19.06.2020

Rüzgar Limanı

resim
Çevirmen: NatsuJun

Kısım 1

Rüzgar Limanı.

Büyülü Kıta'daki yegane liman şehri.

İçinde pek çok tepe ve yamacı barındıran bir şehir.Tüm şehri daha giriş kapısından seyre dalabiliyorsunuz.

Evlerin çoğunluğu Büyülü Kıta'da yaygınca bulunan taş ve topraktan yapılmış, ama araya birkaç tane ahşap bina da serpiştirmişler.

Ahşapı Milis Kıtası'ndan getirtmiş olsalar gerek.

Şehrin ucunda bir tersane var.

Belki liman şehri olduğundandır ama şehir girişinde cidden çok az tezgah vardı.Buna karşın liman taraflarında ortam daha canlı.

Normalde gördüğünüzden daha renkli bir şehir.

 

Limanın ötesinde...

Şehrin yamacında sonu belli olmayan engin bir okyanus uzanıyor.

Sahi en son ne zaman görmüştüm okyanusu?

Herhalde lise zamanında yaptığımız okul gezisinde olacaktı.

 

Görünen o ki; okyanuslar hangi evrende olursanız olun aynı.

Mavi deniz, dalgaların sesi, martıvari kuşlar ve yelkenleri hazırlayan gemiler.

Bu benim bizzat gördüğüm ilk yelkenli tekne.

Ara sıra filmlerde boy gösterirler ama kendi gözünüzle yelkenliyi denize açılırken izlemenin heyecanı apayrı.

Beklendiği üzere bu evrende karşıdan esen rüzgarlar için gelişmiş teknikleri var.

Aslında bu evrenden bahsediyoruz.Muhtemelen kendi rüzgarlarını bir şekilde kendileri yapabiliyorlardır zaten.

 

Kısım 2

Şehre girdiğimiz an, Eris kertenkelenin sırtından zıplayıp koşuşturmaya başladı.

 

'Rudeus! Bak, okyanus!'

 

Eris'in ağzından çıkan sözler akışkan bir şekilde Demon-God dilinde idi.

Artık gündelik Demon-God dilini kullanabiliyor.

Ruijerd ve ben elimizden geldiğince konuşurken Demon-God dilini kullanmaya çalıştık.

Plan başarıya ulaştı.Son zamanlarda Eris'in ağzı iyice alıştı.

Sonuçta bir dili öğrenmenin en etkin yolu, o dilin yaygınca kullanıldığı bir yerde yaşamaktan geçer.

Tabi hala o dili okuyup o dilde yazamıyor.

 

Bu arada Büyülü Kıta'ya geldiğimizden beri Eris'e tek kelime büyü öğretmedim.

Sessiz sihirli sözler bir yana, eminim sihirli sözlerle yapılan büyüleri dahi unutmuştur.

 

'Az dur Eris, daha kalacağımız hanı belirlemeden nereye gidiyorsun?'

 

Dediğimi duyunca Eris'in bacakları birden frene bastı.

Aklıma gelmişken, bu hadise üçüncü defa başımıza geliyor.

İlki kaybolduğumuzda olmuştu, diğeri ise bir caddenin köşesinde kavgaya karıştığımızdaydı.

Ama bu sefer benden kurtulamazsınız hanımefendi.

 

'Ah doğru ya! Eğer ilk iş hanı belirlemezsek kayboluruz, değil mi?'

 

Eris okyanusa bakarak tekrar o eski neşeli haline döndü.

Galiba bu onun okyanusu ilk görüşü.

Fedoa Bölgesi'nin yakınlarında bir nehir vardı, arada suda oynamaya Sauros'la birlikte giderdi.

Maalesef ki beni almadan.

 

'Yüzme biliyor musun?'

'He? Limanda yüzülebiliyor muymuş?'

'Ben yüzmek istiyorum!'

 

Aslında Eris'in o büyüleyici 13 yaşındaki vücudunu da görmek istiyorum, amaaa...

 

'Mayomuz yok değil mi?'

'Mayo mu? O neymiş, ihtiyacımız yok ki!'

 

Bu lafı üzerine hayretlerimi gizleyemedim.

Mayo mu? O neymiş? İhtiyacımız yok ki!

Mayoya ihtiyacımız yok.

Acaba bunu suya çıplak girmek olarak mı kastetti.

Yo, hayatta öyle değildir.

Bu evrende bile çıplaklık meselelerinde utanma duygusu var en azından.

Bu yüzden muhtemelen iç çamaşırlarımızla girmeyi kastetti.

Üstümüzde atlet külotla oynayacağız suda.

Islandığında cilde yapışan iç çamaşırı, saydamcasına görünen ten, yüzeye yükselen bir Pocchi.

 

Garip, neden Fedoa Bölgesi'ndeyken nehirde oynamaya gittiklerinde ben dahil edilmedim? Harbi nerelerdeydim ben?

Herhalde meşgul olduğumdandır.

O günlerde dopdolu yaşıyordum.

Hani sadece bir kez, bir kerecik olsun bana da gideceklerini söylesinler isterdim.

 

Neyse, şimdi bunları düşünmenin bir alemi yok.

Önündekine odaklan.

Anı yaşa.

Aynen, bu anın tadını çıkaracağım.

 

O zaman,

Okyanusaaa!

 

'Aslında bu okyanusta yüzmeye niyetlenmeseniz daha iyi olur.'

Hemen ardından Ruijerd keyfimizin içine büyük bir hünerle etmeyi başardı.

'Ama nedeeen?!'

'Çünkü bir sürü yaratık var orada.'

 

Cevabı aldınız.

Gerçi Ruijerd'le el ele verip tüm yaratıkların kökünü kazısak bir sorun kalmaz.

Diye düşünüyordum ki, alnındaki canlıları dedekte eden radarın da bir kusuru olabiliyormuş.

Galiba suda pek de iyi dedekte edemiyormuş.

 

Yine de en azından bir saatliğine falan suda banyo yapamaz mıydık?

Limanda yüzmek düşündüğüm gibi tehlikeli olur, ama sahilde toprak büyüsüyle balık tarlasına benzer korunaklı bir alan yapabilirdim.

Ama binde bir de olsa başımıza bir şeyler gelebilir.

Suda bilmediğimiz garip yetenekleri olan yaratıklar vardır belki de.

Böylece ruhumuz bile duymadan korunağın sınırından atlayabilirler.

 

Eğer ahtapot tarzı bir şey olsaydı erolarda gördüğümüz sahneler yaşayabilirdik, ama tabi köpek balığı olursa Jaws'daki gibi kanlı olabilir.

 

Yapacak bir şey yok.

Görünüşe göre en iyisi okyanusta oynama hayallerine burada son veriyoruz.

Cidden çok yazık oldu.

 

'Bu seferlik yüzmek olmasın.Hangi handa kalacağımıza karar verdikten sonra Maceracılar Loncası'na doğru yol alırız.'

'Peki...'

 

Eris'in morali bozuldu.

Hmmm.

Buna karşın, hala Eris'in vücuduna oldukça yoğun bir ilgim var.

Şu geçen birkaç sene içerisinde bedeni tam olarak nasıl gelişti henüz tasdik edemedim.

Üzerinde kıyafetler varken tahmin etmek çok güç, hal böyle olunca hazır sahil bulmuşken biraz çılgınlık yapmak fena olmazdı, tabi kim bilir neler olurdu.

 

'Yüzmesek de sahilde oynayabiliriz değil mi?'

'Sahil?'

'Okyanusun kenarında kumul yerler olur ya.Sahil boyunca bu kumsal devam eder hani.'

'Ee bunun nesi eğlenceli?'

Bana mı soruyorsun.

 

'Ehmmm...Biraz su alıp üstüne falan dökerdik?'

'Rudeus, suratın yine garip şekillere giriyor.'

'He?'

'Kulağa ilginç gelse de, en iyisi başka zaman yapalım!'

Eris neşeyle dedi ve yeri tekmeleyerek kertenkelenin sırtına kondu.

 

Hakikaten şahane bir sıçrama yeteneği var.

Tamamen ayak bileklerinden aldığı güçle yapılan bir sıçrama.

Biraz da ses efekti eklesek 'guonng' gibisinden bir şey algılardık heralde.

Eris bacaklarını iyi eğitmiş.

Gerçi şuanki hali de iyi ama.

Merak ediyorum acaba gelecekte Ghyslaine gibi dolgun kasları olur mu.

Biraz endişelendim doğrusu.

 

Kısım 3

İlk olarak han işini hallettik, kertenkeleyi ahıra bıraktık ve Maceracılar Loncası'nın yolunu tuttuk.

Toplantıyı yatmadan önce yapacağız.

 

Rüzgar Limanı'ndaki Maceracılar Loncası.

Hem sayıca hem de ırk çeşitliliği yönünden diğerlerine nazaran daha kalabalık bir o kadar da gürültülü bir yer.

Manzara aşağı yukarı aynıydı, ama sanki burada İnsan ırkından daha fazla kişi vardı.

Milis Kıtası'na geçersek eminim bu oran gitgide artacaktır.

 

Başlangıcı yine klasik rutinimizle yapalım.Duyuru panosuna doğru yürüdüm.

'Tez zamanda okyanusu kat etmeyecek miydik?' diye sordu Ruijerd.

'Sadece bir göz atayım dedim.Hmm, Milis Kıtası'nda para kazanmak daha iyi olacak gibi.'

Milis Kıtası'nda para kazanmak daha kolay.

Çünkü para birimleri farklı.

 

Milis Kıtası'ndaki para birimini 6 tipte sınıflandırabiliriz: Büyük Banknot, Küçük Banknot, Altın Sikke, Gümüş Sikke, Büyük Bakır Sikke ve Bakır Sikke.

Taş sikkenin bir yene denk geldiğini varsayarsak yine:

 

-Büyük Banknot = 50.000 yen

-Küçük Banknot = 10.000 yen

-Altın Milis Sikkesi = 5.000 yen

-Gümüş Milis Sikkesi = 1.000 yen

-Milis Büyük Bakır Sikke = 100 yen

-Bakır Milis Sikkesi = 10 yen

 

Böyle bir şey oluyor işte.

 

Büyülü Kıta'daki B seviye görevler genelde 15-20 Küçük Demir Sikke değerinde mükafat verir.

Eğer bunu Taş Sikke cinsine çevirirsek 150-200 taneye denk geliyor.

Eğer ki Milis Kıtası'nda da B seviye görev için alttan 2. sıradaki para birimi verilirse mükafat olarak bu 15 Büyük Bakır Sikke eder.

Bunu da çevirirsek 1500 Taş Sikke eder.

Yani tam olarak 10 kat fazlası.Milis'te para kazanmak bizim için daha iyi olur.

 

Amma ve lakin, gemi ayrılana kadar bir sürü vaktimiz olacak, yani önünde sonunda burada görev yapacağız.

Çoğunlukla B seviye görevler olmak üzere.

A ve S seviye görevler tehlikeli olmaları yetmiyormuş gibi bir de üstüne minimum birkaç günden tutun da bir haftadan fazla bile sürebiliyor.

Devamlı birkaç günlük periyotlarda çeşitli görevler yapmak istiyorsak, B seviye görevler ideal.

Bu yüzden B seviye görevleri alamayacağımız S rütbesine yükselmek gibi bir niyetimiz yok.

 

A rütbesine ulaştığında zaten S seviye görevleri de alabiliyorsun.

Hal böyle olunca ne diye S rütbesine yükselmekle uğraşalım diye sordum kendime.

Görevli personele bu konuyu danıştım, denilene göre S rütbesine yükselince çeşitli ayrıcalıklar elde ediyormuşuz.

Han ücretleri çok daha ucuza geliyor ve Lonca sana daha kazançlı işlerde öncelik gösteriyor, özellikle araştırmasam bunları öğrenemezdim.

Ayrıca, kontratı bozan şeylerin çoğunluğunu görmezden geliyorlarmış.

Bu tarz şeyler.

 

Eğer A seviye görevlere odaklanırsak, A rütbede kalmak, S rütbesine yükselmekten daha etkin para kazanmak açısından.

Bahşedilen ayrıcalıklar, maceracıların labirentleri keşfederken çok işine yaramasına rağmen.

Biz henüz labirent keşfine çıkmadık.

Tehlikeliler ve çok zaman alıyor.

Çabalarımızı B görevlere odaklıyoruz.

Saydığım sebeplerden ötürü S rütbesine yükselmek gibi bir niyetimiz yok, şimdilik.

Gerçi Eris bir denemek istiyor gibi.

Bilakis konu aslından baya şaştı.

 

Her neyse, para kazanmak amacıyla Maceracılar Loncası'na girdik.

Milis'te kazanmak daha karlı olacağından bir an önce gemiye binmeye çalışacağız.

'Aklıma gelmişken, gemi nereden kalkıyor acaba?'

'Liman.'

'Demek istediğim, liman nerede?'

'Bir sorup bakalım o zaman.'

 

Tezgaha yöneldim.

Başında muhtemelen insan ırkından bir kadın vardı.

Neden tezgahlarda hep kadınlar oluyor?

Ve neden koca memelilik oranı bu kadar fazla?

'Şey, biz Milis Kıtası'na gitmek istiyorduk da, oraya geçmek için nereye gitmemiz gerekiyor?'

'Bu soruları denetim merkezinde sorabilirsin.'

'Denetim merkezi mi?'

'Gemiyle seyehat ederken ulusal sınırları terk edeceğinizden dolayı.'

 

Bu sorun ülkeler arasında bir mesele olduğundan Lonca yetkilerinin dışında kalıyor olsa gerek.

Hal böyle olunca Lonca personelinin bu konuda açıklama yapmak gibi bir yükümlülüğü yok heralde.

Hmm, madem öyle şu denetim merkezine gidelim bakalım.

Belki orada daha detaylı bir açıklama duyabiliriz ha?

 

'Hey sen!'

Tam böyle düşünüyorken.

Loncada bir bağırtı duydum.

Sırtımı döndüğümde Eris insan ırkından birini yumrukluyordu.

Bizim nükleer savaşbaşlığı bugün de enerjikliğinden ödün vermiyor.

 

'Sen kime nereye dokunduğunu sanıyorsun be?!'

'B-bu bir kazaydı! Kim senin gibi bir velete dokunmak ister ki?!'

'Kaza, değil beni alakadar etmez! Özrün kabahatinden büyük!'

 

Eris Demon-God dilinde baya akıcı konuşmaya başladı.

Ve akıcılığı arttıkça, girdiği kavgaların sayısı da o denli arttı.

 

'Gyahahaha! Bu da ne, kavga mı var?!'

'Aman aman!'

'Hey hey, sakın bir veletten dayak yiyeyim deme!'

 

İşe bakın ki maceracılar arsaında kavga çıkması o kadar gündelik bir hale gelmiş ki Loncadaki kimse ayırmaya tenezzül etmiyor.

Üstüne üstün bir de bahis başlatan personeller türemiş.

'Ezip geçerim seni!'

'Tamam.... bağışla, ben kaybettim, bırak gideyim, şu bacağımı bırak artık?!!'

 

Tam bunlar aklımdan geçerken Eris adamı çok geçmeden yerle bir etti.

Eris'in insanları köşeye sıkıştırma kabiliyeti son günlerde iyice güçlendi.

Daha başkalarına dokunmadan millet tırsmaya başlıyor, başarıyla köşeye sıkıştırma işini tamamlıyor.

Ne diye bu kadar kızdın ki? Diye düşünürken bir bakmışsın adam yere yatmış karnına tekmeyi yiyor.

Etraftaki C rütbeli maceracılar durdurmak için kıllarını dahi kıpırdatamıyor.

Adam hatrı sayılır bir miktar darbe yedikten sonra Ruijerd durdurmak için işe koyuluyor.

 

'Yeter.'

'Ne diye durduruyorsun beni?!'

'Dersini almıştır artık, bu kadarı yeterli.'

Bu sefer de Ruijerd onu kedi gibi taşıyarak durduruyor.

Adamsa bir taraflarını tutup hemen kaçmaya koyuluyor.

 

'Bunlar kafayı yemiş be!'

Alışık olduğumuz manzaralar.

Açıkçası engel olamıyorum.

Onu durdurmak için arkadan yakalasam, ellerime hükmedemiyorum kendiliğinden harekete geçiyorlar.

Ellerim işe koyulduğu zamansa abuk subuk yerleri tutuyor ve sonuç olarak ölene kadar dayak yeme sırası bana geliyor.

 

'Bir keltoş ve kızıl saçlı şirret bir ufaklık?! Yoksa siz [Ölü Son] musunuz?' 

Birinin bunu haykırdığı an Lonca birden sessizliğe büründü.

'[Ölü Son] derken, hani şu Supard ırkı mı?'

'Ahmak! O partinin adı bir kere.Son zamanlarda çakma oldukları dillere düşmüş ya!'

'Ama ben hakiki olduklarına dair söylentiler de duydum.'

 

Eh?

'Şirret olabilirler, ama aslında kötü değiller?'

'Hem şirret olup hem de iyi biri mi, kendinle çelişmiyor musun?'

'Yani aslında tamamen kötü değiller değil mi?'

 

Fasa fiso.

Loncanın tamamını bir uğultu sarmaya başladı.

İlk defa başımıza böyle bir şey geliyor.

Görünüşe göre baya meşhur olmuşuz.

Acaba burada Ruijerd'in adını yaymaya çalışmasak sorun olur mu ki?

 

'Yani sonuçta sadece 3 kişi A rütbesine ulaşmış ama?'

'Ah, bu harika elbette, ama ister gerçeği olsun ister sahtesi olsun, şu ikisini gördüm ya inanırım ben.'

'[Vahşi Köpek Eris] ve [Bekçi Köpek Ruijerd]'di değil mi?'

Vayy, Eris ve Ruijerd'e bir de lakap takmışlar!

Üstüne üstün bir de [Vahşi Köpek]'le [Bekçi Köpek] he?

Açıkçası merak ettim niye ikisinin de lakabı köpek?

Acaba ben ne cins bir köpeğim?

En iyisi biraz daha bekleyip görmek.

Muhtemelen [Dövüş Köpeği] falan olamaz.

Yani öyle havalı bir şey olacağını hiç sanmıyorum.

Öyle pek cesurca bir şey gibi de olmaz heralde.

Ben koysam [Yalayıcı Köpek] falan derdim ama...

ꕥ Evet yine aşmış bir benzetme kullanmış, kadınların mahrem yerini yalamaya alıştırılmış köpek anlamına geliyormuş, bunu tereyağı koyarak yapıyorlarmış ondan Butter Dog, sasuga Rudeus sapıklıkta bir dünya markası

 

Gerçi geçen sene içerisinde kendimi daha çok operasyon kulesi gibi buldum.

Tabiki bir isim konacaksa zekayla ilgili olmalı.

[Sabırlı Köpek] mi olsa?

'O zaman arkadaki bücür de [Sahip] olmalı?'

'[Sahip]'in aralarında en kötü karakterli olduğunu duymuştum.'

'Aynen, onun hakkında ne duyduysam hep kötü şeyler.'

ꕥ [Sahip] derken, orijinali The Owner Ruijerd diyor, yani Ruijerd'in sahibi, Ruijerd azılı bir hayvansa Rudeus da dize getiren bir bakıcı olsa gerek.

 

Ve...ben...

Benim...adım...hatırlanmadı bile.

Gerçi sık sık kendimi Ruijerd diye tanıttığım doğru, yine de...

Ne zaman yolculuğumuzda iyi bir şey olsa hep 'Bizim adımız Ölü Son'dan Ruijerd, memnun olduk.' derim.

Ve ne zaman kötü bir şey olsa kötücül bir kahkaha atıp 'Guahahahha Rudeus'um ben' diye kendimi takdim ederim.

Hal böyle olmasına rağmen, nasıl oldu da ikisini karıştırdılar?

 

Hmmm.

Geçen sene içerisinde o kadar aktif olmamıza rağmen adımın hatırlanmaması üzerine ben şok.

Eh, kimin umrunda.

Adım kötü yönde pazarladım, tabi gerçek adım bu da değil ama olsun.

Ayrıca [Sahip]  lakabı da fena değilmiş.

Eris'e hemen bir tane tasma takıp ortalıkta gezdiresim var.

 

'Öyle ama bu ufacık.'

'Eminim şeyi de ufacıktır.Sonuçta bir çocuk!'

'Hey hey, şeyi küçük dersen köpeği kızdırırsın!'

'Gyahahahaha!'

Ne diyorlar diyordum ki tamamen alakasız bir şeye gülüyorlarmış.

Hayal kırıklığına uğrattığım için kusra bakmayın.

Son zamanlarda benimki hayli büyüdü de.

 

Ah, hay aksi.

Eğer böylece gülüp geçmelerine izin verirsem Eris yine kafayı sıyıracak.

Diye düşünüyordum ki bir baktım çaktırmadan bana doğru kızarmış bir suratla bakıyordu.

Eh, ne tatlı.

 

'Eris, ne oldu?'

'Yok bir şey!'

Dyufufufu.

O kadar ilgini çektiyse sorun değil bu gece duş alırken beni dikizleyebilirsin.

Ney? Hee o mu, merak etme Ruijerd'e gereken telkinde bulunarak geçmene izin vermesini sağlayabilirim.

Ah hazır konusu açılmışken, neden beraber banyo yapmıyoruz.

Eğer öyle olursa arada bir kayabilirim, hani arada olur ya elimle, ayağımla, dilimle veya tüm bedenimle.

 

Şaka bir yana.

Denetim merkezine yol alsak iyi olacak.

The Owner adına yakışacak bir şekilde, mekanı eşsiz haysiyetimle terk ettim.

 

'Eris-san! Ruijerdoduria-san! Gidelim!'

'Niye arada bir ismimi yanlış söylüyorsun...'

'Hmph!'

Biz Maceracılar Loncası'nı terk ederken tüm bakışlar üzerimizde toplanmıştı.



Kısım 4

 

Denetim merkezine vardık.

Bu şehir Büyülü Kıta'da bulunmakta, ama gemiye bindiğin an Kutsal Milis Krallığı'nın sınırlarına girmiş oluyorsun.

Yanında götürdüğün her şey için vergi alınıyor, ayrıca ülkeye girdiğinde incelemeye tabi tutuluyorsun.

Sebebi artık suçları engellemek mi yoksa sadece para koparmak mı bilmiyorum.

Eh, sebebi beni çok ilgilendirmez aslında.

Para ödememizi isterlerse zaten ödemek zorundayız.

 

Öylece hafife alırken,

'2 insan ırkı ve bir şeytan ırkı ne kadar tutuyor?'

'İnsanlar için kişibaşı 5 Küçük Demir Sikke.Hangi şeytan ırkı peki?'

'Supard ırkı.'

 

Kontrol noktasındaki personel bir an ağzı açık bir şekilde Ruijerd'e bakakaldı.

Sonra başındaki kele bakınca rahatlamışçasına bir soluk verdi.

Hiçbir şey yapmaya takati kalmamış bir suratla.

 

'Supard ırkı için 200 küçük yeşil sikke ediyor.'

'2...200 sikke mi?'

Şaşırma sırası bana gelmişti.

ꕥ Totalde en ufak para biriminin 200.000 katı yani

 

'Ne...niye bu kadar pahalı ki?!'

'Söylememe gerek yoktur heralde, anlaman gerek.'

Supard ırkının gemiye binmesinin bu kadar pahalı olması için bir sebep.

Farkındayım tabiki!

Şuana kadar yolculuğumuzda başımıza gelenlere bakarak bu sonuca varabilirim.

Yine de, aşırı pahalı.

 

'Niye istedikleri para miktarı bu kadar uçuk?'

'Nereden bileyim.Yasayı koyana sor.'

'Babalık, senin bir tahminin yok mu?'

'He? Şeyyy, muhtemelen olası terörizme karşı alınan bir tedbir.Bunlardan biri köle olarak Milis Kıtası'na götürülse ve serbest kalsa, anladın ya?'

 

Hmm mantıklı.

Supard ırkına canlı bomba muamelesi yaptıklarını zaten biliyordum.

'Siz şu meşhur [Ölü Son] sunuz değil mi? Gemiye bindiğiniz an doğru düzgün ırk tespiti yapılıyor.Yani böyle abes kandırmacaların bir manası yok, 200 küçük yeşil sikkeyi burada mı ödeyeceksiniz?'

 

Çok şükür görevli bize böyle bir uyarıda bulundu.

Diğer bir deyişle millete Migurd ırkı diye yutturmaya çalışsak bile açığa çıkacak.

'Eğer ırkın hakkında yalan söylersen ceza var mı?'

'Elbette, baya büyük bir meblağ ceza ödersin.'

Görevli personelin dediklerine bakılırsa parayı veren düdüğü çalıyor burada.

Ne kadar para bazlı bir ilkeleri var.

 

Kısım 5

Kontrol merkezinden ayrıldığımızda güneş batmaya başlamıştı.

Hana dönüp yemek yemeye karar verdik.

Handa ikram ettikleri yemek liman şehrinin spesiyalitesi olan deniz ürünüydü.

Yumruk büyüklüğünde bir kabuklu balık bu geceki ana menümüz.

Sanki üstüne tereyağı dökülüp likörle tütsülenmişçe bir tadı vardı.

Güzeldi.

Büyülü Kıta'da yediğim yemekler arasında en güzeli buydu diyebilirim.

 

'Bu leziz!'

Eris pasaklıca yemeği yerken hayli mutluydu.

Geçen sene içerisinde Asura Krallığı'nın sofra adabını iyice unutmuşa benziyor.

Sağ elindeki bıçakla yemeği kesip sonrasında çatalı batırarak ağzına götürmek gibisinden şeyler.

Yani en azından elleriyle yemeği alıp ağzına tıkıştırmasın canım, bunda adap falan kalmamış.

Edona şimdiki halini görse sanırım ağlamaktan yere yığılırdı.

Peki bu benim suçum mu?

 

'Eris.Yiyiş tarzın hiç sofra adabına uymuyor!'

'Mogumogu? Sofra adabı mı, kimin umrunda?'

Yani Ruijerd yeme tarzı bile daha asil duruyor.

Tamam o da zerafetten yoksun kabul ama.

Bıçak kullanmak yerine yemeği kesmeye kadar her şeyi çatalla hallediyor.

Sadece çatalı baştan aşağı kaydırmasıyla et tereyağı gibi kesiliyor.

Usta birinin işçiliğini görebiliyorum.

 

'Peki madem, o halde yemeğin ortasında olmamıza rağmen bugünkü toplantımıza koyulalım.'

'Rudeus.Yemeğin ortasında konuşmak sofra adabına aykırı.'

Dedi Eris somurtkan bir suratla.

 

Kısım 6

Yemeği bitirip midemizi tıka basa doldurduktan sonra toplantıya başladık.

'Yolculuk ücreti 200 küçük yeşil sikke.Akıl alır gibi değil.'

'Kusra bakmayın, benim yüzümden.'

Ruijerd'in suratı asıldı.

Bu kadar olacağı benim de aklımın ucundan geçmezdi.

Dürüst olayım, yol parasını zaten çok dert etmiyordum.

Az buz çalıştığımız sürece çabucak parayı çıkarıp yola koyuluruz diyordum.

Gel gör ki, insan ırkı sadece 5 küçük demir sikke,

Hatta diğer şeytan ırkları bile en fazla 1 veya 2 küçük yeşil sikke tutarken,

Sadece Supard ırkı böylesine uçuk bir ücrete tabi tutulmuş.

 

'Babacım ama bu haksızlık.'

'Ben senin baban değilim.'

'Biliyorum, sadece şakaydı.'

Bir şekilde 200 küçük yeşil sikke ha.

Normal bir fiyat değil ki.

Para toplamak için A ve S seviye görevlere yoğunlaşsak bile muhtemelen birkaç yılımızı alır.

Herhalde Milis Kıtası'nın Supard ırkına ayrı bir garezi var.

 

'Çok can sıkıcı yahu.Yani Ruijerd'i burada bırakacak halimiz yok.'

Ruijerd'i arkada bırakmak.

En kısa çözüm bu olurdu.

Şu noktada maceracı olarak yeterince deneyimliyiz.

Eminim Ruijerd olmasa bile bundan sonrasına yolculuğumuz gayet devam edebilir.

Dememe rağmen kesinlikle böyle bir niyetim yok.

Ruijerd yolculuğumuzun sonuna kadar bizimle gelecek.

Bizim dostluğumuz yıkılamaz ve ilelebet sürecek, gibi gibi.

 

'Tabiki seni geride bırakmayacağız.'

'Peki, ne yapacağız?'

'Yöntem olarak 3 seçenek var.'

Dememle 3 parmağımı kaldırmam bir oluyor.

Her şey 3 sayısıyla başlar.

Koşullar ne olursa olsun, her zaman 3 seçenek vardır, yoluna devam et, geri dön veya dur.

 

'He?'

'Harika, 3 yöntemimiz mi var?'

'Fufufuuu.'

Açıklamaya başlamadan biraz duruyorum, daha seçeneklerin ne olduğunu düşünmedim de.

Ehmmm...

 

'İlki.Bu işi doğru yoldan halletmek var, parayı kazandıktan sonra Milis'e yol almak.'

'Ama o yol...'

'Aynen, çok fazla zamanımızı alır.'

Yani elimizden gelenin en iyisini yapsak dahi en az bir yılımızı alır.

Ki ben eminim o süreç içerisinde başımıza muhakkak bir iş gelir.

Mesela dikkatsizce cüzdanı düşürmek gibisinden.

 

'İkincisi.Bir labirente girip sihirli kristal veya büyülü item bulmak.Baya meşakkatli olur ama bir seferde hatrı sayılır miktarda para kazanabiliriz.'

Sihirli kristallere gayet yüksek fiyatlar biçiliyor.

Yani tam olarak ne kadar edeceğini diyemem ama kontrol noktasındaki amire versek bile eminim yolculuk masraflarımızı karşılar.

 

'Labirent! Kulağa hoş geldi hemen gidelim!'

'Olmaz.'

Ruijerd labirent seçeneğini reddetti.

'Niyeymiş?!'

'Labirentler tehlikelidir.Benim gözlerim bile tuzakları görmeye yeterli değil.'

Ruijerd'in gözü her ne kadar canlı etkenleri algılasa da görünen o ki labirentteki tuzaklarda işe yaramıyor.

 

'Ama denemeden bilemeyiz?'

'Biliyorum benim önerimdi ama, ben de gitmek istemiyorum.'

Dikkatlice hareket ettiğimiz sürece bir şekilde başarmamız mümkün olurdu belki, ama konu aklı beş karış havada ben olunca, eminim bir yere basıp hayati bir hataya sebep olurum.

İşte burada Ruijerd'in sözünü dinlememiz gerekiyor.

 

'Üçünçü.Şehirde bir kaçakçı bulmak.'

'Kaçakçı mı? O ney?'

'İnsanların sınırdan geçiş yaptığı böyle yerlerde, para karşılığında bir şeyleri taşımayı kabul edenler.Mesela bizim gibi uçuk fiyatlar ödenmesi gereken durumlarda.Büyük ihtimalle herhangi bir tüccar daha ucuza götürebilir.

'Öyle miymiş?'

'Aynen öyle.'

Öyle olmasa her ırkın ödediği ücret ayrı olmazdı.

 

'Bunların arasında mesela aşırı pahalıya patlayan maddeler de var.Halk taşıtlarıyla götürmeye gücü yetmeyenler daha ucuza böyle yapıyor.'

Eh, bunun gerçek olmama durumu da var tabi.

Ama etrafta birkaç tüccarla konuşmayı denersek eminim bir şekilde 200 küçük yeşil sikkeden aşağıya götüren çıkacaktır.

Kontrol noktasında konan ücret kesinlikle fahiş fiyat.

Kurallara birazcık uymazsak cezası çok da fazla olmayacaktır.

Ama yok, böyle düşünemem.

Eğer her zorluk gördüğümüz yerde kolaya kaçarsak bok çukurunu boylarız.

Bunu tecrübe ederek öğrendim zaten.

 

Genel olarak bir yöntem diye ekledim, ama elimizden geldiğince kötü seçeneklerden kaçınmaya çalışalım.

Şimdilik bu üçünü düşünebildim.

 

  • Doğru yoldan para elde etmek
  • Labirente girip köşeyi dönmek
  • Yeraltı tüccarlarından yardım istemek

 

Seçeneklerden hiçbiri olumlu değil.

Ah, doğru.

Bir çıkar yol daha var.

Asamı satabilirim, <<Asi Su Ejder Kralı, Akuhatia>>

Kar zarar hesapları bir yana dursun, yine de bu asayı satmak istemem.

Doğumgünümde Eris'ten aldığım bir hediye bu.

Şimdiye dek hep gözüm gibi bakarak kullandım.

Eminim Ruijerd ve Eris de buna karşı çıkacaktır.

Ama belki de en iyi yolu budur.


Kısım 7

O gece bir rüya gördüm.

Hitogami:

'Bir tezgahtan yiyecek alıp şehrin varoş sokak aralarında yalnız başına dolaş.' dedi.

Ve.

Şimdilik yapacak bir işim olmadığına göre, bir şansımı denerim dedim.

'Mesele yapacak başka bir işin olmaması mı yani?'

Yok ondan değil, yani yiyecek alıp ara sokaklarda dolanmak falan, mevzuyu anladım ben.

'Anladın mı?'

Şu şeyi diyorsun değil mi, ortalıkta dolanan kayıp, aç bir çocuk olacak,

Sonra bir şekilde garip biriyle bağlantısı çıkacak falan?

 

'Aynen öyle, vay canına!'

Sonrasında ben çocuğu kurtarınca her nasılsa bu çocuk tersaneci bir lonca kaptanının torunu falan çıkacak, o tarz bir şey değil mi?

'Fufufu, orası istersen ya-rı-na kal-sın.'

Bunun neresine sevinmem gerek anlamadım.

Şimdiye kadar keyif verici tek bir gelişme bile olmadı.(Burada oyunlara kıyasla konuşuyor, kurgu falan)

Dahası, sen var ya sen! Konuşmayalı başlayalı te bir sene oldu!

Tam da bir daha yüzünü göstermeyeceksin diye sevinmeye başlamıştım.

 

'Şeyy~~ geçen sefer benim yüzümden başın biraz belaya girmemiş miydi? Sonrasında yüzümü göstermeye çekindim.'

Ha!

Demek tanrıların da böyle halleri varmış.

Ama sakın yanılgıya düşme.

O benim kendi hatamdı.

Ama ben yine de ne yapsam o durumda doğru olurdu senden duymak isterim.

 

'Ne yapsam doğru olurdu diyorsun da sadece normalde olduğu gibi muhafızlarla hoşbeş etmiş olsan onlar da Ruijerd'le bir sıkıntı olmadan geçinip gideceklerdi.'

He? O kadar basit miydi yani?

'Aynen öyle.Eğer onlarla iyi geçinseydiniz Nokopara sizi gözüne kestirmeyecekti.Cidden beklentilerimin hayli dışında bir gelişme oldu.Gerçi bana sorarsan izlemesi baya eğlenceliydi.'

Bana göre hiç de eğlenceli değildi ama.

'Ama bunun sayesinde tamı tamına bir yılda buraya kadar geldiniz değil mi?'

Yani demek istediğin sonuç itibariyle işler yolunda, öyle mi?

'Sonuçlar her şeydir.'

Peh.

Hoşuma gitmedi.

 

'Öyle mi?Eh, sıkıntı yok.Peki peki canın sıkıldığına göre ben kaçayım.'

Bir dur.

Sana sormam gereken bir şey var.

'Neymiş?'

Acaba bu senin tavsiyelerin, üzerinde çok fazla kafa patlatmasam daha mı iyi olacak sanki?'

'Bana kalırsa üzerine kafa yorman olayı daha ilginç hale getiriyor...'

 

Ah, şimdi anladım!

Öyle bir şey bu yani ha.

Anladım anladım.

Dediğin gibi olsun o zaman.

Bir dahaki sefer hiç de ilgi çekici olmayacak.

'Fufufu, merakla bekliyorum öyleyse.'

Öyleyse...öyleyse...öyleyse...

Bilincim bir kez daha bu yankıya boğulup kayboluyor.