19.06.2020
Iroha'nın Yokluğunun Getirdiği Şey
Çevirmen: Forevertr3
Her ne kadar bizim detaylarla uğraşmamız
gerekmediği söylense de, biraz endişeleniyor insan.
Kulübe gelen isteklerden ve Isshiki'nin
önerisinin ardından birkaç gün geçmişti ve kulüp odasında ne yapacağımızı bilememe
havası hakimdi.
Okuldan sonra kulübe geliyoruz, kitap
okuyoruz, çay içiyoruz, arada abur cubur tarzı şeyler yiyoruz ve gözümüz hep
odanın kapısına bakar halde duruyoruz. Bu birkaç gün böyle geçti. Bugün de
böyleydi.
İlk defa birileri detaylarla uğraşıp bizim
için ayak işleri yapacaktı. Oysa bugüne kadar bana tonlarca iş yüklenilmişti.
Isshiki'nin kimseden yardım almadan bu tür işleri yapıp yapamayacağı konusunda
endişe duyuyordum.
Evet, sanırım bu, babalık sevgisi dedikleri
şeyden ötürü olsa gerek.
Eğer öyle olmasa, ben kendime "ben iş
yapmayı seviyor muyum yoksa?" diye sorup, kendimden şüphe duyardım ve en
sonunda kendimi kişilik sorunları olan biri durumuna sürüklerdim.
Her zamanki gibi, bizler bir istek
aldığımızda veya bizlerden bir yardım istenildiğinde hemen kendimi işe
verirdim, fakat bu seferki biraz farklı olsa gerek.
Kelimelere dökmek gerekirse, belli belirsiz
bir işi kabul etmek diyebilirim, fakat bu sefer çikolata yapmamız gereken son
tarihi açıkça biliyoruz.
Dahası bu iş için güvendiğimiz eleman, her
yönüyle insana endişe veren Isshiki Iroha.
[Peki ben bundan sonra ne yapacağım!?]
Gibi, Magical Shoujo serilerindeki tipik ana karakterden gelebilecek bir his
ile derinden bir iç çektim. Sonrasında bir iç çekiş de tam karşımdan geldi.
O yöne baktım, Yukinoshita başını kitaptan
kaldırmış ve kapıya bakıyordu.
Görünen o ki, o da bendeki aynı endişelere
sahipti. Ah, yoksa bu kız Isshiki'ye aşık mı oldu? Iro x Yuki, fena olmazdı!
Bunu düşünürken Yuigahama'dan bir gülüş
sesi yankılandı.
“İkiniz hala kapıya bakıp duruyorsunuz.”
Alaycı bir gülümseme ile konuşmuştu.
“Eğer Iroha-chan'ı düşünüyorsanız, fazla
endişe ediyorsunuz.”
“Ben Isshiki hakkında endişelenmiyorum.”
“Benim ağzımdan hiç Isshiki-san çıktı mı
ki!”
Aynı anda cevap vermiştik.
Ve hemen sonrasında Yukinoshita yüzünü
kaçırdı.
Gerçek şu ki, ben ve korkarım Yukinoshita
da, Isshiki hakkında çok endişelendiğimizi Yuigahama'nın açıkça görebilmesinden
dolayı utanç duymuştuk ve ağzımızdan şu hep nefret edilen kalıp kelimeleri
dökmekten başka bir şey gelmemişti.
Ve sonrasında, zaten böyle diyeceğimizi
düşünmüş olan Yuigahama, yüzünde alaycı bir ifade vardı.
“O kadar çok anlaşılıyor mu?”
“Evet.”
Şu ana kadar yüzünü bizden kaçıran
Yukinoshita, aniden tüm vücuduyla bize döndü. Yanaklarında ve kulaklarının
tepesinde görünebilen bir kırmızılık vardı. Bunu gören Yuigahama mutluca bir
soluk verdi.
Eğer bununla ikna olduysa ne iyi, fakat şu
an bana doğru bakıyordu, bir “Mmmmm” yaptıktan sonra yüzünde karmaşık bir ifade
belirdi.
“Hm?... Fakat Hikki, Iroha-chan'a karşı çok
naziksin.”
“Evet öyle. Onu şımartıyor. Hatta bunun çok
fazla kaçtığını düşünüyorum.”
Yuigahama'yı dinledikten sonra Yukinoshita
bana baktı. Hey, bir saniye, aniden beni hedef almayın.
“Yok öyle bir şey...”
Cevabımı duyduktan sonra ikisi de şüphe
içinde bana bakmaya devam ettiler. Neden ikiniz de bir şeyler demiyorsunuz...
Hayır, yok öyle bir şey! Neden bir türlü
bahane aramaya çalıştığımı anlayamasam da, boğazımı temizledim ve bir kez daha
açıklama yaptım.
“Benim endişemin sebebi sadece Isshiki'nin
tüm işi yine bana yığmasıdır. Eğer Isshiki tek başına halletmeye çalıştığı için
başarısız olup iş arap saçına döndüğünde bize bel bağlarsa bizim için büyük
sıkıntıya yol açardı. Bu yüzden başından beri yardım etmemiz gerektiğini
düşünüyordum.”
Ha deyince ağzımdan çıkar gibi konuşmam
içime oturmuştu. Hayır, bunlar ha deyince ağzımdan çıkan kelimeler olduğundan
dolayı kesinlikle doğruydular.
Bu benim kötü bir huyum.
Kimseye hiç bir şeyde güvenememem veya
onların içinde güvenebileceğim bir yanını bulamamam, bunların ikisi de aynı
şeyler.
Bu tip insanları ben nasıl anlayıp ve
onlara güvenebileyim. Söylememe gerek yok ki, gerçeklerin ardında varlığını
sürdüren o korkunç güven duyusunu görmek daha da imkansız.
Cidden, neden ben öyle bir insan için
endişeleneyim. Saçmalığın da bir sınırı var.
Soğuk rüzgarın yanaklarımızı sıyırdığı o
kafede karşımdaki ile konuştuğumuz bu kelimeleri hatırladım. Bu soruyu
cevaplayabilecek biri çıkar mı ki?
Bunu düşününce, konuşmayı kestim, ve
sonucunda ise tabiki ortama sessizlik hakim oldu. Sessizliği bozmak için bir
iki cümle daha ekledim.
“Isshiki hakkında endişelenmek demek
yerine, kendi geleceğim hakkında endişeleniyorum diyelim. Başıma iş çıkabilir
diye şimdiden huzursuzlanıyorum.”
“Bu söylediğin beni, senin geleceğinden endişelenmenden
daha fazla endişelendirdi...”
Yukinoshita'nın eli şakaklarındaydı ve
derin bir nefes verdi.
“Evet, bu tamamen Hikki'den çıkabilecek bir
şey.”
Yuigahama acı bir gülümseme ile cevap
verdi, rahatsız ve sıkıntı dolu hali vardı.
Gerçekten de Yukinoshita ve ben Isshiki'ye
karşı böyle insanlar değiliz.
Bir insana güvenmen için, onların
güvenilebilir biri olduğunu düşünmen gerekiyor. Bunu temele alıp düşünürsek,
Isshiki'ye güvenebilen tek kişi Yuigahama olmalı.
Isshiki'yi düzgünce değerlendirecek
olursam, onun hakkında endişelenmemize veya gereksizce yardım etmemize gerek
olmadığını düşünüyorum.
Mevzunun sadece bu noktası bile Yuigahama
ve bizi ayırt etmesine yeter.
Peki ya Yukinoshita... Isshiki'nin onun
elini tutmasında bile onun dokunulmaya ne kadar hassas olduğunu görmüştük...
Fakat bu konuda nasıl düşünmeliyim bilmiyorum bile. Kendimi ona dik dik
bakarken buldum.
“Eğer onu şımartmaktan bahsediyorsak, bence
sen de buna benzer şeyler yapıyorsun.”
“Ben de mi? Ona yeterince katı davrandığımı
düşünüyordum.”
Yukinoshita bize döndü ve öylesine baktı.
Onu yandan izleyen Yuigahama ne demek istediğimi fark etmiş gibiydi ve ellerini
çiçek yapıp bir şeyler mırıldandı.
“Şey... Ama bu insanlar içinde cidden nazik
olduğunu gösteriyor. Yani sen, insanlara bakıcılık yapmaktan hoşlanıyorsun.”
Gahama'dan beklenildiği gibi, bu tamamen
Gahama-san'dan duyabileceğin bir şey. Her zamanki gibi tersten anlıyor.
“Evet öyle olmalı. Yuigahama'nın da
arkasını topluyordur, eminim.”
“Ne!? Yok, yok öyle bir şey! Ben kimseye
öyle bir sorun çıkarmam, muhtemelen!”
Yuigahama ayaklandı ve neredeyse söylediğim
yüzünden benle kavga edecekti, gözleri şiddetle bakıyordu. Fakat bu,
Yukinoshita'nın gülümsemesi ile son buldu.
“Aa, yoksa kendinden haberdar olma duyun
yok mu?”
“Benim kendi-... kendimden haberdar olmamda
eksikliğim yok...”
Onun gülen yüzünü görünce
Yuigahama'nın yüzü kızardı ve konuşmasında yalpaladı ve moralsizce yerine
oturdu. Sonrasında oturuşunu düzeltti ve ellerini zarifçe dizlerine koydu.
Evet, kendinin farkında olmak önemli.
Fakat, Yukinoshita'nın Yuigahama'ya bakması
ile Isshiki'ye bakışı arasında fark var.
Yuigahama'nın durumunda belki merhametten
diyebilirim, veya herhangi bir şey gözetmeden şımartmak da diyebilirim.
Isshiki'ye karşı ise, sadece normalinden biraz fazla girişimde bulunup ona
yardım etmek istiyor, en azından bende böyle bir intiba bıraktı. Onların
arasında mesafe var diyebilirim, veya Yukinoshita kendini Senpai'si durumunda
görüp onun isteklerini bu temele dayandırarak düşünüyor olabilir.
Yukinoshita ile Yuigahama arasındaki
yakınlığa birer isim vermiş olsak bunlar kedi ve köpek yavrusu olurdu.
Yukinoshita ile Isshiki arasındaki ise anne kedi ve yavrusu olabilirdi. Hayır,
Isshiki'ye kedi demek yerine, onun doğasına yakın olacak şekilde gaddar ve sinsi
tilki diyebilirim.
...Gerçi, Yukinoshita'nın da bakım, yardım
gördüğünü düşünüyorum, yani ikisinde de kabahat var.
Her neyse, güzel kızların aralarında iyi
ilişkiler bulunması iyi bir şey.
Farklı bir söylem tarzıyla, güzel iki kızın
tartışması çok korkunç...
Miura ve Kawasaki'deki gibi, bu ikisi
tartıştığında diğer insanları korkudan kaçırtıp altlarına ettirirler. Chiburu
gezegeninin insanları olmaya başladıklarını bile söyleyebilirim. Tabiki olmaz
böyle bir şey.
ꕥ Link: http://ultra.wikia.com/wiki/Alien_Chibu
Chibu ile Chibi kelime oyunu. Korkunçluk seviyesini göstermek adına.
Her neyse, Gönüllüler Kulübü ile Isshiki
arasındaki ilişki, eh işte iyi diyebilirim.
Bunu düşünürken Yuigahama bir şey fark
etmiş gibi başını eğdi.
“Belki de Iroha-chan bakılmayı
seviyordur. Onun bu yanı çok tatlı...”
Konuşmasının yarısında birden masaya
kapaklandı ve sonunu mırıldanarak bitirdi.
Bazen Yuigahama şaşılacak derecede
güvenilebilecek insan gibi davranıyor, fakat onun birilerine isteklice
güvendiğini de hatırlayamıyorum.
Ona bakınca Isshiki'ye benzettim, fakat bu
ikisi aslında zıt kutuplar.
Belki de Isshiki'yi kıskanıyordur.
Fakat bir tane Isshiki bile fazla geliyor.
Eğer aynı tip insandan iki tane olsa, büyük
sorun olur. Eğer Yuigahama, Isshiki gibi olursa, bu biraz..., belki iyi olurdu
gibi fakat şimdiki de iyi, veya iyi olurdu... Şey... Eğer düşünmeye devam
edersem çok saçma bir yerlere varacağım gibi. Boğazımı temizlemek için bir
öksürdüm ve söylemek istediklerimi içime attım.
Öksürmem tuhaf çıkmış olsa gerek ki masaya
yaslanmış olan Yuigahama yüzünü yavaşça arkasına çevirdi.
Saçları, üstündeki topuzunun etrafında
sallandı ve sonunda saçak saçak önüne doğru düştüler. Gözleri saçlarının
önündeki küçük aralıktan görünüyordu. Ağzı biraz açıktı ve dudakları hafiften
titriyordu, ne büyüleyici bir manzaraydı.
Ve sonra bakışları beni yakaladı ve bir
şeyler söylemek için hazırlandığımda bakışları artık bende değildi.
“Şey, Isshiki'ye tatlı demek biraz..., bu,
tatlılık adı altında değerlendirilmemeli...”
Ağzımdan kelimeler çıktığında öyle
utanmıştım ki kafamı kazımaktan başka bir şey yapamadım ve kafamı önümdeki daha
okumaya başlamadığım kitabın o sayfasına eğdim.
Çok tutarsız konuşmuştum, en azından
dediklerim açık değildiler. Eğer böyle bir şey yaşayacağımı bilseydim,
kesinlikle ağzımı kapalı tutardım...
En azından bunlar benim görüşüm. Küçük bir
kıkırdama duydum. Kaynağına baktığımda ayağa kalkmış ve bana gülümseyen
Yuigahama'yı gördüm.
“...Hmm, demek öyle.”
Cevap vermesi sayesinde kendimi daha
rahatlamış hissettim. Ve sonra, yine normal bir şekilde konuşmama devam ettim.
“Bir de, ona işlerinde yardım etmek isteyen
Onee-san'ları var onun, ve o da bu durumdan memnun olmalı. Son zamanlarda bu
kulübe benden önce geldiği bile oluyor.”
Bunu söylememin ardından Yukinoshita elini
dudaklarının kenarına attı, somurtmuş görünüyordu.
“Bundan memnun mu bilmem artık... En
azından geleceği ile ilgili önceden bir bildirim bıraksa iyi olurdu. Benim
kırmızı çay stoğum da hızlıca tükeniyor hem, ve ayrıca çayın yanına bir takım
şeyler de hazırlamam gerekiyor haliye. Ve dahası, sessizce ve huzurluca kitap
okuma vaktim azalıyor.”
Sonrasında yorgunca bir “Haaaa” diye soluk
verdi. Söylediklerinden açıkça sızlandığı belli olamasına rağmen, dudaklarının
kenarları yukarı doğru eğiktiler, bu durumdan çok hoşnut gibiydi.
Bir örnek vermek gerekirse, bir geri kafalı
büyük annenin, onun da ninesinden aldığı sızlanmalar gibiydi... “Kediye uyuması
için yatak aldım fakat hala kedi karton kutuda uyumayı tercih ediyor, ah bu
çocukla ne yapacağım ben.” gibi bir sızlanma mesela.
Yukinoshita ve Isshiki yalnız kaldıklarında
bu tip bir sahne oluyordur, tamamen hayal edebiliyorum diyebilirim.
Isshiki'ye hiç aldırış etmemesine rağmen,
ona çay yapıp işlerinde yardımcı olmak istiyor. Yani, Isshiki açık açık sırıttığında
ve tam kalbinden kutlamak istediğini söylediğinde, Yukinoshita'nın etrafındaki
kendi savunmasını zayıflatıyor. Vay be, araları çok hızlı iyileşmiş, Iro x
Yuki, tam birbirlerine göre.
Yuigahama ona boş boş bakıyordu,
Yukinoshita'nın Isshiki hakkındaki küçük mırıldanmalarını izliyordu.
Sonrasında bir iki kelime etti.
“Belki ben de kulübe biraz erken gelsem iyi
olur...”
Konuşma tarzına bakarak küçük bir
kıskançlık tespit etmiştim. Onu duyan Yukinoshita kaşlarını kaldırdı ve ona
sitemle baktı.
“...Bu zaten normal bir kulüp için olması
gerekendir. Buraya biraz daha erken gelmek çok normal bir durum olur zaten,
değil mi?”
“Ah, şey, fakat kendimi Yumiko ile sohbet
ederken bulduğumdan dolayı geç kalıyorum biraz.”
Yuigahama ortamı yumuşatmak için süklüm büklüm
kıkırdadı ve aynı zamanda saçının topuzuyla oynadı. Fakat Yukinoshita bunu hiç
de eğlenceli bulmamıştı.
“...Peki.”
Bu kısa cevapla, bakışları yavaşça ve
sessizce kitabına doğru yol aldı.
Görünen o ki, somurtuyordu. Yani, buna
Miura ile onun arasındaki öncelerden kaynaklanan bir şeydi. Eminim ki
kıskanmıştır. Bugünkü kulüp aktivesi her zamanki gibi huzurluydu.
Yani, ben bile onun bu kıskançlığını
görebiliyorsam, Yuigahama'nın görememesinin imkanı yok. Yuigahama duruşunu
tazeledi ve sandalyesini ona doğru kaydırdı.
“Fakat, eğer istiyorsan, buraya çok daha
önce gelebilirim. Üçümüzün burada dinlenmesi, seviyorum bunu... Şey, yani,
cidden bu durumdan hoşlanıyorum.”
Şimdi ona daha da yakın olduğundan dolayı
kelimeleri daha kolayca Yukinoshita'ya varıyordu. Küçük bir soluk vermesiyle
Yukinoshita, Yuigahama'nın ifadesini kontrol etti. Gerçi ifadesine bakarak bir
şey kazanabileceğini zannetmiyorum.
İkisininde ifadeleri birbirinden farksızdı.
Biraz utanmış ve bakışları yerde gezinen,
aynı zamanda yanakları da kırmızıya boyanmış olan ifadeleri tamamen aynıydılar.
“...İzin ver bir çay daha yapayım.”
“Ah, öyle mi? Ben de biraz abur cubur
çıkarayım!”
Bunu söyleyince Yuigahama çantasını
kurcalamaya başladı.
Şey, yani, o abur cuburları genelde sadece
sen yiyorsun... Cidden seviyor musun ki böyle şeyleri... Fakat böyle
tiksindirici kelimeleri söyleyesim gelmedi.
Bu ikisinin bulunduğu bu ortamda
gülümseyerek bir soluk çıkarmıştım.
“Hikigaya-kun”
“Ah, şey, buyur.”
Ellerinde çay bardağı ile bana
seslendiklerini duyduğumda elimi onlara doğru uzattım.
Sıcak buhar üstünden tütüyordu, kırmızı
çayın kokusu geliyordu, ve yanında ise tatlı şeyleri de verdiler.
“Al, Hikki.”
“Oh oh, teşekkürler.”
Bir tabak abur cubur önüme getirmişlerdi.
İçlerinden birini aldım ve ağzıma attım. Sonrasında ne kadar sıcakmış diye
sızlana sızlana, kırmızı çayımdan yudumlar aldım ve en sonunda ise bir oh
çektim.
Her birimiz, bir ötekinden farklıydı.
Soluklarımız birbiri ardına çıkarken, bakışlarımız da bir ötekinden diğerine
bakıyordu.
Fakat yine de.
Hep böyle bir anda ziyaretçimiz olmuştur.
Tam da beklediği gibi kapıdan bir kaç
tıklama sesi geldi. Yukinoshita'nın “gir” tepkisiyle beraber, ziyaretçimiz
içeri girdi.
“Beklettiğim için üzgünüm.”
Bunu söyleyen, sonunda kulübe uğrayan
Isshiki'ydi.
ꕥ ꕥ ꕥ
Yukinoshita bir bardak çay koyarken Isshiki
de bize bir kaç adet kağıt uzattı.
“Bunlar bizim üzerinde karar kıldığımız
birkaç fikir. Hepsinin açıklamasını yapacağım.”
“Peki.”
Yukinoshita'nın cevabıyla birlikte ona
çayının ve yanında 2 kesme şeker verdi. Isshiki teşekkürlerini ilettikten sonra
sakince çayını aldı.
...Oh, Yukinoshita'nın ilgisi çok muhteşem,
fakat Isshiki'nın onunla bu standartlara alışması daha muhteşem.”
“Yer ve zaman hakkında...”
Benim şaşkınlığıma aldırış etmeyen Isshiki
açıklamasına başladı. O konuşurken bana verdiği kağıtları okuyordum.
Ve birden etkinliğin tarihi gözüme takıldı.
“Ne yani Sevgililer Günü'nde yapılmayacak
mı?”
Hayama Hayato'ya çikolata verebilmek için
etkinliği kesinlikle o günde yapacağına karar kılar diye düşünmüştüm.
Fakat benim beklentilerimin tersine birkaç
gün daha önce olacaktı. Sanırım bunu Yukinoshita da fark etmişti, bakışlarını
kağıttan ayırıp bana baktı.
“Çünkü o gün lise giriş sınavları
yapılacağı için bu etkinlikten sorumlu bir öğretmen atayamayız.”
“Ah, evet. Bir de o gün hafta sonuna denk
geliyor.”
Isshiki onun cevabını kafasını eğerek
onayladı. Yuigahama da bu cevaptan ikna olmuşça “Oh” çekmişti.
“Tabi bu sebeplerden biri. Hem o gün başka
planları olanlar olacaktır ve bunu göz önünde bulundurarak, etkinliğin
biraz daha önce olması gerektiğini düşündüm.”
“Anladım.”
Ne de inanılası bir neden.
Eğer Sevgililer Günü'nde okulumuzun liseye
giriş sınavı olacaksa, ben tüm gün Komachi'nin başarısına dua eder dururdum.
Sadece bunu yapmakla kalmaz, totem yapar, şans tılsımları çizer, ve hatta
kendimle tanrıcılık denemesi bile yapardım.Tabi, öyle bir şey yapmam.
ꕥ Tanrıcılık Oyunu-> Japonya'da
kafalarını kaynar suya sokarlarmış eğer yanmazsa bu masum olduklarını ve
dileklerinin gerçekleşeceği anlamına gelirmiş.
O günün tümünü kafamda Komachi ile
geçireceğim için şimdiden olası o günkü etkinliğin o kadar da önemli olduğunu
düşünmezdim.
Eğer sınavlarla Sevgililer Günü
çakışıyorsa, Komachi'nin bana çikolata yapacak vakti olmayacaktır... Yani,
eğerki o günden önce gece gece kalkıp tüm sevgisiyle çikolata yaptığını görsem,
ona vurabilecek kadar sinirlenirdim. Ona vurduktan sonra da, onu nazikçe
kucaklardım...
Ah ah, Komachi çikolatası, birleştir
KomaÇiko, benden daha da uzaklaşıyor...
Bu gerçekleri düşünüyorken, Isshiki
ciddiyetle açıklamalarına devam ediyordu.
“Yukinoshita-Senpai, oraya saat beş gibi
gelebilir misin? Senpai ve Yui-Senpai biraz daha geç gelebilirler.”
“Olur.”
“Biz Yukinon'la beraber gideriz. Değil mi,
Hikki?”
Yuigahama'nın sesi bana çok uzaklardan
geliyormuş gibiydi.
“Ah, artık umurumda değil.”
Eğer ben Komachi'nin çikolatasını
alamayacaksam benim için başka her şey gözümde sıfır... Bir hışırtı ile benim
tüm havam anında paramparça kül oldu ve uçup gittiler. Kaslı KOLLARın yapacakları
gibi parçalandılar.
ꕥ God Eater Brust adlı PSP oyununa ait KAS ve
KOL ile alakalı bir gönderme.
Yani benim için benim tüm kasım, güç
kaynağım Komachi ise ben ne yapayım.
Sandalyemde arkama yaslanmış otururken,
çaprazımda oturan Isshiki'den bembeyaz kar renginde soğuk bakışlar aldım.
“Bu konuyla o kadar ilgilenmiyorsun ki
bende şüphe uyandırdın.”
Isshiki söylediklerini bitirdikten sonra,
Yuigahama gülerek sanki “yok onun bir şeyi” diyordu.
“Yani Hikki yüzünü her böyle yaptığında
cidden meraklanacak bir şey yok demektir.”
“Tamamen öyle. Sebebini aşağı yukarı
tahmin edebiliyorum. Endişelenmene gerek yok, bırak onu kendi haline.”
“Oh, öyle mi...?”
Yukinoshita'nın açıkça konuşmamasından
dolayı Isshiki şaşkınlıkla tepki verdi.
Isshiki açıklamasına devam etti.
“Gerekli mutfak alet ve edevatları öğrenci
konseyi tarafından karşılanacak, bu konuda bir sıkıntınız olmasın. Önlük tarzı
şeyler biraz sorun oluşturabilir, o yüzden herkes kendininkisini getirsin.”
Yukinoshita eli çenesinde tüm
odaklanmasıyla onu dinlerken birden başını kaldırdı.
“Sanırım sorun yok gibi. Şu alet edevat
listesine bir de benim bakmam mümkün mü acaba? Unuttuğumuz bir şeyin olmasını
istemiyorum.”
“Tabiki!”
Isshiki'nin tepkisi biraz tuhaftı.
Yukinoshita'nın demek istediğini anladığından şüpheliydim. Sonrasında elindeki
kağıda birkaç not tuttu. Bunu tamamladığında kalemi sanki bir sihirli değnekmiş
gibi elinde sallayıp durdu ve Yuigahama'ya baktı.
“Bu kısım ise iletişim ve haber vermek ile
ilgili. Ehh, acaba Miura-Senpai ve Ebina-Senpai'ye ulaşmamda yardımcı olur musun?
Cidden onlara nasıl ulaşırım bilemiyorum.”
“Anlaşıldı.”
Yuigahama havalı bir şekilde cevabını
verdi, fakat ben bir anlığına yerimde çakılı kaldım.
Oh, oh... Sanırım ben az önce kadınlar
topluluğunun karmaşıklığı hakkında bir esinti hissettim gibi... Siz kızlar...
Birbirinizle mutluca sohbet edip, yeni birileriyle tanışıyor olmanıza rağmen,
hala onlardan hiçbirinin iletişim numarasını bilmiyorsunuz, bu biraz korkunç...
Yani, korkunç olan taraf aralarındaki
iletişimin iyiliğine rağmen gerçekte aralarındaki yalanlardır, ve eğer onunla
arkadaş bile değilsen, onlarla zıtlaşmadığın sürece bunu anlayamayacağındır...
...Hayır, açıkça görünüyor ki Isshiki ve
Miura aralarında iyi anlaşan insanlar değiller. En fazla diyebileceğim onların
ilişkilerinin normal olduğudur. Ashi-san'dan beklenildiği gibi, senin iki
yüzlülüğünden nefret ediyorum!
ꕥ Ashi-san-> Ashi-san Miura'yı
sembole ediyor. Bunu aslında fanları vermiş. Çünkü ona “Ben” derken “Watashi”
yerine “A-shi” kullanıyor. Animeye bakıp dinleyebilirsiniz.
“Ve, ve birde... Şu Kawa..., Kawa..., şu
korkutucu Senpai'ye de biriniz ulaşabilir misiniz?”
“Şey, ben onu haberdar ederim.”
Yuigahama yine havalıca cevap verdi ve ben
de yine bir anlığına şaşkın moda girdim.
Oh, oh... Benim gibi Isshiki de ismini
hatırlamıyor... Tam Kawa-bilmem-ne-san'dan beklenildiği gibi. Fakat sakın bunu
onun yüzüne karşı söyleme, Irohasu! Yüzüme vurma! Başka yerlerime de vurma
n'olur!
ꕥ Junko Mihara'nın 1979'de popüler olan
bir şiirinin satırı, 3年B組金八先生 as山田麗子(Reiko Yamada)
“Ve böylece haberdar olma konusunu da
konuştuk.” Isshiki bir kez daha kontrolünü yaptıktan sonra konuşmuştu.
Sonrasında bir an, “Ah, bir de” diye önceki kelimelerine ekleme yapmak için
hazırlandı.
“Eğer davet etmek istediğiniz birileri
varsa lütfen önceden söyleyin. Sayı hakkında kesin bir bilgi lazım!”
“Ah, demek başkalarını da davet
edebiliyoruz.”
“Evet. Hmm, Tobe-Senpai'de davetli olmadığı
halde geliyormuş.”
Her nedense, Isshiki bundan küçük bir
istisna olarak bahsediyordu. Sen cidden Tobe'ye karşı zalimce davranıyorsun.
Sen kesinlikle benimle iyi anlaşırsın.
“Ah, bunu Yumiko veya Hayato'dan mu
duydun...”
Yuigahama zoraki bir gülümseme yaptı. Fakat
Tobe bu etkinliğe gelecek. Eğer Tobe tamamen kızların olduğu bir etkinliğe
gelecekse, Hayama biraz daha rahat hissedecektir, ve de gelmesini de
kolaylaştıracaktır. O önem verme konusunda çok ciddidir, duyduğu anda etkinliğe
koşarak gelecektir. Tobe iyi biri ama sinir bozucu...
Bunları düşündüğümde birkaç kelime aklımdan
geçti.
Tobe, bay, bayan, Hayama, ... başkalarını
da çağırma?
Bu parçaları birleştirdiğimde fazla
sürmeden bir manzara belirdi karşımda.
Kısacası.
Söylemem gerekirse.
... ... Ben Totsuka'yı davet edebilirim.
“Tamam bunu bana bırakın!”
Bu ani çıkışımla bağırarak söyledim.
Bununla beraber, Isshiki'nin omuzları zıpladı ve sonrasında ürkekçe bana baktı.
“Ne bu ani ...”
Isshiki bunu söylemeyi bitirdiğinde
Yuigahama gülerek sanki “yok onun bir şeyi” diyordu.
“Yani Hikki yüzünü her böyle yaptığında
cidden meraklanacak bir şey yok demektir.”
“Tamamen öyle. Sebebini aşağı yukarı
tahmin edebiliyorum. Endişelenmene gerek yok, bırak onu kendi haline.”
“Oh, öyle mi...?”
Yukinoshita'nın açık konuşmamasından dolayı
Isshiki yine şaşkınlıkla tepki verdi.
Ah, ikiniz böyle hızlıca anlayabilecekse bu
çok iyi. Yani ikisi de benden çoktandır umudu kesmişler...
“Yukinoshita-senpai, sana menü hakkında
danışacaktım. Bizim birkaçını seçmemiz gerektiğini düşünüyorum, yoksa bunları
sonra sipariş veremeyiz~”
Isshiki beni hiç aldırış etmedi ve
konuşurken çantasından şekerleme tarzı şeyleri yapma tarifine benzeyen bir
şeyler çıkardı. Yukinoshita onaylıyorcasına başını eğiyordu ve tüm sayfaları
teker teker okuyordu.
“Buradan seçebileceğim çok şey var, hangisi
daha iyi olurdu acaba... Çikolatalı pasta veya Islak çikolatalı kek veya çikolatalı
trüf... Veya çerezlerde iyi olabilir. Fakat çikolata ne olursa olsun, orada
mutfak işlerinde daha yeniler de olacaktır, çok zor bir şeyler seçemeyiz...”
Yukinoshita bu nokta üzerinde sızlanırken,
bir sayfa daha çevirdi. Yani, evet bunların hepsi çikolata olsa da, bir çok
çeşidi var.
Bu konuda hiç bilgim yok, o yüzden fazla da
yorum yapamam. Ne kadar mı emin değilim? Şu söyledikleri Sachertorte'ı
Sacherotote ile karıştıracak kadar bilmiyorum.
ꕥ Sachertorte (Islak çikolatalı pasta)--Sachertorte( Ore Monogatari'nin 2.Bölümünde buna ait
bir kelime oyunu varmış)
Fakat her zaman konu üzerinde yeterli
bilgisi olmadığı halde konuşan, yorum yapan korkusuz insanlar olacaktır.
Yuigahama öyle biri.
Ve şimdi, Yuigahama elini havaya kaldırmış,
kendisine söz verilmesini beklemeden vücudunu öne eğmiş, konuşmaya başlamıştı.
“Ah! Çikolata fondüsü gibi! ÇikoPa gibi
eğlenceliler!”
“Çi, çipa...? Ne?”
Muhtemelen ilk defa böyle tuhaf bir kelime
duyan Yukinoshita şaşkınca başını sallıyordu. Yani, bugüne kadar Yuigahama'nın
söylediklerinden yola çıkarak, çikopa muhtemelen çikolata partisi ve ya
çikolata fondüleri yapan bir partiden bahsediyordu. Gahama dilinde ikinci
seviyeye varmak üzereydim. Muhtemelen şuan YUIEC'de yeni rekor kırdım.
ꕥ YUEIC-> “YU” Yui isminden geliyor.
TOEIC ise İngilizce yeterlilik sınavının ismi.
Yukinoshita hala şaşkınca çözmeye
çabalıyordu, fakat Isshiki “Ohh” diye başıyla rahatlamışca başını eğmişti.
“Yani, sanırım herkes beraberce
eğlenebilirler~.Bu tip etkinlik mümkün tabiki~.”
Mümnün mü... Fakat, bak şimdi. TakoPa veya
HotpotPa veya CurryPa, gibi şeylerin bile partisini sanki normal bir aktivite
gibi yapabilecek gerçekten de insanlar var. Normal bir meyve suyu içme
partisine git!
ꕥ Tako, Hotpot, Curry yemek isimleri,
ayrıca Chiaki Takahashi'nin kendine ait selamlama şekli.
“Fakat etkinlik bir mutfak tarzı bir yerde
olacak, yani...”
Hala ona karşı söylemeye getiremese de
kendisini, parmaklarıyla ellerini çarpı yaptı. Yuigahama bunu görünce başını
hüzünle çevirdi.
Sonrasında bu ikisini izleyen Yukinoshita
başını eğerek onaylama hareketi yaptı.
“Eğer mevzu buysa, daha bilindik ve
öğrenilmesi kolay bir şeyler tercih edebilirim... Kolay ve basit bir şeyler...
...”
Hızlıca elindeki kağıtlara göz gezdiren
Yukinoshita aniden bakışlarını oraya bakmaktan kesti. Sanırım sayfanın birinde
bir reklam vardı ve üzerinde bazı yeni ürünler gösteriyordu.
“Burada tüm malzemeleri satıyorlar... Ve de
ölçü yapmaya bile gerek kalmıyor, kullanımı oldukça kolaylar da.”
“Ah, eğer bu olursa yapabileceğimi
düşünüyorum.”
Yuigahama'nın ağzından aniden çıkan bu
sözlere karşı benden hiç bir şey çıkmadı. Hayır, sen, neler söylüyorsun
böyle...
“... ... ...”
“N'olur sessiz kalmayın!”
Benim sessizliğimi ve Yuigahama'nın acıca
inlemeleri birbiri ardına kovalıyordu. Çıkardığı sesler bittiği anda aşırı
nazik bir ses çıktı. Yukinoshita Yuigahama'nın omuzlarını nazik ve zarifçe
sıvazlıyordu.
“Yuigahama-san, bence senin tüm eforunu
paketleme üzerinde kullanman gerektiğini düşünüyorum, değil mi?”
“Benim hakkımda endişelenme.”
Sonrasında Yuigahama'nın inlemeleri 'Uwaa'
tarzına büründü. Hayır, ama biliyorsun ki paketleme de önemlidir. Mesela mavi
bir sargı ipi kullanıp onu göğsünün etrafında bağlarsan, eminim ki herkesin
konuştuğu şey olursun, seni popüler yapacağı garantisini veriyorum!
ꕥ Yani biliyorsunuzdur herhalde. Mavi
kurdele + Etrafında sarmak.
Diye düşünürken Isshiki hafiften bir soluk
çıkardı.
“Haa, fakat paketleme ne kadar iyi olursa
olsun tat değişmiyor. Eğer ona uzaktan bakarsan da nasıl paketlediğin bile fark
edilmiyor... Her neyse işte, bu etkinlik için olacağından, paketlemeye falan
gerek yok.”
“Yani bir de paketleme için gereken tüm
malzemeler pahalıya patlar.”
“Evet. Hala giriş ücretiyle beraberinde az
veya çok parayı karşılamak zorundayız. Yani ne kadar ucuz, o kadar iyi.”
“...Ne, giriş ücreti mi talep edeceğiz?”
Ses tonumda açıkça anlaşılabilecek bazı
duygular vardı. Sonrasında yüzümü astım. Bu ifademi gören Isshiki, 'Uwa' diye
bir ses çıkardı ve ilgisini benden kesti.
“Senpai senin yüzün şu an çok iğrenç...
Sadece yüz yen talep ediyoruz... Ve de siz, senpailerim için büyük
yardımlarınızdan dolayı da para istemiyoruz.”
“Bu çok iyi olur...”
“Evet, eğer giriş ücreti toplayacaksak
bütçemiz daha fazla şeyler yapmamıza olanak tanıyor... İlk olarak acaba
bütçemizi söyler misin? Bunu kullanarak yardımı dokunabilecek bir kaç malzeme
daha eklemek istiyorum.”
“Tamam, olur.”
Sonrasında dosyadan bir daha çıkardı.
Sanırım bu, etkinlik için üstün körü bir bütçe kullanım kağıdıydı. Buna iyice
bakan Yukinoshita menü için olası bir kaç seçenek üzerinde düşündü.
Fakat bize verilen görevin detayları, bizim
için görevi zor kılıyordu.
Bunlara uğraşacak vaktimiz olmadığından
dolayı elden de bir şey gelmiyordu.
Nezaketen verilen çikolatalara uyabilecek
en iyi şey. Birinin utanmadan veya çekinmeden romantikçe ilgi duyduğu birine
çikolata vermesini sağlayacak şey. Bir kere öğretilmiş bir şey ki, gelecekte de
elverişli olduğu gibi onu yapan bir çocuğa bile ilgi çekici gelebilecek bir
şey.
Görevimiz daha da zorlaştığını düşündükten
sonra Yukinoshita'nın fısıltı şeklinde şu ana kadar mırıldandığı bir şeyi
duydum.
“Yuigahama-san'ın da yapabileceği bir
şey... Yuigahama-san'ın da yapabileceği bir şey...”
“Çok yükleniyorsun bana, Yukinon!”
Az önce inleyen Yuigahama, sandalyesini
Yukinoshita'ya doğru kaydırdı. Sonrasında Yuigahama'nın her nasılsa sarılmasına
aldırış etmeden elindeki kağıtları birer birer çeviriyordu.
Bir süre sonrasında yapılabilecek bir şey
bulmuş olmalı ki hemen ardından ihtiyaç duyduğu tüm malzemeleri miktarlarıyla
yazmaya başladı. Bu ana kadar bile Yuigahama ona sarılıyordu ve kolunu altından
ne yazdığına bakıyordu.
Sonrasında Yuigahama neşelice güldü.
Yuigahama'nın kendisine güldüğünü düşünen
Yukinoshita ona canı sıkkın bir şekilde baktı.
“...Sorun ney?”
“Hayır, sadece... Sadece bu biraz nostaljik
diye düşündüm.”
Yuigahama ilk başta hızlıca ellerini
çırparak ortamı yumuşatmak istemişti fakat sonrasında ellerini hafifçe indirdi
ve fısıldar gibi bir şeyler dedi. Yukinoshita'ya bakarken gözlerinin içi
parlıyordu.
Nostaljik hissettiği şeyi anlamıştım,
cevabı biliyordum. Muhtemelen Yukinoshita da.
“...Aynen.”
Yukinoshita'nın cevabı basitti. Fakat
tepkisindeki bakışları, onun konuşmasını bitirene kadar Yuigahama'yı göz
bebeklerine hapsetmişti.
Bir süre sonra Yuigahama süklüm büklüm
kıkırdadı, ve hemencecik sandalyesini Yukinoshita'ya daha da yaklaştırdı. Artık
en sonunda, tam çaprazımda bu ikisi yan yana oturuyordu.
“...Değil mi?”
Sonrasında bir şeyi onaylıyorlarmış gibi,
hafif bir tonda konuştular. Ona baktığımda, o da bana uzaklardan bakıyormuş
gibi bakıyordu ve onun melek gibi ifadesine karşısında bir gülüş patlatmaktan
başka bir şey yapmadım.
“Evet, öyle.”
Ben de basitçe cevabımı verdim ve gözleri
kaçırdım.
Sadece bir yıl tam olarak bir geçmiş değil
ama her nedense ben bunun üzerinden çok zaman geçmiş gibi hatırlıyorum, ki bu
da nostaljik duygularımı uyandırıyordu. Her şeyin başlamış olduğu bu odada,
kısa süre içerisinde aynı hızla her şey canlanmaya başlamıştı.
“Iroha-chan, teşekkürler.”
“Eh, ah, evet, şey, ...asıl ben teşekkür
ederim.”
Aniden Yuigahama'dan teşekkür alınca,
Isshiki'nin devreleri yandı, ona karşı başını eğerek saygıyla tepki verdi.
Acaba bu hareket Yuigahama'nın kıkırdaması için çok mu komikti ki?
Kıkırdamaları bittikten sonra, neşelice soluklandı.
“Bu yılımız da bitmek üzere olmasına
rağmen, bitmeden böyle eğlenceli bir etkinlik görmek ne güzel.”
“Bu yılın başlamasından daha fazla geçmemiş
olmasına rağmen.”
“Okul yılından bahsettiğimi biliyorsun.”
Yukinoshita ve benim aramızda geçen son
kelimeler Yuigahama'nın yanaklarını şişirmesine neden oldu.
Iroha bile bunlardan etkilenmişti ve “Uwa,
bu ikisi tam kusur arayıcı tiplerden.” dedi.
Fakat bunlar da sohbetimizin sonunu ifade eden
sinyali veriyordu, o bize baktı ve derinden soluklandı ve “Bugünlük bu kadar
olsun,” dedi ve ayağa kalktı.
“Çay için teşekkür ederim. Çıkardığım
sorunlar için özür dilerim.”
“A, şey. Asıl teşekkürlerini o güne sakla.”
“Peki o zaman, görüşürüz. Zamanlama
konusunda en iyi ayarlamaları yapacağım.”
Yuigahama ve Yukinoshita'dan duyduğu veda
sözleri ile Isshiki odadan ayrıldı.
Ve yine odada üçümüz kaldık. O nostalji
duygusu şimdi daha da derinden, daha gerçekçi olarak vurdu bizi.
Fakat hissedilen bu nostaljinin sebebi
muhtemelen o günden itibaren çok şeyin değişmiş olmasıydı. Muhtemelen bir de,
bir yerlerde, zamanla kimliklerimizi kaybettiğimizdendir. Muhtemelen hepimizin
artık aynı şeyi bir kez daha elde edemeyeceğimizi bildiğimizden dolayıydı.
İşte bu yüzden nostaljikler.
Eğer cidden değişmeye başladıysa,
sonrasında, eminim ki, her şeyin sona ereceği bir gün gelecekti.
Yukinoshita kendisi gibi safça gülümseyen
Yuigahama'ya bakıyordu. Bu ikisi boş muhabbete dalmış gibiydiler.
Bu sadece gözümle yakaladığım bir kare
olmasına rağmen, ne tuhaf ki, çok hoş hissettiriyordu.
ꕥ ꕥ ꕥ
Kış günleri banyo yapmak daha uzun sürüyor.
Kendimi tamamen banyonun atmosferine
kapılıp sürüklenmiş hissediyordum ve derinden soluklandım. Acaba, uzun yolu
bisikletimle eve gelirken hissettiğim aynı kasvetli duyguyu neden şimdi de
hissediyorum?
Daha fazla kalırsam bayılacağımı
düşündüğümden dolayı güçlükle banyodan çıktım ve hızlıca kotatsunun içine
tünelimi kazdım ve soğuk almamak için içinde uzanıp dinlendim.
Şimdiye kadar düşünmediğim şeyler aklıma
geldi, ve bacaklarımı güçsüz hissediyordum.
Bunun yüzünden yerde yuvarlanmayı tercih
ettim fakat sonunda ayağım yumuşak bir tüy topuna vurdu.
Ve sonra bizim sevimli kedimiz Kamakura
kotatsunun içinde kıpırdandı. Bir nefret ile bana baktı ve sonra tüylerini
kaşımaya başladı.
Bir süre sonra bir şeyler keşfetmiş gibi
kulaklarını dikti ve yüzünü kapıya çevirdi.
Onunla aynı anda, kapının açılma sesi
geldi.
“Ben gedim~”
“Oh, hoş geldin.”
Komachi çantasını yere indirdi ve
üzerindeki montu çıkarmaya hazırlandığında Kamakura oraya gitti ve onun ayağına
yaslandı, bu kedi sevilmek istiyordu.
“Ah, bir dur. Sonra senin tüylerin okul
üniformama yapışıyor.”
Komachi Kamakura'nın kenarından yürüdü ve
ben de onun yerine Kamakura'yı elime alıp sevdim. Bak şimdi, burada ben varken,
uzun yorucu bir günden sonra eve gelen Komachi'yi rahatsız etme.
Sonrasında benim niyetimi anlayan Kamakura,
kollarımın arasında tekmeler atmaya başladı. Bu kedi, kendinden başkalarını hiç
düşünmüyor.
Yani Kamakura-san, madem bu kadar çok
sevilmek istiyorsun, neden patilerinle yüzüme tekme atıyorsun...
Kamakura tekmelerine devam ederken
Komachi'ye baktım, ve o tek ayağı üzerinde durmuş çoraplarını çıkarıyordu.
Her ne kadar ısıtmalar çalışıyorsa da,
ayakların üşüyecek. Kızlar soğuk algınlığına yakalanmamalılar. Ona bir anne
gibi bakarken, o da beni fark etmişti ve bir kere öksürdü, bana ne oldu
dercesine bakıyordu.
“Ah, Komachi, git ve banyona gir, su
hazır.”
“Öyle mi. Ah, fakat ben onu az önce yeniden
doldurdum, ısıttım ve şuan çok sıcaktır.”
“Şey, bu yüzden git ve hemen banyonu yap
diyorum.”
“Hayır, ben de bu yüzden su şu an
kaynıyordum dedim ya.”
“Şey, işte bu yü “
Komachi aynı şeyi tekrarlayıp durdu.
...Bekle? Ne? Ne sitem etti be, şimdi de el
sallayıp gidiyor.
“Hayır, hayır, hayır, ben asla Onii-chan'ın
az önce kullandığı banyoya girmem. Düşünsene Onii-chan'ın vücut sıvıları da
onun içinde. Asla olmaz.”
“Bana bir domuzmuşum gibi davranma.”
Acaba bir kere de olsa Wakame-chan
Katsuo-kun'a böyle bir şey demiş midir... Bence Isono ailesinden kalma banyo
suyu çok tatlı oluyordur.
ꕥ Sazae-san “antika” mangasına gönderme.
Wakame ve Katsuo kardeşler.
Yani niye bu kız suyu yeniden değiştiriyor
ki. Bu derece bir davranış abartı değil mi? Yani, ben her zaman ondan sonra
banyoya girdiğimde sorun çıkarmıyorum... Tabi ki bu iğrenç bulmakta doğal.
Fakat eskiden zeki ve tatlı olan kardeşime
taktığımız Komachica lakabıyla çağırdığımız günlere oranla bugünkü Komachi-chan
çok değişik, muhtemelen ergenlikten dolayıdır...
ꕥ Chica Japonca'da İspanyol Bayan demektir.
Komachi'nin büyümesini düşününce göz
yaşlarım kendiliğinden akmaya başladı. Komachi'nin gözlerinin uçlarında da
parlak bir şey vardı. 'Olamaz, acaba Komachi de aynı şeyi mi hissediyor?' Diye
düşünüyordum ve sonrasında bir esneyen ses duydum.
“Ben banyoya gireceğim.”
“Ah ah, git ama sakın uyuyakalayım deme.”
“Tamam~”
Cevabı ses çıkmayacak gibi vermişti.
Sanırsam çok yorulmuştu.
Tabi giriş sınavına birkaç gün kaldı.
Ona yardımcı olabileceğim tek konu banyo
hazırlamak değil, onun için dua da edeceğim. Ve bir de, battaniyesini ve
ayakkabılarını ısıtmasına yardım edebilirim. Uh-oh, eminim ki yine nefret
edileceğim. Eğer bu Sengoku dönemi olsaydı, belki başarılı bir yaşamım olurdu.
Sanırım bu, Sevgililer Günü'nden
bahsedebileceğim zaman değil...
Ona etkinlikten bahsetmesem daha iyi olacak
gibi. Onu boş yere pişman olabileceği bir endişeye sokmak istemiyorum. Ne
de olsa sınavlar için canını dişine takarak çalıştı. Her şey bittikten sonra
ona muhteşem bir hediye vereceğim.
İşte bu yüzden, elimden geldiği kadarıyla
onu kendi meselelerimden uzak tutacağım. Ona sorun çıkarmayacağım ve
endişelendirmeyeceğim.
Komachi şu an elinden gelenin en iyisini
yapıyor, ona engel olmamalıyım.
Sadece kendi gücünü ve arzusunu kullanmak
büyümenin adımlarından biri. Emeklemeyi kendin öğrenmelisin, yürümeyi kendin
öğrenmelisin, ancak böyle diğer bir insanla yürümenin ne olduğunu
anlayabilirsin.
Yavaş yavaş abinden uzaklaşarak, aynı hızla
Komachi yetişkin olmaya başlıyor. Çok yalnızım, çok yalnızım... Diye düşünürken,
daha da yalnız hissettim, ve karmaşık duygulara daldım gittim.
Çünkü aşırı yalnız olduğumdan dolayı,
aniden kafamı kollarımın arasında olan Kamakura'nın tüyleri arasına soktum.
Aha... Komachi'den çikolata ne zaman
alacağım... Tüm hayatım boyunca ondan çikolata alabilmek istiyorum.
Arkadaşlık çikolatası olsun,
Homo-çikolatası olsun, bunlar artık umurumda değil. Tek istediğim KomaÇiko.
...Bana KomaÇiko yapın lütfen.