18.06.2020
Efsanevi Bıçağı Kullanmak
Çevirmen: Gölge
26 Haziran, Salı
“-Avusturalyalı Yahudi bir ailede,
1856’da doğdu. Bir nöro-patologun yardımıyla psikiyatrist oldu.”
Etik hocamız Awashima-sensei ilgisiz
bir sesle açıklarken tebeşirle kara tahtaya anahtar kelimeleri yazıyordu. Ne
yazık ki ciddiyetle not alan birkaç öğrenci vardı. Ahlak Bilgisi dersinin
önemsiz derslerden biri olmasından olmalı---.Burada ve orda “Yağmurdan önce
mavi gök” ve “klimanın serin esintisiyle” ile hoş bir kombinasyon yaptıktan
sonra trajik şekilde depresyona düşen öğrenciler bulunabilir.”
"... ... ... ... ..."
Kendimden söz edersem, sıraya
yanaklarımı dayamıştım, gözlerim masamdaki kitaba dalgın dalgın bakıyordu.
Baktığım ne ders kitabı, ne başvuru kitabı, ne de not defterimdi. Bu “Hiç
Bitmeyen Fantezi 13” başlıklı bir konsol oyunu kitabı. Açılan sayfalarda
profil, statü, görünüm vs. vardı, en desteklenen karakterin adı “Bakire savaşçı
Valkyrie”dı.
"Valkyrie"ler, aslında İskandinav
Mitolojisinden, muhtemelen “yarı tanrı” (klasik bir ad değil) ve tüylü kask,
bedenince uzanan zırh, kılıç ya da silah için bir mızrak ve kalkan giyen güzel
kadın olarak tasvir ediliyor. Hatta oyunda da Valkyrie bu şekilde tasvir
edilmiştir.
“Valkyrie’la karşılaştırıldığında,
daha sinsi biri..”
Rüyamda karşılaştığım bu “kadın”
,oyundaki valkyrie’dan daha fantastik görünüyordu. Zırhı, cildini olması
gerekenden daha fazla ortaya çıkarıyor, korunması gereken parçaları korunmasız.
"... ... Tatlı ..."
Bununla birlikte, kadının gece dans
eden savaş tanrıçası olduğuna eminim. Gerek onun müthiş gece mızrağıyla, gerek
parlayan zırhıyla, gerekse kalbimi esir alan pırıl pırıl gözleriyle. Gözlerimi
kapattığımda bile net bir şekilde düşündüklerimi hatırlayabiliyordum.
Dalgalanan saçları, onurlu sesi, güzelliği—
***
“O”, arkasında yenilgiye uğramış
ejderhayla, yerde dans etti. Ona bakarken kendimi unuttum. (yani Akeno’ya)
…canavarın cesedini soluk, kasvetli bir
ışık sardı. Demin ne oldu? Akeno ve ben ona bakarken, ceset beklenmedik bir
şekilde ışık kümeleri halinde gece gökyüzüne süzüldü. Ceset gözlerimin önünde,
bir iz bile bırakmadan kayboldu. Sadece önümüzdeki mızrak kaldı; desteğini
kaybederek yere yuvarlandı.
Her zamanki gibi zarif olan “O”,
hafif sert mızrağını aldı ve bize döndü. “O” bize doğru yürüdü, sert ayakları
kocamandı.
"... ... ... ..."
Akeno’nun tetikte olduğunu uzun uzun
soluk alıp vermesinden anlıyordum. Doğru “O” bizi ejderhadan kurtardı. Ama
onun “müttefikimiz” olduğu hükmüne varabilir miydik? Onun gücü ve giysilerinin
bizden çok farklı olduğunu, sağduyumuz bize anlatıyordu.
….şey, düşmanımız olarak dönerse
kaderimize teslim olurduk. “O” kolayca ejderhayı alaşağı etmişti. Ölümün
eşiğinde olmasak da, ondan kaçmak için cesaretimiz yok. Akeno ile aynı fikirde
olduğumuzu düşünüyorum. Dizlerinin üzerindeki başımla hareket edemez.
“O” ayaklarımın önünde durdu. İki
elindeki mızrakla, Akeno’nun elleri başımı daha da sert şekilde sardı.
"---- iyileş!"
“O” bir şeyler mırıldandı. Ve,
anladım, mızrağının halesi güçlü bir parlaklık verdi, aynı zamanda vücudumu
sıcak bir ışık kuşattı. Rahatlamış hissetmeye başladım --- acı azalıyor.
"... ... bu da ... nesi?"
Akeno vücuduma gözünü dikiyor. Ben
bile şaşırıyorum. Acı kayboluyor, yaralı vücudum anında iyileşti! Hayır, sadece
yaralı vücudum değil, kirli giysilerim, kanımla kirlenen yerler temizlendi!
"... vayy... ..."
Işık solduktan sonra, tamamen
iyileşmiş hissettim. Rüyada olduğumu fark ettiğim zamanki kadar temizdi
elbiselerim. Kendi başıma kalkabilirdim. Yaralı (şimdi iyi) sağ kolum sıkıca
gövdeme bağlıydı. Parmaklarımı oynatabiliyordum ... .
“Hala yaralı mısın?”
İyi hissettiren asil ses kulaklarımdaydı.
Gözlerimin önünde başımı kaldırdım, “O” ellerini uzatıyordu.
"Be ... Ben iyiyim. Büyük
bir yaram yok, size teşekkür ederim ..."
Tereddütle elini tuttum. Kalkarken,
bacaklarıma güç uyguladıktan sonra.
"err ... !?"
Bedenim kendi kendine dinçliğini coşkuyla
geri kazandı.
"! İyi olacağım."
Beni sendeleyerek tutuyordu. Onun
yumuşak, ve sözde “yastığı” etkiyi yumuşattı. Bir an, sonra ne yapacağımı
bilemedim, ama bir tatlılık veya sıcaklık hissettim; o zırh gibi sert değil.
Kısa---
"Aaah!? Çok, çok üzgünüm ...
!!"
Aceleyle geri sıçradım. Yanlışlıkla
olsa da, yüzümü kapattım. Beni allak bullak etmesine karşın, “O” boş boş
bakıyordu. Neden özür dilediğimi anlamamış görünüyordu. Şey, Ruh halinin
değişmeden kalması, tamamen iyi mi ...? Kalp atışlarımı dizginlemeyi denerken
tekrar ona baktım.
“O” muhtemelen benden daha yaşlı.
Boyu muhtemelen Akeno ve benim aramada. Vücudunu açığa çıkaran zırh, hatta
tehlikeye açık göğüsleri karanlıkta parlıyor. Oraya baktığımda beni utandırdı,
birkaç saniye için ona doğrudan bakamıyorum.
"Sorun ne? Neden
tereddütlüsün?"
Ama onun şüpheli davranışlarıma garipçe
bakış atması onun utanç kelimesinden bihaber olduğunu belli ediyordu.
"Şey, ee, bu ... ..."
Peki, bu noktaya değinmek muhtemelen
gereksiz olurdu.
“Bizi kurtardığın için çok
teşekkürler. Senin sayende yaşıyoruz.”
Teşekkürüm açıktı. Başını sallayarak
gülümsedi.
"Zor bir durumla karşılaştınız.
Sizi kurtarmak iyi bir fikirdi. Ölmeniz üzücü olurdu."
"? Errr ... .. Sakuya, seni
tanıyor mu... ?"
Akeno duraksayarak sordu. Muhtemelen
“onu” sözcüklerle çektiğimi hissetti. Ama,
"Hayır, bu onunla ilk tanışmamız
olmalı ... sence de öyle değil mi?"
Hatırlamayı denedim ama hiçbir şey
çıkmadı. Zaten onunla tanıştığımda bir güzelliği unutmam mümkün değil. Eşsiz
kıyafetleri olmalı; daha yaygın giyinmeli, belki gerçekten tanıdık olacaktı
....
Akeno’nun sorusuna ne kafa sallayarak
onayladı ne de başını iki yana sallayarak aksini söyledi. Muhtemelen “Bu
sohbetle, ‘Tanıştığımıza memnun oldum’ ” diyordu. Uzak bir görünüm
gösterirken dedi.
“Kısacası, onunla daha önce
karşılaşmadın değil mi?”
"Evet. Ama Sakuya, Beni bilmiyor
olması mümkün. Yani, tanıt."
"Ah, ha ..."
Hayal meyal onu biliyordum gerçi,
Akeno’nun onun hakkında hiçbir fikri yoktu. Hiçbir şey yapamadım ama başımı
salladım.
"Beni 'Valkyrie' diye
çağırabilirsin."
"Valkyrie ..."
Kıyafetleri adıyla uyuyor.
“Bize gerçek adını söyleme niyetinde
değilsin… değil mi?”
Akeno “O’na” sertçe göz attı.
Hakikatten, kendini "Valkyrie" diye çağırıyor gibi görünüyordu ve
gerçek niyetini açığa çıkarmazdı; eğer durum buysa, biz budalalar
endişelenmeliydik.
Ama Valkyrie tereddütsüz, kafasını
iki yana salladı.
“Edepsizliğimi bağışlayın. Ama
geçmişimi anlatmam sadece sorunlarımızı artırır. Adımın önemi çok az. Dünyada,
benim rolüm ve durumum önemli.”
“Ne hakkında konuştuğunu bilmiyorum.
Anlatırken lafı dolandırıp durma. Sadece kimsin sen? Bu yaratık da neydi? Ne
tür bir dünyadayız! Sadece neredeyiz?!”
Akeno cevaplar için baskı yapıyor.
Sorular, muhtemelen Akeno düşündüğünde kelimelere dökülüyordu.
"Bu 'Kabus', hayali bir dünyada
yapılmış rüya ve maceralar.”
Valkyrie bunu ortaya koyduğunda,
ifadesinde şaka yaptığına dair herhangi bir yergi yoktu, sadece kayıtsızlık.
Burnu seğirdi.
"... ...Uyanışın yakın. Tekrar
görüşeceğiz."
"uyanış ... ?"
Akeno'nun sözleri kesilirken, garip
bir deneyim yaşıyorduk. Bir an sonra "o" gözlerimin önündeydi.
Dudaklarını benimkilere yerleştirdi.
"---------- !!!?"
Kalp atışlarım göğüs kafesimin içindeydi.
Valkyrie'ın gözleriyle dolaşıktım. Dudaklarındaki tatlı yumuşaklık, muhtemelen
bir kadın parfümü... Bu bilinmeyen uyarılar beni şaşkına çeviriyor. Görüşüm
tamamen beyaza dönerken...
"Ne -----------"
Sırada şeyi bildim, yatağımdaydım. Kalbim
zonklamaya ve gözlerimi açmaya başladım, Siyam kedim dudaklarımı yalıyordu.
... ... her nasılsa, bu garipti.
"... ... ... ... ..."
Ah hayır, kalbim onu hatırlayınca tekrar
çarpmaya başlayacak ... Rüyada olsa bile, bu benim ilk öpücüğümdü (tabi ki,
aileyle olan öpücüğü saymayın.); Bunun sebebini asla bulamayacaktım ama onun
gibi güzel bir leydiden olan bir öpücüğün tatsız olmasının yolu yoktu. Bu
durumda fark etmez! Masum bir çocuğun kalbi zaten azgınca azasına karşı göğüs
germe---
*çarpar*
"Ayayayay !?"
Kafamın arkasına çarptığımdan aniden başıma
geldi. Sıçradım ve arkama döndüm. Nazumu'nun garip gülümsemesini gördüm.
"Neden yalnız sırıtıyorsun? Yani aşık
mı oluyorsun, ha?
"! Ö, öyle değil!?"
Hemen inkar etsem de kekeledim. Bana
geri tepebildi, sadece onun şüphelerini onaylayabildim. Peki, yine de
doğru!
Nasıl olsa, dersler ben fark etmeden bitti.
Öğretmenin gitmesiyle, sınıftakiler sıralarında öğle yemeklerini yemeğe
başladılar. Sınıfın tüm gürültüsü öğle yemeği sırasında ortaya çıkabildi. Ve
aynı zamanda, sıramdaki açık oyun rehberleriyle vakit geçirdim. .. .. Eminim
ben bir deliyim. Nazumu şaşkın bir suratla bana gülümsedi,
"Mutlu ol, ufaklık!! Aşkın geldi!"
Sınıfın arka kapısı kaydı. Dışarıda,
koridor bariyerine yaslanan yalnız bir kız vardı. Çift kuyruklu üniforması olan
bir kız… Akeno’ydu.
"Ya, ne yaptın? Hile mi yaptın?
Acchan’ı yakalamak için!"
"Yakalamak? ... Ne dedin?"
Yine mi? Dünkü yanlış anlaşılmaya devam mı
ediyorduk!?
"Ah, sen öldürücü leydi♪ Çekici
genç!"
“Bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu
söyledim!”
"Ah --- Bu bir yanlış anlaşılmaysa,
bunun için ne söyleyebilirsin?! Bu durumu nasıl açıklayacaksın? Acchan bana
gelip seninle konuşmak için yalvarıyor, Sakkun aşk modunda çok dalgın, dersin
bittiğini bile farketmedi! Bu karşılıklı aşk değilse, nedir ... !?"
"Ah --- --- ---"
Tamam anladım. Bu açıklamayla bile yardım
edemez. Kenardan, muhtemelen bu durum “Üst sınıftaki erkek arkadaşının önüne
gelen cesur kız” ve “Sabırsızlıkla kız arkadaşını bekleyen erkek” olacaktı. Ama
doğrusu, muhtemelen “rüya” hakkında konuşacaktık.
"Dinliyor musun, Sakkun? Acchan’ın
ardında bir sürü erkek var, bu ilişkiyi ihmal etmeyi düşünme bile. Bunu bir kez
yap ve birileri senden onu alsın. Tamam?"
İnkar etmenin faydası yok .... Nozumu’nun
bunun gibi “tavsiyeleri” sayesinde, tüm arkadaşlarım bile ilişki haberimi
alıyorlardı.
(erkeklerin kötü bakışları arasında, büyük
ihtimalle şaka yapmıyorum)
"Beni çağırdığın için sağol, Nazumu.
Ve bilgilerin için, düşündüklerin değil."
Nozumu’yu sözlerin ardında bırakarak,
kapıya gittim. Ardımdan “Şaka yapıyorsun” diyen bir alkış geldi ama duymamış
gibi yaptım.
Akeno beni duygusuz bir suratla beklerken
koridora doğru gittim. Kız bu güneşli yerde sevimli görünüyordu.
"Beklediğin için sağol"
"Geç kaldın."
"... ... ... ... ..."
Düzeltiyorum. Ağzını kapattığında sevimli.
Şimdi, şimdi, bu sefer kırgın değilim.
Kusursuz bakışları beni deldiği sürece, uğursuz bir duygu yaşadığımı
düşünüyorum. Ondan daha fazla veya daha az öfke almamak için boyun eğiyorum.
"Burada niye oyalanıyoruz, başka bir
yere gidelim mi?"
Bence bu beklenmedikti ama onun burada
sakin kalabildiğini de sanmıyorum, önerisinin sebebi bu.
"Ah ... tamam."
Beklenmedik ve itaatkar şekilde başını
salladı.
Nozumu veya sınıf arkadaşlarımın delici
bakışlarını sırtımızda hissettiğimizde (şüphesiz başlarını kapıdan ve
pencereden çıkarmış bizi izliyorlar) koridorun dışına gittim.
“Herhangi bir yer iyi olur. Kantine ne
dersin?”
Okulda tüm öğrencilerin kullandığı (mağaza
dahil-shop demiş de ne desem bilemedim) bir kantin var.
Bugün yemeğimi getirmediğimden orada
yemeğimi yerken konuşuruz ama…
“Ben… Öğle yemeğimi getirdim.”
Bunu beceriksizce söyledi. Anlıyorum,
tuttuğu çantada yemek kutusu var.
“Anlıyorum, o zaman bu kalabalık kantinde
yemek yiyemeyeceğimiz anlamına geliyor. Sadece biraz ekmek alacağım. Sadece
biraz daha bana ayak uydurmaya devam et.”
"... peki, bu gerekli olmayacak
... ..."
Peki, bu garipliğe ne demeli? Bazı garip
nedenlerden ötürü, mahcup bir şekilde oturduDoğru kelimeleri ararken boşluğa
bakıp durdu.Ve sonra,
“Biraz öğle yemeğim var.”
"? uh, öyleyse neden kantinden kendi
öğle yemeğimi almayı önerdin ..."
"Ne gereği var, Biraz öğle yemeği
var... ... Kendiminki dışında."
Bunu neşesiz bir bakışla söyledi. Her
nasılsa yüzü kızardı…
"Diğer bir değişle ... eh? 'Benim
içinde', mi diyorsun?"
Ben kendimi gösterirken, başını dik bir
şekilde salladı.
"Ne ..."
O anda, Nozumu’nun saçma sözleri aklımdan
geçti. Bu kızın benimle ilgilendiği anlamına mı gelir? “Yok artık!” diye
düşünürken de, yüzüm kendi kendine kızardı. Benim kızaran yüzüme baktı.
“Ah, affedersin, çılgınca tahminini
durdurabilir misin? Bunun özel bir anlamı yok. Sadece geçen gece için
minnettarlık. Rüyada beni kurtardığın için minnettarım.”
“Ah tamam, anladım.”
“Minnettarlık” kelimesi kalbimi çiğnedi.
Anlayabildin mi? Yani titreyen kalbimle, sesimi kesiyorum.
"Minnettarlığını kabul ediyorum.”
Tamamdır, şimdi normal gülümseyebilirim.
Sonra, nereye ...
"Nerede yiyeceğiz? Bahçede mi?"
Bahçedeyse, can sıkıcı okuldan izole
edilmiş olacağız. Serinletici esinde oradan geçecektir. Bunun iyi bir fikir
olduğunu düşünüyorum ama,
"Bahçe hakkında da düşündüm... Orada
sakin kalamam.”
Tekrar açık şekilde konuyu kapattı.
"Bu da ne?" düşünsem de, açıkça düşünürsem, kesinlikle sakin değil.
Sadece gürültülü bir yer değil, çiftlerin birlikte yediği bir yerdi de. En
azından, birbirine aşina olmayan bir kız ve bir erkek için bir yer değil.
"Bu baş belası. Sınıfa da, kantinde ve
bahçede ... ..."
Çatı katı da bu mevsimde sıcaktır ... .
Diğer insanların az olduğu bizim konuşabileceğimiz bir yer ---
"Ah, buldum! Tabi ya, hadi oraya
gidelim"
"İyi bir yer mi düşündün"
"Tabii ki, kulüp odası."