18.06.2020

Kısım 3

resim
Çevirmen: Gölge

Lise binasının birinci sınıf koridorunda, sınıfıma koştum. Genelde sabah geldiğimde zamanım olur ama raftaki ayakkabımın tozunu alarak zaman kaybettim.

“Günaydın…”

Sınıf kapısından geçtiğimde 08.25’di, duvar saatine baktım, Rehberlik saatine 5 dakika vardı. Zaten öğrencilerin çoğu, sabahki konuşmayla kendilerini eğlendiriyorlardı.

“Yo, Hoshii! Her yerin kirlenmiş, ne?

“Yup, geç uyandım ve koştum…”

Belirsiz bir gülümsemeyle, dikkatsizce arkadaşımın arkasından cevapladım, aceleyle sırama oturdum, rahat bir nefes verdim ve masama yığıldım. Arkam hala acıdan sızlıyor, yüzüm tokattan kırmızıydı. Ne karışık bir sabah.

Bundan sonra, Teru-san müdahale etti ve olayı yatıştırdı. Kız bana kaşlarını iyice çattıktan sonra, omuzlarını dikleştirip ayrıldı. Arkasından sallanan iki atkuyruğuna bakarak (burada at kuyruğu şeklinde topladığı saçından söz ediyor) şişmiş yüzümü ovdum.

Okul kapısındaki kaza yüzünden, birçok öğrencinin ilgi odağı olmuştum. Bu tanıdık görünen kişi muhtemelen başında alev patlamaları ve ölüm yangını-

“Sa-kun!”

Tatlı bir kızın sesi başıma düştü.

Başımı kaldırırken, gözümün önünde tatlı bir gülümseme vardı. Kure Nazumu. Ortaokul 3. Yılımdan beri sınıf arkadaşımdı, hala kızlar arasında en yakın sınıf arkadaşımdı.

Anladığım kadarıyla; şu anda o tamamen kızdı.

“…günaydın, Nozomu.”

Hadi canım—Parlak gülümsemesi ile beni, neşeyle ihtiyatlı bir şekilde cevapladı.

“Iiiyaa, Sa-kun beklenmedik bir şekilde cesur, ne?”

Gaaah! Buna tanık olduğunu biliyordum!?

“Ne yapmak istiyorsun!? Vittoria’s Montblanc mı …!?”

“Çok öndesin- Zaten şişşt şişşt için, Montblancdan çok iyi bilinen bir kek dükkanı için dilek diliyorum, ve dünyaya söylemeyeceğim. Peki,” vazgeçtim” mi demek istiyorsun ama o zaman…”

“Ben… Bunun biteceğini düşünüyorum.”

“Tamamdır. Sa-kun’dan hoşlanıyorum. Yani ağzımı kapatacağım sorun yok, ne”

“Pheh… Güvenli…”

“Mouuu! Ve seninle ciddi konuştum…”

Sonra Nazumu yanaklarını şişirdi, önümdeki sandalyeye oturdu(arkamdan döndükten sonra)

“Hiç kimseye hiçbir şey söylemiyorum ve sana iyi bir haber veriyorum. Benden ne saklamaya çalışıyorsun? Acchan iyi bir arkadaştır!”

Nazumu’nun konuşurken göğüsleri belli oluyordu.

“Acchan? Kim?”

“Yup, Akeno-chan”

“A-ke-no?”

“… eh?”

Birkaç saniye birbirimize baktık.

“A, ah. Şu güzel kız!”

“Şu güzel kız!? Bu da ne demek? Ona itiraf ederken adını bilmiyor muydun?”

“Şey, bu itiraf değil…”

“Ani utangaçlık da nedir? Çok atılgan bir itirafla.”

“Yani ‘İtiraf ederken adını bilmediğini’ kastediyorsun?”

“Kısaca, ona ilk bakışta tutuldun, ne.”

Ah, mou, ne diyorsun sen. Konuya dön!

“Her neyse, onlar ona Akeno diyordu, değil mi? Sadece kim o? Onunla ilişkin ne?”

“Şaka bir yana bilmiyorsun yani…”

Nozomu “aşkın gözü kördür” diye mırıldanırken, ağırbaşlı bir ciddiyetle cevapladı.

“O Kasugamori Akeno-chan. Bizden bir yıl küçük, muhtemelen 3-C sınıfında. Geçen yıla kadar lakros oynadı.”

“Anladım, kulüp aktiviteleri vasıtasıyla biliyorsun.”

Nozomu lakros kulübünde. Büyükler ve gençler ayrı ayrı oynar.  Yani bu “Geçen yıla kadar oynadım.” diye açıklanır.

“Her neyse, tatlı değil mi? İyi karakteri dışında, başarı oranı korkunç.  Her ay, itiraf etti-“

“Yılda on iki çocuk.”

“Nya. Yaz tatilinde, festivalde, mezuniyet mevsimi dahil, 20 civarı… eh, ciddi misin?”

Nozomu kendi kendine şaşkınlıkla konuştu. Okul kapısında benim için bekleyen kızı hatırlattı. Gözlerini tiksinti ile devirdi. Fark etmemişçesine.

“O kadar yakışıklı olmana rağmen kimseyle düzenli bir ilişki kurmadın… Neyse, uyanık ol. ‘Savunmanı güçlendir, savunmanı ne kadar zapt edersen o kadar düşersin.’ derler. Duydun mu?”

“Hm, doğru, bunu unutmayacağım. Sağol.”

“Mou! Ferahladım! Ne kadar umutsuz olursa olsun, umutsuzluğa kapılma. Umudunu da kaybetme. Duygularının ona ulaşacağı güne kadar, saldırıya devam! … Ah, ama takip veya depresyonun yararı yoktur, ne. Kederin ve acın ılımlılıkla devam eder ve sen, beni ılımlılıkla eğlendirmeye devam edeceksin.”

“Bu gerçek niyetin, kötüsün.”

“Peki, eğer Sakkun ve Acchan çıkmazsa, bunun seni mutlu edecek bir düşünce olduğunu sanıyorsun?”

“Üzgünüm, her iki şekilde de olmayacak. Benim için kötüyse, senin beklentilerine göre yaşayamam.”

“Düzenlemek istersen, herhangi bir zamanda söyle.”

Nazumu sandalyeden kalkarken, zil çaldı. Sohbet eden öğrenciler sıralarına dönerken Rehberlik hocamız sınıfa döntü.

(Ne iyi bir karakter, ne)

Kendi kendime mırıldanırken, Nozomu’nun sözlerini anımsadım. Anladığım kadarıyla, sert bir karakterdi rüya ya da değil. İyi, en azından tatlı.

“……………”

O an, avuç içimde hissettiğim o gizli şeyin verdiği hissi anımsarken yüzüm kızardı. Nefesimin kesilmesiyle kalbim çarpmaya başladı.

“Ayağa kalk—“

Günün emri sınıfta yankılandı.