20.06.2020

-Çözüm 1-

resim
Çevirmen: Gölge

“Seninle konuşacağım bir şeyler var. Okuldan sora 16.10’da beni sınıfta bekleyebilir misin?”

Akari’yi değişim sınıfından döndükten hemen sonra yakaladı, Shouta’nın onunla ikinci konuşmasıydı.

Buna rağmen, Akari cevap olarak hiçbir şey söylemediği için, buna gerçek bir konuşma demek zor.

Yine de, Akari söylediğine cevap olarak başını salladığı için olumlu anlam çıkarttı.

Kısa bir duyuru dersi* ve temizlikten sonra bile, planlanan buluşmadan önce hala vakit vardı.

Duyuru yapılan ilk ders gibi düşünün. Homeroom. Ya da rehberlik dersi gibi.

 

‘Sandım ki, gitmeden önce biraz zaman ayırırım ama sonuçta tam tersi etki verdi.’

Sakin kalamadı ve saate bakıp durdu.

Akari ile konuştuktan sonra, derse tamamen odaklanamıyordu ve kalbi gürültüyle atmayı kesemedi.

‘Böyle giderse, daha Akarin’e itiraf edemeden cesaretimi kaybedeceğim.’

Bzzt, bzzzt—

“Uvaaa?!”

Souta telefonundan çıkan alarm sesi ile yerinden sıçradı.

“L-Lanet olsun… Kalbim patlayacak gibi hissettiriyor…”

Titreyen eliyle tuttuğu telefonun alarmını kapatmak zordu.

‘Beraber yapalım, Souta. Böyle bir zamanda sakin olmalısın…’

Gözlerini kapatıp, tekrar tekrar nefes alıp verdi.

Akari’nin uzaktan gördüğü gülümsemesi, zihninde yankılandı.

Şu ana dek, ona doğrudan gülümsediği tek bir an olmuştu.

Cesaretini toplamazsa, bunun tekrar olması için bir şansa sahip olma umudu da olamayacaktı.

Asabı bozulduğu için soğuyan elleri ile yanaklarını tokatladı.

‘Tamam, hazırım.’

Saate baktığında gördüğü zaman dilimi, dört civarıydı.

Hâlâ biraz erkendi ama çağıran kişi olarak bekletemezdi.

Souta, Akari’nin sınıfına, buluşacakları yere doğru yürümeye ve sakinleşmeye başladı.

İndiği her bir basamakta ve koridor boyu attığı her adımda kalbi çarptı.

Kapıya gelene kadar neredeyse acı içinde hissetti.

‘Sadece biraz daha, sadece biraz daha dayanmam gerek.’

Bir elini göğsüne bastırdı ve her an patlayacak gibi görünen kalbine söyledi.

Kol saatine göz attı ve 16.05 olduğunu gördü.

‘Sadece beş dakika daha.’

Genelde hiç bu kadar dikkat etmezdi ama şu an, kaygı, huzursuzluk, beklenti ve diğer duyguların birçok çeşidi ile kalbi gürültüyle atıyordu. Görünüşe göre, insanlar sadece zihinleriyle değil tüm vücutlarıyla âşık oluyorlardı.

‘Değişmek istiyorum. Akarin’e duygularımı söyleyecek kadar güçlü olmak istiyorum.’

Souta gözlerini sıkıca yumdu ve kendini motive etmek için bu sözleri söyledi.

Son bir derin nefes aldı ve kapıya uzandı.

‘İşte gidiyorum.’

Normalden daha ağır hissettiren sürgülü kapıyı açtı, değişime doğru ilk adımını attı.

 

 

‘Tüm gece işkence çektikten sonra, bu parlak yaz güneşi ile başa çıkmak…”

Pazartesi sabahları futbol dersinde olmak yeterince kötüydü ki kör edici güneş ve sıcaklık çok fazlaydı.

Neredeyse güneş doğana dek DVD izleyen Mochizuki Shouta’nın bilinci her zaman çöküşteydi.

‘Biliyordum, ilkinden sonra durmalıydım… Bekle, bunu geçen sefer de söylemiştim.’

Sonuçlarını biliyordu ama kendine söz verse de bir kez başlat tuşuna basınca filmin, bitiş jeneriğinin ve her şeyin sonuna dek TV’nin önünden kımıldayamadı.

Zaten, geçen gece en sevdiği yönetmenin çalışmasını izliyordu ve üst üste birkaç kez izleyerek sindirmişti.

Sonsuza dek süren tek bir aşk, “Karşılıksız Aşk” dedikleri şey.

Filmin karakteri bunu birazcık depresif olan bir sahnede söylemişti.

Filmdeki karakterin durumu Souta’nın durumundan tamamen farklı olsa da, bazı sebeplerden, bu replik onu gerçekten vurdu ve kalbinin derinliklerinde ilerledi.

‘Muhtemelen bunun sebebi kim olduğun fark etmez, aşk denilen şeyin bir kez bulduğunda görmezden gelemeyeceğin bir şey olması…’

Oldukça iyi olan bu şeyleri söylediği anda bunu hissetti.

Souta sıcaklık ve yorgunluk hakkında her şeyi unutup, memnuniyetle başını sallarken, biri gelip temiz bir “ŞAKK” sesiyle sırtına şaplağı indirdi.

“Mochita, işini yap!”

Souta, ensesinden sırtına temiz bir şaplak indiren kişinin yakınından bağırışını duyduğu yöne doğru, etrafında döndü.

Sesin sahibinin Haruki olduğunu hemen anladı.

“Biliyorsun, böyle bağırırsan daha da kızgın hissettirirsin.”

Haruki’nin yanında sakinleştirmeye çalışan Yuu’nun sesini duyduktan hemen sonra, sonunda Souta ne olduğunu anladı.

‘Hadi be, bir gol kaçırdım!’

Alanın çevresine bakış atarak, etrafta oturan herkesi gördü; maç beklemeye alınmıştı. Topun merkeze nasıl geri döndüğünü zaten görmüştü, gol atıldığından beri bir süre geçmiş gibiydi.

‘Ack, ne zamandır boşluk bırakıyorum…?’

Hızla skor tahtasının olduğu panele döndü, Souta sahanın etrafında dönerek özür dilemek için eğildi.

“Özür dilerim! Bu sayı A Takımının!”

“Çok uzun tuttun, off! Peki, eminim bu sıcakta seni suçlayamam!”

Sınıf arkadaşı Mimura Masahiro ona bir gülümseme gönderdi.

“Mahiron, çok naziksin…!”

“Ama tekrar olursa, temizlik işleri sana kalır, anladın?”

“Ehhh?! Be-Ben şu andan itibaren daha da dikkatli olacağım….!”

Souta’nın paniklemesiyle etrafa bir kahkaha tufanı hâkim oldu.

Sınıf arkadaşları ona arka çıkarken, keyifsiz ruh hali yok oldu.

Souta derin bir nefes alırken, Haruki ona sert bir bakış attı.

“….Mochita, senin için çok zorsa, öyle olduğunu söyle, anladın mı?”

“Ama Mahiro’nun gerçekten bunu kastettiğini düşünmüyorum.”

“Temizlik işlerinden söz etmiyorum. Dediğim şey, orada durmak biraz bile zorluyorsa, sadece revire git.”

“P-peki…”

Haruki’nin şiddeti ile ezilerek, Souta farkına bile varamadan bakışlarını indirdi.

Bu şeyleri öylece net bir şekilde söylendiğinde, anlayabiliyordu ama her ne zaman Haruki’nin “akla uygun görüşleri”ni duysa üzülüyor ve kendini suçlu hissetmeye başlıyordu. Sebebi Haruki’nin konuşurken bakışları ve sesinin kendinden emin görünmesi miydi?

“Haruki haklı. İyi hissetmiyorsan seni hemen oraya taşıyacağız.”

Yuu bunu şakayla karışık bir gülümseme ile söylerken, Haruki’nin bakışları birazcık yumuşadı.

“Öyle olduğunda bilmeme izin ver. Bunu kayda alacağım.”

“Neeee? Eserlerin ve diğer şeyler hakkında çok seçicisin ama. Beklentilerini karşılayacak poza dek tekrar tekrar kaydedeceğiz. Onu bu kadar uzun süre taşıyacak kadar güçlü değilim.”

“Hah! O zaman eminim, sen ağırlıktan ezilene dek kaydedeceğim.”

Haruki kafasındaki sahneyi gözünün önünde canlandırdıktan sonra, sonunda yüksek sesle kahkaha attı.

‘Teşekkürler, Yuu.’

Anında, konu değişti ve üçü arasındaki ruh hali canlandı.

Yuu durumu okumak ve insanlar arasındaki dengeyi sağlamak konusunda iyiydi. Çocukluk arkadaşları arasında, Souta, Haruki ve Natsuki’ye dayanan bir yastık gibiydi. 

‘Ama tam olarak bu yüzden ona her zaman tamamen yaslanamam…’

Souta derin bir nefes aldı ve iki çocukluk arkadaşına doğru baktı.

“İkinizi de endişelendirdiğim için üzgünüm. Ama dürüst olmak gerekirse, şu an iyiyim.”

Haruki ve Yuu başka bir şey söylemek isterlermişcesine baktılar ama Souta onları görmemiş gibi yaptı ve devam etti.

“İlk yerde, ben zaten golcü ile yer değiştirip, değiştiremeyeceğimi sordum çünkü hakem olarak etrafta koşturmak çok yorucuydu yani en azından bu işi düzgün bir şekilde yapmam gerek.”

“…Pekâlâ. İyi olduğunu söylüyorsan sana inanıyoruz.”

“Ama iyi hissetmediğinde, derhal bize söylemek zorundasın!”

Sözlerine inanan o ikisine, başını kararlı bir şekilde sallayarak döndü ve onları gönderip, oyun alanına dönüş yaptı.

‘Ah, biraz serin bir rüzgâr esti…’

“Eh?! Yani prens tipinde olanları sevmez misin?”

Rüzgâr ile üzerine gelen Natsuki’nin sesini duydu.

Etrafına bakınca, üçünün tenis kortunda sohbet ettiğini gördü. Miou ve Akari raketleri ile karşılama çalışıyorlardı ama Natsuki tamamen sohbete dalmıştı.

‘Vaov, Akarin! Gülümsemesi bugün de çok güzel…’

Uzun, parlak saçları neredeyse belinde ve teni, açık ve güzel. Parlayan kahkahası ve her zaman ışıldayan badem gözleri Souta’nın kalbini acımasızca esir etti.

Hayır, sadece onun değil.

Hayasaka Akari, Sakuragaoka’nın idolü gibidir.

Utangaç olabilir ama asla sert bir tutum halinde bulunmaz.

Natsuki ve Miou ile aynı sınıf arkadaşları ve aynı kulübün üyeleri olarak büyümüşlerdi, bir ayçiçeği gibi parıldayarak gülümsedi. Popülerliğinin diğer sebebi ise, gerçekten ne kadar tatlı olduğunun farkında olmamasıydı.

Ek olarak, Akari aslında sanat yarışmalarında düzenli bir finalistti.

Belki de sanatsal yeteneklerinin sebebi, kendini belli eden benzersiz bir hassasiyete de sahip olmasıdır. Tüm bu özellikler onu “gizemli” olarak da sınıflandırabilirdi ki uzaktan onun gülüşüne gizlice tapan sayısız genç vardı.

‘Ama ne zaman onunla konuşsam, utangaç yüzü ile karşılaşıyorum.’

Yaklaşık bir ay önce oldu, o gün Souta sabah ilk iş olarak Natsuki’den ödünç aldığı sözlüğü iade etmek için yandaki sınıfa yöneldi.

Kapı önünde Akari ile çarpıştılar ve bu onu aniden durdurdu.

Kibirlenecek bir şey yoktu ama asla ondan önce konuşmazdı. Ona göre, sadece ona bakmak bile aklının durması için her zaman yeterliydi.

Acele etmek üzereydi ama “bu” onun gözlerinden kaçmadı.

Ve farkına varır varmaz, bazı sebeplerden, ağzı kendi kendine açılıverdi—

“Günaydın! Biraz yataktan kalkmış gibisin.”

Akari elini başının arkasında şaşkınlıkla gezdirdi, Souta ona yerini göstermek için kendi kahküllerini kaldırdı.

“Bu… biraz dikilmiş… böyle….”

Söyleyeceklerinin çoğu sona gelmişti.

Sona doğru kelimelerin çoğu canlılığını yitirdi. Hemen söylediği şeyde, sözlerinin kafasında planladığı gibi çıkamadığını anladı.

Ama orada bitmedi. Onu bekleyen daha büyük bir şok vardı.

Akari bozulmuş saçının yerini öğrendiği için rahatlamış görünüyordu ve ifadesi yumuşadı.

Ve o anda, biraz saçına bastırdı ve ince parmaklarını dudaklarına götürüp, fısıldadı:

“Kimseye söyleme.”

Onun utangaç yüzü ve sesi, Souta’nın bedeninde bir elektrik akımı gibi gezindi.

Sanki istenmeyen sesler çıkarmak üzereymiş gibi, eliyle ağzını hızlıca kapattı. Kıpkırmızı yüzü gevşedi ve kesinlikle Akari’nin duymasını isteyemeyeceği sözleri sessizce mırıldandı.

‘Bu gerçek değil! Bu sevimli yaratık da ne?! O Akarin, Akarin!’

O an kalbinin gürültü ile attığını hatırlasa da.

Henüz bu Akari ile yüz yüze konuştuğu son seferdi.

Bir dahaki sefer için bir şansı olamayabilirdi ve onu uzaktan izleyerek heyecanlanmaya dönecekti.

‘Ama eminim bu benim için büyük bir adım, hata yapma!’

Bakınca, toptan sonra yakalamak için en iyisini ortaya koyan Ayase Koyuki gözüne çarptı.

Aynı sınıftalardı ve sporda kötü olan ve Beden Eğitimi dersinde maç boyunca aktif katılımcı olmayan tiplerdendi. Ama son zamanlarda, yapabildiği her şekilde sahada koştuğunu sıklıkla gördü.

‘Devam et, Yukki! Bu tek taraflı ama her nasılsa, izlemek bana cesaret veriyor.’

Tıpkı “Akarin” gibi, Souta sevgisinden ona aklında “Yukki” dedi ama gerçekte yakın ya da başka bir şey değillerdi. Aynı sınıfta olsalar da, sadece Beden Eğitimi dersleri ve temizlik saatlerinde karşılaşma şansları olmuştu.

Ama yine de Souta, Koyuki’nin dramatik değişimine şahit oldu.

Temmuz civarı, Koyuki görünümünü aniden değiştirdi. Kendisini ilk bakışta bir kız gibi gösteren saçını kesti ve gözlüklerini lenslerle değiştirdi.

“Ah, Ayase-kun? Saçını kesmişsin!”

Koridorda Koyuki’nin yanına geçen Akari bunu söylerken gülümsedi.

Souta, Akari’nin ardından yürüdü, bunu gördüğünde tuttuğu süt kutusunu neredeyse ezmek üzere olduğunu hatırladı.

Akari’nin gittiğinden emin olunca hızla Koyuki’ye yanaştı.

“Saçını kestin, ha? …. Şey, az önce ne konuşuyordunuz?”

“Eh? Im, Ayasaka-san ile mi? Senin söylediğinle aynı şeyi Mochizuki-kun. Saçımı kesmemle ilgili…”

Aniden sorunca şaşırmış olsa da, Koyuki, Souta’ya cevap verirken normal baktı.

Kıskançlıktan kudurmakla fazla meşgul olmuştu, önündekine dikkat etmedi.

Ama şimdi uzun kâkülleri ve gözlükleri olmayan, nefes kesici Koyuki ile göz gözeydi.

Daha önce böyle yüz yüze konuşmak için neden hiç şansları olmadığını merak ettirdi.

‘Sadece görünüşünü değil, tutumunu da değiştirmiş.’

Daha önce Koyuki’nin sesini duyduğu tek an, Natsuki ile teneffüste manga değiştirdikleri zamandı.

Ancak bu bile sadece benzer bir hobi üzerine hoş bir sohbet gibi görünüyordu, genelde sadece Natsuki’nin sesini duyardı ve her ne zaman Koyuki konuşsa, sadece Natsuki’nin söylediklerine yorum yapmaktan ibaret olurdu.

Bu Souta’nın Koyuki üzerindeki izlenimiydi.

Ama görünüşünü değiştirdikten sonra, kendi selam vermeye ve derslerde elini kaldırmaya başladı. Tamamen farklı bir insan gibi göründü.

Bazı kızlar tarafından bir idol gibi görüldü ve Souta onu sıklıkla Bahçe Kulübünde etrafı sarılmış olarak görüyordu. Koyuki’nin bu davranışlardan rahatsız olduğunu görseler de anlaşılan bu tepkiyi sadece “tatlı” buldular.

Başta, Souta şaşırmıştı lise mezuniyetinin kendini değiştirmek için bir parça geç ve yaz tatili için bir parça erken olduğunu düşünüyordu.

 Ama değişimin sebebini yakında anlayacaktı.

Koyuki, Natsuki’ye âşıktı ve bu yüzden kendini değiştirmişti.

‘…Natsuki’ye böyle bakmasının sebebi bu olmalı.’

Ona sıcacık ve bir arkadaşa bakmanın o tanıdık şekli ile baksa da, orada kesinlikle bir parçacık da olsa tutku karmaşası da vardı.

Souta’nın bunu fark etmesinin sebebi muhtemelen, kendisinin Akarin’e olan bakışlarıyla aynı olmasıydı.

‘100 şairin, 100 şiirindeki gibi bir şiir vardı, değil mi? Birilerine olan hislerini ne kadar saklamayı denesen de, yüzünden okunur.’

Souta birilerine bu şekilde bakan bir insan daha biliyordu.

Natsuki’nin, Yuu’yu süzdüğünden emindi.

İçinde Yuu’nun hislerinin de Natsuki’ye karşı aynı olduğuna dair bir his vardı. Ama aynı zamanda her ikisi de hislerinin karşılıklı olduğunun farkında değildi.

Haruki ve Miou eve sıklıkla birlikte yürüyorlardı ama çıkıyor gibi de görünmüyorlardı.

Ne zaman Haruki’ye bunu sormayı denese, her zaman şöyle cevaplıyordu, “Bazı tuhaf sebeplerden böyle ilerliyoruz.”

‘Akarin’e gelirsek… Gerçekten fazla bir şey duymadım’

Sayısız yiğit adam Akari’ye itiraf etti ve şerefleriyle reddedildiler. Hatta cesur bir ruhun ona “Hoşlandığın başka biri mi var?” diye sorduğuna dair bir dedikodu da var.

Bu soru hakkında dürüstçe düşündükten sonra, başını yana eğip cevaplamış,

“Ah, gerçekten bilmiyorum.”

Souta geriye doğru, diğerleri ile oynamayı beklerken neşeyle konuşan Akari’ye baktı.

Rüzgâr ile taşınan muhabbet kesitlerine bakılırsa, manga ve öneriler hakkında konuşuyorlardı.

Natsuki heyecanlanmış olmalı ki, bir an için sesi yükseldi.

“Bekle, izin ver düzgünce anlayayım. Akari, âşık olmaya başlayacağın kişi senin tipindir?”

‘Ne…N-n-ne iyi zamanlama!’

Natsuki’ye içinden tüm saygımla minnettar olarak, her son kelimeyi duyduğunda tüm konsantrasyonu ile odaklandı.

Kısa bir sessizlik oldu ve Akari’nin yüksek ve temiz sesini duydu.

“Evet, öyle olduğuna eminim?”

‘Eehhh?! Aşık olmaya başladığı kişi onun tipi mi?! Strateji ile çözülecek en zor tip…!’

Souta hemen yenilgi içinde başını tuttu ama bir şeylerin farkına vardığında, acı içinde güldü.

Nasılsa, itiraf edecek cesareti bile olmadığı o ilk yerde çoktan şok geçirmişti ve henüz rekabete girmiş bile sayılmazdı.

‘Dürüst olmak gerekirse, şaka gibi… Ama hislerimin sebebi onun hisleri değil.’

Akarin’in, onun gibi kendisini sevmesini utanmazca istemek gibi bir şeyler dilemiyordu.

Şimdilik, başka birini sevmiyor olması yeterince iyiydi.

Düşündüğü şeyin farkına vardığında, Souta tekrar yıkıldı.

Mantıksız bir şey dilemiyor olmasına rağmen, yine de, başka bir insana karşı yanlış bir şey diliyordu.

Başkalarının, düşündüklerini bilmesine hiç izin veremezdi.

‘Ne zayıflık ama…’

Kendisini başka biri ile kıyaslayabileceği hiçbir nokta olmadığını biliyordu ama Koyuki’nin ne kadar çok girişkenleştiği hakkında düşünürken, kendine özgü gülümsemesi yüzüne çarptı.

Düüü, düüüttt—!

Onun daha da artmakta olan düşüncelerini kesercesine, bir düdük çaldı.

İlk olarak maç bitmişti ve sıradaki maç için hazırlıklar başlıyordu. Haruki ve Yuu tişörtlerindeki numaraları değiştirmişlerdi ve hakem oyuncuları değiştirebilsin diye merkeze geçmişlerdi.

“Mochita, acele et ve buraya gel! Bugün Yuu’yu bir kez ve hepimiz için yeneceğimiz gündür!”

“Burası benim yerim. Tek bir atış bile atmana izin vermeyeceğim Haruki.”

Souta maç öncesi birbirlerine sataşmaya başlamış olan iki arkadaşına karşılık olarak geriye sallandı.

‘Bu dağınık düşüncelere dalmaktansa, harekete geçmeliyim!’

 Kendini zihnindeki şeyleri atmaya zorlayarak, güneşli sahada arkadaşlarına katılmaya gitti.

 

 

    

 

 

İki takım birbirleri ile defalarca çarpıştılar ama Yuu ve Haruki’nin ana oyuncular olması ve güçlerinin eşit seviyeli olması ile iki takım da hiç puan alamadı.

Maçın ilk yarısı kararlı atışlar olmadan ilerledi ve ikinci yarısı yaklaşıyordu.

‘Ah topu tekrar yakaladı! Haruki’nin bugün de kondisyonu iyi gibi görünüyor.’

Rakip takımın hareketlerini genişçe takip etmeye devam ederken, Yuu hücumdaydı ama Haruki’nin önceden kestirilemeyen hareketleri onu engellediği için netti.

“Akari, öyle kal…!”

“Nacchan, bu çok havalıydı!”

 Duyulduğu gibi sıradaki tenis maçı da başlamıştı ve Akari’nin neşeli sesini duyabildi.

 Olağanüstü refleksler sergileyen ve Akari için mükemmel bir destek olan Natsuki ile çift olarak bir araya gelmişlerdi.

‘Akari sporda iyi olan biri gibi görmüyor ama köşeden hiç kaçırmayacağına emin…’

Souta’nın gözleri onun gösterdiği çabaya karşı kamaştı ki kendi maçına odaklanmak yerine onun maçını sonuna dek izledi.

“Mochita, bak!”

“Heeey, baksana!”

“….Ha? Ne?”

Yuu ve Haruki’nin sesini uyuşuk bir şekilde cevapladığı anda vuruldu.

“Ah…..!”

Gökyüzüne baktığı anda, Souta’nın yüzüne doğru bir top uçuyordu.

Acı burnunda keskinleşti ve dengesini kaybedip, geriye doğru düştü.

Görüşü yıldızlarla dolmuştu ve iradesine rağmen gözyaşları akmaya başladı.

‘Agh, bu çok ezikçe…’

Çevresinden bir kahkaha gürlemesi koptu ve kızların olduğu tenis kortundan geldiğini de duyabildi.

Artık bir çeşit karmaşa başlamıştı ve Akari’nin de dikkatini çektiğine emindi.

‘Düşününce suratıma bir top yerken sevdiğim kızı etkilemiş olmalıyım…’

Hiç gol atamamış olsa da,  topu durdurabildiğini göstererek belli etmişti ya da serbest vuruş yapabileceğini. Topu suratla karşılamakta etkileyici hiçbir şey yoktu.

‘Bu sevdiğim kızın başka birini sevmemesini dilediğim için bir ceza olmalı….’

Daha fazla gözyaşının geldiğini hissedince, gözlerini eliyle kapattı.

Oldukça neşeli bir sesle konuşurlarken, Yuu ve diğerleri her şeyi görmüş olmalıydı.

“Bir yüz-karşılaması yüzünden ağlama.”

Kulağa hakaret gibi gelse de Souta, Haruki’nin gerçek niyetini biliyordu. Topun çarpması yüzünden ağlıyormuş gibi bir ses çıkartmayı denedi.

“Evet, güzel oyun!”

Yuu da gelişigüzel bir şekilde öksürdü ve yüreklendirici sözlerle elini uzattı.

Souta bir an tereddüt ettikten sonra eli tutmaya karar verdi.

“…..Sağol.”

“Lafı mı olur. Aslında baya bir ağırsın sen. Bence bunu tek başıma halledemem.”

‘Hm? Neyi halletmek?’

“Sanırım bir el atacağım.”

‘Hm? Neye bir el atmak?’

Yuu ve Haruki’nin konuşmaları üzerine içine kötü bir his doğdu.

Sormaya korksa da, böyle giderse kim bilir onunla ne yapacaklardı.

Aşırı derecede tanıdık olan uyarıları göze alarak Souta tereddütle sordu,

“Im, beyler… Tam olarak ne hakkında konuşuyorsunuz?”

“Seni taşımak hakkında.”

İkisi de tam olarak aynı anda cevapladılar ve ani bir hareketle Souta’yı kaldırdılar.

Haruki, vücudunun üst yarısını destekliyordu, Yuu ise bacaklarını tutuyordu ve kalkışta olan bir şeyin sesini taklit ediyorlardı.

‘B-bu poz olmaz… Her zaman uçak numarasını biz çocukken yapmaz mıydık?!”

Geçmişe bakınca bu eğlenceliydi ama Souta artık lise üçüncü sınıftı.

O üçünü izleyen sınıf arkadaşlarından bir kahkaha gürlemesi geldi.

“Hadi be, Mochita taşınmaya başladı!”

“Hey, ben de denemek istiyorum!”

Souta, çocukların dalga geçmesi üzerine alt dudağını bir parça büktü.

‘Iııh, tüm bu ilgi ile dikkat çekiyoruz…’

Dayanamayarak, dik bakışlarını durdurdu ve yüzüne saldıran futbol topunun tenis kortlarına doğru yuvarlandığını gördü.

Top yuvarlanmayı kestiğinde, uzun, narin parmaklar tarafından çevrelenerek tutulmuştu.

‘A-Akarinnnn?!’

O kadar uzun mesafeden göz-göze gelmelerinin imkânı yoktu.

Bunu biliyordu ama yine de oraya bakmayı kesemiyordu.

Bir şansı olsa da , kızın yüzünde bıkkın bir ifade görürse, bunu asla atlatamazdı.

“…Bu topu çok kıskanıyorum…”

Sonunda gerçek düşünceleri dudaklarından döküldü.

Ama sonrasında birilerinin duyabileceği bu pişman eden kelimeler, Yuu ve Haruki’nin ayak sesleri ile silindi.

Biraz yılmış bir halde, göğsünde tarifsiz bir kasvet yayıldı.

“Çok kötüyüm…”

Öğleden sonra zavallı hava ima edercesine, fırtına bulutları gökyüzünde şekillenmeye başladı.

Mavi ve beyazın sade zıtlığı, göğsünü sıkıştırdı sadece.