18.06.2020
Kısım 2
Çevirmen: Gölge
Suijou Akademisi (bizim okul) hem
ortaokul, hem de lise olsa da, bu ikisinin birbirinden ayrı olduğu anlamına
gelmez. Belli yerleri, iki okul binası da kullanabilir. Bunlar; kantin, bir
spor salonu, kulüp odası binaları. Betonarmeden yapılma, karma karışık üç katlı
kulüp odası, tek kelime ile “kaos”du.
“Tuhaf bir koku veya bir şey var
gibi…”
Başladığından beri, çeşitli
kulüplerin ıvır zıvır ve hurdaları koridorun her iki tarafını işgal ediyor.
“Ah, ama bu eğlenceli. Etraftaki çöplerin
kokusu harika hissettiriyor.”
“Tanrım… Burada da soğuk tavrını devam
ettirebildin.”
“Böyle olmaya alışacaksın. Buraya ilk
gelişin mi?”
“İlk değil, ama… Buraya senin kadar alışkın
değilim.”
“Eh, alışsan iyi edersin. Ya da sen başka
bir yer düşünürsün.”
“Burada iyiyim. Buraya alışırsam iyi
olacağımı düşünüyorum. Bu kötü koku devam ederse iştahımı kaybedebilirim.”
O bunları söylerken, ikinci duvara döndüm.
O kapıda yazan tabelaya baktı,
“SF* Çalışma Gurubu…? Garip ilgi alanların
var.”
“Üzgünüm ama ben tenis kulübündeyim. Bu
benim kulüp şefi olan arkadaşımın.”
Sözü açılmışken üniforma ve
raket(zaten kullanılmış) gibi atılmış şeylerden dolayı, nem ve çok kötü bir
kokunun yayıldığı ısının bulunduğu tenis kulübü odası, kesinlikle yemek için
iyi bir yer değil.
SF’nin kapısını tıklattım, cevabı
beklemeden kapıyı araladım. Kapı kilitli olmadığından, kolayca açıldı. Kulüp
odasında kimse yoktu.
“Gel.”
“Ü… Üzgünüm, izinsiz g…”
Akeno girmekte kararsızdı. Sonra çığlığı
bastı.
Peki, muhtemelen bu tepki normal bir tepki.
Altı geniş hasırdan yapılmış kulüp odası,
raflarla çevriliydi. Raflarda paketlenmiş kitap ve mangalar var. Rafların
üstünde, figürler ve plastik modeller, geniş ve ufakça sıralı, tavan
anime posterleriyle dolu, yeni ve ikinci el video oyunları TV raflarının
altında, PC masasının üzerinde bir lise öğrencisinin alamayacağı, ticari
kartlar masaya saçılıydı. İlk odaya girişimde ben de tükenmiştim.
“Yeterli mi?”
“…bunun için üzgünüm.”
Onu sıraya (en kötüsüne hazırdı)
yönlendirdim, ben de masanın önündeki sandalyeye oturdum.
“Peki, burada konuşabiliriz, sadece etrafı
görmezden gelelim.”
Bunu acı bir şekilde söylerken, yemek
kabını çıkarttı. Ufacık, tatlı, pembe mavi kutu muhtemelen onun. Ve normal
boyda, mavi, köşeli kutu ise---
“Al.”
“Te-Teşekkür ederim.”
Akeno’nun verdiği yemek kutusunu çekingence
kabul ettim.
“Gergin ve endişeli olmalısın…”
“Pek önüne geçebileceğim bir durum
değil.İlk defa bir kızdan yemek paketi alıyorum. Bu durumlarda nasıl davranılır
bilmiyorum…”
***Bilirsiniz animelerde kız karakterden bentou almak önemlidir
“Benim de ilk seferim. Bana yardım ettiğin
için bir şekilde borcumu ödemeliydim. Bu aklıma gelen tek şey.”
O bunu açıkça söylerken, bir sonraki
tavrı için kaşlarını çattı.
“O zaman, özür dilemeliyim. Üzgünüm… bir
çok kez sana vurduğum için.”
Bunu başını eğerek söyledi.
“Ben… Sorun yok. Rüyada olanlar gerçekte
olacak demek değildir. Ayrıca, kendini korudun, bence, benim zaten beklediğim
bir hareketti.”
Takip etme nedenimi söyledim, ama sonra,
“… … Peki o zaman, kabul etmeyecek misin?”
Boşu boşuna somurtmuştu.
“Hayır, şey, demek istediğim o
değildi. Demek istediğim şey, yemek kutusu aldığım için minnettarım. Yani,
“ödünç vermek ve almak” durumu yok, değil mi?”
Sonunda gülümsedi. … … Bence sinsi
bir gülümsemesi var.
Tekrar sakinleştikten sonra, yemeğe
yumulduk (itadakimasu!). Ve yemek kutularının kapakları açıldı. Üzerine kraker
serpilmiş pilav ve salata diziliydi. Aslında annem yemek kutumu akşamdan kalmış
yemek artıklarından hazırlardı ama bu özellikle hazırlanmış bir kutuydu.
Akeno’nun annesine göre kötü değil.
Yemek çubuklarımla, ayrılmış krakerlerden
bir parça ağızıma götürdüm. Diğer yemek kutularındakilerle karşılaştırılınca,
bu kıtır kıtırdı ve sulu değildi, patates ve boylu boyunca yayılmış et
parçalarının lezzeti. Kötü değil!
"... ... ..."
Sonra, Akeno ile göz göze geldik. Akeno
yemek kutusuna dokunmamıştı ve soğuk bir yüzle yemeği tatmamı izliyordu.
"? Sorun ne?"
"Ah, hiçbir şey... . Tadı nasıl?"
“Çok lezzetli. Sadece krakerler için
konuşursak, anneminkinden daha iyi.”
Açıkça söylersem. Daha nazik bir
şekilde “Hele şükür” diye homurdandı.
“Sabah yemeği aceleyle hazırlamıştım yani
yemekten emin değilim, ama bunu sevebildin sanki. Gururum okşandı ve mutluyum,
teşekkürler.”
"... ... ... eh"
*çat* yemek çubuklarım durdu. Ani bir dürtü
ile ona baktım. Bu cümleler, o anlama gel---
“eh? Doğru mu, bu… sen mi hazırladın bunu
…!?”
“Evet, ne olmuş yani?”
"... ... ..."
Yalnız neydi bu! Yani erkekler istediğinde
kızlar bir yemek kutusu hazırlar…!!
“Bu, bunun için mi?! Bunu hazırladığım için
şaşırma. Ben de hayliyle yemek yapabilirim!”
“Hayır, onun için değil, onun için değil…”
Ah, duygularımı düzgünce ifade edebildim mi
acaba? Zor zamanlarda kızların hislerini anlayan erkekler çok romantiktir---
“… Diyorum ki, ben yemek kutusunu annen
hazırladı sandım. Senin bunu hazırlaman, baya güzel…”
“…ah, teşekkür ederim, beğendiğin için. …
Utandım.”
Mahçup bir şekilde başını kaldırdı ve
saklamaya çalışıp kendi yemeğini yemeğe başladı. Belki bu Nuzumu’nun demeye
çalıştığı şeydir. Gidişata göre, o da iyi bir kişiliğe sahip gibi. Şimdi
erkeklerin neden ona âşık olduklarını anlıyorum. Yani, Sakuya'cığım demek
oluyor ki, el yapımı yemek kutusunu kabul ederken minnettar görsen de, bu onun
sonunda senle ilgilendiği anlamına gelmez, değil mi?
Bu düşünceler benimle savaşırken, yemek
kutusundan yediğim yemekle tıkanmıştım…
"... ... uuuhhhh ... "
Bir yerlerden bir inilti duydum.
“! Bu da neydi şimdi…?”
Akeno’yla endişe içinde odaya göz
gezdirdik. Geçen geceki kâbus yüzünden ürkmüş olmalıydık. Bu sırada, “bu mümkün
değil,” diye düşünüyorduk, ürkeklik tedbirli bir harekettir.
"... ... uuuu ... uhn ... "
Tekrar duyduk! Yakınlardan geliyor, bu
odada mıydı? Odayı ne kadar gözden geçirdiysek de tuhaf bir şey göremedik.
"----- kya !?"
Akeno yüksek bir çığlık attı. Bir bacak
sıranın üstüne fırladı. Eteğinden açıkça beyazlığı görürken, içgüdüsel olarak
yemek çubuklarını bıraktım.
“Aşağıda!! Aşağıda bir şey var…!!!”
Ve, o açıkçası şaşkın değildi.
Sıranın arkasından fırladı ve kapıya gitmek için koştu. Oturdum ve karşıdan
sıranın altına baktım. Aralıktan, bir şeyin süründüğünü gördüm. Sürünürken
hışırtılı bir ses çıkartıyordu.
“O”nun iki kolu, iki bacağı ve bir kafası
vardı. “O” vücuduna bina içi ayakkabısı, pantolon ve takım giymişti, diğer bir
değişle, insandı.
"*esner*"
“O şey” uyanırken yüksek sesle
esnemişti. Bir çift gözlük ve dağınık saçla,
“Ah, bu Sakuya-kun olmalı. Ve sonra… ve,
şey, bu kız?”
“O” Teru-san’dı.
“Sen, her yerden çıkıyorsun…”
Acı acı güldüm. Akeno hâlâ söyleyecek söz
bulamıyordu.
“Sadece kısa bir öğle arasıydı. Mükemmel,
değil mi? Burayı sığıyorum, yani nöbetçi öğretmenler tarafından yakalanmak
konusunda bir endişem yok.”
“Anlıyorum, yani Teru’nun sabah derslerini
astığı ve uyuduğu yer burası.”
“Düzelteyim. Beden Eğitimi* dersinden
çıkmama izin verikdi.”
“*soluklandım*Yani bu sana göre doğru,
burslu biri olarak?”
“Dersime çalışıp geçtiğim sürece Bursiyer
Ofisi sorun etmiyor.”
Hiruma bunu derken utanmadan omuz silkti.
Suijou Akademisi’nde, “özel ders”
öğrencileri var. Normal öğrencilerle karşılaştırırsak, bunlar “özel ders
öğrenciler” (bursiyerler) öncelikli olarak finansal destek verilen
öğrencilerdir. Öğrenci notlarına bağlı olarak, ücretsiz burs, taksitli burs ve
aylık burs gibi çeşitli burslardan yararlanırlar. Teru-san da onlardan biri.
“Dünden beri tek…”
Akeno sakinleşirken onu selamladı. Bu,
ikisinin dün sabah boş konuşmakla meşgul olduğunu anımsattı (Teru-san
muhtemelen diğer insanları hatırlayamadığından, Akeno’yu tanımadı).
“Tekrar selamlaşalım. O arkadaşım ve SF
grubunun başkanı. Hiruma Teruhiko …eh…”
Bunları söylerken beni rahatsız edici bir
his kapladı. İkisi, bana tıpkı şüpheliymişim gibi bakıyorlardı.
“Nasıl söylesem yani, önce kendimizi
tanıtmamalı mıyız…”
“Ah… hatırlattı.”
En azından isimleri kendi ağızından
duymuyordum. Teru-san depresif hislere gömülmüş bizi merakla izliyordu.
Tekrar kendimizi tanıtıp, yemeğe tekrar
başladık. Akeno ve ben yemek kutusundan ve Teru-san ramen kasesinden yerken,
iki gündür gördüğümüz rüyaları tartıştık. (Klüp odasında bazı ayrılmış aylık
ramen ve suyu ısıtmak için elektrikli tencere bulunuyor)
Gerçek ıssız şehir, Akeno ve benim aramda
çekişmeli ve anlaşılmaz bir tartışma, canavar ejderhanın bize saldırması,
kendine Valkyre diyen kadının bizi kurtarması… … Akeno’nun rüyasında ve
benim rüyamda olanlar… hemen hemen eşleşiyor. Bu demektir ki,
“*İki insan aynı rüyayı yaşıyor* geçerli
bir sonuç olmalı… …”
Teru-san yemeğini kıtırdatırken bize endişe
ile baktı.
“Ama bu ‘değişimle aynı rüyayı görmek’
demek değil. Rüyanın ortasında Hoshi-kun Kasugamori-kun’un kendi ad ve sınıfını
söyledi. Onun bilgi alması, bu sadece onu ziyaret ettiği anlamına gelir,
böylece karşılaşıldı, kısaca, rüyada bir bilgi alış-verişi olmalı. İlgi çekici.
Ve çok ilginç…”
Ramen suyunu yudumlayıp, onaylarcasına
başını salladı. Bu ya tamamen gerçek bir rüya ya da rüyadaki ejderha ile baya
ilgili bir rüya olduğu belli oluyor.
“İki yabancı aynı rüyada karşılaşıyor…
Anlayamadım. Böyle olsa da olayı tamamen açıklayamıyor…”
“Eh, mantıksal karşılığı hakkında
konuşursak, bu açıklanamaz.”
“Ah, tabii ki. İki insan bir ‘kontrollü
rüya’ görür.”
“Kontrollü Rüya?”
Teru-san soğutucudan cam şişeli Zencefil
Gazozu çıkarttı ve elimize tutuşturdu (şüpheyle salladık), sonra da açıkladı,
“Basitçe açıklarsak, rüyalarında senin
uyanık olmanın anlamı; bu cidden “kontrollü rüya”.
Rüyada olduğumuzun tamamen farkındayken
tuhaf şeyler yaşıyoruz, ama nadir de olsa, bu olayın bir açıklaması var, bu
kadar gizlemli olmamalı. Sonuç olarak yarı-bilinçli bir beyinle, rüyadayken uyanık
kaldık. Kontrollü bir rüyada beş duyu da tıpkı gerçek hayattaki gibi
kullanılabilir.
“Kertenkele tipli canavara gelince,
besbelli rüyanın yan ögesi. Yaratılmış olması mümkün çünkü Sakuya-kun
muhtemelen yusufçuktan korkan küçük kızın şövalyesi olmayı diledi. Ya da bu
yüzden Kasugamori-kun muhtemelen yusufçuktan korkan küçük kız olmayı diledi.
Teru-san böyle bir anlam çıkarırken,
Akeno’nun dudaklarından bir bağırış çıktı,
“Ben böyle bir şey dilemedim. Öyle olsaydı,
bir şövalye için daha güvenilir bir insan tercih ederdim.”
“Sanki ben öyle bir şey diledim de.
Hatırladığım korkuyu, bir şövalye olarak kesemiyorum. Bunun yanında, ben bir
canavarı vurup devirebilecek biri değilim.”
Sert sözlerimi duyduktan sonra, Akeno
ağzını kapattı. Teru-san’ı izlemek için hazırlandım,
“Ya da buranun için, insanlar rasgele
partner olak seçiliyor olabilir mi?”
“Bunun anlamı, çıkmazda kaldık. Bu noktada
Valkyrie’ın kendisi olsa da tereddüt etmiş olabilir. Bu rüyadan yaratılmış
olabilir mi? Ya da gerçekten orada üç kişi mi var?”
Teru-san masaya yığılırken, bir yudum
zencefilli gazoz yuttu. Akeno ona şaşkın gözlerle baktı. Ben de aldığım içeceği
tek seferde içtim.
“Onun gerçek olması mümkün mü? Gerçekten
yaşıyorsa, bence süper-insan olmalı.”
“Aslında değil. Gerçekte, bu kadar çok gücü
saklayamaz. Sadece rüyada süper insana dönüşebilir. Bu rüyayı kontrol etmesi
mümkün olmalı.”
“Rüyayı kontrol etmenin bir yolu mu?”
“Normal bir rüyada, onun gördüğü birini
tanımasının bir yolu yok. Yani dünyada olanların dışında olsa da, sağduyu içinde
gördüklerini sadece o takip edebilir. Süper insan tarzı bir şeyler yapmak bir
tür zihin hâkimiyeti gerektirir.”
Tabii, örnek verirsek yarattığım rüyada
herkes fundoji* giyebilirdi; ve “Bu çılgınlık” diye düşünebilirdim. Ben de
fundoji olabilirdim.
“Ama senin isteklerin kontrollü bir
rüyada açıkça bellidir. Bunun bir rüya olduğunu bilirsin. Yarattığın bilinç
altında durduğunun farkındasındır. Bu dünyada, tıp kuralları ve sağ duyu
üzerinde de olsa isteklerin üstünlük sağlayabilir. Fantastik zırh giyen, ejderhalarla
konuşan, büyü kullanan, her şey mümkündür. Her şey biri’nin isteğine göre
değişebilir. … … Yani siz çocuklar da değiştirebilirsiniz.”
“Bizde mi? Emin misin?”
“Hepsinden önce, kendinize inanmaya
başlayın. Sağduyunu korursan ve “Bunu yapamam”- gibi düşüncelerin hiçbirini
yapamazsın.”
Teru-san masaya koymadan önce, şişedeki son
damlayı dikti.
“İyi, bu gece bu uyku boyunca bazı
oyuncaklarla, denenebilir. Şansınız varsa, rüyanda bunlar olacak ve bazı şeyler
için onları kullanabileceksin. Eğer uçabilirsen başına taketonbo* ekle.”
“Bir taketonbo geleceğe ait bir şeye
dönüşebilir mi?”
“Öyle. Gereçlerini kaybetsen de,
uçabilirsin. Bu kolayca hayal edilebilir.”
Bu gece aynı rüyayı görebilirdim. Yani
Teru-san’ın tavsiyesine uyacağım. Yine de yarın okuldan sonra burada
buluşacağız, yani bu günlük çıktık.
Sonunda Teru-san bana ve Akeno’ya bir parça
kağıt uzattı.
“Burada sadece üç kişi var. İkiniz için
değil, bu kulüp bozulur ya da sorun yaşar diye. Lütfen iş birliği yapmayı
düşünün---“
Kağıtlarda “SF sınıf kulübü kayıt
formu” yazıyordu.
Çevirmenden Notlar:
*SF araştırğım kaynaklara göre bilim kurgu
anlamına gelmektedir.
*PE'yi Beden Eğitimi olarak çevirdim.
*Fundoji'ye baktım ama bir şey bulamadım :/
*Taketonbo elle uçurulan bir tür oyuncak.