26.04.2021

Danmachi Cilt 1 Prolog

Çevirmen: GodsClown















 

Prolog

ZİNDANDA KIZ TAVLAMAYA ÇALIŞMAK YANLIŞ MI?


Zindanda kız tavlamaya çalışmak yanlış mı?

Bilirsiniz, birden fazla kattan oluşan ve korkunç canavarlarla dolu sonsuz bir labirent?

Beklenti:

Zenginlik ve şöhret arayan bir grup korkusuz maceracılara katılmak. Lonca kaydı tamamlanır tamamlanmaz savaşa gitmek.

Güzel bir kızla tanışımak ve onu sadece elimde bir kılıçla canavarların saldırısından korumak.

Biz ölümle yüzleşirken kızın çığlıklarının, canavarların kükremelerinin 

ve kılıcımın çıkardığı çarpışma seslerinin havada yankılanması.

Sonunda, geriye kalan tek şey, öldürdüğüm tüm canavarların kalıntılarının

üstünde kahramanvari bir şekilde dururken yanımda yere oturan kız.

Bana ışıltılı, güzel gözlerle baktığında yanakları kızarır. Aşk çiçeği açmak üzeredir.

 


Bazen sevimli bar kızlarına günlük maceralarımla övünmek için bara gider, yeni


arkadaşlıklar kurardım.


Bazen genç bir dişi elfi daha barbar yoldaşlarımdan korurdum.


Bazen bir Amazon savaşçısına partime katılmasına izin vererek yardım ederdim.


Bazen diğer kızlarla arkadaşlık kurarak biraz drama ve kıskançlığa neden olduğum 


görülebilir.


Bazen bu, bazen şu, bazen ...





Biraz büyümek, macera masallarında erkeklerin hayalini kurduğu türden bir kahraman


olmak istiyorum.


Sevimli kızlarla arkadaştan daha fazlası olmak istiyorum.


Farklı ırklardan kadınlarla tanışmak istiyorum.


Böyle biraz yozlaşmış ve saf düşüncelere sahip olmak genç olmanın bir parçası değil mi?


Kızları bir zindanda tavlamaya çalışmak, hayır… bir harem, gerçekten o kadar yanlış mı?


Sonuç:


Yanılmışım. 


“Urrrroooooarrrrrrr!!!!” 


“Aiiiiiiiiiiiiiiieeeeeeeeeee?!!”


Bu biraz yozlaşmış ve saf düşünceler yüzünden ölmek üzereyim.


Düpedüz, boğa başlı insan canavar Minotor tarafından kovalanıyorum.


Benim ezik Seviye 1 saldırılarımın çizik bile atamadığı bir canavar tarafından


yutulacağım.


Ben ölüyüm. Ölüden de beter.


Aptal, aşağılık kuruntularım beni nereye götürdü? Minotor’un yemek tabağına, tam


orası. Ben tam bir aptalım ...


Hayalimdeki kızı bir zindanda bulacağımı düşünecek kadar aptaldım.


Buradaki çarpıcı güzel bir kızın altın bukleleri - umutsuz bir fanteziden başka bir şey 


değildi.


Bir düşününce, hayalimdeki kızı her gün yüzlerce maceracının öldüğü bir zindanda 


aramaya karar verdiğim anda ölüme mahkum olmuştum.


Ahh, geçmişe dönebilmek için neler vermezdim. Geçmişe, tam loncaya kayıt yaptırdığım 


o gözlerimin ışıl ışıl parıldadığı zamana, kendi yüzüme güzelce geçirmek için bir


dönebilsem çok güzel olurdu.


Ancak bu mümkün değil, öyle ya da böyle.


“Uughunnnnn!”


“Daaahhh!”


Minotor toynağını yere vuruyor.


Ha-ha! Iskaladı! Eh? Bu çatlak ne zaman oluştu?


Pek zarif bir yere kapaklanma olduğu söylenemez… Aha toynak yine geliyor! Yuvarlan


Hadi!


 “Hoo-hooo…!”


“Waaahhhhhhhh!!!!”


Şimdi tek yapabileceğim, üzgün kıçımı geri atmak.

 

Beni böyle görseler tüm sevimli kızlar kesinlikle gülerdi. Başından beri, sanırım


sevilen bir kahraman olmak için gerekenlere asla sahip değildim.





Sırtım duvara çarpıyor. Şimdi gerçekten kaçacak yer yok.


Sırf geniş, kare şeklinde bir odanın içinde hapsolmak uğruna, salondan salona, 


baştan aşağı koşup durdum ve şimdi köşeye sıkıştırılmış durumdayım.


Bu gerçekten son… Diye kendi kendime düşünüyorum, dişlerim takırdıyor


ve gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı akıyor.


Minotor’un burnu o kadar yakın ki kokuşmuş nefesi tenime çarpıyordu.


Gülünç derecede kaslı vücuduna bakıyorum. Benim boyumun en az iki katı olmalı.

Daha da kötüsü, beceriksiz, çarpık bir gülümsemeyle üzerime doğru geliyordu.

Sonuçta hiçbir kızla tanışmadım. Beni bu karmaşaya sürükleyen fanteziler son kez 

aklımdan geçiyor.

Oh bak, Minotor'un toynağı başımın üstünde ...

Hemen sonra, yaratığın gövdesine bir çizgi atılıyor.

"Ha?"

"Uoohhhh ??"

Benim kadar kafası karışmış gibi görünüyor ...

Çizgi orada son bulmuyor.

Kalın göğüs kaslarından, kaldırdığı bacağına, kalçalarından omuzlarına ve son olarak 

Minotor'un boynuna kadar yol alıyor.

Şimdi çizginin içinden beyaz bir ışık parlıyor ...

Ve böylece çizik bile atamadığım bir canavar et parçalarına bölündü.

“Guu…?? GWWAAAAAAAAAaaaaaa!!!!”

Ölmekte olan Minotor’un şaşkınlık ve acı kükremesi odada yankılanıyor.

Canavarın vücudu, sanki aşırı doldurulmuş bir bebeğin dikişlerinin bir anda patlaması gibi 

etrafa dağılıyor, koyu kırmızı kanı bir fıskiye gibi püskürüyor.

Canavar kanı üzerime akarken zaman durmuş gibi.

“İyi misin?”





İşte o zaman genç bir kız görüyorum, hayır… tanrıça, minotaur’un cesedinin arkasında duruyor.

İnce vücudu açık mavi giysilerle süslenmiş.

 Zırh içinde bile kadınsı güzelliği kaybolmuyor.

Minyon yapısına rağmen uzun duruyor.

Şişmiş göğüsleri, gümüş amblemli bir göğüs plakasına sıkıca yerleştirilmiş.

Aynı amblem, bileklerini ve kana bulanmış kılıcını süslüyor.

Parıldayan kılıcını ucundan kan süzülürken, etrafına zarar vermeden yere doğrultuyor.

Beline sarkan sarı saçları o kadar parlıyordu ki gerçek altından yapıldığına yemin edebilirim.

Gören herkesin zarif diyeceği üstün bir vücudun üstüne konmuş tatlı bir yüzü olan genç kız.

Bana altın renkli gözleriyle bakıyor.

Ah!

Altın gözleri ve saçları olan, açık mavi giysilere bürünmüş bir kadın savaşçı.

Benim gibi Birinci Seviye bir acemi bile orada kimin durduğunu bilir.

Loki Familia’nın Aiz Wallenstein'ını karıştırmak mümkün değil.

Herkes onun insanlar arasında en yüksek rütbeye ulaştığını biliyor, hayır… tüm kadın

ırklar arasında, Seviye Beş.

“Umm… iyi olduğuna emin misin?  Hayır, iyi değilim.

Kesinlikle iyi değilim.

Kalbim her an yerinden çıkacakmış gibi geliyor. Bu "iyi" değil.

Ona parıldayan ceylan gibi gözlerle bakarken yanaklarım kızardı.

Aşk çiçek açmak üzere… hayır, aşk içimde patlamak üzere.

Ruhum gitti, artık ona ait.

Zindanda kız tavlamaya çalışmak yanlış mı?

Tekrar gözden geçirince:

Yanılmamışım.