19.06.2020

Ve erkeklerin endişeleri ve eğlenmeleri başladı.(Kızlar da dahil)

resim
Çevirmen: Forevertr3

 

Yoğun geçen görüşmemizin üzerinden birkaç gün geçmişti.

Bu süre boyunca Gönüllüler Kulübü herhangi bir etkinlik yapmadı. Tek yaptığımız bazen oturduğumuz yerde bir iki tavsiye verip ara sıra gelen Isshiki'yi ağırlamak oldu.

Diğer yandan, Isshiki de işini düzgünce yapıyor gibi görünüyordu. Okul bittikten sonra bile onunla karşılaştığımda onu oradan oraya koşuştururken görüyorum.

Bu arada başkan yardımcısı da onun yanında bir takım evraklarla gözü yerlerde sürünüyordu. Bir de onların sekreter-chan'ından bakışlar algılıyorum. Şöyle demek istiyor gibiydiler. “Beni ne zannediyorsun, bana da biraz iş ver başkan yardımcısı.” Merhaba millet, burada hepinize zalimce davranan benim.

Her neyse bugün etkinliğin yapılacağı gün olduğu için öğrenci konseyi yine çok sıkı çalışıyorlardı. Bu durum yaptığımız Noel etkinliğinden farklıydı.

İstasyonun yakınındaki topluluk merkezinden bunca uğraştan çıkan gürültüler duyulabiliyordu. Çok erken olmasına rağmen çıkabilecek bir durumu düşünerek onlara yardım etmek için gelmek gerekirdi sonuçta. Ve tabi kendimden bahsetmiyorum, Yukinoshita'dan bahsediyordum.     

Ben ise buraya salına salına gelmek istiyordum. Bir kere Noel etkinliği için geldiğim  burası aradan fazla zaman geçmediği için pek değişmemişti. 

Bisikletimi yakındaki bir otoparka park ettikten sonra üçümüz içimizdeki nostalji ile binanın merkezine doğru yol alıyorduk.

Öğrenci Konseyi'nden olan öğrencileri oradan oraya koşuştururken görüyordum, Isshiki'nin emirleri altında etkinlik için hazırlık yapıyorlardı.

İşte kapının ardından bu durumu kontrol ederken, Isshiki bizi fark etti ve enerjik bir halde bize doğru yürüdü. Elleriyle üzerinde bir şeyler yazan bir blok kağıdı kucaklamıştı.

“Ah, senpai. Çok erkencisiniz.”

“Selam.”

 Bu basit selamımın ardından Yukinoshita ve Yuigahama da yüzlerini gösterdiler.

“Merhaba, Isshiki-san.”

“Yahallo~! Yardımımız dokunacak bir şey var mı?”

“Hmmm. Ah, bunlar, bunları asmamda yardım edin. Girişteki bir yerlere asın işte. Detaylar size ait.”

Bunu söyleyen Isshiki, bize dev gibi B2 boyutundaki kağıtları uzattı, acelesi var gibi görünüyordu. Her ne kadar bunun bir etkinlik posteri olması gerekmesine rağmen verdiği kağıtların üzerinde sanki birinin el yazısıyla bir kaç renkli kalem ile üzerine bir şeyler yazmasına benzemişti. Üzerinde yazan bir iki etkinlik bilgisi dışında, birinin çizdiği grafiti benzeri imgeler vardı. Bunlar kalp, çikolata veya emoji benzeri şeylerdi. Üzerinde devasa el olan broşürlere benzemiş desem daha anlaşılır olurdu.

Her ne kadar alelacele hazırlanmış bir poster olsa da, o kadar da kötü değildi.

Sorun üzerinde yazanlardı.

 

[Deneyimi olmayanları da ağırlıyoruz! Kontenjan sınırı yok! Bir 'evde yapıyormuş' atmosferi sunuyoruz! Gelecek için de kullanışlı bilgiler!]

 

Bu, neresinden bakarsan bak bir siyah şirketin reklamlarına benziyordu... 'evinde' atmosferi derken, bu aileden aileye değişir, bazıları için bu atmosfer tamamen eziyet oluşturabilir. 

“Eğer iş sadece bunları asmak ise bunu bize bırakabilirsin.”

Yukinoshita bir çırpıda söylemişti, fakat Isshiki gökyüzüne baktı, parmağını çenesinin altına götürdü, biraz durakladı, düşünüyor gibi görünüyordu.

“Ah- ... Şey, etkinliğin yapılacağı oda şuan karman çorman halde, ben de posterleri asmanıza yardım etsem iyi olacak gibi.”

O kadar düşündükten sonra bula bula bunu mu buldun? Bu kız sadece işten kaytarmak istiyor... Ben bunu düşünmüştüm, ve tabiki, diğer ikisi de bunu düşünüyormuş gibi görünüyorlardı.

“...A, ahaha. Seb-Sebep biraz sallama olmuş gibi.”

“Isshiki-san, bu sebep bile sayılmaz, neden odaya geri dönmüyorsun?”

Yuigahama zoraki gülümsüyorken Yukinoshita'nın gülümsemesi buz kesiyordu.

“Hayır, bu sizin düşündüğünüz gibi değil. Yani aslında etkinlik için yapılacak bir şey yok gibi zaten.”

Peki, neden bu... Ona sorgulu ifade ile bakınca, Isshiki yorulmuşça bir soluk verdi.

“Öğrenci Konseyi'nde erkekler ve kızların oranı bire-bir değil mi? Hem, ayrıca şuan sekreter-chan ve başkan yardımcısı iyi anlaşıyorlar gibi. Ve ek olarak, bu, ... ah, şey, ve diğer birçok nedenler falan~

Bu karmaşık kelimelerle beraberinde güldü ve sakar kız rolü oynadı. Cümleyi yarıda kesmesi yok mu, ne kadar sinir bozucu, fakat çok tatlı rol yaptığı için sorun yok.

“...?”

“Ah, a... Anladım.”

Yukinoshita Isshiki'nin demek istediğini anlamamış görünmesine rağmen başını eğerek onu onaylıyordu. Yuigahama ise aldığı bilgiler ışığında gözünün önünde bir iki şey oluşmuş gibiydi. Ben de az çok anladım diyebilirim.

Ne uğraştırıcı şey, şu an yaptığımız şey etkinlikten çok insan ilişkilerine döndü. Gerçi bu tip şeyler iş ortamlarında sıkça olan şeyler.

Ben daha önce çalıştığım yerlerde bunun gibi bir şey yaşamıştım ve hemen çıkmıştım. Tabi bir diğer nedeni ise, çalışmaya gelemiyordum.

Bir iş yerinin menajeri liseli bir kızla çıkıyor. Sonra bu kız yeni tanıştığı yakışıklı bir erkek ile de çıkmaya başlıyor. Ve sonucunda menajer o çocuğu iyice pataklıyor. Bunun gibi bir iş yeri dayanılmaz olmuştu. Bende çektim gittim oradan...

...Yani bu tip şeyler her toplulukta oluyor. Hatta her yerde oluyorlar.

Buradakiler bir bakışla neler olduğunun farkına varmış olmalı.

Fakat neyin farkına varmış olmuşlarsa olsun, kimseden bir çözüm çıkmıyordu.

Kimsenin göremediği bu çözülemeyen derin probleme dalmaya başladığım anda arkamdan biri bana yaklaştı.

“Hadi gidin ve asın şunları! Ama mümkünse ağırdan alın!”

“Vakit harcamak konusunda bayağı isteklisin. Benim için gram umurumda olmadığından dolayı ve dışarısı çok soğuk olduğu için mümkün olduğu kadar hızlıca işi bitireceğim.”

Dışarısı ile aramızda camdan bir kapı vardı. Soğuk hava yavaşça vücuduma nüfuz ediyordu, istemsizce titriyordum.

Gökyüzüne baktığımda, öğle parlaklığının ışıltısı hala parıldıyordu, bize akşama kadar daha vakit var demek istiyordu.

Çıkan soluklarımız beyaz buhara dönüşüyordu ve uzaklara doğru giderek gözden kayboluyordu. Onu takip etmeye çalıştım fakat her nerede yok olduklarını göremedim.

 

   

 

Posterleri elimize aldıktan sonra asmak için uygun yer arayışına girmiştik.

Birkaç gün öncesine oranla rüzgar çok daha zayıftı. Bunun sayesinde kağıtlar uçuşup durmuyordu.

Kağıtları hazır tutuyorken, Isshiki elinde plastik poşet ve bir de koli bandı vardı.

“Hava soğuk diye düşündüm ve bunları aldım. Buyurun alın.”

Plastik poşetin içinden birkaç siyah çay çıkardı, muhtemelen bantlarla beraberinde almıştı. Ve sonrasında onları Yukinoshita ve Yuigahama'ya uzattı.

“Teşekkürler.”

“Whoa-, çok sıcak.”

Yukinoshita içinde çay olan şişeyi iki eliyle sarmaladı, Yuigahama ise direk onu yüzünde gezdirdi, ikisi de ondaki sıcaklığı almak istiyorlardı.

“Buyur, Senpai sen de.”

“Oh-”

Bana verilen şey bir MAX kahvesiydi. Bu kız beni iyi tanıyor.

Kutuyu açtım ve bir ağız dolusu içtim ve derinden bir soluk verdim.

Gökyüzü berraktı, gözün alabildiğince uzanan bulutsuz berraklıktaydı. Bu gece kesinlikle çok soğuk olacak.

Gün içinde bu kadar berrak bir gökyüzü gördüğüme çok şaşırmıştım ama böyle olunca geceleri kesinlikle soğuk olur.

Fakat biraz daha düşünüce bu o kadar da şaşırılacak bir şey değildi. Yayılma ile ısınan hava türünün tipik bir özelliğiydi.

Daha basitçe bir şey demek gerekirse, kış=soğuk denklemini bilince şaşılacak bir şey yoktu.

Beklenilenin aksine, insanların hisleri tamamen güvenilmezler. İnsanların hisleri onların bakış açışı ile yoğrulurlar, hafızalar da onun gibi yanılırlar.

Her ne kadar bunu söylüyor olsam da, berrak veya karanlık gökyüzü ne fark eder, bu soğuk hiç değişmiyor. İşe başlamadan önce MAX kahvesini iyice ellerimle sardım.

İlk işim posterlerden birini topluluk merkezinin cam kapısına asmaktı.

“Buyur.”

“Teşekkürler.”

Yuigahama posteri bana uzattı, posterin dört köşesi de bantlanmıştı. Bana kalan tek şey onu zemine doğru batırıp köşelerindeki bandın yeterince sağlam tutturmaktı ve iş tamamdı.

Daha iyi görünebilmesi için onu biraz daha yukarılara asmaktı. Ayaklarımın uçlarına çıkmaya başladım.

“Bu olur mu?”

Bir onay almak için arkama doğru baktım, ve bir kaç adım geriden beni izleyen Yukinoshita kafasını hafifçe salladı.

“Biraz eğik oldu.”

“Öyle mi? Öyle olması gerekmiyor mu?”

Posterin yerini tekrardan düzenledim, fakat az öncekinin çok aşırı eğik olduğunu da düşünmüyordum. İyi olmuş mu diye düşünürken Yukinoshita birden soluk verdi.

“Orijinali de eğik bir şey zaten, belki de sana göre öyle, hatta kesinlikle öyle görünüyor olabilir.”

“Oh, ne kadar inandırıcı... Hayır, bence sen şu eğik tipli insanlardansındır. Peki ya o zaman, 'doğru' ne demek oluyor?”

  Ona sorarken kafamı hafifçe arkaya çevirdim. Yukinoshita omuzlarının hizasından eliyle saçlarını süpürdü ve bana baktı.

“Bu dünyada bir şeye doğru veya yanlış demenin bir kuralı yok. Doğru ve yanlış olan şeyler insanlar tarafından belirleniyorlar. Dediklerim senin için de geçerli, diyorumki posteri hafiften sol aşağı as.”

“Şimdi de eğik oldu. Peki ya böyle nasıl?”

Yazar Watari'nin aynı kelimeyi peş peşe 5 cümle içinde kullanmasından kaynaklanan, LN'de güzel durmasına rağmen ve çeviriye adapte olamayıp, biraz tuhaf duran bir kısım burası.

 

“İyi sanırım.”

Yukinoshita'dan onay aldıktan sonra sanırsam diğer posteri aynı şekil asmam geriyordu. Diğer poster caddenin üzerindeki bildirim panosuna asılacaktı. Elime bir poster daha aldım ve hareketlenmeye başladım, bir oraya bir buraya, poster için uygun yerler arıyordum.

Tepki olarak Yukinoshita beni takip etti. Yuigahama ise Yukinoshita'nın iki adım arkasından takip ediyordu, Isshiki her nedense hızlıca onların yanında yürüyordu.

“Hikki, biraz daha yukarı, yukarıya!”

“Çok yukarı oldu, biraz aşağı indir.”

“Eh, bunun yerine öncelikle onu sola doğru taşısan daha iyi olmaz mı?”

...Şey, gençler. Lütfen tek bir ağızdan konuşun.

Tüm aşağı-yukarı veya sol-sağ muhabbeti, onların yönlendirmesiyle poster asma işi, bana sanki KONAMI kodu yazıyormuş hissi veriyordu.(Her ne kadar bu iş anaokulu öğrencisi bile yapabiliyorken.) Ama tabi, anaokulu öğrencisi KONAMI kodu nedir bilmez.

“Bu böyle iyi. Bir tane daha asmaya gidelim mi?”

Posteri iyi sağlam yapıştırdığımdan emin oldum ve arkama döndüm. Isshiki, üzerindeki uzun hırkanın ardında gizlenmiş ellerinin ardında tuttuğu kakao kutusu ile beraberinde başıyla onayladı.

“Bu-, bu iyi. Burada pek kimse olmuyor. Bu sadece böyle bir etkinliğin olduğuna dair bir işaret.”

Öyle mi... Yani, bu sadece arkadaşlar ve tanıdıklar için bir etkinlik, öyleyse, bu yeterli. Ama yine de böyle bir işaret niyeyse çok önemli oluyor. Bugün yaşadığımız dünya telefondan bir dokunuşla yakınlardaki etkinliği gösterecek kadar kullanışlı bir yer olduysa da eminim birinin çıkıp “Acaba burası mı? Eğer yanlış yer ise çok utanırım o zaman geri dönmeliyim.” diyecektir. İşaretler önemlidir! Bu işaretler sayesinde bir çok keresinde iş görüşmelerinden geçemedim.

Bunu düşünmeme rağmen acaba bugün bu etkinliğe ne tip insanlar gelecek... Bizim görevimiz bugünkü etkinliğin sonuna kadar yardım etmek olarak genişletildi. Etkinliğin doğası benim algılarımın dışında bir şey.

Miura ve Ebina-san rica üzerine bize gelenlerdendi, ve bir de Kawasaki, onlar geleceklerini söylediler. Onların dışında tat kontrol işi yüklenmiş olan Hayama da gelecektir... Tam bunu düşünürken, tanıdık bir figür karşıdan bize doğru geliyordu.

Bunu fark eden Yuigahama ellerini sallayarak selam verdi.

“Ah, Hina ve diğerleri. Yahallo.”

“Hallo Hallo. Bugün sizin elinizdeyim.”

Trafik lambasının ışığı kırmızıdan yeşile dönünce Ebina-san sokaktan karşıya geçti. Onun arkasından Tobe geliyordu.

“Selam.”

Nasıl bir selam bu, sen bir sos falan mısın? Her zamankinden daha heyecanlıydı, etkinlikten dolayı olsa gerek. Ebina-san hemen Yuigahama ile muhabbete başladı.

Tobe'nin selamlama kelimesi ちょりーっす (Chorissu), selam demek oluyor. Fakat şiveden kaynaklanan bir şey ile sos anlamına gelen (Chorizo) gibi söylüyor. 



Miura yanındaki varlığa sık sık bakıyordu, bazen çantasının yerini değiştiriyor, bazen de saçlarıyla oynuyordu. Kendini pek sakin hissetmiyordu.

Yani, ne yapsın kız. Ne de olsa yemesi için ona çikolata verecek.

Onu nasıl buraya çağırdı bilemem ama Miura, Hayama'yı  buraya getirmekte başarılı olmuştu.

Her neyse o ilk adımı aşmıştı. Şimdi tek yapması gereken kendi çikolatasını yapabilmek ve onu verebilmekti. Kendimi rahatlamış hissettim, ve merdivenlerin ucunda duran makineden MAX kahvesini aldım, ve yavaşça içtim. Sonrasında aceleci birilerinin ayak seslerini duydum.

Ve aniden, Isshiki gün yüzüne çıktı.

“Ah, Hayama-senpai! Geldiğin için teşekkürler!”

Bunu söyleyen Isshiki, hemen onun yanına gitti. Miura Isshiki'ye keskin bakışlar atmasına rağmen Isshiki kendisinin parıldayan gülümsemesiyle bakışların üstesinden geldi. Ah ah, Miura'ya bir engel çıktı bile...

“Ya, Iroha. ...Ah-, buraya gelmem iyi mi oldu bilmem ki? Ben tatlı yapmayı da bilmem ki, nasıl yardımım dokunabilir.”

Hayama'nın Miura ve Isshiki arasında ikilemde kalması yüzüne yansımıştı. Bunun üzerine Miura'nın omuzları zıpladı.

“Bunun için endişelenmeye gerek var mı? Yani, Hayato'ya çikolatalar hakkındaki görüşlerini almak yeterince kafi olacaktır...”

“Aynen öyle. Tat testini sana bırakıyoruz!”

Miura ve Isshiki'nin ikisi de Hayama'yı ikna etmekte başarılı olmuştu, veya daha çok utangaç sesler kullanarak onu bu işin içine çekmişlerdi. Hayama her zamanki canlı gülümsemesini yaptı fakat biraz sanki bu seferki zorakiydi.

“Her neyse, hadi içeri girelim.”

“Evet, daha hazırlıklar tamamlanmadı.”

Yukinoshita ve Yuigahama ikisi de bir şeyi onaylıyormuş gibi başları eğdiler ve Ebina-san ve diğerleri onu arkalarından topluluk merkezine doğru izlediler.

Miura ve Isshiki arasında sıkışmış olan Hayama da öndekileri takip ediyordu.

[Bu adam ciddi bir problemle karşı karşıya ahahah] gibi şeyleri geçiyordu aklımdan onları izlerken ve MAX kahvemden kocaman bir yudum içtim. Ve birden gözlerim Hayama'nınkiler ile karşılaştı.

“Hey.”

Kısa bir selamlama ile Hayama, Miura ile Isshiki'nin önden gitmesini rica etti.

İkisi de şaşkınlıkla onay verdi. Onları nazik bir gülümseme ile gönderdikten sonra Hayama bana baktı.

 “Hikigaya, sen de tat testi mi yapacaksın?”

 “Evet, muhtemelen.”

“...Demek öyle.”

Cevabımı duyan Hayama gözlerini kaçırdı. Küçük bir gülümseme çıkarmadan önce sanki bir şeylere dayanamıyormuş gibi görünüyordu.

“Ne...”

Gözleri sanki içimdeki her şeyi görüyormuş gibi bana bakıyordu ve gülümsemesi acıma duygusuna ait izler barındırıyordu.

Bu bakışlar ve bu konuşma tarzı, onunla yüz yüze geldiğimdeki his ile aynıydılar, sinir bozucu ve tedirginceydi.

Bunun yüzünden ona verdiğim tepkide kullandığım ses tonum keskindi.

Sonrasında Hayama omuzlarını indirdi ve başını hafifçe salladı. İfadesi çok uysaldı. Az önceden beri yaydığı meraklı ifadeleri şimdi yok oldu.

“Ah, yok bir şey. Bence bu iş için sen daha uygunsun.”

“Ne?”

“Tatlı şeyleri seviyorsun, değil mi?”

Hayama incitme gayesi olan bir ses ile konuşuyordu ve elimdeki MAX kahvesini gösterdi. Hayır, yani, ben, evet sık sık MAX kahvesi içerim...

“Bu yüzden.” Diye hafifçe ekledi Hayama, girişte onu bekleyen Isshiki ve Miura'ya doğru gitmeden önce.

Bu çok tehlikeliydi. Hayama'nın bir anda en çok sevdiğim içeceği bilmesi gerçeğinden dolayı bir havaya girecektim. Fakat tabiki girmem.

...Bu hiç iyi hissettirmedi. Eğer küçük amaçsız bir şaka ile kafamı dağıtmış olmasam, eminim şuan neler neler düşünüyor olurdum. Bu Hayama için de geçerli. Muhtemelen o, konuşmak için bilerekten bu tip mevzuları seçiyor olmalı, ve sonunda ise böyle yetenekli bir biçimde bitiriyor.

MAX kahveden geri klanı tek yudumda içtim, kutuyu elimle sıktım, kutuyu elimle tamam ezemeyeceğimi bilsem bile.

Neyse, en azından posterlerle işimiz bitti.

Topluluk merkezinde etkinlik için yapılması gereken her hangi bir işi görmememe rağmen burada durup izleyemem, en azından biraz yardımım dokunsun.

Ve sonra, sıradaki işim başlamak üzereydi...

 

   

 

Bir şeylere yardım etmek zorunda olduğum gerçeğine yenik düşmüş olsam da sırada beni bekleyen işin fiziksel gayret gerektirecek bir şey olacağını düşünmemiştim.

Bu iş karton kutuları taşımaktı. Kartonlar büyüklü küçüklü koridorun kenarına sıralanmıştılar. Sanırsam bu kutularda Isshiki ve öğrenci konseyinin hazırladığı çikolata, şeker, kabartma tozu ve diğer benzeri materyallerdi.

Şu anki işim bunları ikinci katta etkinliğin olduğu odaya taşımaktı.

Bunları buraya kadar taşımaları bile büyük emek istemiş olduğu kesin ama biraz daha uğraşıp ikinci kattaki odaya kadar taşısalardı keşke... Neyse en azından bunları satın almada yardım için rica almamıştım.

“Tamamdır, bunları olabildiğince hızlı taşıyalım.”

Tobe tişörtünün kollarını sıvadı ve tüm gücüyle kutuyu kaldırdı. Sırasıyla önce ben ve başkan yardımcısı birer kutu sırtlanacaktık. Her neresinden bakarsan bak bu üçümüzü Isshiki Iroha seçmişti... Diğer bir deyişle bu Isshiki'nin kurbanları olduk. Bu arada Hayama-senpai'nin bu işin dışında kalmış olması bir yere not edilmeli.

Dopdolu kutuları sırtlanıp merdivenleri teperek yukarıya taşıma büyük uğraş gerektiriyordu.

“Of be. Amma da ağır.”

Yüksek enerjisi ile kutuyu kaldıran Tobe, merdivenleri tırmanmaya başladığı anda sızlanmaya ve yalpalamaya başladı, sonunda kutunun ağırlığını hissetmiş olmalıydı. Ara sıra “aman be” diye sızlanarak kutunun yerini  elinde düzenliyordu.

Bunun üzerine arkamdan gelen başkan yardımcısı üzgünce konuşmaya başladı.

“Özür, bu konuda yardımı dokunabilecek pek kimse olmadığı için burada bulunmanızın çok büyük yardımı oluyor.”

“Yok, sorun değil...”

“Evet. Ben bunlara alıştım artık.”

Tobe başını arkaya çevirip bize baktı, çevirirken saçları havada dalgalandı. Sonrasında bize tam bir gülüş verdi. Çok sinir bozucuydu.

Öyle arkana dönüp bakman çok tehlikeli, yoksa kayıp düşersin. Bir de şu saçlarını kes artık.

Fakat Tobe doğası gereği iyi bir insan ve Isshiki'nin ona patronluk taslamasına izin veriyor. Başkan yardımcısı da öyle, veya onun durumunda Isshiki'nin emirlerine karşı savaşamayacak kadar güçsüz olduğundan dolayı olabilir. Bunu nereden hatırladım bilmiyorum ama, sanırsam üç insanı bir araya getirip dünyaca ünlü bilge bir adam haline getirmeyle alakalı bir seriydi. Sanırım bu, vampirleri öldürebilen bir silaha dönüşen bir şeylerle alakalıydı.

Kizumonogatari olabilir. O serideki kılıcın adı Kokoro no Watari (Kalp Parçalayan Kılıç)



Üçümüz tüm gücümüzü kullanarak kutuları taşıdık ve sonunda odanın önüne varmıştık.

Tobe ellerinde kutu olmasına rağmen becerikli bir şekilde dirseğiyle kapıyı açmıştı.

Yukinoshita ve Yuigahama içerideydi. Onlar masaları ayarlarken pişirme alet edevatlarını da düzenliyorlardı.

Miura, Ebina-san ve Hayama da öğrenci başkanının emirleri doğrultusunda masaları düzenlemeye yardım ediyorlardı.

Her neyse, ilk işim Isshiki'yi bulup kutuları nereye bırakmamız gerektiğini sormak.

“Emekleriniz için teşekkürler.”

Yuigahama'dan onay kelimelerini duyunca kutuları hemen buraya bırakmaya karar verdik. Sonrasında Yukinoshita kutuları incelemek için buraya geldi.

“Emeğiniz için teşekkür ederim. Isshiki-san kutudakiler herkes için parçalara ayrıldılar mı?”

“Evet evet. Tek kalan iş her masaya kutudaki parçalardan eşit şekilde koymak ve iş biter.”

Isshiki başını eğerek onaylarken bir yandan da kutuları saymaya devam etti.

“Gereken her şey burada gibi. Peki o zaman kutuları açıp masalara dağıtalım.”

Isshiki'nin emirlerini alan başkan yardımcısı bir kutuyu alıp sekreter-chan'ın bulunduğu masaya götürdü, ve kutuları boşaltmaya başladılar.

Ben ve Tobe kutularımızı aldık ve bir kenarda biz de onları boşaltmaya başladık.

Biz kutuları açarken ortamdaki insanların muhabbetinin artması etkinlik başladı havası veriyordu. Muhtemelen bunu en iyi Tobe anlıyordu. Sürekli saçlarını sallandırıyordu ve keyfi yerinde gibiydi.

“Tahmin ettiğim gibi, bu gibi etkinlikler keyifleri tavan yapıyor. Ah, Irohasu şu an tam bir öğrenci konseyi başkanı gibi görünüyor.”

“Ben zaten öğrenci konseyi başkanıyım. Fakat hala futbol kulübünün menajeri olarak da görevimi yapıyorum. Eğer hava sıcaksa kulüp aktivitelerine katılıyorum.”

Yapma ama, hava soğuksa da katıl şu kulüp aktivitelerine...

Isshiki'nin neşeli tepkisini duyan Tobe, baş parmağı ile tamam işaretini verdi. Bu adam sinirlerimi alt üst ediyor.

Kutuları sorunsuzca açtıktan sonra, içinden bugün yapılacak olan ana yiyeceğin malzemeleri olan çikolata tozunu ve diğer malzemeleri çıkardık.

Bunları gören Tobe mırıldanarak bir şeyler düşünüyordu.

“Ah, bu çikolatalar çok tatlılar. Bunları tatmak çok istiyorum.” 

Çevrilmesi mümkün olmayan soğuk bir şaka. İlk cümlede ki çikolata kelimesi(çoko) çikolatadan bahsederken, ikincisi ise chotto (Biraz, bir saniye vs.)

 

“Ne?”

Isshiki'nin şu an onunla soğuk bir ton ile konuşup ona tuhaf tuhaf bakmasına rağmen Tobe bunlara aldırış etmedi. Tam aksine küçük bir soluk aldı ve bir şeylere karar kılmış gibi yüzüne canlılık geldi.

Sonrasında ayağa kalktı ve çevresine iyice bakındı, bize ellerini sallayarak toplanın sinyali verdi.

“Ne var? Ne gibi bir sır vereceksin bize?”

“Bunu söylemek ne kadar uygun olur bilmem ama...”

Yuigahama meraklı davranışlarıyla hemen aramıza katıldı. Yukinoshita da istemsizce Yuigahama tarafından buraya çekildi. Sonrasında ise bir daire oluşturduk. Sakın bana bu düzen ile motorlarımızı ateşleyip uçmaya başlayacağımızı söyleme?

Knights of Sidonia--> Bilim-Kurgu, Mecha anime serisi.



Bir kere daha Tobe saçının ensesine uzanan kısmıyla oynadı, parmaklarıyla saçlarını büküyordu. Yanlış anlaşılır hissine sahipmiş gibi görünmesine rağmen konuşmak için utançla ağzını açtı. Hey, bu hiç tatlı değil.

“Ah, şey, nasıl desem bilmem ki? Bugün çikolata yapılan gün ya, biraz düşünürsek bugün aynı zamanda benim de kendimce bir şeyler yapmam gerekiyor gibi... Ne diyorsunuz?”

Ne diyorsunuz derken. Bu çerezler hakkındaki bir tür CM falan değil ki... Burada anne olanlar biz değiliz.

Burada bir reklamdan bahsediyor.



Her neyse eğer onu tavlamaya çalışırsan, seninle tamamen iletişimini kesebilir veya her fırsatta senden kaçar durur. Eğer ciddiysen daha sakin bir tavırla ilerlemelisin. Senin 'Eğer hafif bir kuvvet yeterli olmuyorsa seni yerin dibine sokacak kadar itmeliyim.' tarzındaki fikrin çok yanlış, ne bu cesaret yani... Bu tip bir erkek o kadar nadir ki şu an birini gördüğüm için bile çok heyecanlandım!

Fakat o bunu söyleyince, sadece ben bu kadar ilgili göründüm. Kızların tepkileri oldukça yavaştı.

“...Ah, her neyse işte, senin demek istediğin çikolata alabilmek için ona nasıl bir izlenim bırakmalıyım olmalı?”

Kimse tepki vermeyince, onun demek istediklerini özet geçmekten kendimi alıkoyamadım. Ani hareketle Tobe, parmağı ile beni işaret etti.

“Evet demek istediğim buydu. Planda bu var yani.”

Bunu duyunca Isshiki, iğrenmişçe baktı.

“Kimi hedeflediğini bilmiyorum ama olmasını istediğin şeyin gerçekleşmeyeceğini hissediyorum. Çikolata almak için kendini öne çıkarıp hava atmak falan tamamen iğrenç. Alçak bir izlenim sürsen daha iyi.”

“Oh, oh...”

Irohasu sen çok keskinsin. Tobe'nin buna karşıt söyleyebilecek bir şeyi kalamamıştı, ve bu durumu çözebilecek biri bulmak için çevresine bakındı.

Sonrasında Yukinoshita onun beklentilerine yanıt oldu. Elini çenesine atmış olan Yukinoshita bir aksırdı ve üzerinde ciddice düşündükten sonra bir yanıt ile karşımıza çıktı.

“Fakat Isshiki-san'ın söyledikleri çok mantıklı... Eğer her zaman yakınlarında birinin enerjik davranıp oradan oraya koşuşturması, moralleri bozardı.”

“...”

Tobe kendi planlarının böyle aniden reddedilmesi üzerine dilini yuttu. Sonrasında Irohasu Yukinoshita'nın omuzlarına eğilip “dediğim doğru yani” tarzında tatlıca yaklaştı...

Tam 'bu tepki çok acımasız oldu' diye düşünürken, Yuigahama mırıldandı.

“A, şey... Fakat eğer karşı taraf bu durumu iğrenç bulup istemezse, ancak o zaman sorun olurdu....”

“Değil mi!?”

Birden keyfi yerine geldi ve enerjisini doldurdu, parmaklarını çıtlattı. Sonrasında buna tepki olarak Isshiki'nin keskin dili yeniden göründü.

“Hayır hayır hayır, Yuigahama-senpai'nin anlattığı durumda karşı tarafta sana çikolata verme girişimdedirler. Yani Tobe-senpai, senin durumun farklı.”

“Öyle mi...”

Yüzüne karşı atılan onca 'hayır'dan sonra, hayır diye sallanan Isshiki'nin elleriyle beraberinde Tobe'nin keyfi kaçtı.

Fakat Tobe'nin çikolata alma ihtimali sıfır değildi. Açık bir kanıt olmamasına rağmen Ebina-san'ın bu etkinliğe gelip çikolata hazırlayacak olması onun değiştiğinin yeterli bir kanıtıydı. Tabi gelmesinin sebebi sadece Miura'ya burada eşlik etmek de olabilir, fakat asıl sebep hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Bu belli belirsiz durumlardan dolayı bu etkinliğin çok etkili olacağını hissediyordum.

“Ne bilirsin, eğer o tüm emeği ile yaparsa bunu birilerine test ettirmek istemesi ona sorun çıkarmayacaktır, pek de emin olamamama rağmen. Her neyse, haydi ilk olarak bunu şuraya taşıyalım.”

Bunu söyleyerek kalan bütün kutuların taşınmasını Tobe'ye itekledim. Aslında Tobe şu an hala şokun içerisinde fakat söylediklerimin ardındaki mantığı anlayınca, avuç içine sağlamca indirdi.

“Evet! Olabilir!”

Yenilenmiş görünüyordu ve parmağı ile bir kez daha beni işaret etti, kutuları hemencecik kavradı ve Ebina-san ve arkadaşlarının masasına taşıdı. Bu adam yok mu, tepkileri bile sinirlendiriyor beni, her ne kadar kötü bir insan olmasa da.

Fakat, Tobe'nin memleketi neresi acaba... Şu 'olabilir!' kelimesini nasıl söylüyor öyle.

 Burada “Olabilir!(Da ne!)”kelimesini şiveli söylüyor. 

 

 

   

 

                                          

Bundan sonrasında pişirme etkinliği için hazırlıklar devam etti ve artık zaman gelmişti.

Isshiki ve Yukinoshita yanlarında Yuigahama ile beraberine bazı şeyleri tartışıyorlardı. Söylemek istediğim bir şey yoktu, veya yapabilecek bir şeyim. Burada sadece muhabbeti dinlemek için ayakta dikiliyorum.

Onlar muhabbetini ederken odanın dışarısından büyük gürültüler geliyordu.

Saatime baktığım ve sanırım etkinliğe katılanların buraya gelme vakti gelmişti.

Kawa-bilmem-ne-san'ın sesini duyuyor gibiydim... fakat çok fazla gürültü olduğu için emin olamıyordum. Belki de dışarıda benim tanımadığım bir çok Kawa-bilmem-ne-san vardır. Yine de onun ismini hala bilmediğim gerçeğini kabullenebilirim.

Acaba bugün ne tür bir Kawa-bilmem-ne-san gelecek, Kawashima, Kawaguchi, Kawagoe, Kawanakajima, Sendaisendai....Kapıya baktım, artık hangi Kawa-bilmem-ne-san gelirse gelsin ona vereceğim tepki için hazırlık yaptım.

Sonrasında kapı açıldı.

Ve karşımda görüğüm adam Tama-bilmem-ne-san'dı.

“Selam, Iroha-chan. Ah, ne muhteşem. Tahmin ettiğimiz gibi son etkinliğimiz büyük övgüler aldı. Bu BİRLİKTELİĞİMİZİN bekasını sağlama amacı güderek, bu ÖNERİNİZİ bir şans olarak görüp ÇALIŞMALARIMIZIN devamını niyaz ediyorum.”

Tamanawa, animede ellerini durmadan sallayarak konuşan adamdı ve BÜYÜK yazılan kelimeleri zaten İngilizce konuşuyorlar.

 

“Evet, öyle. Çabalarınızdan dolayı teşekkürler.”

Kaihinsougou Lisesinin öğrenci konseyi başkanı Tamanawa...

Onunla her karşılaştığımda attığı kazığı hatırlıyorum... Eğer araba tekerlekleri kadar hızlı dönen altından bir sol eli olsa, dünyada ilgi uyandıran biri olurdu.

Jojo’s bizarre adventure, Johnny Joestar.

 

Ve sadece o gelmemiş, arkadaşları da buradaydı. Muhtemelen onlar da öğrenci konseyindendi. Şu an bu pişirme odasına akın akın giren bu topluluğu Noel'deki etkinlikte görmüştüm. Bir de, sinir bozucu saç tokası olan devamlı saçma fikirler üreten şu adamı da hatırlıyor gibiyim.

“Bu gibi etkinliklerde KARİYER ŞANSIMIZ oluyor. Bunun sayesinde TOPLUM FİNANSMANINI öğrenip devlette kadrolu memurlar olabiliriz.”

“Buna KATILIYORUM.”

“Eğer TEŞVİK edici bir YOL haritası çizebilirsek, kendimizi sektörde YENİ ATILANLAR kategorisine sokabiliriz.”

“AMERİKA'daki BİT PAZARLARINDA, çocuklar genellikle kendi kariyerini LİMONATA satarak başlatıyorlar. Şu anki durumumuz buna BENZER bir şey, değil mi?”

“Evet, buna ÖRNEK OLAY ÇALIŞMASI da diyorlar.”

Konuştukları dilin yapısına göre, limonata gibi basit bir kelime onlarda farkındalıklarının yüksek olduğunu gösteriyor. İnanılmaz bir şey.

Eğer bu adamlar can kurtaranlar, süt ve kahveden bahsetselerdi, yine aynı şekilde anlaşılmaz mıydı?

“Her zamanki gibi ne dedikleri hakkında fikrim yok.”

Kendimce mırıldanmıştım ve Yukinoshita küçük bir soluk verdi.

“Bu sadece kendi farkındalığının zayıf olduğunu gösteriyor. Göz kapakların açık ve dudakların morarmış, seninle konuştuğumda verdiğin tepki bile sığ.”

Burada da çevrilmesi mümkün olmayan bir kelime. Burada kelime oyunu var: Farkındalık ile Sosyallik arasında. En azından bilmesi gereken şey, Yukinoshita yine alaycı bir dil ile Hikki'nin görünüşünü kendi izlenimleriyle aktarıyor. Hikki, ilk başta bunları Tamanawa ve grubuna söylediğini zannediyor.



“Sanırım benim farkındalığımdan bahsediyorsun.”

Birden aklıma geldi, eğer göz kapaklarının açık kalmış olması ölmüş olduğunun bir göstergesi değil mi... Fakat bana karşı söylediği incitici lafları hiç değişmedi... Yani insanlar kolayca değişmezler. Aramızda yaşadığımız bir iki tatsızlık olmasaydı bu durum böyle olmazdı. Eğer bu açıdan bakmış olursak onların kendi tarzlarını sonuna kadar sürmek istemesine karşı saygı gösterebilirim.

Her neyse, ne olursa olsun, Tamanawa-san ve arkadaşların bu şekilde kalmasını umut ediyorum. Bunu düşünüyorken kalabalığın içinden biri kafasını çıkardı.

“Ah, Hikigaya-kun. Gelmişsin!”

“Oh, oh, oh.”

Orimoto aramızdaki mesafeye aldırmaksızın her zamanki gibi bana elini sallayarak normalce selamladı. Sonrasında Kaihinsougou Lisesi öğrencileri arasından sıyrılıp bana yaklaştı.

Sonrasında Orimoto bakışlarını arkama çevirdi.

“Ah, selam.”

“Se-Selam.”

Orimoto selamını sonlandırdıktan sonra Yuigahama telaşlı şekilde ona selam verdi. Yukinoshita ellerini çiçek yaptı ve yalnızca gözleriyle selamı aldı.

Neler oluyor, ne tuhaf soğuk bir ortam...

 Şimdi düşündüm de bu üçü muhabbet etmek için hiç şansı olmamıştı. Onlar sadece birbirlerinin varlığını biliyor. Bu üçünün arasında ilişkiler kurulsun istemiyorum ama bu üçünden yükselen soğuk ortamdan da hemen kaçmak istiyorum.

Irohasu-, kurtar beni Irohasu-! Orimoto'ya oranla onunla konuşmak daha kolay oluyor ve ortam böyle soğuk olmuyor. Ona rica eden gözlerle baktım, fakat bana karşı verdiği tepki yalnızca bir aksırmaydı.

“Ahem,” bu derinden bir öksürmeydi. Bunu yapmak Isshiki'yi tatlı göstermediğini düşündüğüm sırada Tamanawa'dan da bir aksırma geldi. Orimoto'nun bana selam vermesinden dolayı buradaki varlığımı fark eden Tamanawa'nın tavırları bir şekilde sinirlenmiş gibiydi.

“Siz de buradasınız...”

“Ah, söylememiş miydim?”

Isshiki ince parmağını parlak dudağına koydu ve başını hafiften yukarı kaldırdı. Bu kız aptala yatmakta çok iyi...

“A, şey... Öyle mi? Mail grubumuzdaki mesajlarda bununla alakalı bir şey yazmıyordu sanırsam...”

Isshiki sızlanan Tamanawa'ya yandan uzunca baktı, sonra bana baktı ve neşeli şekilde dilini yandan ısırdı. Vay, ne bu, şu an çok tatlısın.

Rol yapan Isshiki'nin karşında Tamanawa sonunda yenik düştü. Tamanawa ağzında bir şeyler geveleyip sızlanmasını sürdürürken bizim olduğumuz kısımdan ayrıldı. Kaihinsougou Lisesi'ndekiler de onu izledi.

“Peki, sonra görüşürüz.”

Orimota hafifçe elini kaldırarak veda etti ve o kalabalığın arasına girdi.

Uzaklaşmalarını izlerken üzerinde hala sahte yüzle dolaşan Isshiki'yle konuşmaya başladım.

“Bu adamların derdi ne...?”

“Eğer onlarla beraber çalışırsak bütçeyi azaltabilirim diye düşündüm. Bu iyi olmaz mı! Hem yapacağım çikolataları bedavaya getirebilirim, çok şanslıyım~”

“Oh, oh...”

Isshiki Iroha'dan da bu beklenirdi... Her zaman beklentilerime karşılık veriyor... Şu gibi düşüncelerle onun hakkında endişelenmeye başladım, 'Bu iyi mi oldu acaba, bu kız bir gün yaptıklarının bedelini ödeyecek' tarzında düşüncelere sahip oldum ve ona küçümseyerek baktım. Isshiki'de bu konuda biraz sorun yaşamış gibiydi ve bir aksırmasyıla beraber konuyu dağıttı.

“Her neyse, bütçe giriş ücretleriyle beraber dengeleniyordu zaten. Eğer etkinliğin bütçesine böyle bakacak olursak kâra geçmiş bile olabiliriz. Yani çeşitli giderleri onların sırtına yüklediğimizde, girenler ve gidenler, artılar ve eksiler birbirini dengelemiş oluyor.”

“Iroha-chan'ın dediklerini zerre kadar anlamadım.”

Yuigahama başını tutmuştu, kafası karışmışa benziyordu.

Her işin içine burnunu sokan insanlar ile farkındalığı yüksek olan insanlar bazı yönlerden benziyorlar... Bu arada, denegeleme anlamı bakımından 'girenler ve gidenler' ile 'artılar ve eksiler' aynılar.

Fakat Isshiki tüm bu uğraşyıı okulumuzun öğrenci konseyinin bütçesi için yapmıştı. Ve posterler ve buna benzer şeyler, böyle bir etkinliğin olacağının fiziksel bir kanıtıydı. Eğer fiziksel bildirimler varsa, elbet bunların karşılığı görülecektir. Bu kızın kafası ticarete basıyor. Isshiki giriş ücretinde Show by Rock'ın fiyat belirlemesine oranla çok daha kolayca karar kılmış.

Show by Rock serisine gönderme olmasıyla beraberinde “shoubai(ticaret, fiyat vs.)” okunuş olarak benzemesini kullanmış.



Başka okulu da bu işin içine çekerek bütçeyi hafifletmiş olmasının yanında giriş ücreti alarak Derby-Stili Sınav'da öğrenikleriyle bütçeyi arttırmış.

Derby-Stili Sınav, Orj: Quiz Derby. İçerisinde genel kültür, coğrafya, sanat vs. dalında 500'e yakın soru olan kendini test amaçlı girebildiğin bir sınav. Siz de katılabilirsiniz ama tabiki İngilizce.



Hayır, eğer biri çıkıp da Isshiki'nin tüm bu yaptıklarını kendi öğrenci konseyinin lehine kullandığını veya bütçeyi suistimal ettiğini söylerse, buna karşılık bir bahane bulabileceklerinden şüpheliyim... Neyseki parayı idare etmek hakkında ticari bir bilgim olmadığı için bu seferlik buna görmezden gelebilirim. Neyse işte, [zaten ben para falan vermedim, umurumda değil], düşünce sistemi benim gibi her birleşmiş kölenin içinde bulunur.

Bunları duymak benim başımı ağrıtmıştı, fakat gerçekte o bir şekilde etkinlik parasını idareli kullanmış ve tüm bu çabalarının da boşa gitmediği görülüyordu.

Sanırsam başı böyle ağrıyan bir tek ben değildim. Yukinoshita da elini şakaklarına bastırıp derinden soluk vermişti.

“Senin düşünme yönteminin doğrularını ve yanlışlarını konuşmayacağım... Isshiki-san bu konuda tüm beklentilerimi aştın, hem de bayağı.”

“Evet aynen, Isshiki-san sen muhteşemsin~. Her ne kadar çokça kaprisli birine dönüşebilsen de.”

“Ah, sanırım demek istediğini anlar gibiyim...”

Bu hoş sesi duyunca Yuigahama zoraki güldü. Ben de bu konuda katılıyorum.

...Hoş ses?

Bu sesin sahibi Yukinoshita, Yuigahama veya Isshiki değildi. Bu ses hipnotize edebilme özelliğine sahip hoş bir sesti, geldiği yöne başımı çevirdim.

Saçlarını yanlardan iki kuyruk yapmış ve uçlarında tokalar olan ve etrafına sıcak ve hoş bir hava yayan biriydi. Ve bu kişi parlak gülümsemesiyle Megurin'di.

“Ah! Shiromeguri-senpai!”

“Sel, Selam...”

Yuigahama'nın şaşırmışçasına haykırışı ve Yukinoshita'nın selamlaması birbiriyle aynı anda çıkmıştı. İkisi de onu gördüğüne şaşırmışlardı.

“Şey! Selam.”

Eski öğrenci konseyi başkanı Shiromeguri-senpai selamlamak amacıyla ellerini bize doğru sallıyordu.

“O, o neden burada...”

Birden Megurin-belirtilerini hissetmeye başladım, genellikle bende çıkan belirtiler rahatlamadan dolayı gelen tazelenme hissi veya kız kardeşten gelen özellikler falandı, en azından ben bu ikisini biliyorum. Megurin-senpai ellerini çırptı, boynunu hafifçe büktü ve neşe içinde konuştu.

“Davet edildim... ve ben de geldim.”

Güzel gülümsemesiyle, yaydığı hoş havasıyla MeguMeguMeguRinMeguri-Shu özelliğim aktif oldu. Genellikle bende aktifleşen şeyler rahatlama hissi, arınma hissi, ve kız kardeşten gelen artı özelliklerdi. Bunun bir yan etkisi olarak onun yaydığı olgunlaşmış histen kaynaklanan masumca hareketlerine şahit olabilmekti. Düşman, ani ölüm.

Sihirli Kız(Magical Shoujo) serilerinde kızların kullandığı yetenekleri böyle uzatarak veya süslü püslü kelimeler kullanarak anlatılır ve bilirsiniz işte sihirsel belirtiler vs. ama son cümlenin neden yazıldığını anlamadım, bu tip göndermeleri bulmak çok zor oluyor.



Bizimle hoş ve sıcak muhabbet kurarken, birden bir adım öne attı ve Isshiki'nin ellerini sıkıca tuttu.

“Ben buraya çağrıldım~. Mezuniyet için bir kürsü konuşması hazırlamıştım, onca yolu teperek okula geldim ve Isshiki-san ile karşılaştım. O da eğer zamanım varsa buraya gelmemi söyledi.”

Oh, demek Isshiki davet etti. Fakat onunla pek de iyi anlaşıyora benzemiyor... Ona baktım, neşesi kaçmışça yüzünü çevirdi, benimle bir fısıltı ile konuştu.

“...Neyse ki daha çok olursak, birim başı ücret o kadar azalır.”

Fısıltılarının hiçbiri Meguri-senpai'ye ulaşmış görünmüyordu. Hatta Isshiki tarafından davet edildiğinden çok memnundu, dinç bir şekilde ellerini çırptı. Aynı zamanda Isshiki ondan kurtulmak için elinden geleni yapıyordu, biraz rahatsız olmuş gibi görünüyordu.

“Ben zaten bir üniversiteye kabul edildiğim için boş zamanım bol. Fakat arkadaşlarım sınavlara hazırlıktan dolayı o kadar boş değiller... Boş zamanı olan bir üye olarak, buraya gelmemin iyi olacağını düşündüm.”

“Haa, demek öyle...”

Duyar duymaz cevap verdim, fakat beni kurcalayan bir şey vardı. Üye derken? Ne tuhaf bir söyleyiş tarzı... Bundan dolayı onun üzerinde tuhaf gizemli bir baskı olduğu şüphesine kapıldım. Ne anlatmak istediğini anlamamıştım. Ona baktım ama o yüzünü arkasındaki birine çevirmişti.

“Ne?”

Ne bu şimdi, arkasında birkaç öğrenci belirmişti. Ne bu, nin nin, ninja? Hafızamın derinliklerini karıştırdım, onları bir yerlerde gördüğümü biliyordum. Onların gözlüklerinin, 'gözlüklüler atmosferi'nin bıraktığı izlenim. Bunlar yanlış hatırlamıyorsam önceki öğrenci konseyinden insanlardı.

Öğrenci konseyinin çalışma prensibi hakkında bir çok yol ve yöntem var. Konseyin başkanı olan Isshiki bugüne kadar çokça şey atlattı. Dahası, muhtemelen Meguri-senpai için öğrenci konseyi hala özel bir yer.

Sonunda Meguri-senpai Isshiki'nin elleriniz serbest bıraktı ve ellerini Yukinoshita ve Yuigahama'nın omuzlarına attı. Sonrasında bize tüm sevgisiyle baktı.

“Daha önce düşünüp tasarladığım şeyden biraz farklı da olsa, yine de, bu gibi öğrenci konseyinin bir etkinliğinde bulunma lüksüne sahip olduğumdan ve Yukinoshita-san, Yuigahama-san ve... Hikigaya-kun ile de muhabbet edebildiğimden dolayı çok ama çok mutlu oldum.”

“Ben... ben de!”

Muhtemelen Yuigahama da Megurin güçlerinin etkisinin altında kalmıştı, ve sıcak bir gülümseme ile cevap verdi. Yukinoshita cevap vermemesine rağmen sarkık kulakları kırmızıya boyanmıştı.

Şimdi aklıma geldi de, bizim Gönüllüler Kulübü'nü anlayan tek senpai muhtemelen yalnızca Meguri-senpai'ydi.

...Tüh ya, eğer onu mezuniyet günü geldiğinde konuşma kürsüsünde görürsem ağlayabilirim. Eğer şu an ortamda olmasam, şimdiden gözlerim yaşarmaya başlardı. Her ne kadar özellikle benden küçüklere karşı zayıf olduğumla ün yapmış olsam da, aynı şekilde benden büyük, abla figürü taşıyan kimselere karşı da zayıfım.

Senpai'm olarak saygı duyduğum böylesine bir insana sahip olduğum için çok mutluyum. Bu gibi hoş şeyleri düşünürken, Meguri-senpai bize bakmayı kesmişti ve başını eğmişti.

Sonrasında keyfi tamamen yerinde gelmiş gibi elini yumruk yaptı ve enerjikçe havaya kaldırdı.

“Peki millet, bugün elimizden geleni yapalım! Ouu!”

Kimse onun elini havaya kaldırmasına ve bağırmasına uymadı. Isshiki'nin öncesinde sahip olduğu ciddi tavırlar yok olmuştu, ve şimdi Meguri-senpai'ye ilgisiz tavırlarla bakıyordu.

Fakat bu soğuk ortam Meguri-senpai'yi hiç sarsmadı, ve bir kez daha elini yumruk yapıp havaya kaldırdı.

“O!”

“...O, o---”

Eğer hiç bir tepki olmazsa bunu bir kaç defa daha tekrarlardı... Dahası, Meguri-senpai'nin arkasındaki eski öğrenci konseyinin elemanları bize baskı uyguluyordu... Onlar da izlemekle kalmayıp, bir kedinin pati uzunluğu kadar ellerini kaldırdılar. Verdiğimiz tepkiler üzerine Meguri-senpai tatmin olmuşça soluk verdi.

Sonrasında odanın duvarında asılı saate baktı. Ben de onun bakışlarını takip ettim. Gelecek olanlar tam bu zamanda geliyordu ve tüm malzemelerin hazırlığı bitmişti. Kawasaki ve diğerleri biraz daha geç gelecek gibiydi, fakat eminim fazla sürmeden burada olacaklardır.

Etkinliğin başlamak üzere olduğunu düşündüğüm sırada Meguri-senpai derin düşünceler içindeymiş gibi görünüyordu.

“Haru-san geç kalacak gibi.”

“Evet. Buranın kolay bulunabilecek bir yer olduğunu düşünmüştüm oysaki.”

Isshiki Meguri-senpai'nin söylediklerine cevap vererek başıyla da onayladı. Ve sonra, olduğum yerde çakılı kaldım, benim diyecek bir şeyim yoktu. Planlamadığım ya da bilmediğim bir şey duymuştum.

Haru-san. Kaplıcalardaki oda hizmetçilerinden bahsetmiyorlardı. Meguri-senpai'nin bu isimle çağıracağı yalnızca bir kişi var.

はるちゃん3 Adlı çok eski ama ünlü bir Japon dizisinde Haru-san'ın mesleği bir kaplıcada oda hizmetçiliğiydi. Dizinin açılışı için link: https://www.youtube.com/watch?v=b5FbSRlnYYg 



Hemen dönüp yanımdaki kişiye baktım, Yukinoshita'nın kaşları çatıktı. Yuigahama da neler olup bittiğini anlamış ki kapıya bakmaya başladı.

Uzun sürmeden, topuklu ayakkabı seslerini duymaya başladık.

Tamamen kapalı olmayan kapı biraz daha açıldı. Kapının ucundan ince ve yumuşak parmaklar göründü. Ve kapı pat sesi çıkararak açıldı.

Sonrasında topuklu ayakkabıları, onun ayak seslerini etrafa duyurdu. Yavaştan, adım adım, odanın içerisine doğru yol aldı ve hemen önümüzde durdu.

“Hyahello! Özür, geciktim mi?”

“Ve huzurlarınızda bugünkü hocamız Haruno-san-senpai!”

“Merhaba millet, ben Haruno-san-sanpai!”

Isshiki tatlıca onu etrafa tanıttı ve bunu yapınca da Haruno-san alaycı şekilde cevap verdi. Yukinoshita Haruno selamlama niyetinde elini havaya kaldırdı ve koyu kırmızı ceketinin uçları rüzgarda dans eder gibi sallandı.

“Ah, Haruno-san, uzun zaman olmuştu.”

“...Meguri, seni daha geçen görmemiş miydim?”

Meguri-senpai'nin yavaştan ona yaklaştığını görünce, Meguri-senpai'nin saçlarını hafiften okşadı ve şaşkın bir ton ile sordu.

“Haru-san'ın hazırladığı tatlılar çok güzeldi. Yine yiyebilmeyi çok isterim.”

“Yani, senden gelen isteği reddedemem, kesinlikle yine yapacağım. Benim gibi nazik bir senpai asla kouhai'nin(okulda senden küçük olan) ricasını geri çevirmez~.”

Kendini nazik biri olarak göstermesinden çok hırçın biri olduğunu söylemesi daha yerinde olurdu. İnsanlara korkudan başka bir şeyi hatırlatmayan duygu...

Burada LN'de kullanılan kelime  ヤシャシーン, bu katakana kelimesi Acem(İran) dilinde saldırı yapmak gibi bir anlamı var. Neden İran? Arslan Senki serisi.



Bu ikisi selamlaşmalarını bitirdikten sonra, muhabbete daldılar.

Bu açığı değerlendirerek Isshiki'ye sessizce, yumuşak bir sesle sinyal attım.

“Hey, neden beni buraya çağırdın?”

“Çünkü o bu işin gazisi gibi görünüyor.”

Isshiki başını salladı ve sanki dünyada bilinen en açık şeymiş gibi sorumu cevapladı. Ah ah, senin adaletin tamamen haklı. Ona bir gazi demekten çok tüm savaşların galibi demek daha iyi olur diye düşünüyorum.

Kelimeleri oyuncak etmiş yine. Gazi (= 百戦錬磨 ) ve gelecek cümlede benzerinde kullandığı (百戦百勝) kelimesi 100 savaş kazanmak demek. Yani gazi olmak ile savaşlarını galibiyetle bitirmek arasında bir oyun.



“Ben bu iş için yeterince iyiyim...”

Yukinoshita dirseğini tuttu, ve bakışlarını karşısında olan Haruno-san'dan ayırdı.

“Boş ver şimdi öğretme metodları falan, fakat senin yaptıkların da hiç fena olmuyor hani.”

“...Pek özel bir şey falan değiller.”

Yukinoshita övgü alınca şaşırmıştı ve çok kısa bir müddet dilini yutmuştu ve aniden bakışlarını yine başka yere çevirdi. Hayır, o seni övüyor falan değil. Senin öğretme metodlarının korkunç olduğunu söyledi.

“Fakat, ben Yukinon'dan öğrenmeyi sabırsızlıkla bekliyorum!”

Yuigahama hemen Yukinoshita'nın yanına kondu, ve Yukinoshita bir aksırmayla beraber keyfi her nedense düzeldi.

...Yani, eğer Yukinoshita'dan bir başkası bu topluluğa öğretecekse, bunun anlamı, Yuigahama'dan sorumlu olan kişi sayısı bir artacak demek oluyor ki, bu da kötü bir şey değil, çok da önemli değil.

Fakat, her neden birinin illa Haruno-san gibi birini bulması şart ki? Bu şu an düşüncelerimin içinde en ağır olandı.

Bir kere, eğer bu etkinliğe katılanların sayısı göz önünde bulundurulduğunda, aslında birden fazla öğreticiye gerek yok. Dahası, Isshiki kendisinin bu işte yeteneği olduğunu söylemişti. Eminim burada şekerleme yapma hakkında deneyimi olan bir çok kız vardır.

“Neden bu insan olmak zorunda ki? Sadece Yukinoshita'dan bahsediyorum ama, yani eminim ki onun yapacağı şey, buradaki herkesten daha tatlı ve güzel olacaktır.”

Sessizce Isshiki'ye onca kişi arasından Haruno-san'ı davet ettiğinin sebebini sordum.

“Peki, tamamen samimi cevap vermek gerekirse, Yukinoshita-senpai'in çok tatlı şekerlemeler yapacağını düşündüm. Bu yüzden onun gelmesini istedim.”

Isshiki bu noktadan sonra cümlelerini yarıda kesti ve gözlerini kaçırdı, utanmış görünüyordu.

“Sadece bu, bu... Erkekler kızları kabul ederken onların tadına göre değerlendiriyorlar.”

“Ne zekice bir bakış açısı...”

Gerçekte, Yukinoshita iyi bir aşçı, fakat onda servis kabiliyeti yok, 'servis sahnesi' oluşturabilecek bir şey. Açıklamak gerekirse, göğsünün yakınlarında 'servis' eksik. Tam zıttı, Yuigahama'nın 'servis'i göz alıcı, fakat aşçılığı berbat... Ah, acaba servise mi yoksa çikolataların tatlarına mı daha istikrarlı olur demem gerektiğini biliyorum. Isshiki'nin erkekler tarafından kabul edilmesi laflarına dayanarak, kızlarında yaptığı çikolatalar ile kendilerini göstermesi gerekiyor. Bu yönden bakılırsa, kendimi rahat hissetmiyordum.

Mesela Yukinoshita Haruno için, o herkesin kalbini kazanabilecek bir insan, cinsi ne olursa olsun. Hayır, kazandıktan sonra onu parçalamasından bahsediyorum.

Kendi yeteneklerini kullanarak insanın içindekileri görmek olsun mesela, bu konuda ondan daha yetenekli birini tanımıyorum.

Dahası, o, Yukinoshita ailesinden biri olarak bu spekülasyonu aşan biri. Mesela, buraya, bu etkiliğe gelmesinde bile tüm gücünü ve bildiği tüm hileleri kullanacak. Çok yetenekli şeyler sunacak bize, sadece insanların yapabileceği değil, ruhlar ve periler onun tarafından evcilleşecekler.   

Jinrui wa Suitai Shimashita (TR: İnsanlık Düşmüştür), serisinin ana olayıdır. Bu seride(animesi de var) pembe saçlı kız perileri ruhları vs. kendi tarafına çekmeye çalışan, kurtarıcı gibi bir şey. Bu arada neden bu gönderme yapılmış diye bakarken GaGaGa Yayımcılık'ın bastığı bir LN olduğunu buldum. Oregairu da aynı yayımcılığa sahiptir.



Eğer ben şakaların patladığı anda bu tür şeyleri düşünmezsem, eminimki huzurum çok bozulacak.

Yukinoshita Haruno, tüm anlamsız davranışlarının ardında bile bir anlam çıkarabileceğin biri.

Bugün istediği bir şey olduğu için burada. O sadece kouhai'si istedi diye herhangi bir yere gidecek biri değil.

Bu zaman da farklı değil.

Bu insan, isminde olduğu gibi, gün ışığından mahsur kalmış her şeyi ortaya çıkaracaktı.

Normalde çeviride bu tip şeyleri yazmıyor İngilizce'ye çevirenler. Yukinoshita Haruno isminin anlamı, Karın Altındaki Bahar demek. Burada ise Haruno bir kardelen gibi karı delip baharı getiriyor gibi, insanın içindeki her şeyi gün yüzüne çıkarıyor.

 

Ve bunu yaparken de içindeki her şeyi herkesten saklı tutabilecek.