataşıyorsunuz, reziller!'
[Ha?] gibisinden bir ifade gösterdiler.
Sinir bozucu.
'Sinir bozucu olan sensin, ne diye bağırıyorsun, gerizekalı!!'
Sinirli olduğumdan bir top daha atıyorum.Iskaladım.
'Beyinsiz!!'
'Bu çocuk çamuru nereden aldı!!'
'Kimin umrunda, karşılık verin!!'
3 katı misilleme ile karşı karşıya kaldım.Paul'un bana öğrettiklerine güvendim ve büyü kullanarak zarifçe atılanlardan sıyrıldım.
'Onu vuramıyorum!!'
'Niye kaçıyorsun!!'
Hahaha, beni vuramamanız o kadar olağanüstü bir şey değil.
Bir süre atmaya devam ediyorlar, ama beni vuramayacaklarını fark edip, sanki sıkıcı bulmuş gibi bırakıyorlar atmayı.
'Ah~ahh! Çok sıkıcı!!'
'Hadi gidelim!!'
'Başkalarına şövalyenin oğlu şeytan ırkıyla dost olmuş diyeceğim!!'
Kaybetmedik.Sadece oynamaktan sıkıldık.
Bu tarz gerekçelerle, 3 haylaz buğday tarlasının diğer tarafına yürüdü.
Başardım! Hayatımda ilk defa zorbalara karşı kazandım!
Ehm, çok gururlanılması gereken bir şey değil.
Demişken, hala dövüşte iyi değilim.Kavgaya dönüşmemesi çok iyi oldu.
'Hey, iyi misin? Elindekilere bir şey oldu mu?'
Her neyse, başımı çamur atılan küçük çocuğa çeviriyorum...
'Ahhh...'
İnsanlara o yaşta olmadığını düşündürecek çekici bir erkek var karşımda.
Bir çocuk için saçı hafif uzun, yontulmuş gibi bir burun, küçük tatlı dudaklar, sivri uçlu çene.Porselen gibi cilt---ürkmüş bir tavşan gibi ifadesi ona tanımlanamaz derecede estetik bir güzellik katmış.
Kahretsin.Paul biraz daha yakışıklı olsaydı, belki ben de ....
Yo, Paul fena değil.Zenith de çok güzel.
Bu suratta bir sorun yok.
Önceki şişko selüloz suratıma kıyasla, kesinlikle bir kusur yok.
Kesinlikle, evet.
'Ehm...Ehm...Ben iyiyim...'
Küçük çocuk zayıf bir ifade gösteriyor.
Tıpkı küçük bir hayvan gibi, insanlarda koruma isteği uyandırıyor.
Onu gören herhangi bir shotacon onee-sana davetiye gibi.
Ama her yeri çamurla kaplanmış.
Elbisesinin her yerinde çamur var.Yüzünün yarısı çamurla kaplanmış ve saçları
da çamur rengine dönüşmüş iyice.
Sepeti koruyabilmesi mucize gibi.
Yapacak bir şey yok.
'Elindekileri yere bırak ve su borusunun orada diz çök bir süreliğine.'
'Eh...? Eh...?'
O kadar şaşırmış olmasına rağmen, niye söylediğimi yaptı bilmiyorum.
Sanki emirlerime karşı gelemiyormuş gibi.
Emirlerime karşı çıkmak isteseydi, tam şimdi karşı koyardı.
Küçük çocuk emekleme pozisyonuna geçti ve su borusuna doğru döndü.
Eğer herhangi bir shotacon onii-chan görse bunu, eminim illegal bir şeyler
yapardı.
'Gözlerini kapa.'
Ateş büyüsü ile suyun sıcaklığını uygun seviyeye ayarlıyorum.
40 derece civarına ısıtıyorum suyu.
Ve küçük çocuğun üzerine döküyorum.
'Waah!!'
Panikleyen küçük çocuğun boynundan tutup başındaki çamuru temizliyorum.
Başta karşı koysa da sıcaklığa alışınca
sakinleşti.
Elbiseleri...Şey, en iyisi evde yıkamak.
'Pekala, bu kadarı yeterli olmalı.'
Çamuru yıkadıktan sonra, ateş büyüsünü kullanarak saç kurutma makinesindeki
gibi sıcak bir hava yaptım aynı zamanda mendilimle dikkatlice çocuğun yüzünü
sildim.
Elf-gibi uzun kulaklarla beraber, gözümün önünde zümrüt yeşili saçları
beliriyor.
Rengi görür görmez Roxy'nin sözleri aklıma geldi.
'Kesinlikle zümrüt yeşili saçı olan ırka yaklaşma.'
Ehm?
Yo, hafiften bir fark var.
Hatırladığım kadarıyla...
'Zümrüt yeşili saçı ve alnında kırmızı renkte bir taş olanlara yaklaşma.'
Evet, doğru.
Alnında kırmızı renkte bir taş olan ırk.
Bu küçük çocuğun alnında güzel beyaz bir renk var.
Tamamdır, güvenli.
O, tehlikeli Supard ırkından değil.
'T...Teşekkürler....'
Bana teşekkür etmesi üzerine aklım başıma geliyor.
Hey, hey, bu biraz yerimden fırlamama sebep oldu.
Hafiften, utancımı saklamak için ona kibirli bir nasihat veriyorum.
'Bana bak.Eğer savaşmazsan her zaman peşinden gelirler.'
'Kazanamam...'
'En önemli şey karşılık verecek azminin olması.'
'Ama hep benden büyük çocuklar...Acıdan korkuyorum...'
Anladım.
Karşılık verirse, teslim olması için başkalarını mı çağırıyorlarmış?
Bu mutlaka tüm evrende aynıdır.
Roxy'nin çabaları sayesinde yetişkinler şeytan ırkını kabullendi, ama çocuklar
için durum farklı.
Bazen inanılmaz derecede zalim olabiliyorlar.
Eğer birileri hafiften farklıysa, onları kabullenmiyorlar.
'Senin için zor olmalı.Saçının rengi Supard ırkına benzediğinden sana zorbalık
ediyorlar.'
'Senin için mahzuru yok mu...?'
'Benim öğretmenim de şeytan ırkındandı.Sen hangi ırktansın?'
Roxy Migurd ırkı Supard ırkına baya benziyor demişti.
Belki o da onlardan biridir.
Aklımda bu düşünceyle sormuştum ama küçük çocuk başını iki yana salladı.
'...Bilmiyorum.'
Hmm, bilmiyor musun?
Belki yaşından dolayıdır?
'Babanın ırkı ne?'
'...Yarı-insan, yarı-elf.'
'Peki ya annen?'
'İnsan, ama biraz hayvan ırkının soyundan...'
Yarı-elf ve 1/4 hayvan soyundan mı?
Bu yüzden mi böyle bir saç rengi var...?
İyice düşünürken, genç oğlanın gözleri yaşlarla doldu.
'...Bu yüzden, babam şeytan ırkından olmadığımı...söylese de...saç rengim,
annem ve babamınkinden farklı...'
Başını okşayarak teselli ediyorum.
Ama saç renginin farklı olması büyük sorun.
Annesinin başka bir erkekle zinada bulunma ihtimali var.
'Tek fark saç rengi mi?'
'...Kulaklarım, babamınkinden daha uzun...'
'Anlıyorum...'
Yeşil saçlı, uzun kulaklı sihirli ırklar...Her yerde böyle birileri olması
mümkün.
Hmm, her ne kadar başkasının evi hakkında çok fazla soru sormak istemesem bile,
ben de zorbalık gördüm, o yüzden en iyisi ona yardım etmek.Sadece saç renginden
dolayı zorbalık görmesi çok üzücü olurdu.
Benim zorbalık görme sebebim kısmen benim suçumdu.
Ama bu küçük çocuk farklı.Hayata tekrar gelip kendine güvenmesi imkansız.
Doğuştan saçları yeşilden biraz farklı diye çamura tutuldu.
Uuu...bunu düşünmem bile donuma kaçırmaya yetecek kadar korkmama sebep oluyor.
'Baban sana karşı iyi davranıyor mu?'
'...Evet.Kızdığında korkunç olsa bile, onu dinlediğim sürece sinirlenmiyor.'
'Öyle mi.Peki ya annen?'
'O çok anlayışlı.'
Sesinden anladığım kadarıyla, ebeveynleri onu oldukça seviyor.
Hayır, böyle şeylerde emin olamazsın.
'Peki, gidelim.'
'...Gidelim mi, nereye?'
'Seni takip edeceğim.'
Çocuğu takip etmek ebeveynlerini görmemi sağlayacak.Bu çok mantıklı.
'...Ne-neden beni takip etmek istiyorsun?'
'Anlayacağın, o çocuklar tekrar gelebilir.Bırak eşlik edeyim.Eve mi dönüyorsun?
Yoksa sepeti bir yere mi götürmek istiyorsun?'
'Babama...yemek götürüyorum...'
Yarı-elf babasına mı?
Elfler demişken, kitaplarda uzun yaşayan, yalnız ve diğer ırklara karşı
kibirlilerdir.Hepsi okçulukta ve büyücülükte oldukça hünerlidir, özellikle su
ve hava büyüsü.
Hakiki kulaklarla.
Roxy'e göre, [Temel olarak tanım tutuyor, ama gerçekten sonu gelmiş bir ırk
değil.]
Tam umduğum gibi, elfler görünüş olarak güzel mi? Hayır, elflerin güzel olması
sadece Japonların hayal gücü.Batılı oyunlarda kırılgan görünümlüler ve o kadar
güzel de görünmüyorlar.Bazı kültürel farklar var bizim ülkemizde.
Bu çocuğa bakınca ebeveynlerinin göz alıcı bir cazibe kombinasyonu olduğunu
düşünmeme rağmen.
'Neden beni koruduğunu... sorabilir miyim?'
Küçük çocuk kekeliyor, hareketlerine bakınca insanın onu koruma arzusu
depreşiyor.
'Çünkü babam zayıfların dostu olmam gerektiğini söylediğinden.'
'Ama...başkaları tarafından dışlanacaksın.'
Bu doğru.
Sataşılan kişiye yardım edersem, bana da sataşacaklar---Bilindik bir şey.
'O zaman benimle oynamaya ne dersin.Bugünden itibaren, biz arkadaşız.'
'Eh!?'
O halde beraber takılan bir ekip olalım, tabi.
Zincirleme sataşmaya genelde yardım edilen tarafın yardım edene ihanet etmesi
sebep olur.Yardım gören kişi sorumluluk alıp yardım edene karşı minnettar
olması gerek.
Bu çocuk için durumların biraz farklı olmasına rağmen, zorbalık görmesinin
sebebi daha derin bir sebepten.Bana ihanet edip zorbacılara katılacağını
sanmam.
'Ah, ev işlerinde yardıma ihtiyacın var mı?'
'Ha-hayır'
Ayrıca fikirlerini dinlemem gerekir, ama başını zayıf bir şekilde iki yana
sallıyor.
İfadeleri şahane.Mutlaka shotacon eğilimi olan onee-chanları peşine takacak.
Bu fikir bayağı iyi.
Kesin bu yüzle kızlar arasında bayağı popüler olur.O zaman onunla olursam, ondan
kalanlar beni fark edebilir.Benim yüzüm öyle özel bir şey olmasa da, eğer biz
ikimiz bir arada durursak, iyi kalite bir av gibi oluruz.
Kendinden emin olmayan tüm kızların hedefi bana dönecek.
Onları özgüvenle dolup taşan kızlara tercih ederim.
İşe yaramalı.Kızlar güzelliklerini ön plana çekmek için kendinden çirkinlerle
takılırlar.Bense tam tersi.
'Syl...ph---'
Sessizce fısıldadı, ama geri kalanını pek duyamadım.Sylph, ha.
'Çok güzel bir isim.Tıpkı rüzgarın ruhu gibi.'
Dediğimde, Sylph kızardı ve başını salladı.
Uzun sivri kulakları, parlak altın saçları ve kassız küçük bir vücudu
var.'Yarı-elf' namını en ufak bir şekilde lekelemiyor ve bir erkek olarak hem
insan hem de elf ırkının iyi yanlarını almış.
Gözlem kulesinin üstünde duruyor, elinde bir yay ile ormanı gözetliyor.
'Baba, bu, bento...'
'Ah, seni hep zahmete sokuyorum, Luffy.Bugün zorbalık etmediler mi?'
'Yo, biri yardım etti.'
Gözlerimiz buluşunca basit bir selamlama yapıyorum.
Luffy onun takma adı he.Neden içimde birden kollarını uzatacakmış gibi bir his
var?
Eğer Sylph bu kadar iyimser olsaydı, belki de ona sataşmazlardı.
'Tanıştığımıza memnun oldum.Adım Rudeus Greyrat.'
'Greyrat....Paul'un ailesinden misin?'
'Evet.Paul benim babam.'
'Ohh, duymuştum.Cidden nazik bir çocuksun.Ah, kusura bakma.Ben Rawls.Genelde
ormanda avlanırım.'
Dediğine göre, bu gözlem kulesi ormandan gelen sihirli yaratıkları gözetlemek
için yapılmış.Günün 24 saati biri bulunuyor, köyün erkekleri burada devriye
geziyor.Paul'un da mesaisi oluyor, bu yüzden Rawls daha önce onunla tanışmış ve
ikisi birbirlerinin çocukları hakkında konuşmuşlar.
'Çocuğumuzun böyle görünmesinin sebebi biraz atalarımıza benzemesinden
kaynaklanıyor.Umarım onunla iyi geçinirsin.'
ꕥ Rudeus kendisini 30 küsür yaşında gördüğünden ve Sylph’i erkek çocuğu olarak gördüğünden ‘he’ kullanıyor, bunu küçük oğlan, çocuk olarak çevirmiştim.Burada ve buradan sonra birkaç yerde Rawls Sylph'den bahsederken 'she' kullanıyor, yani kızım böyle gibisinden, ama Rudeus mevzuya uyanmıyor ve Sylph den erkek olarak bahsetmeye devam ediyor.
'Tabi ki.Sylph Supard ırkından bile olsaydı, ona karşı tavrım
değişmezdi.Babamın adı üzerine yemin ederim.'
Bunu duyduktan sonra, Rawls hayranlıkla mırıldanıyor.
'Bu yaşta onurdan anlıyorsun demek...Bu kadar harika bir çocuğu olduğundan
dolayı Paul'u kıskandım.'
'Bu yaşta harika olmak ileride de aynı devam edeceğini göstermez.Gıpta etmek
için çok erken.Sylph büyüyene kadar bekle.'
Aynı zamanda Sylph'i de teselli ediyorum.
'Gördün mü...Tıpkı Paul'un dediği gibisin.'
'...Ne dedi ki?'
'Seninle konuşurken bir baba olarak özgüvenini kaybettiğini söylüyordu.'
'Öyle mi.Peki o zaman, bugünden itibaren bana nutuk çekebilsin diye bazı
hatalar yapayım.'
Konuşurken elbisemin kolu çekiliyor.Dönüp baktığımda Sylph'in elbisemin kolunu
çekerken başını eğdiğini gördüm.Bir çocuk için yetişkinlerin konuşması çok mu
sıkıcı?
'Rawls-san.Biraz oynayabilir miyiz?'
'Ah tabi.Ama ormana yaklaşmayın.'
Bunun söylenmesine pek gerek yok...
Ama muhtemelen yetersiz.
'Buraya gelirken tepede bayağı büyük bir ağaç var.Orada oynayacağız ve güneş
batmadan Sylph'i geri getireceğim.Ama eğer siz eve giderken gelmemiş olursak,
başımızın dertte olma ihtimali yüksek, o yüzden lütfen bizi arayın.'
'Ah....Ha.'
Yani bu dünyada cep telefonu yok.Bildirimler, iletişimler ve tartışmalar
konuşulmalı.
Bu ülkede ulusal güvenlik iyi olsa bile, ne tür tehlikeler pusuya yatmış
bilemezsiniz.
Rawls'ın şaşkın bakışları arasında, tepedeki büyük ağaca doğru yol alıyoruz.
'Ne oynayalım?'
'Bi-bilmiyorum...Daha önce hiç, bir arkadaşla oynamadım...'
Sylph 'arkadaş' mevzunda duraksıyor gibi.Muhtemelen daha önce hiç arkadaşı
olmamış.
Ne üzücü.Benim de arkadaşım yok.
'Hmm.Düşününce, ben şu ana dek hep evde kalmıştım.Ne oynayalım ki?'
Sylph'in elleri durmadan kımıldıyor ve başını kaldırarak bana bakıyor.
Onunla aşağı yukarı aynı boydayım, ama bana bakmak için belini büküp başını
kaldırıyor.
'Erm, neden zaman zaman 'Boku' ile 'Ore' arasında gidip geliyorsun?'
ꕥ İkisi de ben demek, boku erkeklerin kendisine ben deme şekli, ore daha çok sokak kullanımı bu ikisinin kullanımında git gel yapması yerine göre saygılı veya gündelik konuşmasından.
'Hm? Ahh.Karşındaki kişinin statüsüne göre konuşmanı değiştirmezsen kaba
olur.Daha yüksek statüdeki birine karşı kibar konuşmak gerekiyor.'
'Kibar konuşmak?'
'Daha önce yaptığım işte.'
'Hmm?'
Galiba anlamıyor, ama bu birinin yavaş yavaş öğreneceği bir şey zaten.
Böylelikle insan yetişkin biri oluyor.
'Bunun yerine, daha önceki şeyi bana öğret.'
'Daha önceki?'
Sylph gözlerini kırpıyor ve anlatmak için ellerini kullanıyor.
'Ellerinden fışkıran sıcak su ve esen sıcak rüzgar.Onları.'
'Ah--Onlar.'
Çamuru yıkamak için kullandığım büyüler.
'Zor mu?'
'Zor olmasına rağmen, eğer pratik yaparsa herkes yapabilir...muhtemelen.'
Son zamanlarda mana kapasitem o kadar arttı ki ne kadar manaya sahibim ben bile
bilmiyorum.Ayrıca normal bir insanın ne kadar manaya sahip olduğuna da
bilmiyorum.
Sadece suyu ısıtmak için ateş büyüsünü kullanmamıza rağmen, eğer sessiz sihirli
sözleri kullanmazsak hazır sıcak su elde etmek için, muhtemelen herkes
benzerini kaynaşmış büyü ile yapabilir.Bu yüzden sorun olmamalı.Muhtemelen.
'Pekala.Bu günden itibaren özel eğitim yapıyoruz!'
Sylph ve ben hava kararana dek oynadık.
Kızgın bir surat ifadesi vardı.İki eli belinde taraçada duruyordu.
Hm, çuvalladım mı? Düşününce, sadece dikkatle sakladığım kutsal sanat eseri(Roxy'nin külodu) var, ama bulunmuş...
'Baba, ben geldim.'
'Neden kızgınım biliyor musun?'
'Hayır.'
Bilmiyormuşsun gibi davran.Eğer külo...kutsal sanat eseri aslında bulunmamışsa, o zaman kendi mezarımı kazmış olurum.
'Biraz önce, Bayan Ada beni görmek için geldi.Görünüşe göre oğlu Somar'ı dövmüşsün.'
Ada, Somar.Kim?
Daha önce hiç duymadığım isimleri düşünmeye başladım.
Temel olarak, sadece köydekileri selamladım.
Kendi ismimi söyledim ve onlar da kendinikileri söyledi.Aralarında hiç Ada adlı biri var mıydı? Hem evet hem hayır gibi...
Hm? Bir dakika.
'Bugünle mi alakalı?'
'Evet.'
Sylph, Rawls ve 3 veletle karşılaştım bugün.
Bu Somar'ın 3 veletten biri olduğu manasına mı geliyor?'
'Ona vurmadım.Sadece çamur attım.'
'Daha önce ne dediğimi hatırlıyor musun?'
'Güçlü olmak havalı görünmek için değildir?'
'Doğru.'
Ah ha.
Anladım.Aklıma gelmişken, köye şeytan ırkıyla dost olduğumu duyuracaklarını söylemişlerdi.
Beni ne gibi yalanlarla suçladılar bilmiyorum, ama her halükarda oklar bana yöneltilmiş vaziyette.
'Ne tarz söylentiler duydun bilmiyorum...'
'Hayır!! Eğer hatalı bir şey yaptıysan, önce özür dilemelisin!!'
Feci azarlandım.
Ne duydu bilmiyorum, ama galiba şüphe etmiyor.
Çok can sıkıcı.Bu durumda, Sylph'e zorbalık ediyorlar diye yardım ettim desem, yalan gibi görünecek.
Ama elimden tek gelen en baştan başlayıp anlatmak.
'Aslında, yolda yürüyordum...'
'Bahane bulma!'
Paul iyice sabırsız olmaya başladı.Yalanı boş ver, açıklamamı bile dinlemiyor.
Öncelikle özür dilemekte sorun olmasa da, bunun Paul için iyi olduğunu sanmıyorum.
Erkek veya kız kardeşlerimin de böyle adaletsiz bir muamele görmesini istemiyorum.
Bu şekilde bir eğitim doğru değil.
'.....'
'Ne oldu, niye susuyorsun?'
'Çünkü diyeceğim her şey beni azarlaman için bir bahane olacak.'
'Ne dedin!?'
Paul öfkeyle bana bakıyor.
'Sinirlenip bir çocuğu bir şey demesine izin vermeden özür dilemeye zorlamak... Bugünlerde yetişkinlerin yöntemlerinin bu kadar kolay ve iş görür olmasına imreniyorum doğrusu.'
'Rudi!!'
Bam, suratıma şiddetli bir tokat yedim.
Vurdu.
Ama bekliyordum.Birini kışkırtmak dayak yemene sebeptir.Haliyle olacaktı.
Bu yüzden sabırlı bir şekilde durdum, 20 yıldır dayak yememiştim...
Yo, evden atılırken sudan gelinceye kadar dövülmüştüm, yani aslında 5 yıl.
'Baba, iyi bir çocuk olabilmek için her şeyi yaptım.Hiçbir zaman ebeveynlerimin öğretilerine sırt çevirmedim ve çabalarımla bir şeyler başardım.
'Bunun bugünle hiçbir alakası yok, değil mi?'
Paul bana vurmayı beklemiyordu.
Bariz bir şekilde kafası karışık görünüyor.
Bu iyi.
'Hayır, çok alakası var.Senin güvenini kazanmak ve gönül rahatlığına ulaşmak için çok çalıştım, ama sen benim hiçbir açıklamamı dinlemiyorsun, daha önce tanışmadığım birine körü körüne inanıyorsun ve sonra da bana bağırıp sonuç olarak vuruyorsun.'
'Ama Somar cidden yaralanmıştı...'
Öyle miymiş?
Ben öyle bir şey yapmadım.Kendisi mi yapmış?
Belki kazara olan bir şeyi kandırmak için kullanmıştır.
'Benim yüzümden yaralanmış olsa bile özür dilemeyeceğim.Babamın öğretilerine sırt çevirmediğimden dolayı, göğsüm dik bir şekilde 'ben yaptım' diyebilirim.'
'...Bir dakika, tam olarak ne oldu?'
Oh, sonunda ilgini çekti mi? Yani, dinlememek senin seçimindi.
'Bahane duymak istemediğinden reddetmemiş miydin?'
Soruyla karşılık verince Paul acı bir ifadeye büründü.Galiba biraz daha yüklenmem gerek.
'Merak etme baba, 3 kişinin savunmasız birine vurduğunu görmemiş gibi yaparım.Hatta onlara katılıp 4 vs 1 yapabilirim durumu.Üzerine bir de zayıflara zorbalık etmenin Greyrat'ın şanlı öğretilerinden olduğunu duyururum.Ve büyüdüğümde evi terk edip bir daha Greyrat adını kullanmam.Sözlü ve fiziksel hakaret cinsinden bir şiddeti görmezden gelmek ve devam etmesine izin vermek... Kendime bir Greyrat demekten utanırım.'
Paul'un nutku tutuldu.
Yüz rengi yeşilden kırmızıya bürünüyor, sanki kendi içinde bir çatışmadaymış gibi.
Kızgın mı? Yoksa daha da yüklenmem mi gerekir?
Pes et Paul.Ben 20+ yaşında devamlı her şeye başkalarının karşılık veremeyeceği bahaneler bulan biriyim.En ufak bir açıklıkta durumu beraberliğe bağlayabilirim.
Ayrıca ben tamamen haklıyım.
Kısaca, kazanma şansın yok.
'...Üzgünüm.Babanın hatası.Anlat bakalım.'
Paul başını öne eğiyor.
Evet.Amaçsız ısrar sadece iki tarafı daha mutsuz yapar.
Hatalıysan özür dile.Bu en iyisi.
Keyfim yerine gelince, olayı detaylarıyla bir bir anlattım.
Tepeye tırmanırken bazı sesler duydum.3 çocuk buğday tarlasından çamur fırlatıyorlardı.Ben onlara iki kere çamur atıp kavga ettikten sonra bize birkaç cümle ile hakaret edip gittiler.Ondan sonra büyü kullanıp çocuğu temizledim ve onunla oynadım.
Böyle bir şey.
'Eğer hala özüre gerek varsa, Somar Sylph'ten özür dilemeli.Bedendeki yaraların iyileşmesi kolay olur, ama manevi yaralar için aynısı geçerli değil.'
'...Haklısın.Babanın suçu.Üzgünüm.'
Paul'un omuzları düşüyor yenilgi içinde.
Onu böyle görünce Rawls'ın dediklerini hatırladım.
'Seninle konuşurken bir baba olarak özgüvenini kaybettiğini söylüyordu.'
Paul babalık yanını göstermek için bana bir ders vermek istiyor olabilir.
Sadece, bu seferlik başarısız oldu.
'Özür dilemene gerek yok.Eğer yanlış bir şey yaptığımı düşünüyorsan, lütfen tereddüt etmeden beni azarla, ama açıklamalarımı dinle.Her ne kadar olayı açıklamıyorsa veya yalan gibi duruyorsa bile, demek istediğim bir şeyler vardır.Lütfen dediklerimi anlamaya çalış.'
'Aah.Bunu dikkate alacağım, ama aslında hata yapacağını sanmıyorum...'
'O zaman buna eğitimsel deneyim olarak bak ve gelecekteki kardeşlerim için kullan.'
'...Peki öyle yapalım.'
Paul'un ifadesi tamamen yenik ve kendine güler bir vaziyette.
Çok mu abarttım? 5 yaşında bir çocuğa kaybetmek.Mmm.Ben olsam şok olurdum.
Bu adam bir baba için çok genç.
'Aklıma gelmişken, baba, kaç yaşındasın?'
'Hm? 24, ne oldu ki?'
'Anladım.'
19 yaşında beni yapmışlar yani?
Ortalama evlenme yaşını bilmememe rağmen, eğer ikide bir sihirli yaratıklarla veya savaşla karşı karşıyaysa, 19 yaşında evlenmesi uygun bir şey mi?
Benden daha genç biri evleniyor ve çocuğunun eğitimiyle ilgili endişeleri oluyor.Açıkçası, 34 yaşındaki işsiz, evsiz ve başarısız olan benim, hangi yanım ona kıyasla kazanıyor...
Ah, unut gitsin.
'Baba, bir dahaki sefere Sylph'i buraya getirebilir miyim?
'Eh? Ahh, elbette.'
Cevabından memnun bir şekilde eve giriyorum.
Paul'un şeytan ırkına karşı ayrım yapmaması iyi bir şey.
Oğlum kızdı.
Daha önce kendini hiç ifade etmemiş olan o, şu an oldukça öfkeli.
Neden olaylar bu hale geldi?
Olay öğlenleyin Bayan Ada'nın evimize yaygara çıkarmaya gelmesiyle oldu.
Başkaları tarafından haylaz bir velet olarak görülen oğlu Somar'ı getirmiş, Somar'ın gözlerinin kenarları yaralanmış.Bir kılıç ustası olarak, bunun dövülme emaresi olduğunu anlayacak kadar tecrübem oldu.
Bayan Ada pek net değildi ama her nasılsa oğlum Somarı dövmüş.
Bunu duyunca aslında biraz rahatladım.
Muhtemelen Rudi Somar'a katılıp oynayacak birileri bulmak istedi.
Ama oğlum diğer çocuklardan farklı.Bu çocuk yaşına rağmen Su-Azizi bir büyücü.
Kibirlice bir şeyler söylemiş olmalı ve reddedildikten sonra kavgaya tutuştular herhalde.
Oğlum dürüst ve zeki olmasına rağmen, hala bazı yanları çocuğa benziyor.
Bayan Ada olayı devlet meselesi haline getiriyor, ama bu sadece bir çocuk kavgası.Gördüğüm kadarıyla yara iz bırakmayacak.
İşi bir iki cümle azarlamayla kapatırım.
Çocuklar tabi ki kavga edecek, ama Rudi diğer çocuklardan çok daha güçlü.Genç Su-Aziz seviyesindeki Roxy'nin öğrencisi olması dışında, aynı zamanda benimle vücudunu çalıştırdı 3 yaşından beri.
Tek taraflı bir kavga olurdu.
Sadece bugünlük bir şeyse sorun olmamalı, ama çok duygusala bağlarsa olayları büyütebilir.
Ayrıca Rudi o kadar zeki ki olayları Somar'a vurmadan da çözebilir.
Dövüşmenin düşünme eksikliği olduğunu ona iyice öğretmeliyim, ve bir şeyi yapmadan önce sonuçlarını düşünmesi gerektiğini.
Bu noktada katı olmalıyım.
Ama olaylar düşündüğüm gibi olmadı.
Oğlum özür dilemeye yeltenmedi bile.
Özür dilemeyi bırak, bana bir böcekmişim gibi bakıyor.
Belki oğlumun bakış açısından sayılara karşı mücadele idi, ama ne kadar güçlüyse o kadar gücünün farkında olması gerektiğini fark etmesi lazım.
Dahası birini yaralamış.Her neyse, özür dilemesini isteyeceğim.Oldukça zeki.Belki şimdi kabul etmeyebilir ama cevabı ileride kendiliğinden bulacaktır.
Bunu düşünüp daha sert tonda azarlarken bana iğneleyen sözlerle karşılık verdi.
Kışkırtmalarına karşı kendimi kaybedip ona vurdum.
Ona güçlünün gücünün farkında olmasını ve zayfılara karşı şiddet kullanmamasını öğretmek istememe rağmen.
Önce ben yaptım.
Az önce haksızdım, ama eğitici taraf olarak özür dileyemem.
Birine az önce yaptığımı yapmamasını öğretmek-bu argümanın tutarlı bir yanı yok.
Ben tutarsızken, oğlum yanlış bir şey yapmadığını ve eğer bunda bir sorun varsa evi terk edeceğini bildiren bir hal aldı.
Neredeyse 'o zaman defol git' diyecektim, ama kendimi tuttum.
Şu an için kendimi tutmam gerek.
Büyük bir kavga sonucu evi terk etmemden önce, aslen evimin şekilci kurallarına ve babamın katı azarlarına dayanamayan bendim.
Babamın kanından geliyorum.İnatçı ve dik kafalılığımı ondan alıyorum.
Rudeas da aynı.
Bu inatçı yanına bakınca, Rudeus gerçekten benim oğlum.
O gün, evi hemen terk etmem söylenince, bir çıkar yol bulamayıp evi terk ettim.Muhtemelen Rudeus da terk eder.Evi ancak büyüyünce terk ederim demesine rağmen, eğer gitmesini söylesem, mutlaka hemen giderdi.Bu bakımdan benziyoruz.
Ben gittikten sonra babam hastalanıp çok geçmeden ölmüş.O günkü kavgaya son derece pişman olmuş.
Ve bu olay için kendimi suçladım.
Yo, açık konuşmak gerekirse, pişmanlık içinde boğuluyordum.
Ve tam şu anda, eğer Rudeus'a gitmesini söylesem, mutlaka öyle yapar ve buna pişman olurdum.
İkimiz de pişman olurduk.
Dayan.Tecrübelerimden ders almalıyım.
Ayrıca, te o zaman karar vermemiş miydim? Babam gibi olmayacaktım.
'...Üzgünüm.Babanın hatası.Anlat bakalım.'
Doğal olarak özür diledim.
Ve Rudeus'un yüz ifadesi rahatladı, sakince anlattı.
Dediklerine göre, kazara Rawls'ın çocuğuna sataşıldığını görmüş, bu yüzden ona yardım etmiş.
Dövme mevzu olmamış.Sadece çamur atmış ve kavga çıkmamış bile.
Eğer dediği doğruysa, o halde Rudeus'un yaptığı cidden övünülecek bir şey.Ama onu övmek yerine, açıklamasını bile dinlemedim.
Ahh, şimdi hatırladım.
Gençken böyle tecrübelerim olmuştu.Babam beni dinlemeyip zayıf noktalarımı gösterirdi hep.Her seferinde bu durumdan mutsuz olurdum.
Ne büyük bir hata.'Ona bir ders vermeliyim' de neymiş?
Hah...
Rudeus beni suçlamadı ve beni teselli etti.Ne harika bir çocuk.Gerçekten benim oğlum mu.....Hayır, Zenith'in ilişkide olduğu erkekler arasında bile bu kadar parlak biri yoktu.
Uuu, spermlerim o kadar mı iyi...
Gururluyum demekten çok, galiba karnım ağrıyor.
'Baba, eve Sylph'i getirebilir miyim?'
'Ah? Ahh, elbette.'
Ama sanırım oğlumun ilk arkadaşı için mutlu olmalıyım.