18.06.2020
Düzenbaz Tanrı Kuralları
Çevirmen: Gölge
Soluk bir kasvetli ışık Kerberos’un
bedenini sardı. Tıpkı ejderha gibi oldu. Kalıntılar minik ışık kümeleri
halinde, gece göğüne serpildi. Dev yaratıktan hiçbir şey kalmadı---
(... ... ... ?)
Bekle, hayır. “İzler” kalıyor.
Valkyrie bana yardım ettiğinde fark etmemiştim ama Kerberosun yenilgisinden
sonra hala yerine oturmayan şeyler var. Yalnız bu da ne, Şaşkınlık? Bunu iyi
göremem…
(... Bunu iyi göremem?)
İmkânsız. Hatta gecenin ölü halinde,
caddedeyim. Cadde ışıkları burada sıralı. Ve neon ışıklar olsalar da. Buna
rağmen neden karanlık basıyor?
(... Pes ediyorum. ... ...)
Bu durum sol ayağımın yenmiş
olduğunu, sol omzumun çıktığını hatırlattı... Ölümcül yaralara rağmen, tuhaf
bir şekilde bu sefer hiç acı hissetmedim. Duyularım… Bilincim… soluyorlar.
Görüşüm karanlıkta sönüyor---
Bu hızla… Ben… Öleceğim…
***
Göz kapaklarımı açtım, odama
dönmüştüm. Yatağımın başına uzandım, Siyam kedim Mi-ko huzur içinde uyuyor. Bir
şekilde, anlaşılan cennette değilim.
"... Yaşıyorum ve döndüm
..."
Sol bacağımı eskisi gibi
hissedebiliyorum. Sol omzumda acı yok. Sol elimle Mi-ko’ya dokundum. Yüksek
sesle esnerken, mırıldandı ve yatağımdan sıçradı, sevimli kuyruğunu sallarken
zaten açık olan kapıdan çıktı.
"Peki, uyanma vakti ...
hm?"
Gözlerimin alışık olmadığı şeyleri fark
ettim. “Neden başucumda dağınık şekilde bir testere ve bir golf sopası
duruyordu?” Bir an düşündüm. Anlıyorum, onları buraya kendim yerleştirmiştim.
"Sonunda, yalnızlığın işe yarar
..."
Başucuma yerleştirilmiş lazer bıçağı
aldım. Rüyamda kırılmış olan bıçak gri plastik tüpün içinde sapasağlam
duruyordu.
"Teşekkürler, beni korudun ve geri
getirdin.”
Bu değerli şeye minnettarım,
ellerimle sardığım bu sap duygularımın garantisiydi. Bununla birlikte onu
yenmeyi başardım. Bu üç-başlı canavarı. Tek bir vuruşla ... !!
Sınırlarımın sonuna ulaştığım zamanı
hatırladığımda oyuncağın tutacağını sıkıca kavradım.